Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

 

"Mavi gibi ağlar, yeşil gibi gülerken nasıl da siyaha yapışıp kaldı..."

Gözlerimi pencereye dikmiş dimdik karşıya bakıyordum.

"Yarın yine pastaneye gidecek misin?"

Fısıltının ardından dudaklarımı birbirine bastırdım.

Beni nasıl tanıyor?

"Belki de hayatında var olan biridir. İkinci bir şans için çabalıyorsun."

Ellerimi birbirine vurduktan sonra bir iki adım geri çekildim.

Belki de ona aşık olmuştum ve onun için yaşamak istemiştim?

Aşk için yalvaracak bir insan mıydım?

Bilmiyorum.

"Ne olursa olsun, yapman gerekenleri unutma."

Kafamı sallarken birkaç adım geri gittim ve kendimi yatağa bıraktım. Onca kişinin canını almışken dikkatimi dağıtamazdım. Çok yaklaşmıştım. İnsan olmaya, yeniden doğmaya çok yaklaşmıştım.

.

.

.

Elimdeki simit ile beklerken olduğum yerde sallandım.

"Sence de çok belli etmiyor musun?"

Fısıltıyı duymamazlıktan gelmek istesem de haklı gibiydi. Arkamı mı dönseydim? Etrafıma bakındım ve pastane camına bakarken ceketimdeki kartı daha da içeri sıkıştırdım.

"Ne yapıyorsun?"

Bilmiyorum.

Gerginim.

Beni takip etmek için gönderilmiş olmasın?

"Saçmalama."

Pastane camından kendime bakarken onu gördüm. Saçlarının kısa kısımlarını düzeltirken karşıdan karşıya geçiyordu. Nefesimi tutup arkamı döndüğümde bir adam seslendi.

"Merhabalar."

Gözlerimi kaçırdım. Ayakkabılarımın ucuna bakarken gülümseyerek karşılık verdi.

"Merhabalar."

Adam birkaç adım üzerine attığında göz ucuyla onlara baktım.

"Her sabah buradan geçiyor musunuz?" diye sordu. Neden böyle şeyler soruyordu?

"Evet, neden sormuştunuz?"

Ben de gözlerimi kıstım ve karşısındaki adama baktım.

"Kıza mı yürüyor?"

Bilmiyorum Fısıltı.

Saçlarımı geriye doğru atarken dikkatle yüzlerine baktım. Kulaklarım, biraz iyi duyardı.

"Dün garip birini gördünüz mü civarlarda? Şuradaki direğe büyük bir hasar verilmiş ama kayıtlarda bir şey gözükmüyor." dediğinde gözlerim, dün yumruk attığım, direğe kaydı. Yumruğumun çöküntüsü olduğu gibi duruyordu.

"Hayır, garip birini görmedim." diyen kız ile hızla arkamı döndüm.

"Hayır!"

Evet!

"Kaçamazsın!"

Kaçarım!

"Ya onu bir daha göremezsen ve o tanıman gereken birisiyse?"

Kaçarcasına attığım adımlar son bulunca derince bir nefes verdim. Kahverengi gözlü insanlardan hoşlanmıyorum bile. Bence hayatımda hiçbir yeri olmamalı. Hatta ölüşümün nedeni bile olabilir o kız.

"Günaydın."

Gözlerimi çekingen bir şekilde sağ tarafa çevirdiğimde göz göze geldik. Bir iki adım geri çekildim.

"Her seferinde geri adım atıyor."

Gerilerek öne adım attığımda kaşlarını kaldırıp geriye adım attı.

"Dengesiz mi?"

Hayır, düşüncelerini duymak istemiyorum. Zihnimi neden kapatamıyorum.

"Biraz doğal davranabilir misin?"

Fısıltının agresifliği ile derince bir nefes aldım.

"İşe mi gidiyorsunuz?" dediğimde kafasını sallamıştı. Dağılan kısa saçlarına bakıp dudaklarımı yaladım. Ee? Şimdi ne diyeceğim?

