Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

"Kızıla boyanır gökyüzüm maviler düşerken gözlerinden..."

 

"Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Bilmiyormuşsun gibi davranma bana." diyerek hızlıca yürümeye devam etti. "Gökyüzünün yeryüzünü sevdiği, karanın denize olan sevdası gibi. Ben seni deli gibi sevdim." diyerek ellerimdeki çiçeği ellerine uzattım. "Beni adım adım getirdin kendine. Söz geçiremedim. Kaybolduğum caddenin ismiymiş ismin. Ben sende kendimi kaybetmişim. Yolumu bulmam bir ömür alır. O ömrü bana bahşeder misin?"

Dizim kırılıp da tek dizimin üzerine çöktüğümde ellerimin üzerine bir el hissettim.

"Güzeldi."

Her şey bir anda silinip karşımdaki kadın ile karşı karşıya kalınca elimin tersiyle elini ittirdim.

"Çek elini."

Gülerek ittirdiğim eline baktı gözlerini kıstı. Bu tavrı beklemiyor gibiydi ama kimin umurunda. Hangi hakla bana dokunur.

Sertçe sandalyemi geriye kaydırdığımda tek kaşını havaya kaldırdı.

"Namuslu kadınlar gibi mi davranacaksın?''

Cebimden çıkardığım üç beş kağıdı masaya bırakmadan önce gözlerine baktım. Sanırım güzelliğinin en büyük gölgesi biçimsiz diliydi. Kemiği yoktu ki şekle sokasın.

"Namus, sadece kadınlara mı namus?"

Sinirle arkamı dönüp hızlıca çıktım meyhaneden içememiştim de. Zehir zıkkım etmişti ortamı.

"Tut aklında. Kerim Gürbüz."

"Ne?"

"Geçmişimde gördüm. Çabuk yanına gidelim!"

Bir anda hiddetlenmesi ile hızla elimi savurdum ve bir binaya girdik. Hastane. Koridorda bir sürü insanın gürültüsü, ağlayan çocuklar, sızlanan yaşlı kadınlar...

Kaşlarımı çatarak etrafıma bakındım. Bu adam nerede?

"Hocam, lütfen bu hafta sonu beni götürün. Herkes gitti bir ben gidemedim!"

Bir genç, beyaz önlük giymiş olan adamın birine yalvarıyordu. Kır saçları olan, gözlüğü yorgun gözlerini saklayamayan biriydi. Belliydi. İşi bir hayli başından aşkın.

"Olmaz, dedim." sinirli bir şekilde yanındaki gence bakıp koridor boyu hızla yürümeye devam etti.

"Bu o mu?"

"Evet, peşine takıl."

"Hocam neden ben gidemiyorum? Onu söyleyin de bileyim, lütfen."

Hızlı hızlı yürüdükleri koridor boyunca sessizce peşlerinden yürüyordum.

"Çünkü Levent fazla meraklısın." dedi Kerim. "Fazla meraklı insanların her zaman işleri mahvettiğini düşünürüm." Büyük bir odanın kapısını açıp içeri girdiğinde kapı genç adamın suratına kapanmıştı.

"Yaşlı ve aksi!"

Arkasını döndüğünde göz göze geldik. Bana garip bir bakış attıktan sonra çevreye bakındı ve ellerini cebine soktu.

"Burası hastaların girmemesi gereken bir bölüm." dediğinde üzerine birkaç adım attım.

Neyden korktu bilmiyorum ama yanlış anlaması umurumda olmazdı.

"Birkaç soru sormaya geldim." dediğimde kaşları hafifçe çatıldı.

"Aşağıda danışman var beyefendi."

"Sana sormaya geldim."

"Bana mı?"

"Evet."

Ellerini ceplerinden çıkarıp kendisini hazırladı.

"Buyrun."

"Kerim Gürbüz, ne zamandır burada doktor?"

Yaklaşık 4-5 senedir." deyip kaşlarını çattı. "Bana Kerim Bey hakkında mı soru sormaya gelmiştiniz?" Garip bir hayıflanma sorusu sorduğunda üzerine birkaç adım attım.

"Kerim Bey'in özel bir hastası var mı?"

Sessizce geriye yürüdü.

"Özel bir hasta?"

"Neden direkt kendisine sormuyorsun?"

Arkamdan gelen ses ile doğrulup geriye döndüm.

"Merhabalar Kerim Bey." dedim soğuk bir ses ile.

