Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

"Keskin sanar bıçak kendini kesilinceye kadar sözden..."

Ellerimde döndürüp durduğum madeni para ile ona baktım.

"Mümkün değil." dediğim kendi kendime.

Elindeki koca tencere ile mahallenin köpeklerine özenle yemek döküyordu. Sanırım kasaptan aldığı kemikleri kaynatmıştı. Özenle de soğutmuştu.

Kaşlarım iyice çatıldığı sıra Fısıltı zihnime sızdı.

"Ne zaman iyi bir seri katil olunur?"

Ellerimi kabanımın ceplerine sokarken dişlerimi sıktım. Ela kocaman gülümsemesi ile yemek yiyen köpeklere bakıyordu.

"İlk bakışta hiçbir şüphe duyulmayacak gibi gözüktüğünde."

Sinirle bir iki adım geri gittiğimde biri koşarak Ela'nın yanına gitti. Üniformasından açıkça belliydi kim olduğu ama ses çıkarmadım. Şu anki dertlerim kıskançlıklarımdan çok daha ağır basıyordu.

"Mümkün değil." dedim inatla. Güzel gözleri gülümsediğinde kısılmış, Asır denen lavuğa köpekleri tanıtmıştı. Çok mutlu, masum ve sevecen gözüküyordu. Mümkün olamazdı.

"O kızda bir şeyler olduğu belliydi zaten. Katil olacağına hiç inanmasam da." dediğinde hızla arkamı döndüm.

"Ne malum senin yanlış gördüğün?"

"Bu dediğine inanıyor musun? İki gün!" diye bağırdı. " İki gün öpüşüp koklaştın diye benden daha mı güvenilir?"

Dudaklarımı ısırdım.

"Bahsettiğim şey senin yalan söylemen değil! Belki yanlış gördün, yanlış hatırlıyorsun?"

"Sen buna inanabilir misin? Gördüklerinin yanlış olduğunu düşünmek bile aptalca! O, masum görünen kadın beni öldürdü!" Öyle bir bağırdı ki gözlerimi kısmak zorunda kaldım. İlk defa onu bu denli sinirli görüyordum. "O kadar çok pohpohladın ki kendini. Aşkmış, sevdaymış...ne için burada olduğumuzu unuttun. Eğer böyle yapmaya devam edeceksen, o geri zekalı kız, masum olsa bile gözlerinin önünde yaşlanıp ölecek. Sen ise sonsuza kadar bu durum içinde hapis yaşayacaksın!"

Ellerimi saçlarıma daldırdım. Sinirle tutamları çekiştirmeye başlamıştım ki arkamdan bira ses geldi.

"Alp?"

Dönüp geriye baktığımda Ela'yı gördüm. Kahve gözlerini hevesle gözlerime dikmiş, gülümseyerek bakıyordu.

"Burada ne yapıyorsun?"

Sessiz sessiz arkasında duran Asır'a kısa bir bakış atıp Ela'ya baktım. Olamazdı. Şu bakışlarına baktıkça emin oluyordum. Olamazdı. Uzanıp baş parmağımı alnına sürttüm. Beresi yüzünden kısa saçları yamuk yumuk duruyordu.

"Siz..." diyen Asır ile elimi Ela'nın omzuna koydum ve biraz kendime çektim. "...çıkıyor musunuz?"

Ela gülümseyerek bana baktı ve kafasını salladı.

"Evet." dediğinde göğsüm kabardı resmen. Öyle ki şaşkınca Ela'ya baksam da hemen sonra Asır olacak dalkavuğa dönmüştüm.

"Evet. Çıkıyoruz." dedim Ela'nın söylediği yetmezmiş gibi.

"Umarım güzel anlaşırsınız." dediğinde kafamı sallayıp yalandan gülümsedim. Umarım iyi anlaşırız.

"Bu işin sonunda ikimiz düşman olacağız sanırım."