"Evet. Sanırım siz her sabah eve simit alıyorsunuz." dediğinde elimdeki poşete bakıp kafamı salladım.

"Sabahları yemek yapmaya üşeniyorum."

Sözlerim ile gözlerini etrafta gezdirdi. Sanırım insan ilişkilerim bir hayli körelmişti. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Yalnız mı yaşıyorsunuz?" diyerek bana döndüğünde gözlerine baktım.

"Evet."

Bir müddet gözlerime baktıktan sonra hafifçe gülümsedi. Gözlerim gülümsemesine takılı kaldı öncesinde.

"Neden gülümsedi?"

Bilmiyorum.

"Bekar olduğunu mu düşündü?"

Zaten bekar değil miyim?

"Ben de bir arkadaşım ile yaşıyorum." dediğinde tepki vermemek için kendimi kasmıştım.

"Erkek arkadaş?"

Sevgilim, derdi.

"Belki seni kaçırmak istemedi?"

Beni neden kaçırmak istemesin?

"Takım elbisen seni zengin gösteriyor."

Kafamı eğip üzerimdeki kıyafetlere bakınca kaşlarım çatıldı. Nasıl yani?

"Benim gitmem gerek, otobüs geliyor." diyerek karşıya geçmek istediğinde önüne çıktım.

"Seni bırakabilirim."

Gözleri gözlerimde gezindi. Poşeti tutan elimi sessizce yumruk yaptım. Sanırım bir sapık gibi gözükmüştüm. Birkaç defa pastane önünde konuşunca samimi olunmuyordu. Beni yanlış anlamış olmalıydı. Zihnini okumak istediğim sıra gülümsedi.

"Üzgünüm. Sizinle tam anlamıyla tanıştığımızı sanmıyorum." diyerek ileriye bir iki adım attı ve otobüse el kaldırdı. "Görüşmek üzere."

Karşıdan karşıya geçerken arkasından baktım uzunca.

"İkinci kez reddedildin."

Sayma.

"Neden?"

Saymaktan hoşlanmıyorum.

"Biliyorum."

Otobüs önümden geçip giderken koltuğuna oturuşunu izledim. Onun hayatımdaki önemi neydi ki? Önceki hayatımda tanıyorsam eğer onun da beni tanımadı gerekmez miydi?

Sadece ben unutmamış mıydım?

"Herkesin şartları farklıdır. Benim ve senin gibi."

Ellerimin arasında tuttuğum poşeti, yanımdan geçen ufak bir çocuğun, eline tutuşturdum. Anlamsızca suratıma baktığı sırada birkaç adım atmış ve evime ulaşmıştım. Sanırım güzel olan tek şey bu pisişik güçlerdi.

"Peki kızla ne yapacaksın?"

"Ne yapabilirim? Onu sevemem, koruyamam, sorgulayamam. Sadece çevresinde olalım ve öğrenelim. Kimmiş?"

Mutfak tezgahımın kenarındaki sandalyeye otururken derince bir nefes aldım. Elimi cebime attım ve sigaramı tezgaha attım. Zippomu da çıkardıktan sonra televizyonu açıp geriye yaslandım.

"Yemek yemeyi unuttun."

Yemek yemek istemiyorum.

"Sen, öyle ya da böyle insan sayılırsın."

İnsan değilim.

Elimi sallayıp buzdolabını açtıktan sonra içerisinden bir şeyler alıp tezgaha uçurdum. Öylesine önüme dizildikleri sırada futbol maçı da başlamıştı. Sigaramın ucunu tutuşturup geriye yaslanırken saate baktım. Bugünün avına daha vardı.

Sigaradan bir duman çekmiş ve it gibi koşan elemanlara bakmıştım. Öylece oradan oraya koşuyorlardı. Dertleri tasaları yokmuş gibi.

"Peki ya ikinci şansı kazandığında tekrar ölmek istersen?"

Ölürüm.

"Boşuna mı onca kişiyi öldürdük?"

Elimdeki sigara kültablasına düştüğünde gözlerimi kıstım.

Hepsi ölmeyi hak etti.

