Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

"Camdan yapılmadım ama nasıl da kırıldım..."

 

Ayağımdaki şeylere tepeden bir bakış attım. Bunlarla ilerlemek ne kadar mümkün? Üzerindeki kilitleri kontrol ederken gözüm biraz ileride kayan Ela'daydı.

"Sence bizi uyardı mı?"

Gülerek dağdan aşağı kayıyordu. Ayaklarını bir içe bir dışa büküyor, işin sırrını çözmeye çalışıyordu sanki.

"Bilmiyorum." diyerek gözlerimi tesis binasına çevirdim. Karın her yeri kapladığı bu yerde soğuk o kadar canlıydı ki...kolay kolay üşümeyen ben bile bir hayli rahatsız olmuştum.

"Bence bizi, geçen öldüremediğimiz adam yüzünden uyardı. "

Doğru. Bir de o vardı değil mi?

Dudaklarımı yalayıp gergince ayaklarıma baktım. Neden böyle bir şey seçmiştim? Gidebileceğimiz başka bir yer yok muydu sanki?

"Belki de gerçek hayatta bizi öldürenler..." derken Ela zar zor yanıma gelmiş ve sözünü kesmişti.

"Teleferik ile şu tarafa gidip geleceğim." dediğinde kafamı salladım ve gitmek istediği yere baktım. Daha çok eğitim veren birkaç kişinin olduğu, dağın yamaç kısmıydı. En azından orada güvenli olur ve ben de bu boşlukta Fısıltı ile birkaç şeyin münakaşasını yapabilirdim.

"Tabii." dedim gideceği yeri iyice incelerken. "Dikkatli ol. Ben buradayım."

Gülerek kafasını salladıktan sonra teleferiğe gittiğinde büyük bir ciddiyet ile onu izledim. Hiç dengeli yürüyemiyordu. Sanırım gözümü üstünden ayırmamalıyım.

"Bence o adam ve bu kız." dedi Fısıltı. "Bu kız beni o adam ise seni öldürdü."

Gözlerimi teleferiğe bindikten sonra el sallayan Ela'da gezdirdim ve ben de elimi havaya kaldırıp onu gördüğümü işaret ettim.

"Bu kız seni nasıl öldürsün?" dedim seslice.

"Bilmem."

Yanımdan gelen ses ile kafamı hızla çevirdim. Bugünkü adamdı. Yemek yerken gelmiş ve bir anda kaybolmuştu. Yeniden ortaya çıkmasının bir sebebi olmalıydı.

"Ne oldu?" dedim ellerimi montumun cebine sokarken.

"Kıyamete kadar böyle yaşamak mı istiyorsun?"

Gözlerimi Ela'ya çevirirken kafamı salladım.

"Neden olmasın?"

 

"Paramız var, gücümüz var, ölümsüsüz..."

Gülüşünün sesi bedenimde rahatsız edici bir etki bıraktı.

"Peki işin sonunda seni ne bekliyor olacak sence?"

Dönüp yüzüne baktığımda omuzlarını kaldırıp indirdi. Temiz bir yüzü, kusursuz bakışları olması dışında bir problem yoktu. Rahatsız ediciydi.

"Cehennem." dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. "İkinci şansımı heba etmeyeceğim." dedim büyük bir ciddiyetle.

"İkinci şans?" diyerek kaşlarını havaya kaldırdı. "Bu ikinci bir şans değil evlat." dedi kafasını iki yana sallayarak. "Kendisinden vazgeçmiş birine Rabbin neden ikinci bir şans versin."

Göz göze geldik. Öylece gözlerine baktım. Bu ikinci bir şans değil miydi?

"Neden yeniden doğdum?" dedim kaşlarımı çatarak. "Neden hiçbir şey hatırlamıyorum?"

"Sen..." dedikten sonra işaret parmağını gözüme tuttu. "...ve sen." dedi büyük bir ciddiyet ile. "Sizin bu hale gelmenizin sebebi bir duaydı."

Bir dua.

"Benim duam?" dediğimde tek kaşını yeniden kaldırdıktan sonra kafasını iki yana salladı. Hafif bir alay vardı tavırlarında. Son derece rahatsız eden.