Gözlüklerinin ardından dikkatle gözlerime baktı. Elini kaldırıp genç çocuğu uzaklaştırdığında umurumda olmadı. Benim işim zaten kendisiyleydi.

"Merhaba merhaba." diyip geçiştirince beni kafamı hafifçe yana eğdim. Kendini beğenmiş miydi yoksa umursamaz gözükmeye mi çalışıyordu?

"Özel bir hastan var mı?" dediğimde tek kaşı hafifçe havaya kalktı ve hâlâ bizi dinleyen gence dönüp kızdı.

"Ne bekliyorsun!? Diğerlerinin yanına git!"

Bağırması ile yanımızdan kaçarcasına giden gence uzunca baktım. Bir şeyler karıştırdığı alnında yazsa bu kadar kolay olamazdı.

"Her hastam özeldir. Ne ima etmeye çalıştığınızı anlamadım."

Birkaç adımımı üzerine attım.

"Başka hangi hastanelerde çalışıyorsun?"

"Özel hayatımı neden sizinle paylaşayım?"

"Biraz daha fazla yaşamak için."

Kaşları çatıldı. İki dudağı düz bir çizgi olduğunda gülümsedim.

"Konuş Kerim Gürbüz. Ben seni dinlemeye geldim."

"Talep doğrultusunda çevre illerdeki bütün hastanelere gidiyorum." dedikten hemen sonra bir iki adım da o benim üzerime attı. "Ancak hayatta kalmam için sizinle bunu paylaşmak zorunda olduğumu sanmıyorum."

"Yanlış yolun neresinden dönersen kârdır."

"Hastalarım beni bekler. Umarım kimin yanlış yolda yürüdüğünü fark edersin."

Arkasını dönüp gitmek istediğinde bedenini hızla kavradım. Kaskatı kesildi. Ne bir ileri adım ne geri. Öylece arkası dönük donakalırken birkaç adım atarak yanına gittim. Etrafını dolanıp da önünde durduğumda gözlerime baktı. Şaşkın ve ne yapacağını bilemez o tavırla.

"İstediğin zaman arkanı dönebileceğin biri değilim. Aşağılayıp ahkam kesebileceğin biri?" diyerek kafamı iki yana salladım. "Hiç değilim." Sadece hareket ettirebildiği gözler ile gözlerime baktı. Yüzü hafifte kızarmıştım. Sanırım fazla sıkı kavramıştım.

"Şimdi bana an..."

"Doktor Kerim Gürbüz, ameliyathaneden bekleniyorsunuz. Doktor Kerim Gürbüz, ameliyathaneden bekleniyorsunuz."

Yapılan anons ile tek kaşım gergince havaya kalktı ve yere baktım.

"Nasıl olsa bulduk. Şimdilik bırak gitsin." dedi beklediğim ses. Onun onayı ile hafifçe doğrulup ellerimi cebime soktum.

"Gidip işlerini hallet bakalım. Birkaç can daha kazandır vatanına." Koridora doğru yönelip arkamı döndüm ve gülümsedim. "Nasıl olsa seni bulduk." Koridoru dönüp yer değiştirmeden önce bağırdım.

"Bir daha buluruz."

Evimin duvarları etrafımı sarınca üstümdeki kabanı çıkarıp attım. Sessiz birkaç adım ile mutfağa yönelmiş ve bir bardak su almıştım ki çiçeği gördüm. İçmeden önce suyumu ona döktüm. Sürahisini alıp pencerelerin oraya götürürken kapıdan bir gürültü geldi ve sonrasında hızla kapı çaldı. Şaşkınlık ile çiçeği pencere önüne bırakıp kapıya ışınlandım. Hızla kapıyı açtığımda burnunun ucu kıpkırmızı olmuş bir Ela beklemiyordum.

"Ne oldu?" dedim endişeyle.

"Ben film izleriz diye bir şeyler alıp geldim ama evde olamayacağını tahmin edemedim." dediğinde hızla ellerimi donmuş yanaklarına koydum.

"İstersen sana anahtarlarımı vereyim." diyerek ellerini tuttum ve hızla içeri ışınlandım. Bir anda kendini koltukta bulunca korkarak etrafına bakındı.

"Bunu ansızın yapmasan?" demiş ve tedirgince gülümsemişti. Umurumda olmadı. Tekrardan odama ışınlandım ve bir battaniye alıp içeri döndüm. "A!" ellerini kaldırmış korkarak gözlerime bakmıştı "Hadi ama ne kadar korkutucu olduğu hakkında bir fikrin var mı?"

