Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

"Ağlayışım solmuş çiçeklerime can verdi..."

 

Ellerinden tuttuğumda gözlerini gözlerimde gezdirdi. Gülümsedim.

 

"Nereye gitmek istersin?"

 

"Ne?"

 

Omuzlarımı kaldırıp indirdim ve güzel gözlerine baktım.

 

"Biliyorsun, normal bir insan değilim." dedikten sonra gururla göğsümü kabarttım. "Yapmak istediğin her şeyi yapmana yardım edebilirim."

 

Parmak uçlarımla kısa saçlarını kaşlarının sağına doğru ittirdim. Parmaklarımın uçları uyuştu sanki. Nefes almak nedense zor geldi. Her zamanki sıradan durum o an oldukça zor ve komplike bir hale gelmişti.

 

"Ben..." diyerek gözlerini kapattı ve bir süre düşündü. "...ben sadece seni tanımak istiyorum."

 

Gözlerini açtığında bir süre birbirimize baktık. Ben gözlerinin arkasındakileri görmeye çalıştım ama o bana baktı. Beni görmek istedi. Kim olduğumu, ne yaptığımı bilmek istedi.

 

"Bu konuları yıllarca irdeliyorum ve hiç de eğlenceli değil." diyerek elini tuttum ve kendime çektim. "Daha güzel vakit geçirebiliriz."

 

"Nasıl?"

 

"Çığlık atma."

 

"Ne?"

 

Elimi beline koyup kendime çektiğimde hızlıca tutundu. Yer ayaklarımızın altında silindikten hemen sonra tonla su doldu. Hemen ardından hafifçe sallandık. O sımsıkı kapattığı gözlerini açmadan bana sarılırken gülümseyerek gökyüzüne baktım.

 

"Geldik."

 

Kafasını geriye attı. Açmadı ama gözlerini. O kadar tatlı geldi ki gülümsemeden edemedim. Elim tedirgince kalktı ama sonrasında hemen indi. İlerisine biraz daha vardı. Cesaret edemiyordum şu anda.

 

"Geldik mi?"

 

"Evet. Gözlerini açabilirsin."

 

Kaşlarını çatarak yavaş yavaş gözlerini açtığında dudakları şaşkınca aralandı.

 

"Yıldızlar..."

 

Yavaşça beni bırakıp kendi ekseninde döndü. Geminin güvertesinde durup etrafa bakındı.

 

"Nereye geldik böyle?" dediğinde gülümseyerek yanına gittim ve ellerimi ceplerime soktum.

 

"Temiz bir hava lazımdı sanki."

 

Sesimdeki ufak alaycı tını gözünden kaçmamıştı.

 

"Benimle dalga geçme." dedi sinirli sinirli. Ellerini saçlarına attı ve tedirgince geriye ittirdi. "Buraya böyle..."dedi durdu. "...nasıl gelebiliriz ki?"

 

"Ölüp geri dirildin ama o ışınlanmana şaşırıyor. Gerçekten geri zekalı."

 

Sevdiğim kız hakkında doğru konuş.

 

"Sevdiğin kız mı?"

 

Sitemli ses tonunu görmezden gelerek denize baktığımda tekrardan seslendi.

 

"Hatırlatırım ki biz seninle çok daha uzun bir süredir tanışıyoruz."

 

Ellerimi ceplerimden çıkarmıştım ki Ela önüme geçti. Düzelttiği saçları dağıldı. Rüzgar onu kucakladı ve geceye armağan etti sanki. Çıplak ayakları ile nazikçe önümden geçip gitti. Teknenin en ucuna gittikten sonra sarkıp aşağıya baktı.

 

"Gerçekten de denizin ortasındayız!" diye bağırarak bana döndüğünde rüzgar yavaşladı sanki. Sallanan gemi durur gibi oldu. Yüzündeki o gülümseme aklıma kazındı. "Çok güzel!"

 

O an fark ettim ki ellerimi kaldırmış ve ona doğru uzatmıştım. Hani olur da ayağı kayar, bir sakarlık yapar da düşer diye. Öyle tedirgin öyle gergindim.