"O gece dört büyük dua edildi."

Gözlerimi dikkatle yüzünde gezdirdim. Bir kez daha görürsem gözümden kaçırmamalıydım.

"Sen bu dört büyük duanın sayesinde buradasın." dedikten sonra dönüp bana baktı ve tek tek sarf etti kelimelerini. "Bir kere yüz döndün. İkincisinde bu kadar kolay kurtulamayabilirsin."

Kaşlarımı çatmıştım ki bir çığlık koptu. Kadınların ve çocukların attığı çığlıklar dikkatimi dağıttığı için etrafa bakarken adam yeniden kaybolmuştu.

"Aynı gece mi öldük?"

  Ne?

"İmdat!"

Kadının biri avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kaşlarımı çatarak ne olduğuna bakarken, kadın ellerini çocuğunun kafasına koymuş, tepeye bakıyordu. Gözlerim teleferiğe kaydı. Can havliyle demir parmaklıklara tutanan Ela aşağı sarkıyordu. Sallanan bacaklarına, etraftakilerin çığlıklarına bakarken birden aşağı düşmesiyle ellerimi ayağıma attım. Çıkaramayacağımı fark edince ayaklarımı içerisinden çıkardım ve gözlerimi Ela'ya diktim.

 

Dağın, derin karlı tarafına düşüyordu. Bir nefes, çok değil. Bir nefes sonrasında yanına ışınlandığımda yuvarlanan karlı bedeni kollarımın arasındaydı. Büyük bir kar kütlesi ile beraber yuvarlanıyorduk. Yüzüme dolan kar tenimi yakıyordu resmen. Onu sıkıca kavrayıp dağın diğer yamacına ışınlanmıştım ki ayağım bir buzula denk geldi. Düşeceğimi anlar anlamaz bedenini ileri ittim. Tekrardan ışınlanmak istediğimde onun bana doğru düştüğünü görmüştüm. Düşmesin diye ellerimi sırtına dayayıp hızla öne ittirirken sırtıma bir şey battı. Işınlanmanın en kötü yanı sana ınanılmaz bir hız katmasıydı. Bana o kadar yüksek bir enerji ve hız vermişti ki arkamdaki dal bir ciritten farksız hâl almıştı. Sırtım ağacın gövdesine çarptığında göğsümü yırtıp geçen dal nefesimi kesmişti.

Nefesimi tuttum.

 

"S**tir."

Ellerim, etrafından kan damlayan dal parçasına gitmeden önce dişlerimi sıktım. İç organlarıma batan kıymıkları bile hissedebildiğim en kötü ölümdü sanırım. Ağzıma gelen kanım yüzünden öksürünce canım felaket derecede acıdı.

"Alp..."

Ela...

Kafamı kaldırdım. Görüşüm bir hayli bozulmuştu. Normalde ağaç dalları yüksekte olurdu ama kar ağacın dalsız gövdesini altta bırakacak kadar yüksekti. Durum bir hayli kötüydü yani.

"Alp iyi..."

Karın içinde zar zor hareket ettiğinde gözlerine bakmaya çalıştım.

Göz göze geldiğimizde yeniden karın üzerine düşmüştü. Mosmor olmuş dudağı ile yüzüme baktı. Gözlerinde görebiliyordum. Dehşet. Dehşet kapılmıştı.

"A-"

Sustu düştüğü yerden kalkmak için çırpındı önce. Gözlerini kırpmadı mesela ama gözlerinden birer birer düştü inci taneleri. Ağladığından haberi yokmuş gibi geldi yanıma.

"Nasıl? Nasıl..." diyerek elleriyle yüzünü kapattı ve etrafa bakındı. Sonrasında gözleri karı kırmızıya boyayan kanımda gezindi. Ellerini kaldırdı. Göğsümü delmiş dal parçasına uzandı ama vazgeçti. Zaten titreyen ellerinden belliydi dokunamayacağı. "Sen benden çok uzaktaydın!" diye bağırdı ağlayarak. "Nasıl geldin, nasıl b..." çığlıkla karışık korkuyla bir şeyler söylediğinde zorla yutkundum. Daha çok kan yuttum gibi geldi.

"Ben..." dedim acıyan canım ile. "...iyiyim."