Bu son sözler günümü karanlığa sürükleyen en büyük etken olmuştu. Ela ile evine gitmiş, film izleyip mısır yemiştik. Arada muhabbet etmiş ve bazen birbirimize ilginç sorular sormuştuk. En sevdiği rakam, en sevdiği renk, en sevdiği çiçek... Gereksiz onca şey sanki sırf o gerekli bulduğu için bana da önemli gelmişti. Beraber izlediğimiz filmin ortasında ağlamış ama sonra göz yaşlarını silemeden kahkahalar atmıştı. Sakarlık yaptığı her seferinde utanarak bana bakmış ve nasıl tepkiler vereceğimi beklemişti. Çoktan pes etmiştim. Eğer Fısıltı haklıysa ben çoktan pes etmiştim bir kere. Katil olduğuna zerre inanmadığım bu kızın beni öldürmesine gözlerimi yumardım.

"Bir şey merak ediyorum." diyerek çıplak ayakları ile yanıma geldi ve koltuğun üzerine bağdaş kurarak oturdu.

"Sor bakalım."

Gözlerinin içinde gördüğüm o tatlı ifade beni benden aldı.

"Bu liste ne listesi?"

Cam gibi. Cam gibi kırılıp parçalanınca gözleri gözlerimin önünde içimi bir sıkıntı kapladı. Bunu neden merak etmişti?

"Dirildiğimizde bize verilen bir liste." dedim üstü kapalı bir şekilde ama Fısıltı izin vermedi.

"Ona her şeyi anlat. Yem atmak lazım. Eğer gerçekten suçsuzsa zaten garip davranmayacaktır."

İstemedim ama. Suçlu olsa bile kabulümdü artık. Ben abayı yakmıştım.

"Nasıl yani?"

"Anlat."

Ellerim yumruk olsa da karşı koymadım. Ben de bu kızın masum olduğuna inanıyorum çünkü! Bir katile aşık olamazdım.

"Canlarını almamız gereken insanların listesi."

Gözleri gözlerimde gezindi şaşkınca.

"İnsanları öldürüyor musunuz?" dediğinde biraz duraksadım.

"Kötü insanların izini sürüyor ve onların ruhunu teslim ediyoruz."

Ela ne diyeceğini bilemez bir şekilde bana bakarken elimi elinin üzerine koydum.

"Senin gibi bir meleğin korkmasına hiç gerek yok." dediğimde kafasını usulca kaldırdı ve gözlerine baktı.

Dünya başıma yıkılsaydı canım bu denli acımazdı. Bin kere daha ölüp dirilseydim bu kadar yara almazdım. Onun gözleri tarafından böylesine incitilebileceğimi bilseydim cesaret edip de bakamazdım. Çünkü gördüm. Ölmekten korkan yüzlerce kişinin gözünde gördüm ben bunu. Endişeyi.

"Senin için zor olsa gerek." diye mırıldanıp elinin diğerini elimin üzerine koydu. Kucağında birleştirdiği ellerimize baktım. Yüzümde herhangi bir ifade olsun istemedim. Onun da bir şeyler karıştırdığını anladığımı anlasın istemedim. "Peki listenin hepsini inceledin mi?" dediğinde dişlerimi birbirine bastırdım. Kötü kısımda buydu ya. Liste birini öldürünce diğerini gösteriyordu. Tamamını görebilsem...

"Hayır. Liste sırayla isimleri gösteriyor." dediğimde gülümseyerek gözlerime baktı.

"Peki senin için zor mu? İnsanları öldürmek?" demiş ve kafasını dizime koyup koltuğa uzanmıştı. "Şahsen ben olsam yapamazdım." dediğinde yutkundum ve elimi saçlarına koydum. Güzel saçlarını özenle okşarken Fısıltı güldü.

"Yalanlar söyle hadi..." dedikten sonra ciddi bir ses ile mırıldandı. "... gözlerin seni bu denli ele verirken."

Ruhum paramparça olurken umursamaz bir tavırla saçlarını okşamaya başladım.

"Sen de bana kendinden bahseder misin?" dediğimde kapattığı gözlerini açıp bana doğru baktı. Yüzünde garip bir gülümseme oluştu.