"Peki ya sen?"

Fısıltının son cümlesi olmuştu bu. Akşama kadar başka hiçbir şey söylememişti. Ben de öyle. Saat dokuzu bulana kadar öylece televizyon izlemiştik. En sonunda doğrulup odama yöneldim. Üzerime siyah bir gömlek, deri bir ceket, bol siyah kot giymiştim. Kalın botlar, siyah şapka ve sigaram ile zippom. Her şey tamam olunca arkamı döndüm ve mekan değişti.

"Her şey çok güzel!"

Bağırarak dans eden kızın sözleri ile etrafa bakındım. Sessizce kalabalığın arasından geçerken biri motorunun lastiğini yakıyordu. Çıkan aşırı yüksek ses ve yanık lastik kokusu can sıkıcıydı.

"Evet! Aziz işi biliyor!"

Bunu söyleyen adama bakıp birkaç adım attım üzerine. Sarhoş gibiydi. Karşısındaki kızın beline yapışmış, garip hareketler ile dans ediyordu. Kırmızı ve sarı ışığın altında çılgınlar gibi hareket eden insanlara gelişi güzel bir bakış atıp ikiliye yöneldim.

Elimi, mavi gömleğine koyduğumda durup bana baktı.

"Efendim birader?" demişti ki göz göze geldik.

"Aziz nerede?"

Kaşları çatıldı.

"Ne bileyim ben?" dedi agresif bir ses ile.

"Kaçak yarışacaktık." dediğimde gözlerini kıstı ama ağzından laf düşürmedi.

"Bilmiyorum. Ne kaçağı ne yarışı?"

Yalan söylediği belliydi. Kızın rahatsız olduğu da belliydi. Kızı kullanmak ve beni uzaklaştırmak istedi.

"Boş yapma, eğlencemizi kaçırıyorsun." dediğinde yanındaki kıza baktım. Sarı saçlılardan da nefret ediyorum. Kahverengi gözlü ve sarı saçlı olanlarlardan daha çok nefret ediyorum. Belki de inanlığın kendisinden nefret ediyorum.

"Aziz nerede?"

Sorum ile kızı kenara ittirip bir adım attı üzerime. Tepeden bakmak istese bile boylarımız eşitti. Kalabalığın ortasında oluşumuz insanların dikkatini üzerimize çekmişti.

"Kıt mısın? Siktir git!" diye bağırdığında gözlerinin içine baktım. İstesem bulurum ama ben bulursam kötü oluyor.

"Soruma cevap ver."

Alayla güldü. Alaylı gülüşünün hemen ardından ise ciddiyetle yüzüme baktı.

"Mezarının adresini vereyim koçum."

Üstüme atlayacağı sırada omzundan kavradığım gibi bedenini yere vurdum. Çıkan yüksek ses yüzünden herkes kenara kaçmıştı. Bu sefer dönüp kıza baktım.

"Aziz nerede?" dediğimde arkasını döndüğü gibi koşmaya başlamıştı. Sinirle nefes aldım.

"Alt katta."

Biliyorum.

"Bunlar zaman kaybı ama."

Zaman kaybetmem lazım. Fikirlerim bazen beni korkutuyor.

Üzerime gelen yumruktan kurtulduktan hemen sonra elin sahibini tuttuğum gibi bar masasına fırlattım. Tezgahtan bir bardak aldım ve gelen diğerinin kafasında patlattım. Her yer cam olmuştu. İnsanlar artık çığlık çığlığa kaçıyordu.

"Ne yapıyorsun ulan!?" diye bağırıp tekme atanın bacağını tuttum ve dirseğimle kemiğini kırdım. Acıyla yere düştüğünde diğerinin ceketinden kavramış ve uzu bir sütuna çarpmıştım.

"Sadece Aziz'in yerini öğrenmek istemiştim." dediğimde ilk baştaki kaçmak istemişti. Bunu fark eder etmez hızla üzerine koştum ve kolundan tuttuğum gibi zemine fırlattım. Kırılan su bardağının parçaları yüzünü parçalarken acı içinde bağırdı.