Gözünden akan yaşları zar zor silip gözlerime baktı.

"Tamam, sakinim!" diyerek elini montunun cebine attı. "Sakinim! Sen iyisin!" diye bağırdı. Kendini ikna etmeye çalışıyordu ama ben kendimi ikna edemiyordum. Ölecektim. Az kalmıştı. Defalarca kez ölünce anlıyordu artık insan.

"Benden..."

Zar zor çıkan sesim ile dönüp bana baktı. Gözümden istemsizce yaş akıyordu. Bedenim acıyı kaldıramayacaktı sanırım.

"Ne?"

Fısıltım ile bana yaklaştı ve titreyen çenesini durdurmaya çalıştı.

"Benden..."diyebildim o 112'yi araken. "...korkma."

Geri çekilip gözlerine baktığımda gördüğüm şeyi ömrüm boyunca unutmak istemedim. Onun gözlerinde kendimi gördüğümü unutmak istemedim. Kahverengi gözlerine yansıyan benim gözlerim...

Uzanıp da elini yanağıma koymuş, usulca gözyaşlarımı silmiştim. Bana ne yaptığından habersiz...

"Zaten belliydi." dedi agresif bir şekilde. "Kimse sen ve ben kadar birbirlerine ait olamaz." Ellerini elimin üzerine koyan kadın gülümseyerek eğildi ve mırıldandı. "Kimse seni, benim seni sevdiğim kadar sevemez. Annen bile."

Kaşlarım çatılırken mırıldandım.

"Annem bile..."

"S**ktir!"

Bir hışım ile yattığım yerden doğrulduğumda kafam demir kapıya çarptı.

"Ah!"

Öfkeli bir halde yumruğumu vururken çıkan sesin korkunçluğu umurumda değildi.

Nas Felak okuyan biri dualarla beni çekip çıkardığında öfkeyle doğruldum.

"Öldüm mü ben!?" diye bağırdım bembeyaz olmuş suratına. "Ben yine niye öldüm!?"

Adam bana korkakça bakarken gözlerimi ellerime çevirdim. Kahretsin! Bu sefer çok kötü olmuştu. Şimdi dipdiri geri dönüp de Ela ile karşı karşıya gelirsem bir hayli kötü olurdu.

"İyi misiniz?"

İlk defa bir görevli benimle konuşacak kadar cesaretli olabilmişti. Bunun şaşkınlığı bir yana kendime olan öfkem bir yana.

"Değilim!"

Beyaz örtüyü belime dolarken yere indim ve etrafa bakındım. Açıklayamam ki bu durumu.

"Yapacak bir şey yok. Her halükarda öğrenecekti."

Elim alnıma dayadıktan sonra geriye döndüm ve evime geldim. Kendimi banyoya bıraktıktan hemen sonra büyük bir düşünce kuyusuna düştüm resmen.

"Bir daha onu görmemeliyiz." dedim büyük bir ciddiyetle.

"Zaten hiç kimsenin tanımadığı yalnız bir adamdık. Bizi bulamaz."

Kafamı sallayıp biraz daha şampuan sıktım elime.

"Peki o adam?" dedim kaşlarımı çatarken. "O, adam bize ne demeye çalıştı."

Gözlerimi kapatıp saçlarımı köpüklerken Fısıltı mırılandandı.

"Sanırım biz bir başkasının duasıyız."

Sıcak suyun tenimi temizleyip geçmesini beklerken derince bir nefes aldım.

"Bir başkası, 444 tane kötü adamın öldürülmesini mi dilemiş?" dedikten sonra iyice durulandım ve bedenimi de sabunlayıp çıktım.

"Bilmem. Belki de. Sence bu durum çok karmaşık değil mi?"

Gözlerimi kapatıp yatağıma uzandım.

"Şu an hiçbir şey düşünemiyorum. " dedim rahatsız edici o his ile. "Bizi hatırlayan tek bir kişi vardı ve onun önünde öldük."

Tavanımın bomboş hâli gecemi kararttı. Bomboş duvarda onun yüzü vardı sanki. Anlatamadığım o garip duygular eşliğinde sıkıntıdan boğulduğumu hissettim.