 

"Beğendin mi?" dediğimde kafasını salladı. Bir tutum saç dudaklarına yapıştı. Titreyen elleri ile saçını kulağının arkasına sıkıştırdığında kaşlarım çatıldı.

 

"Üşüyor musun?"

 

Hızlıca yanına gittiğimde dudaklarını büzdü.

 

"Biraz ama soğuk daha da güzel kılıyor." dediğinde umursamadan ellerini tuttum. Buz gibiydi.

 

"Hadi dönelim."

 

"Ne? Hayır." dedi ellerini ellerimden çekerek. "Daha yeni geldik." Ellerimin arasından çekip aldığı ellerine baktım. Moralim bozuldu.

 

"Ellerini çekme ellerimden."

 

Kafası karışmış gibi yüzüme baktığında uzanıp ellerini yeniden tuttum. Dudaklarıma yaklaştırdım ve özenle nefesimi üfledim.

 

"Yine geliriz. Yine getiririm seni. Bir dahaki sefere sıkıca giydiririm." dediğimde gözlerime baktı. "Ama şimdilik dönelim."

 

İtiraz edesi olsa bile beni geri çevirmedi. Usulca kafasını salladı ve bana izin verdi. Bu küçük hamlesi ile elimin birini beline attım ve deniz kuruyup geri çekildi. Evine geldiğimizde gözlerini kocaman açarak geriye adım attı.

 

"İnanılmaz cidden!" diyerek yerinde zıpladığında gülümseyerek gözlerine baktım.

 

"Sen daha inanılmazsın." dediğimde saçlarını geriye attı ve yanıma geldi.

 

"Bir şeyler içmek ister misin? Kahve, süt, çay, meyve suyu?" diyerek her şeyi saydığında dudağımı ısırıp yere baktım.

 

"Bunu başka bir zamana saklayabilir miyiz?" dedim büyük bir irade ile.

 

"Neden?"

 

"Bu..."diyerek ellerimi ovuşturdum "...ilk ilişkim bu yüzden güzel, yavaş ve temkinli ilerlemek istiyorum."

 

Kaşlarını kaldırdığında birkaç adım attım ve ellerini tuttum. Sözlerime devam edeceğim sıra sırtım zemine dayandı.

 

"Çok güzelsin."

 

"Biliyorum." diyerek güldü. Eli saçlarımın arasında gezerken bana tepeden bir bakış attı. "Sen de çok yakışıklısın." dedikten hemen sonra saçlarımı çekiştirdi. "Ne yapacağız bu problemi?"

 

"Bu bir problem mi?" dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. İşte o zaman garip bir şey canımı yaktı.

 

"Kıskanç, sinir bozucu ve kibirli bir insanım ben." diyerek yüzüme doğru eğildi. Bulanık yüzünde görebildiğim tek şey kahverengi gözleri oldu. "Sadece benim ol istiyorum."

 

"Alp?"

 

Kendime geldiğim an Ela'nın gözleri ile karşı karşıya kaldım. Kanım çekildi sanki. O kız...o kız benim sevgilim miydi? Ben...ben acaba onu mu korumak istemiştim?

 

   Ben.

 

Ben şu anda birine ihanet mi ediyordum?

 

"İyi misin?"

 

Yanaklarıma konan eller ile derince bir nefes aldım. Ela'nın endişeli bakışlarına karşı zorla kafamı sallayıp ellerini tuttum ve sessizce kendimden uzaklaştırdım.

 

"Yarın görüşürüz." diyerek temenni verdim. "Yarın seni alacağım."

 

"Nereye gideceğiz?"

 

Gülümsedim zoraki bir tavır ile. İçimdeki garip ağırlığın verdiği acıyla gülümsedim.

 

"Tatlı bir yere." dedikten sonra bir iki adım geri çekildim. "Artık gitsem iyi olur."

 

"Görüşürüz."

 

"Görüşürüz."

 

Görüşürüz...

 

Geri geri attığım adımların ardından yer yarıldı ve içerisine düştüm. Sırtım yatağıma çarptığında tavanı tavanım kapladı.