Kızdığında ne kadar tatlı olduğunu şu anda anlatamayacağım. Bu yüzden hiç düşünmeden ellerini tutup üzerine battaniyeyi attım. Her yerini sarıp sarmaladıktan sonra kocaman sarıldım ve kucağıma altım.

"Bu kadar çok üşümeye ne gerek vardı?" demiş burnumu boynun gömmüştüm. Belki böyle çok daha hızlı ısınırdı.

"Gerek vardı." dedi huysuzca. "Seninle vakit geçirmek istemiştim." Kafasını hafifçe yana eğdiğinde boynu açıldı. Sanki bana kucak açtı. Alnımı bile boynuna dayadığımda kıkırdamıştı. "Nefesin gıdıklıyor."

Farkında olmadan gülümsediğimi fark ettim. Yüzümde geri zekalı olduğumu haykıran bir gülüş, bakışlarımda sarhoşluk vardı sanki.

"Gitmeden önce evimin anahtarlarını sana vereceğim." dediğimde güldü.

"Ya hırsızlık yaparsam?"

"Ben de senin evine girebiliyorum." dediğimde bir anda doğrulup bana bakmaya çalıştı.

"Ben yokken girdin mi?" dedi merakla.

"Hayır, giremez miyim?"

"Girebilirsiniz beyefendi. Lütfen bir şeyler çalmayın."

Gülerek geri çekildiğimde kucağımda biraz kıpırdandı ve yüzünü bana döndü.

"İyi ki varsın."

Yüzümdeki tebessüm yavaş yavaş silinirken gözlerinin en derinini baktım. Samimiyeti demirden ruhumu eritebilir, şekle sokabilir ve istediği gibi kullanabilirdi. Onun hayatımdaki en büyük tehlike olduğunu böylece anlamış olmuştum.

"İyi ki varsın." dedim ben de. Bu ölümsüzlüğü alacak olsa olsa bir o alabilirdi benden.

Elini kaldırıp da alnıma koyduğunda gözlerim kapandı.

"Sakın mayışma. Uyumak yok." diyerek minik parmaklarını yüzümde gezdirdi. Kaşlarımı okşadı, burnumu birkaç kez geçti ve gözlerimin altında dolandı. "Mısır patlatacağım ve beraber film izleyeceğiz. Bu gece uyumak istemiyorum. Yarın okul var ve sınav haftası olduğu için eve biraz geç geleceğim. Görüşemeyeceğiz."

Kapanan gözlerim sözleri ile açıldı.

"Sen nasıl istersen." Onun bana dokunuşunu kıskanmış olmalıyım ki ben de elimi kaldırıp onun yüzüne dokundum. Onun kadar nazik olamasam da... Baş parmağımı çenesi boyunca gezindi ve en sonunda alt dudağını buldu. Dudağını hafifçe okşayıp aşağı doğru çekiştirdim. Su döksek eriyecek sanki.

"Hey..."

Gözlerimi gözlerine çevirdiğimde gözlerini kısmış bana baktığını fark ettim. Kaşları çatılmış, burnu hafifçe kırışmıştı.

"Ne yapıyorsunuz acaba?"

Alt dudağımı ısırıp güldüm. Tehdit ediliyordum sanırım.

"Hiçbir şey... hiçbir şey."

Gülerek geriye çekildiğimde üzerindeki battaniyeyi ittirdi ve ayağa kalktı. Üzerimden silinen tatlı ağırlık ile biraz keyfim kaçmış olsa da bir anda yüzümü avuçlarına alması her şeyi alt üst etmişti. İki eliyle yüzümü iyice ezip dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Oturduğum yerden doğrulmaya başlamış, elimi tam beline atmıştım ki geri çekildi.

"Mısırları patlatıyorum!"

Açık kalan ağzım ile arkasından bakarken dudaklarımı yaladım.

"Ne?"

Elimi kafama atıp hunharca kaşırken dönüp bana baktı.

"Ne, ne?"

"Şimdi?" dedim sarhoş gibi.

"Evet, şimdi." diyerek gülmüş ve geri geri yürümeye başlamıştı. O an anladım benimle dalga geçtiğini. Bir anda koltuktan televizyonun yanına ışınlandığımda hızla dönüp bana baktı.

"Ne yapıyorsun?"

Elimi kaldırdım. Elime baktı ve birkaç adım geri attı.