"Ela sana dokunduğunda..." dedi Fısıltı. "... Ela sana dokunduğunda, ölmeden önce, uzun bir koridor gördüm." İlk defa gördüğü bir şeyi anlatıyor oluşu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Önemli bir şey görmüş olmalıydı. "Uzun, karmakarışık bir koridordu. Önümde, ellerinde sopalarla yürüyen birkaç kişi vardı ama yerdeki insanlara bakıyorlardı. En sonunda kırılmış bir pencerenin altında duran adamın yanına gittim. Cam kırıkları bedenine saplanmıştı. Ona yardım ediyordum."

 

Gözlerimi açıp tekrar tavana bakarken mırıldandım.

"Acaba askeriyede doktor falan mıydın?"

Onayladığını hissettim.

 

"Olabilir. Zekiyim."

Sesli bir nefes koyverip yönümü döndüm. Aklıma yine o geldi. Gözlerinden akan yaşlar o kadar çoktu ki içimdeki ateşi söndürmeye yetmişti. Şimdi de sel almış gibi hissediyordum ama. Boğuluyorum. İçten içe boğuluyorum sanki.

"Ne yapacağız?"

"Git ve konuş."

Hızla yataktan doğruldum.

"Saçmalama!"

"Anlatsa kim inanır ki? Onu geçtim anlattığı kimse ertesi gün bizi tanıyamaz."

"Korkudan o ölür. Ölürse bizim gibi geri de gelemez."

 

Ellerimi saçlarıma daldırdıktan sonra dizlerimi kendime çektim.

"Kafayı yiyeceğim!"

"Kızdan hoşlandın mı?"

Saçlarımı bir anda bırakıp kafamı kaldırdım.

"Hoşlanabileceğim başka bir seçenek mi var?"

"Her gün farklı bir kızla takılabilirsin. Zaten ertesi gün senin için sorun olmayacaktır. "

Öfkeyle yataktan kalktım ve ellerime baktım.

"Kendimizi bir kez daha öldürmeye ne dersin?" dediğimde hızla cevap verdi.

"Öldürmek!"

Bağırması ile ben de bağırdım.

"Ne!? Niye bağırıyorsun?"

"O adam!"

 

Kaşlarımı çattım. O adam?

"O adam gözümüzün önünden kaybolduğu an çığlık koptu."

Bakışlarım yatağım karşısındaki aynaya denk geldiğinde sanki Fısıltı ile göz göze geldik.

"Ne?"

"Zaten bizi halihazırda ikinci kez uyarmaya gelmişti. Bize verilen bu iş..." deyip durduğunda dikkatle gözlerime baktım.

"Bir duaydı. Dört kişinin ettiği bir dua." dedikten sonra tekrardan ellerime baktım. "Ve biz bu duayı görmezden gelirsek..."

 

"...görmezden geldiğimiz şey ortadan kalkar?"

"Bu yüzden mi kimse bizi hatırlamıyor? Kimse bizi bilmeyince yaşamanın pek de önemi kalmıyor."

"Çünkü biz de birilerini tanıyıp bağ kuramıyoruz."

Duygularımız yoktu. Hayalsiz yaşıyorduk. Yaşamak denir mi, o da belli değil. Hiçbir yere varmayan ama sürekli koşan başıboş iki kişiydik sadece. Umarım bu durum hep böyle uzun sürmez. Çünkü bana boş bir hayal verildi. Sonrasında ise kırılsın diye bir balyoz. Anlam veremedim. Madem sonunda hiç olacak neden başında var?

"O zaman neden Ela bizi tanıyor?"

Gözlerimi yeniden tavana dikerken sırtımı yatağa vurdum.

"Seni Ela öldürmedi. Bunu aklından çıkar."

 

O, kimseyi öldürebilecek bir insan değildi.

"Beni bir kadın öldürdü. Eminim."

Gözlerimi kapattım. Gözlerimin önüne onun dolu gözleri geliyordu sürekli. O kadar rahatsız oluyordum ki...

Gözlerimi açtım sinirle. Bundan öncesinde hiç sarhoş olacak kadar içmemiştim ama şimdi gözüm görmeyecek kadar sarhoş olasım vardı.

Loading...
0%