 

"Benim bir sevgilim varmış." dediğimde Fısıltı alay edercesine güldü.

 

"Şimdi hangisini aldatmış oluyorsun?"

 

Gözlerimi tavanda gezdirirken derince bir nefes aldım.

 

"Sen bir şey görmedin mi?"

 

Uzun bir sessizlik oluştu aramızda. Beklemekten vazgeçip uyuyacağım sıra seslendi.

 

"Bir sağlık ocağı gördüm. " dedi ciddiyetle. "Bir sedye geçip gitti. Ben sanırım bir koridor boyunca gittim. Elimi biri tutuyordu." dedikten sonra susunca doğruldum.

 

"Bir sağlık ocağında mısın?" Kaşlarım çatıldı. "Komada olsan bir hastane olurdu değil mi? Neden sağlık ocağı olsun?"

 

Yine gelen o derin sessizlik ile kendimi geriye attım ve sinirle iç çektim.

 

"Hiç hemşire falan görmedin mi? İsimlerini görsen yanlarına gidebilirdik belki de." dediğimde sinirle çıkıştı.

 

"Oradan bakınca salak gibi mi duruyorum Sherlock Holmes?"

 

Soktuğu laf üzerine sinirlendiğini anlayarak kafamı salladım. Tamam. Sanırım bu kadar yeter.

 

Arkamı dönüp uyuyacağım sırada tekrar seslendi.

 

"Eğer bir kez daha o kıza dokunursan sanırım nerede olduğumu bulacağım..."

 

.

 

.

 

.

 

Ellerime aldığım çiçeklere bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu kokuyu sever mi ki? En sevdiği renk neydi? Mor olanlardan mı almalıydım yoksa kırmızı? Belki de beyaz temiz ve saf buluyordu? Öncesinde çiçeklerin bu kadar komplike olabileceklerini tahmin edemezdim! Şu anda bir iç savaş çıksa bile çiçek rengi seçmek çok daha zordu olurdu sanki!

 

"Beyefendi..."

 

Bana seslenen kadın ile elimdeki çiçekleri sinirle geriye ittirdim ve ona baktım. Şu anda ne kadar meşgul olduğumu göremiyor muydu cidden? Aşırı derecede tedirgin ve gerginim.

 

"...bir sorun mu var?"

 

"Evet!" dedim kendime hakim olamayarak. "Neden bu kadar çok çeşit çiçek satıyorsunuz?" diyerek ellerimi açıp etraftaki rengarenk çiçekleri gösterdim. "Seçmek için bize işkence mi etmek istiyorsunuz anlamadım gitti! Zaten gelirken kafamda bir şey yoktu daha da karıştı ortalık. Bu kadın ne sever? Mor mu , kırmızı mı? Gül alsam klişe mi kaçar? Papatyalar da güzel duruyor ama gül gibi zarif kokmuyor."

 

Sözlerim bitmeden kadın önüme geçti ve beni susturdu. Zar zor susturdu. Gözlerini etraftaki çiçeklerde gezdirdi.

 

"Ona ne demek istiyorsun?" dediğinde durup gözlerine baktım.

 

"Ne?"

 

"Çiçeklerin anlamı vardır genç adam. Eğer onun ne sevdiğini bilmiyorsan ona bir mesaj niteliğinde bir şeyler alabilirsin."

 

Gözlerimi ellerimde gezdirdim.

 

"bir şey söylemek istemiyorum." diyerek çiçeklerin arasında gezmeye devam ettim. Beyazları aştım, kırmızıları geçtim. "Sadece beni ona hatırlatacak ya anlatacak bir şey istiyorum."

 

Yavaş adımlar ile gezinirken gözüme bir çiçek ilişti. Yeşil yaprakları çiçeklerini saklıyordu sanki. Koyu mor taçlarının arasında gözüken ufak sarılıklar. Diğerleri kadar şatafatlı değildi ama sanki içtendi. Güzeldi.

 

"Bunu almak istiyorum." diyerek işaret parmağımı çiçeğe tuttuğumda kadın gülerek çiçeğin önüne geçti.

