Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

 

2.Bölüm

"Bir ağaç olsaydım gelir de sarmaşık olurdun..."

Yıldızlar.

Her gece oturduğum balkonumdan, hiç sıkılmadan izlediğim, tek manzaram.

"Az kaldı." Diye fısıldadı.

Başımı salladım.

"Az kaldı." dedim.

Canını almam gereken son 48 kişi. Gözlerim yıldızlarda gezindi. Sayamadım tabii. Kaç tanelerdi? Kimlerdi?

"Yakında hatırlamaya başlayacağız."

Fısıltısı zihnimde gezerken kafamı salladım. Artık hatırlayacaktık.

"Her şey bittiğinde ilk hatırlayacağım şey ne olacak?" dedim kendi kendime. Güldü.

"Ölümün."

Gözlerimi kapattım. Doğru. Ben öldüm. Kim bilir nasıl bir şekilde?

"Neden ilk hatırlayacağım şey ölümüm?"

Geriye doğru yaslanırken derince bir nefes aldım.

"Hâlâ intikam almak isteyecek misin? Bunu öğrenmen gerek."

Gözlerimi kapattım. Hiçbir şey hatırlamadığım için anlamsız geldi her şey. Sonuç olarak ne anne ne baba. Hiçbir şey yoktu hafızamda. Tek bildiğim şey bir intşkam için yaşıyordum ve...

"Unutma, bu bizim ikinci şansımız."

Bu benim ikinci şansımdı.

Dünya neydi bilmiyorum ama ölüm gerçekti. Ben ise ölüme kendisini itmiş bir adamdım. Sadece dua etmişim. İntihar ediyor olsam bile yeniden yaşamak için dua etmişim. Sebebim neydi? İnsan intihar ederken neden yaşamak için dua eder?

Uyandığımda kendimi bulduğum yer karanlıktı. Kapkaranlık bir boşluğun en tepesinde dolunay vardı. Biri benimle konuştu. Görememiştim.

İşte her şey o gün başladı.

"Geliyor..."

Fısıltısı ile düşüncelerimi bir kenara itip doğruldum. Sigaramı kültablasına bastırdıktan sonra sessizce ayağa kalkmıştım. Bu iş benden merhamet denen illeti söküp almıştı.

Gömleğimin kollarını yukarıya kıvırdıktan sonra balkon kenarına yürüdüm. Ellerim korkulukları kavradıktan hemen sonra kendimi aşağıya atmıştım.

Rüzgar kıyafetlerimi mahvederken mekan değişti. Tek dizimin üzerine düştüğüm yerde sessizce doğruldum.

"İmdat!!"

Ağlayan bir kadının çığlığı.

Gömleğimin kollarını düzeltirken arkamı dönmüştüm. İnsan müsveddesi, ellerini sıkı sıkıya tuttuğu, kadını bir duvara yaslamıştı. Elindeki çakıyı boğazına dayadığını görmek dudaklarımı yalamama sebep oldu.

Sessiz birkaç adım attıktan sonra elimi cebime attım.

"Senin için çok küçük bir yem değil mi?" dediğimde hızla arkasını dönmüştü.

"Sen kimsin?"

Bilmiyorum, sormayın.

"Cehennem bekçisi?"

Kaşlarını çatarak yüzüme baktıktan sonra kadını sertçe savurdu. Dağılmış saçları yüzünü kapatırken dizleri üzerine düşmüştü. Ellerinin çizildiğini anlayabiliyordum.

"Sen cehennem nedir bilemezsin." diyerek üzerime yürümeye başlamıştı. Öylece yüzüne baktım. Cehennem. Dünyada da vardı. Farklı bir versiyonu ile.

"Kendi adına konuş."

Üzerime salladığı çakı ile sağa kaydım. Çakı öylesine yanımdan geçip gittiğinde elimi yakasına atıp yere eğdim. Düşmemek için ellerini kaldırdığı sıra hızla geri çektim bu sefer. Kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Bu yüzden yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

"Seninle uzun uzun dövüşeceğim Sarp." diye mırıldandım kulağına. "Sen cehennemi yeğleyene kadar döveceğim seni."