"Ailem..." deyip biraz düşündü. "...farklı insanlardı. Yaşam tarzları, fikirleri. Şimdi yurtdışında yaşıyorlar ama doğrusunu söylemek gerekirse onlar burada olsa ben yurtdışına giderdim." Elimi elleri arasına alıp parmaklarımla oynamaya başladı. Sanki kendi dikkatini böyle toparlayabiliyormuş gibi. "Babam biraz kaba bir adamdır." dedikten hemen sonra bana bakıp düzeltti. "Şiddet uygulamasından bahsetmiyorum. Karakteri biraz kabadır. Sadece ben değil çevremizdeki insanlar da ondan çekinir." Derin bir nefes aldıktan sonra tavana baktı. "İçinde hiç sevgi var mı bilmiyorum ama bana hiç bizi sevdiğinden bahsetmedi. Bilmem belki de sevmediğindendir. Ancak baba babadır ve ben sırf bu yüzden bile onu sevebilirim."

"Ne zamandır yalnız yaşıyorsun?"

Gözlerini kıstı. Hesaplamaya çalıştı bir süre. Sonrasında ise dönüp bana baktı.

"4-5? "

"Çok zorlanmış olmalısın."

Anlayışlı bakışlarım ile hafifçe doğrulup gözlerime baktı.

"Senin de zorlandığını anlamak çok kolay." demiş ve elini yanağıma koymuştu. "Keşke zor zamanlarında yanında olabilseydim."

Bunun gerçekten söylediğini iliklerime kadar hissettim. Tüm ruhum akıp gitti o minik avucuna. Artık hiçbir anlamı yoktu irademin. Ben artık onundum. Apaçık ortadaydı.

"Sonunda buluştuğumuz için şükrediyorum." dediğimde kollarını boynuma doladı. Sıkıca sarıldı. Şaşırdım başta ama ben de ona sarılmadan edemedim. Sımsıkı, nazikçe ama hevesle. Uzun sarılmamızın sonunda o uyukalmıştı. Sessiz sessiz tutmuş, özenle yatağına yatırmıştım. Baş ucunda uzunca beklemiş, nefes alışverişlerini itina ile dinlemiştim.

"Sen de artık farkındasın. "

Doğru. Farkındaydım. Ela gerçekten bir şeyler saklıyordu. Özellikle bizim bizzat içinde olduğumuz bir konuda.

"Birbirimize yalan söylememize gerek yok. Zaten iki insanın hiç olamayacağı kadar biriz."

Yine de saçma. Ela nasıl seni öldürebilir? O kadar güçlü bile değil. Sen mi çok zayıftın?

"Lafına dikkat et."

Sinirle nefes çektim. Eğer şu kıza ölmüşsen gerçekten seninle dalga geçebilirim.

"Ben bir binadan itilip öldüm. Seninkini henüz bilmiyoruz. Hemen öyle havalanma."

Sözlerinin ardından sıkıntıyla ayağa kalkıp arkamı döndüm. Hala inanmak gelmese de içimden artık ben de Fısıltı da yalan söylediğini biliyorduk. İyi, tatlı, beyaz bir yalan değildi bu. Oldukça belliydi. Özellikle gözlerinden.

Arkamı döndüğümde yıkılıp kaybolan binanın etrafını meyhane aldı. Sandalyenin birini çekip otururken garsona el kaldırdık.

"Bir rakı balık." dedikten sonra derin bir nefes aldım. Tüm ciğerlerim oksijenle dolana kadar.

"Bana en başında güvenmen gerekirdi."

Elimi alnıma dayayıp sertçe ovaladım. Kime inanmak gerekirdi? Ya ikimiz de kötü birer piçsek? İkimizin de ceza almasının sebebi karanlık hayatlarımızsa?

"Afiyet olsun." dalıp gittiğim derin düşünceler masaya konan yemekler ile bozuldu. Rakıya biraz su katıp kafaya diktim. Bugünün de sonu karanlık gibiydi. Her günün olduğu gibi.

"Ayrıca bana laf sokuyorsun da, sen de geçmişinde bir kadın görüp duruyorsun."

Ağzıma derin bir nefes doldurup seslice dışarıya verdiğimde bir adam ile göz göze geldik. Bir baş selamı ile bana bakıp arkasını döndü. Ne olduğunu anlamadım. Beni kimse tanımaz etmez. Neden gereksiz bir baş selamı vermişti?