 

"Sevgili için bunlar daha popüler aslında." demiş ve yan taraftaki mor çiçekleri göstermişti. Gözlerimi gözlerine diktim.

 

"Ben bunu istiyorum."

 

Dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra dönüp çiçeğe baktı ve kafasını salladı. Saksısı ile birlikte kasaya götürürken peşi sıra ilerledim. Güzel bir şekilde süslemişti.

 

"Not yazmak ister misiniz?" dediğinde etrafa bakındım. Yazmalıyım sanırım.

 

"Evet."

 

Bir kalem kağıt getirdiğinde alt dudağımı ısırdım.

 

Ne yazabilirim?

 

"Bu çiçekler beni sana hatırlatsın..."

 

Fısıltı'nın lafı ile tek kaşım havaya kalktı. Sanırım çapkın bir tarafı vardı.

 

Kalemi ellerimin arasında döndürdükten sonra tıpkı onun dediği gibi "Bu çiçekler seni bana hatırlatsın." yazdıktan sonra kartı elime aldım. Kartın arkasında çiçeğin fotoğrafı ve ismi vardı.

 

İris çiçeği.

 

Ücreti ödedikten hemen sonra hızla evinin yanına ışınlandım.

 

"Eskiden günlerimiz çok daha eğlenceli geçerdi."

 

Çiçekleri sıkıca tutarken b mırıldandım. "Doğru can almaktan hoşlanıyorsun." Tam o esnada açılan kapı ile kafamı kaldırdım.

 

"Günaydın."

 

Ela beni görünce çokça şaşırmış olsa da selamıma karşılık verdi.

 

"Günaydın Alp. Hoş geldin." dediğinde hafifçe gülümseyip elimdeki çiçeği uzattım.

 

"Sana çiçek aldım."

 

Gözleri çiçeklerin üzerinde gezdirdi. Elindeki çantayı omzuna astı ve çiçeği eline aldı. Hafifçe eğilip kokladı. Merakla tepkisini beklerken kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

 

" Çok teşekkür ederim."

 

İçimde garip bir his oluştu. Sanki şu anda dünyanın en güçlü adamıydım ve her şeyi yapabilmem mümkündü. Onun için her şeyi yapabilecek kadar güçlü. İki omzumu gerebildiğim kadar gerip gülümsedim.

 

"Rica ederim." dediğimde bir iki adım attı ve gözlerime baktı.

 

"Ancak bugün pazar. Bir yere gitmem gerek. Yarın buluşabilir miyiz?"

 

Yüzümdeki gülümseme hafifçe donarken dikkatle gözlerine baktım. Neden bu kadar ciddi ya da tedirgin gözükmüştü gözüme.

 

"Tabii, istersen ben bırakayım seni?" dedim sırıtarak. "Biliyorsun araba gibi şeylere ihtiyacımız yok." Güçlerimin verdiği özgüven ile onu etkilemek istesem de bu durumdan pek haz etmiş gibi gözükmedi.

 

"Hayır, teşekkür ederim. "diyerek parmak uçlarında yükseldi ve yanağıma ufacık bir öpücük bıraktı. "Akşam gel ve beraber yemek yiyelim."

 

O an kafamdaki her şey uçup gitti. Akşam ve yemek? Onun evinde.

 

"Tamam. Gelirim." Hiç düşünmeden kabul etmem hoşuna gitmiş olacak ki hafifçe kıkırdadı. Elindeki saksıyı özenle balkonunun kenarına koydu ve bana son kez gülümseyip gitti. Ellerimi ceplerime soktum. Bir tüy gibi hafifim.

 

"Salaksın."

 

Sırıtarak arkamı döndüm ve evime ışınlandım.

 

"Kıskanıyor olmalısın."

 

"Artık her dokunduğunda geçmişi görmüyorsun."

 

Hatırlattığı durum ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Benim bir kız arkadaşım vardı değil mi? Yok muydu? Şu durumda eğer birini aldatıyorsam hangisini aldatıyor sayılırdım? Hoşnutsuz bir tavırla kaşlarımı çatarken Fısıltı araya girdi.

