@ladyrebel
|
"Yapraklarım savrulur diye korkarken dallarım kırıldı..."
Yatağın ucuna yaklaştı biraz daha. Gözlerini gözlerime dikmişti. Kadrajıma girmeye çalıştığını anlayabiliyordum ama bakamıyordum.
"Neyden korkuyorsun?"
Gözlerimi kapattım.
"Bana olan düşüncelerini bilmekten." dedikten sonra derin bir nefes aldım. "Zaten yeterince ortada. Duymak istemiyorum."
Soğuk zemin alkolün etkisini bedenimden yavaş yavaş silerken ufak bir ayak sesi işittim. Çıplak ayağını zemine koyduğunu anladığım esnada kapalı gözlerimin üzerine elini koydu. Nefesimi tuttum. Hayır, göğsümdeki bu ağrı ondan kaynaklı değil.
"Ben de korkuyorum." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Ben bunu duymamak için düşüncelerini okumuyorum." dedim sinirle. " Sense bana gelmiş fiilen söylüyorsun."
Ellerimi yumruk yaptığım esnada alnıma değen tüy gibi bir şey kapalı gözlerimi açma isteği uyandırdı. Elimi başımın altından kaldıracağım sıra durdu beni.
"Okur musun?" dedi sesi çok yakından geliyordu. Paniklememe sebep oldu. Gerildim.
"Hayır."
"Lütfen."
Dişlerimi birbirine bastırdım.
İstemesem bile sanırım ilk kez benden bir konuda ricada bulunuyordu. Bu konu olması ne kadar can sıkıcı olsa da.
Nefesimi tuttum ve ısrarla kapalı tuttuğum zihnimi açtım.
"Korkuyorum..."
Sinirle elimi gözümdeki eline attığımda bir sonraki cümle beni durdurmuştu.
"...ya başım bu istek yüzünden belaya girerse?"
İstek?
Dudaklarımın üzerine değen tedirgin dudaklar. Göğsüm hızla inip kalkarken dudaklarımı araladım. Hayır...hayır...bunu yapmamalıyım. Hayır... hayır...
"Yine de yapmalıyım."
Duyduğum fısıltı ile kafamı kaldırdım ve biraz daha ona yaklaştım. Elimi ensesine attığımda hafifçe geri çekilmek istemişti. Engelledim. Bunu o başlatmıştı. Buna o sebep olmuştu. Şimdi kaçamazdı. Yattığım yerden hızla doğrulup da oturur bir hal aldığımda geri çekildi. Gözlerimin üstündeki eli aramıza düşmüştü ama ben gözlerimi açmaya henüz cesaret edememiştim.
"Benimle oynama."
Sözler benden izinsiz çıkıyordu ağzımdan. Sanki çok korkuyordum. Çok korkuyordum tekrardan yüz çevirilmekten. Öyle çok korkuyordum ki...
"Yeniden sana bel bağlayamam."
"Sence ne kadar mantıklı Alp?" dediğinde gözlerimi açtım ve onun solgun yüzüne baktım. "Ölmüş ve dirilmiş bir adama ilgi duymak..." diyerek kendi sözünü kesti ve sesli bir nefes alıp gözlerime baktı. "Dış kapıdan çıkıp banyodan içeri giriyorsun. Zihnimi okuyabiliyorsun, ışınlanabiliyorsun..." kafasını iki yana sallarken yüzünü buruşturdu. "Ne kadar korkunç olduğunu bir düşünsene. Hiç kimsenin tanımadığı bir adamı bir tek ben tanıyorum."
Gözlerimi gözlerinde gezdirirken kaşları çatıldı.
"Ayrıca...." dedi şüpheci bir tavırla "...seni hatırladığım için mi bana yaklaştın?"
Gözlerim arkasındaki dolaba kaydığında oturduğu yerden kalkmaya niyetlendi. Ellerimi beline koydum ve yere sabitledim.
"Doğru. Yalan söylemek konusunda iyi değilim. Sana yalan da söylemek istemiyorum. Beni hatırladığın için ilgimi çektin ama bu ilgi zamanla değişti. Önem arz etmeye başladı. Şu anda beni hatırlayan tek kişi de sen değilsin. Bu yüzden bu fikirden uzaklaş."
Gözleri meraklı bir ifade ile yüzümde gezindiğinde dudaklarına baktım. Az önce beni öpmüştü.
"Kim?"
Gözlerimi itina ile gözlerine çıkardım yeniden.
"Kayak merkezindeki değişik kadın."
Tek kaşı usulca havaya kalktıktan sonra gözlerini başka bir tarafa çevirdi.