Ensesinden hızla çektiğimde sırt üst yere düştü. Düştükten hemen sonra suratına bir tekme attım. Elimi kaldırdım ve çakısını, caddenin kuytu köşelerine, fırlattım. Bazen bu güçlerin neden verildiğini anlayabiliyordum.

Ağlayan kadın sesi.

Dikkatim ufak bir an dağıldı. Arkamı döndüğümde kadının sürünerek gitmeye çalıştığını gördüm. Alt dudağımı yaladım. Çok fazla korktuğundan yürümekte zorluk çekiyor gibiydi.

Geri döndüm. Yerdeki adamı havaya kaldırdım ve hızla tekrar zemine vurdum. Bir daha kaldırdım. Tekrar vurdum. Kemiklerinin tamamı kırılana kadar...

"Dur..."

Arkamdan gelen fısıltı ile arkamı dönmüştüm ki kadın titreyerek geriye kaçtı.

"Onu..." dedi ağlamaktan çatlamış sesiyle. "...onu nasıl uçurabiliyorsun?"

Elimi pantolonumun cebine attım. Soğuk metal parmaklarıma değdiğinde kadın bir adım daha geriye attı. Zippoyu çıkardıktan sonra diğer cebimden sigara paketimi çıkardım.

"Boş ver." dedim sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırırken.

"İnsan değilsin..." diye mırıldandı. Gözlerimi kısıp sigaramın ucunu tutuştururken düşündüm. Evet. Şu anda insan sayılamam.

"Belki de."

Cevabım ile korkuyla bir adım geri çekildiğinde, ayağı burkuldu, zaten zor ayakta duruyordu. Düşmesin diye elimi uzattım ve sarsılmış bedenini doğrulttum. Ona dokunmadan ona müdahale edebiliyor olmamdan delicesine korkmuştu. Kocaman açtığı gözleriyle gözlerime bakarken arkamdan gelen ses ile ağzımdaki sigarayı parmaklarımın arasına aldım.

"Nesin?"

Bıkkınlık içerisinde derin bir nefes aldığım esnada, kemikleri paramparça olmuş olan, Pars inledi. Siyah gömleğimin yakasını sallayıp geriye döndüm. Bir kişi daha bana bu soruyu sorarsa onu da öldürecektim.

Elimi uzattım ve bedenini kavradığım gibi havaya kaldırdım. Arkadaki kadının şaşkın sesi umurumda falan değildi. O öylece havada uçarken dönüp kadına baktım.

"Telefonunu ver."

Korkuyla gözlerime bakan kahverengi gözleri dişlerimi sıkmama sebep oldu. Telaştan titreyen parmakları ile elini çantasına atıp telefonunu çıkardı. Düşürmemek için sıkı sıkıya tuttuğu telefonunu alıp rehbere girdim. En üstteki kişiyi arayıp arkamı döndüm ve Pars'a yaklaştım. Az kalmıştı.

"Alo."

"Aziyiye mahallesi, Özer caddesinde sarhoş kız arkadaşınız var. Onu gelip alın." Dedim ayakkabılarıma bakarken.

"Ne?"

İkinci kez açıklama yapamam. Telefonun diğer ucundaki kızı da umursamayarak telefonu kapattım ve kıza uzattım.

"İyi geceler."

Gözlerimi sigarama çevirirken mırıltısını duydum.

"Teşekkür ederim."

Sigaramı ağzıma aldım. Ölmek üzere olan şahsı sağ omzuma alıp yürüdüm. Karakolun önünde durduğumuzda, omzumu sirkelercesine, üstümden attım bedenini. Sertçe yere düştüğünde sigaramı elime almıştım ki yine geldi.

"Siz kimsiniz?"

Sigarayı ağzımdan çekerken sabır diledim.

"Birkaç saati var. Tecavüz ve cinayete teşebbüs." diyerek dumanı dışarı üfledim. "Öldü ölecek." dediğimde silahını çıkarttı.

"Ellerini kaldır!"

Gözlerimi devirip tabancasına baktım. Şarjörü yere düşüp de şaşkınca yere baktığı esnada arkamı döndüm.

Zemin ayaklarımın altında paramparça olduktan hemen sonra hızla birleşti.

"İyi misin?"

Kızın bağırışı ile dönüp titreyen kıza baktım.

