@ladyrebel
|
"Saçlarından asılır ruhum..."
Ellerimi birbirine kenetlemiş kapının önünde bir sağa bir sola yürüyordum. Öfkelenmek falan hiçbir şey değil. Endişeden deliriyordum. Peşinde olan birileri vardı. Acaba farkında mıydı? Peki neden peşinde birileri olsun ki? Sıradan bir öğretmen. Belki de saplantılı bir platoniğiydi.
"Ne zaman kafanı toparlayacaksın?" diyen Fısıltı'yı duymamış gibi yaptım. "Kız garip. İsmiyle onu bulamıyorsun ayrıca."
Gözlerim balkonda duran çiçeğe kaydı. Mor yaprakları çoktan kapanmıştı. Karanlık çökmüş, hava daha da soğumuştu ama Ela hâlâ dönmemişti.
"İyi midir?"
"O salak ayağı kayıp düşse yine dört ayağının üzerinde durur." dediğinde alt dudağımı ısırmıştım ki manavın önünden geçen Ela'yı gördüm. Hızla evin merdivenlerinden inip yanına gittiğimde şaşkınca yüzüme baktı.
"Beni bekliyordun?"
Sorusunu umursamadan ellerimi kollarına koydum ve dikkatle vücudunu inceledim. Hırpalanmış ya da incinmiş gibi durmuyordu.
"İyi misin?"
Sorum ile kafasını salladı.
"Evet. " dedi tedirgin bir tavırla. "Asıl sen iyi misin?"
Gözlerimi gözlerinde gezdirdim. Uzun uzun baktım. Bir şeyler saklamıyor olduğundan emin olmak istedim.
"Bugün peşinde bir adam vardı." dediğimde kaşları havaya kalktı.
"Nasıl yani?"
"Hiç değişik bir şey fark ettin mi?" dedim inatla. "Garip olaylar, izleniyormuş hissi?"
Yüzünü buruşturarak kafasını salladı.
"Ne saçmalıyorsun? Hiçbir şey anlamadım." diyerek arkasını döndü ve evinin anahtarını çıkardı.
"Adam öldü Ela."
Metalik birkaç tıkırtı ile öylece dona kaldı. Arkasından dikkatle bakıyordum. Sessizce arkasını döndü ve gözlerime baktı.
"Takip edildiğimi nereden biliyorsun?"
Dudaklarımı birbirine bastırdım önce. Nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim.
"Çünkü ben de onu takip ediyordum."
Gözlerindeki ifade bir anda değişti. Garip tavır takındı.
"Neden beni takip eden adamı takip ediyordun?"
"Boşu boşuna geri zekalı demiyorum."
"Çünkü benim işim bu." dedim üzerine yürürken. "Adamın teki, ki kötü bir adamın teki, seni takip edebilmek uğruna öldü!" diyerek üzerine yürüdüm. "Şu anda konunun ne kadar ciddi olduğunun farkında mısın?"
Hızla arkasını döndü. Benden kaçarcasına kapıyı açtı ve içeri girdi. Onun ardından ben de peki sıra içeri girdim. Beraber salona kadar koşar adım yürümüştük resmen. O kafasındaki bereyi çıkarıp koltuğa atarken ben onun etrafı dağıtışını izliyordum.
"Nereden bileyim kim?" dedikten sonra sinirle atkısını da çıkarıp kenara attı. "Neden bana hesap soruyorsun ki? Ben mi başkasını takip ettim sanki?"
Gözlerimi sinirle gözlerine diktiğimde o da bana baktı inatla.
"Sen ben değilsin Ela. Ben bir kere de ölsem bin kere de ölsem tekrar dirilirim. Senin çıkabilecek tek canın var! Farkında mısın?"
"O adamın kötü olduğunu nereden çıkardın?" diye bağırdı suratıma.
"Çünkü benim listemde bir tane bile iyi yok!"
"Senin listende?"