"Sen kimsin!?"

Bağırışa aldırış etmedim ve yerdekini kaldırıp yüzüne baktım. Tenine saplanmış cam kırıklarından damlayan birkaç damla kan.

"İnsanlara tepeden bakmayı seviyor gibisin." dediğimde gözlerimin içine baktı. Gözleri bile kan toplamıştı.

"Amacın ne?" dedi dişlerinin arasından. Derince bir nefes aldım.

"Yaşamak için ikinci bir şans. "

O sırada mekanın açık kısmından bir ses geldi. Dönüp oraya baktığımda biri koşarak mekandan kaçıyordu. Elimdekini, bir pislikmiş gibi, bırakıp yürümeye başladım. Sessiz sessiz peşinden giderken o deli gibi kaçıyordu. İnsanlar korku içerisinde kenara çekiliyor, bir an önce çekip gitmem için, yol açıyorlardı.

"İşin sonunda bir duşa gir."

Tabii.

Önüme çıkan arabayı kenara ittirdikten sonra hızlıca yürümeye devam ettim. Kaldırım üzerinde sessizce yürürken bir sonraki adımın asfalt olmuştu. Arkasına bakarak kaçan adam önünde beni bulduğunda korkuyla bağırmıştı.

"Sen, sen..." dedi gözlerini kırpıştırarak. "...arkamdaydın!"

Kaşlarımı havaya kaldırdım ve arkasına baktım.

"Ben birini göremiyorum." dediğimde bu sefer de tam tersi yöne koşmaya başlayınca elimi kaldırdım ve aciz bedenini kavradığım gibi kendime çektim. "Koşmayı sevmiyorum." dedim sinirle. "Özellikle yakalayacağımı bilirken."

Kocaman açtığı gözleriyle gözlerime bakarken derin bir nefes aldım ve elimi cebime attım. Sigaramı çıkarıp içine baktım. Neredeyse bitmişti. Sigarayı dudaklarıma koyarken göz göze geldik. Zippoyu yakıp havaya kaldırdım.

"İçer misin?"

Öylece yüzüme baktı.

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Sigaranın ucunu tutuşturduktan sonra zippoyu cebime atıp geri çekildim.

"Neden kaçak yarış?" diyerek etrafa bakındım. "Yani paran var sonuçta. Tut bir ambulans, güzel bir saha... Ne gerek var onun bunun ölmesine ve senin bunu örtpas etmene?"

"Sana ne?"

Cümlesi ile gözlerimi gözlerine çevirdim.

"Bunca zaman cevabını aradığım soru."

Kan ile kirlenmiş ellerimi kaldırıp gökyüzüne baktım.

"Bana ne?" dedim gergince. "Senin boktan hayatın ve yaptığın boktan şeylerden bana ne?"

Sigarayı tekrardan ağzıma koyup kafamı yana yatırdım.

"Ama işte, işimiz bu."

Kafasını kavradığım gibi yere vurdum. Parçalanmış alnını önemsemeden tekrar ve tekrar zemine vurmuştum. Bayıldığında bedenini omzuma attım ve arkamı döndüm.

"Ellerini kaldır!"

Suratıma tutulan tabancaya bakarken ağzımdaki sigaradan bir duman daha çektim. Omzumdaki adamı yere atıp ellerimi kaldırdım.

"Bu karakolun tek polisi sen misin?" dediğimde kaşlarını çattı.

"Beni tanıyor musun?"

Havaya kaldırdığım sağ elimi ağzıma götürdüm ve sigaramı elime aldım.

"Her seferinde sana denk geliyorum."

Anlamasızca gözlerime bakarken silahına bir bakış attım. Şarjör yine ve yeniden yere düşmüştü.

"Beni hatırlamıyorsan en azından şu olayı hatırla."

Yere baktığı esnada arkamı döndüm ve yerdeki adama baktım. Ufak bir bakışım ile kıvrandığı esnada bir adım daha atmış ve evimin kapısına gelmiştim.

 

Loading...
0%