Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Lidena

@ladyrebel

Yemeğin hemen ardından Lidena diğerleri gibi elementlerin ona işkence ettiği derslere katıldı. O da Eris'ten farksızdı. Hiçbir elemente hükmedemiyordu. Zaten toplum onun bir savaşçı olduğunu düşünüyordu. Herkes dün nasıl ok attığını ve koca bir kuşu vurup pişirdiğini biliyordu.

"Onun hiç canı sıkılmış gibi durmuyor. " diyen Mias sessizce Eris'e yaklaştı. "Bence sen de onun gibi olabilirsin. Onun bir savaşçı olduğunu sanmıyorum. Sadece savaşmayı öğrenmiş sıradan biri. " dediğinde Eris gözlerini Lidena'da çevirdi.

Kısa saçlarını geriye atarak yanlarına yürüyen kız her şey olabilirdi ama sıradan olamazdı. Tamamen özeldi. Farklıydı. Nefes alırken bile diğerlerinden ayrılıyordu. Sanki o konuşurken kelimeler farklı bir anlam kazanıyordu.

Yanlarına geldiğinde Geile hafifçe öne çıktı.

"Üzülme." dedi sevecen bir ses ile. "Zaten savaşçı olduğun belliydi. " dediğinde Lidena kızı umursamadan geçmiş ve Eris'in hemen yani başında durmuştu.

"Bu akşam farklı bir kitap alacağım. " dediğinde Eris dönüp genç kıza baktı.

"Henüz birini bitirmedik." dediğinde Lidena başını salladı.

"Burası tamamen zaman kaybı." diyerek mızrak fırlatan savaşçılara baktı ve derin bir nefes aldı. "Bunların eğitimi benim öğrendiklerimin yanında hiçbir şey ifade etmiyor." dedikten sonra arkasını döndü ve büyücülere baktı. "Ayrıca hükmetmek farklı bir şey savaşmak farklı bir şey."

Eris kaşlarını çatmadan edemedi.

"Eğitimhaneden gidecek misin?" dediğinde Lidena mavi gözlerini genç adamın gözlerine çevirdi.

"Sana bir dilek hakkı daha sunuyorum Eris. " dedi büyük bir ciddiyet ile. "Benimle gelirsen sana istediğin her şeyi vaad edebilirim. Yolun sonunda canımı bile."

Eris öylece kalakaldı. Nereye gideceklerdi ki? Üstelik ailesi onu savaşması için buraya göndermişti.

"Ama ben savaş için geldim. İmparatorluk için canını verm-"

Lidena elini omzuna koydu ve genç adamın yüzüne iyice yaklaştı.

"İşte bu yüzden bu teklifi sana getirdim." dediğinde Eris bir müddet tepki veremedi.

Geile, ikilinin yakınlığını görünce dudaklarını birbirine bastırdı. Bu savaşçı kız neden hiçbir gücü olmayan bir erkeğe bu kadar sırnaşıyordu?

Kıskançlıktan derisi çatlayacak gibiydi. Dişlerini sıktığı esnada Lidena birden önüne döndü. Eris ise birkaç adım atıp uzaklaşmıştı.

Onu neden yanında götürmek istiyordu? Kitapları okutmak için mi? Öyleyse neden vatan sevgisi arıyor olsun ki? Üstelik nereye gideceklerdi? Amaçları neydi? Ne planlıyordu? Sorsa asla söylemeyecek bir hali vardı.

Dersler bittiğinde komutan Ovrin, Lidena ve Eris'i ruha hükmetmek için soyut dersler sınıfına göndermişti. Çünkü onlar diğerleri gibi hiçbir somut nesneye hüküm veremiyorlardı.

Akşam yemeği için herkes masasına oturduğunda Lidena ağzına birkaç lokma atmış ve Eris'e dönmüştü.

"Ben diğer kitapları alacağım. Yemekhanede biraz olay çıkarırsan dikkatler burada olacaktır." deyip kalkıp gittiğinde Eris geçip giden kızın arkasından baktı.

"Sanırım Lidena ile iyi anlaşıyorsunuz? " diyen Geile ile genç adam sıktığı kaşığını sessizce masaya bıraktı.

"Pek anlaşabildiğimiz söylenemez. Genel olarak bazı isteklerde bulunuyor. " diyerek Geile'ye baktı.

"Mesela? " dedi Geile üsteleyerek.

"Banyo yapacakmış." dedi Eris kendinden emin bir şekilde. "Odaya geç gelmemizi istedi."

Mias arkasını dönüp hızla yemekhaneden ayrılan kıza baktı. O hiç de böyle şeyler isteyecek bir tip değildi. Utanmak falan? İşte o zaman aklına bir bit düştü. Geile'nin biraz şüpheci davrandığını düşünüyordu. Lakin kendisi de biraz irdeleyince aralarındaki samimiyet pek de normal gözükmüyordu.

 

"Sanırım biraz daha yemek alacağım. " diyen Eris tepsisi ile kalkıp arkasını döndü ve yavaşça yürüdü. Burada kendisine saldırmaya en meyilli kişi geçenlerde gördüğü Paya'ydı.