Ellerimi enseme koyup sakinleşmeye çalıştım.
"Neden konuyu bu denli çarpıtıyorsun Ela?" dedim ama sözlerim hiddetimi artırmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. Resmen deliye dönüyormuşum gibi hissediyordum. "Ölebilirsin diyorum! Ya da tehlikedesin." üzerine yürüdüğümde o da parmak uçlarında yükselip göz hizama ulaşmaya çalıştı.
"Herkes ölebilir! "
Bir anda attığı çığlık ile bir iki adım geri çekildim.
"Ben değil."
Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışırken öylece onu izledim. İnsan yerine konmadığım gerçeği çarptı yüzüme. Onunla yaşlanamayacak onunla ölemeyecek olmanın garip bir sancısı vardı. Belki de onun için bu durum pek de önemli değildi ama benim için şu anda sahip olduğum tek şeydi. Beni hatırlayan, bana ilgi besleyen ve en önemlisi benim hoşlandığım kadındı kendisi. Her şeyin içerisindeki her şeyimdi.
"Alp, kast ettiğimin bu olmadığını biliyorsun. Farkında mısın bilmiyorum ama sen de ölüyorsun. Yeniden dirilmen ölmediğin anlamına gelmez." diyerek üzerime birkaç adım attı. Gözlerindeki şefkat beni kandırdı sanki. "Sadece bilmiyorum. Arkamdaki kimdi, gerçekten takip ettiği ben miydim, öldü mü cidden? Bilmiyorum."
Küçük parmaklarını benim nasır tutmuş ellerime koyduğunda içimi sızlatan göz yaşlarını gördüm ve öldüm.
"Seni korkuttum sanırım." dedim geri adım atarak. "Özür dilerim." dediğimde dudaklarını birbirine bastırdığında gözlerim soğuktan rengi morarmış dudaklarına gitti. Üşümüştü. Kış henüz geçip gitmemişti.
Ufacık bedenini kendime çekip sarıp sarmaladığımda o da bana sıkıca sarılmıştı. Bunu bekliyormuş gibiydi. Ona sarılmamı bekliyor gibi oluşunun getirdiği his...
"Özür dilerim, sadece senin için endişelendim." dediğimde elleri belimden sırtıma doğru çıktı. Onun bana bu kadar sıkı sarılması garip bir his uyandırdı içimde. "Üşümüşsün." Ellerimi saçlarının üzerine koydum ve hafifçe okşayıp kafasının üstüne bir öpücük kondurdum.
" Dışarısı soğuktu."
Kırık sesi ile hafifçe eğildim ve kollarımı beline doladım. Küçük bedenini hafifçe yukarı kaldırdığımda garip bir ses çıkardı, güldüm.
"Ne yapıyorsun!?"
Gözlerim pencereye döndü.
"Seni sıcak bir yere götürüyorum."
Hızla kendi eksenimde döndüğümde önce ev birbirine girdi. Her şey birbirine karıştı sanki. Siyah beyaz oldu, beyaz ise siyah. En sonunda sarımtırak bir turuncu gökyüzünü kapladığında olduğum yerde durmuştum. Sıcak hava direkt yüzümü yaladı.
"Yine nereye geldik böyle?" diyen Ela şaşkınca kollarını benden çekti.
"Issız bir adaya." dediğimde üstündeki kazağı çekiştirerek kendi ekseninde döndü. Sahile vuran denizin dalgalarının çıkardığı ses, bazı kuşların cıvıltısı ve ormanın denize karışan sesi.
"Burada ne yapağız?"
Etrafa bakınıp dudaklarımı yaladım.
"İstersen yüzebilirsin, istersen piknik yapabiliriz, kampta olur?" diyerek ona döndüğümde dolmuş gözlerini görmeyi beklemiyordum. Özellikle öyle içten içten bakacağını hiç düşünmemiştim.