 

"Artık birkaç kişiyi öldürelim ve nerede olduğumu bulayım."

 

"Tamam."

 

Üstümü değiştirir değiştirmez listemizden bir adam seçtim ve yanına gittim. Ellerimi pantolonumun cebine sokmuş, bıkkın bir tavırla önümdeki adamı izliyordum. Beraber bir caddeden gizlice geçmiş, ana yolu aşmış oradan bir arabaya kadar koşturarak yürümüştük. Arabaya bineceğini düşündüğüm esnada o gizlice arabanın etrafından dolanmıştı. Bu tavrı biraz garipti. Bu gariplik ile dönüp etrafa baktım. Şehrin işlek caddelerinin arkasında bir yerdi ve kendisi gizli saklı bir işler karıştırıyor gibi davranıyordu.

 

Arabanın arkasından çıkıp ana yola doğru yürüdü. Sürekli ileri baktığı için asla arkasındaki beni fark etmemişti. Bu durum daha da ilgimi çekti. Kapkaç falan mı yapacaktı? Birkaç adım daha attıktan sonra yere eğildi ve bir şey aldı. Ne aldığını göremedim. Gözlerimi sıktım ve eline baktım ama anlamak pek mümkün olmadı. Sanırım durum farklı bir boyuta dönüyordu. Birini takip ediyor.

 

Dar bir sokağa girdiğimizde yanına yaklaşmaya başladım. O ise direkt olarak ileriye bakarak koşmaya başladı. Bir anda neden koşmaya başladığını anlayamadığımdan ben de peşi sıra koştum. Beni fark etmiş gibi durmuyordu. Koşarak sokağın sonuna gelmiştik ki bir yola çıktık. Karşıdan karşıya geçmek üzereyken bir araba süratle gelmiş ve adamın bedenine çarpmıştı. Metrelerce öteye uçan adam bir sokak lambasına çarptı. Şaşkınlık içerisinde kanlar içerisindeki bedenine baktım. Etraftaki birkaç kadın çığlık atmış, dükkan sahipleri telaşla adamın yanına koşmaya başlamıştı.

 

"Kahretsin, bizim işimizi çaldı."

 

Sessiz sessiz adama çarpan sürücünün yanına gittim. Korkudan eli ayağı titriyordu. Kendisi hatalı olan değildi ama onu öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu. Ağlayarak arabadan inip de yere düştüğünde kafamı çevirdim ve direğe baktım. Büyük bir kalabalık yaygara koparırken birkaç adım attım. Kalabalığa doğru ilerlerken bir şey dikkatimi çekti. Gözlerimi kısıp asfalta düşmüş olan beyaz şeye baktım. Tek dizimin üzerine çökmüş, kartı yerden almıştım ki kaşlarım çatıldı.

 

"Bu çiçekler beni sana hatırlatsın..."

 

"Ela'yı mı takip ediyormuş?"

 

Diz çöktüğüm yerden hızla doğrulup kalabalığa ilerledim. Elimi savurduğum an herkes çember şeklinde adamdan uzaklaşmıştı. Koşar adımlarla yanına gittiğimde çoktan öldüğünü anlamıştım ama-ama sorularıma cevap vermeden gidemezdi!

 

"Uyan!"

 

Elimi çenesine koymuş, yüzünü yüzüme çevirmiştim. Kirli sakalları olan, kaşları kalın biriydi. Yüzü kan içinde kaldığı için neye benzediği pek anlaşılmıyordu.

 

"Uyan dedim!" diye bağırdım öfkeyle. "Neden Ela'yı takip ediyordun?"

 

"Siz de kimsiniz?"

 

Arkamdan gelen sesi umursamadan doğruldum ve bana bakan adama baktım. Ne ara gelmişti bu ambulans?

 

"Hiç kimse." dedim sinirle ve arkamı dönüp Ela'nın yanına gitmek istedim ama kendimi bir dere kenarında buldum.

 

"KAHRETSİN!"

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%