"Değilim. Çok korktum."

Beraber hastane koridorunda oturmuş, acil müdahale için, acilde duruyorlardı. Çok fazla fiziki darbe almamıştı.

"Seninle birkaç gün kalmamı ister misin?" dedi sırtını sıvazlarken. Kız ağlayarak kafasını salladığında arkamı döndüm. Yol üstünde ölmemeyi başarmış. Birkaç adım sonra yine yer değişti.

"Siz kimsiniz?" diyen güvenlik görevlisine baktım.

"Burada yaşıyorum." dedim gözlerimi çevirerek. Sigaranın izmaritini konteynera fırlattım.

"Daha önce sizi hiç görmedim."

Derince bir nefes alıp ellerimi pantolonumun ceplerine soktum.

"Sürekli bunu diyorsun Beytullah. Kaç yıldır burada yaşıyorum. Beni hatırlamıyorsan şu soruyu kaç kere sorduğunu hatırla ve bir daha sorma."

Yanından geçip gittiğimde öylece kalakalmıştı.

"Adımı nereden biliyor..."

Dişlerimin üzerine dilimi gezdirirken ellerimi ceplerimden çıkardım. Yine her yer yan. Bedenini taşırken olmuştu sanırım. Oysa ellerimi kirletmemek için özen göstermiştim.

Ufak bir bakış ile evimin kapısını açıp içeri girdim. Doğruca banyoya yöneldim. Üzerimdekileri çıkarıp atmış, küveti suyla doldurmuş, bir bardak da viski almıştım. Alkolü bir bardaktan fazla almıyordum. Nedenini bilmiyorum ama bir bardaktan sonra hep bir çiçeğin dibi oluyordu. Belki de kontrolümü kaybetmek beni korkutuyordu. Özellikle böylesine garip güçlerle...

Hatırlayamıyorum. İkinci şanstan öncesini hatırlayamadığım gibi sonrasında yaşananları da unutamıyorum.

"Keşke yardım edebilsem..."

Kafamı dayadığım küvetten kaldırıp tavana baktım. Bu bana ait olan değildi.

"Ne dedin?"

"Ben değildim."

Gözlerim pencereye takıldı. İnsanların düşüncelerini duyabiliyordum. İstediğim zaman. Zaman zaman. Her zaman olmuyordu tabii ama görmem gerekirdi. Görmediğim bir insanın düşüncesi bana ulaşamazdı.

"Bir fikrin var mı?" dedim elimdeki bardağı banyo zeminine bırakırken.

"Bir insan fısıltısı."

Kaşlarım çatıldı.

"Görmediğim bir insan bana nasıl fısıldar?"

Küvetten çıkıp da etrafa bakındığımda derin bir nefes aldım. Yorgundum. Gidip uyumak istiyordum ama aklım fısıltıda kalmıştı.

Musluğu açtım, ellerime avuç avuç su doldurup, yüzüme su vurdum. Defalarca kez. Zaten her gece banyom farklı birinin kanıyla yıkanıyordu. Bir kez de benim pisliğim olsun.

Bornozu üstüme geçirip aynadaki aksime baktım. En nefret ettiğim gözler kahverengiydi değil mi? Benim gözlerim gibi...

Siyah saçlarım, kaşımdaki ufak yarık ve kirli sakallarım. Kötüden daha kötü gözüken bir tip. Ne için çaba gösteriyordum? Ben niye vardım? Neden ölmemek için dua ettim? Amacım neydi?

Her soru dönüp dolaşıp kalktığı koltuğa oturduğunda sessizce banyodan çıktım ve kendimi yatağa attım. Yarın uzun bir gün olacak gibiydi. Şimdiden dinlenmek lazım.


.
.
.

Beyaz gömleğimin son düğmesini iliklerken aynadaki aksime baktım. Sanırım tıraş olmam gerekiyordu. Sakallarım normalden daha uzundu. Son düğmenin ardından saçlarımı geriye taradım ve doğruldum. Takım elbisemin ceketi üzerinde duran saatimi bileğime taktıktan sonra kabanımı üzerime giydim. Bugünün işi biraz daha meşakkatliydi.

Odanın kapısını ufak bir baş hareketi ile açıp salona geçtim. Su ısıtıcının altını açarken saat dikkatimi çekti. Sanırım kahve içecek vakit yok.