"Teşekkür ederim." dediğinde eridim sanki. Ellerimi arkama sakladığım o an birkaç adım atıp yanıma geldi ve parmak uçlarında yükseldi. "İyi ki varsın." Ellerimi yumruk yaptım. Yoksa kalbimi tutmaya çalışacaktım sanırım. Kalbim bedenimde durmak istemiyor gibiydi. O ise ateşe körükle gitti. Yanağıma kondurduğu ufacık öpücüğü ile dünya tepe taklak oldu.
"İçkiler güzel değil mi?" Elindeki kadehi kaldırdıktan sonra önüme bıraktı ve gülümsedi. "Babam özel olarak Fransa'dan getirtti. Biliyorum pek alkol sevmiyorsun ama peynirler çok güzel oluyor." Gözlerim önümüzdeki büyük tabağa dizilmiş peynirlere takıldı. Kaç çeşit vardı hiçbir fikrim yoktu. Bazılarının peynir olduğundan bile şüpheliydim.
"Sen istiyorsan, denerim." diyerek kadehi elime aldım ve sertçe kafama diktim. Düşündüğümden çok daha ağır ve mayhoş bir tadı vardı.
"Ben istersem her şeyi yapar mısın?"
Gözlerine bakmaya çalıştım. Yüzünü seçemesem de kahverengi gözleri oldukça netti.
"Her şeyi yaparım."
Derin bir nefes alarak etrafıma bakındığımda Ela'yı gördüm. Üzerindeki kazağı sallarken denizin dalgalarında koşuşturuyordu. Ne kadar rahatsız edici bir halde olduğumu dile getirmeye bile gerek yoktu. Bir kadın uğruna mı ölmüştüm. Her şeyi yapabilirim, derken hiçbir şey yapamadığım için mi ölmüştüm?
Arkamı dönüp birkaç adım attım ve büyük bir alışveriş merkezine geldim. Kamp için ihtiyaç duyabileceğimiz her şeyi satın almıştım. Ona birer terlik, rahat kıyafetler, mayo... Her şey ile geri döndüğümde koşarak yanıma geldi.
"Beni burada bırakıp gittin sandım!" diye çığlık attığında kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Hayır, sadece kamp yaparız diye düşünmüştüm."
Gözleri uzun uzun bende gezindikten sonra aldıklarıma baktı. Beraber başlayan bu girişimimiz çok komik bir hal almıştı. Bazen yanlış şeyleri birleştirdik, bazen o çadırın içinde boğuldu ve çırpındı ve bazen de benim elime çarptı çekiç. Ateşi yakmak düşündüğümüzden fazla zaman aldı. Onun mangal yapamayacak kadar beceriksiz ve benim hiçbir deneyişimin olmayışı bizi bir hayli zorladı. İşin sonunda güzel bir çadır, rahat kıyafetlerimiz ve mangalda yaktığımız birkaç tavuk kanat vardı.
"Çok beceriksizsin!" diyerek kahkaha attığında önümdeki kutu kolayı eline tutuşturdum.
"Bana diyene bakın. Tavukları yaktı, sucukları ise kuma düşürdü."
Kaşlarını çatarak bana bakarken kutu kolayı açtı. Sanırım taşırken biraz sallanmışlardı. Bu yüzden bir bomba gibi patlamış ve yüzü gözü köpürmüş kola olmuştu. Attığı çığlık ile gözlerimi kısarken yüzünden aşağı ayak köpüklere bakıp dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Bilerek yaptın!"
Bağırması ile kafamı iki yana salladım ama gülmeden de edemedim.
"Hayır yapmadım."
"Bunu benim elime sen verdin. Yalancı!" derken dudaklarından bile kola akıyordu ve çok tatlı gözüküyordu. Bir gözünün üstü kola olduğu için onu açamıyordu mesela.
"Tamam dur, yardım edeyim."