"Mısır patlatacağım Alp." diyerek biraz daha uzaklaşmaya çalışmıştı ki tek kaşım havaya kalktı. Tutsun diye uzattığım elimi ağır ağır döndürdüğümde gözleri kocaman açıldı. "Dur!" dedi korkuyla. "Ne yapıyorsun?"

Elimi yumruk yaptığımda kafasını hafifçe geriye attı. Yumruğumu hızla kendime çekince Ela büyük bir çığlık ile havada süzülmüş ve hızla bedenime çarpmıştı. Sıkıca kollarımın arasına aldım.

"Benimle oyun oynayamazsın çiçeğim." Titreyen bedenini sarıp sarmalarken fısıldadım kulağıma. "Her zaman galip ben gelirim." demiş ve boynuna ufak bir öpücük kondurmuştum. "Tabii yenilmek istemediğim sürece. " Hızla mutfağa ışınlandığımızda kollarını boynuma dolamıştı. Belinden kavrayıp tezgaha oturttum ve geri çekilip şaşkın gözlerine baktım.

"Bazen korkudan aklımı yitireceğimi düşünüyorum." dediğinde gülerek kafamı yana eğdim. Nedenini bilmiyorum ama tepeden bana bakması hoşuma gidiyordu. Tatlı gözüküyordu. Özellikle şu kısa saçları. Kaşlarının biraz altında bitiyor ve sanki onlara dokunmam için beni zorluyordu.

"Ben de aklımı yitirecek gibiyim zaten." demiş ve parmak uçlarımla saçlarına dokunmuştum. Gözlerini bir müddet kapattı. Ellerimin gözlerinin etrafında dolaştığından.

"Bana öyle bakma."

Mırıltısı ile gözlerimi gözlerine çevirmiştim ancak gözleri hala kapalıydı.

"Gözlerin açık bile değil. Sana nasıl baktığımı nereden biliyorsun?"

Dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra usulca gözlerini açtı ve saçlarındaki elimi tutup indirdi.

"Öyle bir bakıyorsun ki anlamak için görmeye gerek yok."

"Seni rahatsız mı ediyorum?"

Kafasını hafifçe iki yana salladı. Kısa saçları dağıldı.

"Beni...beni şımartıyorsun." dediğinde güldüm. Başka ne yapabilirim ki.

"Şımartılmayı hak ediyorsun."

Elimi tutan elini tuttuğumda sessiz ama derin bir nefes aldı.

"Ama ölecek gibi hissediyorum."

"Ne?"

Kaşlarım hızla çatıldığında kaçırdığı gözlerini tekrardan gözlerime çevirdi.

"Kalbim..." boştaki elini kalbine koyduğunda gözlerimi kıstım. "...sanki patlayacak." Derince bir nefes alıp kafasını eğdi. "Çok hızlı, çok güçlü atıyor."

Elimi çekingen bir tavırla çenesine koydum. Yavaş yavaş kaldırdığımda gözlerini gözlerime kitledi.

"Bana öyle bakma." Mırıltısı umurumda olmadı. Bir anda uzanıp dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda biraz geri çekildi ama elini koluma koymadan edemedi.

"Bu kadarı kafi değil mi?"

Arsızca beline uzanmış, kazağının altından teninin sıcaklığını hissetmiştim ki gözlerim açıldı. Hızla başka bir yere ışınlandım. Kafam televizyona çarpıp da yere düştüğümde sağlam bir küfür savurmuştum.

"Neden daha önce haber vermiyorsun?" diye öfkeyle bağırdığımda Fısıltı şaşkınca güldü.

"Beni unuttuğun için hatalı olan ben miyim?"

"Unutabilirim tabii ki! Söz konusu Ela!" elimi acıyan kafama koyarken Ela seslendi.

"Alp? Ne oldu birden bire?"

Kafamı geriye attım ve tezgahın üstünden bana bakan kıza baktım uzunca. Kızarmış yanakları ve kızarmış dudakları, dudaklarımı yalamama sebep oldu. Hızla atan kalbimin sesi kulaklarımı istila etmişti resmen. Nefes nefese gözlerimi kaçırdım ve kafamı salladım.

"Sadece...sadece güçlerimi kontrol edemedim. "dedim yalandan. "Özür dilerim. " diyerek sessizce ayağa kalkarken bir kez daha küfür ettim.

Kendimi kaptıracak olursam bana haber ver.

"Sen çoktan o dalgaya kapıldın, boğuluyorsun, farkında değilsin.

 

Loading...
0%