"Şu burnu havada olan. Sana göz diktiği belliydi." dedikten sonra tekrar bana baktı. Sanki yoklar gibiydi. "Sanırım senin de dikkatini çekebilecek bir karakter."
Kafamı iki yana salladım.
"Sanırım dikkatim dağılamayacak kadar birine odaklıyım."
Gözleri dudaklarıma kaydı. Onun da aklından az önceki sahne geçiyordu. Geçmezse garip olmaz mı?
"Beni neden öptün?" diye sorduğumda hızla ayağa kalktı.
"Ne, ne?" dedi telaşla." Bu ne saçma bir soru!" elini sağa sola savururken oturduğum yerden yüzüne baktım. "Sen neden sarhoş sarhoş evimi basıp duruyorsun?" Konuyu değiştirmesi ile olduğum yerden doğruldum ve ayağa kalktım.
"Sana ilgi duyuyorum."
İşte bu aramızdaki her şeyi farklı bir boyuta eviren cümlemdi.
"Bana?"
Kafamı salladım.
"En sevdiğin yemek ne?" dediğimde şaşkınca güldü.
"Ne alaka şimdi?"
Omuzlarımı silktim.
"Ben de bilmiyorum ama bilmek istiyorum. Deniz mi orman mı? Yer mi gök mü? Siyah mı beyaz mı? Ölüm mü yaşam mı?" dedim merakla. "Senin için hangisi daha önemli? Bunları bilmek istiyorum. Bunları bilmek istediğim için mi sana ilgi duyuyorum?"
Anlamsız bakışları yüzümde gezinse bile bir kere cesaret edip zihnini okuyabilmiştim. Artık çok geçti.
"Utanıyorum..." Gözlerimi kıstım. Benden mi utanıyorum. "Neden birden bire böyle konuşmaya başladı ki? Yanaklarım kızardı mı?"
Gözlerimi yanaklarında gezdirdim. Gerçekten de kızarmıştı. Tatlı bir hal almıştı yüzü.
"Kızardı."
Bir anda doğrulup da yüzüme bakınca ben de dikkatle yüzüne baktım.
"Hayır!" dedi telaşla. "Şu anda zihnimi okuyamazsın!" Ellerini havaya kaldırıp beni engellemeye çalıştığında gülerek gözlerine baktım. O ise sessizce geri yerine oturdu ve gözlerime baktı. "Sanırım ilk defa gülümsüyorsun."
Kıvrılmış dudaklarımdan silinen gülüşümün üzerine ince parmaklarını çeneme değdirdi. Dişlerimi birbirine bastırdım. Kalbimdeki bu ağırlık uzun zamandır ortalarda yoktu. O tenime değdikçe, sanki kibriti baruta sürtüyorlardı, kıvılcım çıkıyordu tenimde. Gözlerimi kapatmak geldi içimden. Görürsem büyüsü bozulur gibi.
"Neden bu haldesin?" diye sordu hüzünlü bir tonla.
"Bilmiyorum." diyebildim. Gözlerimi açtığımda göz göze geldik. Elinin üzerine elini tuttum. "Benimle çıkar mısın?" dediğimde öylece yüzüme baktı.
"Anlamadım."
Derince bir nefes alıp oturduğum yerde doğruldum ve özgüvenli bir şekilde yüzüne baktım.
"Erkek arkadaşın olabilmek için ne yapmam gerek?"
Dudakları birbirinden ayrıldı sonra tekrar kapandı. Konuşup konuşmamak arasında gidip gelirken elini elimden çekti hızlıca.
"Şimdi bir heyecanla seni öpmüş olabilirim, tamam ben de biraz sana karşı ilgi besliyorum gibi ama bence biraz birbirimizi tanımalıyız." dediğinde yüzümde yeni bir gülümseme oluştu.
"Bana ilgi mi duyuyorsun?"
Durup nefes aldı. Ellerini birbirine sürterken yere baktı. Ne diyeceğini düşünürken gözüme fazlaca güzel geldi. Güzel bir kadındı sanki. Benim için gereğinden fazla güzel bir kadındı. Sanki gün geçtikçe daha güzelleşiyor gibiydi.
"Tabii, ilgi duymadığım bir adamı öpecek bir insan mıyım?" diyerek geriye doğru gittiğinde daha da doğruldum.
"Sana..." gözlerime baktı. Utandıkça da güzelleşebiliyormuş. "...sarılabilir miyim?"