Bir peçete alıp yanına gittim. Gözünün üstünü özenle silerken o kafasını bana doğru uzatmış, ellerini havaya kaldırmış bekliyordu. Peçete gözlerinin üstünde dururken dikkatle yüzüne baktım. Üzerindeki çiçekli elbise ona çok yakışmıştı. Ona söyleyememiştim ama. Çok yakışmıştı. Keşke bilseydi. O, çok güzeldi. Sanki her bakışımda daha da güzelleşiyordu.
"Bitmedi mi? Gözlerimi açayım mı?"
Elim havada duran elini tuttu usulca. Parmaklarımı parmaklarının arasına geçirdiğimde gözlerini açmıştı. Göz göze geldik.
Utandım ama kendimi tutamadım.
"Elbise sana çok yakışmış." dediğimde kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı.
"Ne?"
Hafifçe eğilip de dudaklarına uzandığımda bir müddet bekledim. Belki itmek isterdi, belki vazgeçmek. Belki de sadece beni istemeyebilirdi de. Ama hiçbir tepki gelmedi, ben bunu bir onay olarak kabul ettim. Hafifçe dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda elini tutan elimi sıktı. Elimdeki peçeteyi yere attım. Elimi usulca beline koyup kendime çektiğimde yüreğim yerinden hopladı sanki. Elini elimin arasında çekti ve ellerini boynuma doladı. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim. İçgüdüsel bir hareket ile kollarımı beline sardım ve kendime iyice çektim. Biraz daha üzerine gitmek isteyen yanım yüzünden bir anda büyük bir gürültü koptu. Telaşla ayağa kalktığımda kenara koyduğumuz kola üstümüze dökülmüştü.
"AA!"
Telaşla ayağa kalkan Ela ile ben de hızlıca ayağa kalktım ve üzerimdeki tişörtü hızlıca çıkarıp omuzlarına koydum. Kolayı silmeye çalıştığım o telaşlı anlarda bir anda kahkaha atması ile kafamı kaldırdım. Benim panik halim onun eğlencesi olmuştu herhalde.
"Lav dökülmedi ya!" diyerek ellerimi tuttuğunda gözlerine baktım.
"Boş ver! Hadi yüzelim."
Onun elimi tutup koşuşu ile ben de peşinden koştum. İşte o an bazı şeyler yeşerdi kalbimde. O an anladım ki, o gerçekten de arayıp da bulamayacağım biriydi. Ben ki can almaktan başka hiçbir vasfı olmayan varlık ona canımı vermek istiyordum. Bunu denizden daha güzel gülüşünü görünce anlamıştım. Dalgalardan daha dingin gelen sesinden, çiçeklerden daha güzel kokan teninden...
Hoş gelmişti. Geç gelmişti ama hoş gelmişti. Hayat getirmişti.
Her şey çok güzel geçmişti. Denizde yüzmüş, birbirimizi boğmaya çalışmıştık. O daha fazla çaba harcamıştı bu konuda. Bu o kadar hoşuma gitmişti ki anlatamam. Sonrasında tekrardan bir şeyler yemiş, kumsalda yürüyüş yapmış ve en sonunda çadırımıza geçip uyku tulumlarımızda uyumuştuk. O bir tırtıl gibi uyuklarken ben gece boyu onu izlemiştim. Öyle ki çok yorulduğundan ölü gibi uyumuştu resmen. Yerinden hiç hareket etmemiş ve uykusu hiç kesilmemişti. Her şey sabah olup eve dönene kadardı. O okula, öğrencilerinin yanına giderken, ben Fısıltı ile baş başa kalınca bozulmuştu.
"Beni o kız öldürdü."
"Ne?"
Elimdeki suyu sürahideki çiçeğe dökerken Fısıltı'nın kinci sesini duydum tekrardan.
"Beni o kız öldürdü."
"Saçmalama. Ela böyle bir şey yapamaz." dediğimde bir anda bağırınca elimdeki bardak tezgaha düşmüştü.
"O, düştüğüm binanın altında kanlı elleri ile beni tutup bana gülen kadın!"
|
0% |