Gözünü üzerine kestirdi. Gülerek savaşçı arkadaşları ile yemek yiyordu. Masaların arasından ağır ağır ilerledi ve derince bir nefes aldı. İmparator olmayı dileyecekti. Şu saatten sonra Lidena ancak onu İmparator yaparsa borcunu ödeyebilirdi!

Yalandan bir düşme taklidi. İki masanın arasından gürültüyle düşerken yarısı yenmiş tepsisi doğruca Paya'nın suratına uçmuştu. Yüz üstü düştüğü yerden dudaklarını ısırdı. Biri yan masadan uzanmış ve kalkması için yardım etmişti.

 

"Dikkat et. "

Fanra, düşen adamı sessizce ayağa kaldırırken bir gürültü koptu.

"Kimdi o!? "

Paya, öfkeyle ellerini masaya vurmuş ve avazı çıktığı kadar bağırmıştı.

"Hangi piç yaptı bunu? " diyerek eliyle yüzündeki yemeği temizleyip yere fırlatmıştı.

Eris zorla yutkundu. Dövüşmeyi bile bilmiyordu!

"Ben, özür dilerim. Ayağım takıldı... " dediği esnada Paya masanın üstüne çıktı ve masanın üstünden geçip Eris'in karşısına geçti.

"Sen... Seni gidi küçük adam! Bir kızın arkasına saklanan ezik. " dediğinde arkadan bir ses geldi.

"Sensin ezik!"

Geile hızla yanlarına geldiğinde Eris bir iki adım geri çekildi. O sırada Mias ve Lule de gelmişti.

"Sen sus pisişik!" dedi Paya kaşlarını çatarak. Eris bu lafı nasıl kullanacağını anladı. Hem de çok iyi.

"Büyücüleri bu şekilde aşağılayamazsın! " dediğinde diğer masadaki büyücüler de oturdukları yerden dikleşmişlerdi.

Paya, zaten tamamıyla egoist bir erkekti. Savaşçı olmak ile o kadar gurur duyuyordu ki asla geri adım atmadı.

"Bir savaşçıya da karşı çıkamazsın. "

Geile, Eris'in üzerine gittiğini görünce elini kaldırdı ve bir bardak aldı. Hızla Paya'nın kafasına fırlattığında Paya eğilmiş ve bardaktan kaçmıştı. Bardak uçup da bir başka savaşçının kafasına vurduğunda sırıtarak genç kıza baktı.

"Iska! "

Dalga geçerek söylediği sözler arkadan iri yarı birinin bağırışı ile kesildi.

"Kim attı lan bunu!? "

İşte ilk iç savaş böyle başlamıştı. İri adamın büyücülerin masasını devirmesiyle birlikte herkes birbirine girdi. Savaşçılar ve büyücüler kendi aralarında büyük bir yaygara kopartmıştı.

Eris bir anda savaş alanına dönen yemekhaneye giren muhafızlara bakıp birkaç adım geri gitti. Sanırım Lidena'nın istediği şey de tam da buydu.

Fanra, yemeklerin ziyan olduğu alana bakarken gözlerini başrol olan Eris'e çevirdi. Yüzündeki memnun ifade gözlerini kısmasına sebep oldu. Bunu bilerek mi yapmıştı?

"Lanet olsun? Yüzüme yapıştı! "

Ult, yüzündeki yemeği silerken sızlandı. Yapış yapış ellerine bakıp yüzünü buruşturdu.

"Sen git elini yüzünü yıka. Ben de geliyorum birazdan. " diyerek Fanra yanından ayrıldı ve yemekhaneden çıkan Eris'in peşine düştü.

Sessizce koridorda yürüyüp giden genç adamı takip etmişti. Aklından birçok şey geçiyordu ama hiçbiri mantıklı değildi. Eris neden kendisine düşman edinmek istesin ki? Hem de savaşçılardan.

Tüm eğitimhane boyunca takip etmiş ama hiçbir şey elde edememişti. Eris sadece odasına gelmiş ve bir daha da dışarı çıkmamıştı. Bu durum Fanra için bir hayli garipti.

O gece Fanra, Ult uyuyana kadar onun yakınmalarını dinlemişti. O her ne kadar konuşursa konuşsun Fanra'nın aklına takılan şeyler vardı. Hiç kimse ile konuşmayan kızın neden kuş avlayıp muhafızlar ile konuştuğu. Hiç kimse ile münakaşaya girmeyen bir adamın neden birden bire savaşçılarla kavgaya girdiği.

Gece boyunca, hatta uykusunda bile düşündü. Bu işin altında bir şeyler olduğu oldukça barizdi. Ya ikisi bir olmuş ve bir şeyler planlıyorlardı ya da ikisinin ayrı ayrı karıştırdığı şeyler vardı. Fanra bunları düşünüp geceyi gündüz ederken Eris ise Lidena'ya safranı anlatan kitabı okuyup durmuştu.

Loading...
0%