Ellerimi iki yana açtığımda kalbim hızla atmaya başlamıştı. Bu neyin cesaretiydi cidden? Nereden gelmişti bu özgüven. Kaç gündür köşe bucak kaçtığım kızdan nasıl böylesine büyülenmiştim.
"Sarıl, sarılmak?" dedikten sonra bir doğruldu bir oturdu. Emin olamadı. Gözleri kocaman açtığım kollarıma gitti geldi. En sonunda sessizce yutkunup da kollarımın arasına girdiğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Allah biliyor ya, o an bırakmıştım kendimi. Ne geleceği ne geçmişi. Hayat denen şeyin adı bende değişmişti. Nefes benim için onun kokusu haline gelmişti. Ben beni terk etmiştim. Kendimi, amaçlarımı yüzüstü bırakmıştım. Çünkü bunca zaman boyunca ilk kez ev tadı aldım. Dünyaya bile yabancı olan ben tanıdık bir toprağa ayak basmıştı.
"Teşekkür ederim."
Sessizce ellerini sırtıma koyduğunda gözlerimi kapattım.
"Özür dilerim." fısıldadı.
Kaşlarım hafifçe çatıldı. Ne için özür diliyordu? Ben özür borçluydum.
"Asıl ben özür dilerim. Seni bu saçma durumun içerisine çektim." diyerek çenemi kafasının üstüne koydum. İşte o an bir şeyi fark ettim. Fark ettiğim an ise sırt üstü devrildim.
"Farkındasın. Ailen ile birlikte bu hayata devam edemeyeceğinin farkındasın." diyerek masaların arasından geçip gidiyordu. Peşi sıra onu takip eden ben ise, elimde bir kutu tutuyordu. "Ben de seni seviyorum. Hem de çok." Sözlerine devam ederken sağa doğru döndü. Topuklu ayakkabıları çok fazla ses çıkarıyordu. "Ama koskoca adam oldun. Seninle eğlenmek için bile annenden izin almamız gerek."
Bir anda durup da bana döndüğünde ben de durdum. Gözlerim kırmızı topuklu ayakkabılarındaydı.
"Kurtul onlardan."
"Alp!"
"Alp iyi misin?"
"Ne oldu?"
Gözlerimi açtıktan hemen sonra derin bir nefes aldım. Ela'ya dokunup da geçmişimi görememek mümkün değildi sanırım. Oysa bir an için bu durum beni mutlu etmişti.
Hızla inip kalkan göğsümün üstündeki minik elleri beni kendime getirdi. Tavandan çektiğim bakışlarımı ona çevirdim. Telaşlı bir hâli vardı yüreğimi sızlatan. İstemsizce kendimi gülümserken buldum.
"Asıl sen iyi misin?"
"Hı?"
Kaşlarını havaya kaldırdığında elimi yatağa dayayıp doğruldum. Üzerime eğildiği için saçları sarkıyordu. Düzeltmek istedim. Parmaklarımın uçları kaşındı.
"İyi misin?" dediğimde hızla geri çekilip gülümsedi.
"Evet! Neden beni soruyorsun?" dedi hızlıca. "Bayılan sendin!" diyerek işaret parmağını suratıma tutunca elimi başımın üzerine koydum.
"Sadece geçmişten bir kesit gördüm." diye mırıldandım.
"Sanırım ben bir yer gördüm."
Ne?
"Bir sağlık ocağı..."
Gözlerim ellerime kaydı. Sağlık ocağı.
Ne demek?
"Yağmurun çok yağdığı, ormanlık bir yerin ortasında."
"Hiç kimlik falan gördün mü?"
"Ne?"
"Hayır."
Ela'nın araya girmesi ile dönüp ona baktım. Kafamdaki her şey uçup gitti. Gözlerini gördüğümde düşünlerim zihnimin gerisinde kalmıştı.
"Fısıltı ile konuşuyordum. Özür dilerim."
Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdığında kısa kısımlar öne savruldu.
"Bunların bir adı var mı?" diyerek işaret parmağımın ucu ile saçlarının uçlarına dokundum.
"Kahkülden mi bahsediyorsun?" dediğinde gözlerimi kısarak saçlarına baktım. Kısa olanlar kaşlarının biraz altına kalıyor, gözlerine gölge düşürüyordu.
"Kahkül."
Kafasını iki yana sallayıp saçlarını dağıttığında gözlerimi kıstım. Garip ama içimi bir hoş eden bu davranışı Fısıltı'nın isyanıyla bölündü.
"Bir daha sarhoş olma."
Sarhoşluğuma karışma. "Zaten aşk seni bir hayli ayyaş yaptı." Aşk?
|
0% |