Isıtıcıyı kapatıp doğruldum. Cüzdanımı cebime attıktan sonra evden çıkmıştım. Merdivenleri indim hızlıca. Demir kapı otomatik olarak açılırken saçlarımı geriye atıp düzelttim. Arabamı garajdan çıkarmış, siteden bir hayli uzaklaşmıştım ki bir fısıltı duydum.

"Yağmur mu yağacak?"

"Ne?"

Kırmızı ışıkta yavaşlayıp durduğumda konuştu.

"Ben değilim." dedi sinirle. Ben de sinirlenmiştim. Benimki değildi.

"Nasıl zihnime sızabiliyor?" derken işaret parmağımı direksiyona vurmuştum.

"Belki de geçmiş anılarındır? Can aldıkça hafızanı geri kazanacaksın ya..."

Gözlerim yeşil ışık ile tekrar yola döndüğünde kafamı salladım.

"Haklısın. Belki de anılardır."

Guruldayan karnım ile her zaman gittiğim bir pastanenin önünde durdum. Arabadan inip üzerimi düzeltmiş ve pastane kapısını itina ile ittirmiştim.

"Hoş geldiniz!"

Gülerek gözlerime bakan mavi gözlü kıza baktım dikkatle. Mavi gözlüler en iyisiydi sanki. Gözlerinde kötülüğe ya da ölüm korkusuna dair hiçbir şey göremiyordum.

"İki simit ve zeytinli poğaça." dediğimde gülümseyerek kafasını salladı.

"Dilerseniz kartlarımızdan da alabilirsiniz. Daimi müşterilerimize indirim sağlıyoruz."

Gözlerim kartlara kaydı. Dilimi damağıma dayadım ve 34. kartımı aldım.

"Teşekkürler."

Mırıltım ile geri çekilip siparişleri hazırlamaya başladı. Ne kadar gelirsem geleyim, insanlar beni hatırlayamazdı. Kameralarda göremez, sesimi kaydedemez, fotoğrafımı çekemezlerdi. Çünkü ben henüz insan değildim.

Ölmüştüm.

İntihar ederek.

Ne sebepten bilmiyorum. Canıma kıyacak kadar kötü bir şey yaşamış ve ölmüştüm. Ama ölmeden önce ettiğim bir dua bana ikinci bir şans bahşetmişti. Tabii bizim tahminlerimizce...

"Buyurun." dedi gülümseyerek. Elindeki poşeti alıp bir miktar para uzattım. Üstünü pantolonumun cebine sıkıştırmış ve pastaneden çıkmıştım ki bir ses duydum. Gökyüzünde. Yüksek bir gürlemenin ardından yağmur damlaları hızla düştü. Çıkan su sesi ile pastanenin kapısı önünde durup yağmurdan kaçındım.

O sırada bir kadın. Ellerini alnına dayamış ve koşarak pastaneye gelmeye başlamıştı. Siyah, kalın topuklu, ayakkabısı ıslanmıştı. Kot pantolonunun üzerinde lacivert lekeler oluşmuştu resmen. Yaya geçidini geçer geçmez kendini pastane tabelasının altına attı. Kenara çekilip yer açtığım esnada ıslanmış ellerini beyaz montunun üzerine siliyordu.

"Yağmur yağacağını biliyordum!" dedi kendi kendine.

Sıcak simitin ısısı parmaklarıma vurunca eğilip poşete baktım. Yağmurda ıslanması yazık olacaktı. Arabama gitmek için bir adım atacağım sıra biri kolumu tuttu.

"Çok yağıyor, bence biraz beklemelisiniz." dediğinde önce eline sonrasında ise yüzüne baktım. Islandığı için alnına düşen kısa saçları birbirine yapışmıştı. Kolumu çekip alacağım sıra kahve gözleri şaşkınca açıldı.

"Siz?" dedi gözlerini kırpıştırarak. Kafamı yana yatırıp yüzüne baktım. Ufak bir tanıdıklık seziyorum. "O gece bana yardım eden adamsınız."

Sözleri öyle büyük bir etki bıraktı ki elimdeki poşet soğuk zemine çarptı.

Loading...
0%