İncinmediğinden insanlar bilmez. Sıyrılmış dizler, kırılmış tırnaklar, incinmiş yürekler. Kimse anlamaz üzülmek nedir? Bir başkası için üzülmek nedir?

Ellerimin arasındaki soğuk rakı sanki tenimin sıcaklığı ile ısınırken tekrardan kafama diktim. Sessiz ama hızlı hareketler ile içerken kendimi çoktan kaptırmıştım. Sarhoş olacağımın pekala farkındaydım. Çünkü korkuyordum. Elimdeki güçten, sonunun ne olacağını bilmemekten, endişelenmekten korkuyordum. O kadar çok korkuyordum ki ölüp kurtulmak istiyordum ama ölsem de geri dirilecektim. Bu korkudan kurtulmamın hiçbir yolu yoktu sanki.

"Merhabalar küçük balık."

Yanı başımdan gelen ses ile kafamı kaldırıp baktığımda şu kadını gördüm. Gözleri kahverengi, fiziği güzel ve yalancı olan.

"Karşıma çıkmaman gerekirdi."

Bardağı sertçe masaya koyduğumda çantasını kenardaki sandalyeye bırakıp karşıma oturdu. O oturur oturmaz karşımıza gelen garsona ters bir bakış attım.

"Hoş geldiniz Ahu Hanım." dediğinde kaşlarım hafifçe çatıldı. Gözlerimi karşımdaki kadının savurduğu saçlarında gezindi. Açık omuzlarını kapatamayan beyaz kürkü bir hayli kabarıktı. Zenginliğini olabildiğince belli ediyordu.

"Bana da aynı şeylerden getir. Beyefendiye eşlik etmek istiyorum."

Geriye yaslanıp gözlerine baktım. Gerçekten bir züppe tavrı vardı. Kendini beğenmiş ve asla reddedilmeyeceğini düşündürten.

"Her yerde karşıma çıkman normal mi?" diyerek gözlerimi kıstım. Acaba onunda mı özel güçleri vardı? Bu kadar denk gelmesi mümkün değil. "Yoksa özel güçlerin mi var?"

Sorum hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. Üzerindeki kürkü çıkarıp sandalyeye bırakırken attığı bakış gözümden kaçmamıştı.

"Param var." dedi büyük bir özgüven ile. "Gittiğim her yerde biraz biraz şöhretimden bırakıyorum ve bir şey istediğimde hepsine elim ulaşabiliyor." diyerek gülümsemiş ve kafasını hafifçe eğip yana bakmıştı. Gözlerim gözlerini takip etti. Kime baktığını anladım. Az önce bana bakıp selam veren adama bakmıştı. Demek bir de takip ediliyorduk.

"Bir fotoğrafımın olmadığına eminim." dediğimde siyah tırnaklarını masaya sürttü.

"Çok güzel resim çizerim."

Öylece yüzüne baktım.

"Özellikle hoşuma giden şeyleri."

Ellerini çenesinin altına koymuş, hiç sıkılmadan gözlerimin içine bakıyordu. Güzel ve alımlıydı. O da bunun farkındaydı. Bunu kullanmaktan çekinmiyordu ama bu aşırı özgüven gözüme batmıştı.

"Benden ne istiyorsun?"

"Seni."

Açık sözlülüğü de bir hayli can sıkıcıydı.

"Bu küçük köpeğin bir sahibi var."

Dudağının bir tarafı hafifçe yukarı kalktı. Arsızca da gülümseyebiliyordu demek.

"Sahibini ısırma vaktin gelmiş küçük köpek." diyerek biraz daha masaya yaslandı ve gözlerime baktı. "Ben sana bir kulübeden daha fazlasını verebilirim."

Elini usulca çenesinin altından çekmiş ve benim hafif sakallanmış çeneme değdirmişti. Sıcak parmakları soğuk tenimde erirken dünya tepe taklak oldu.

İşte o an bazı şeylerin ipi kopmuştu.

 

 

Loading...
0%