Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Lidena

@ladyrebel

Kuzey Doğu Vandol Eğitimhanesi

 

Fanra, ipi çekip beklediğinde Lidena hızla eğildi. Başının üstünden geçip giden tahta kılıcın hemen ardından ayağa kalkmış ve bir kere ipin çekildiğini hissedince kılıcını sola doğru savurmuştu.

 

Rakibi gürültüyle yere düşünce takım arkadaşı bağırdı.

 

"Görebiliyor! "

 

Komutan Paran kaşlarını çatarak bunu seyrettikten sonra hepsinin arasına girdi ve bağırdı.

 

"Bugünün dersi bitmiştir. Herkes odasına dönsün! "

 

Lidena gözlerindeki bandanayı çıkarttığında karşısında simsiyah gözleri ile kendisine bakan adamı gördü.

 

"Bunu daha önce denemiş miydin? " diyen adam ile genç kız gözlerini eğitimhane binasına çevirdi ve pencerelere baktı. Eris'in dersi bitmiş miydi?

 

"Elbette. Duyularını geliştirmeyen savaşçı mı olur? "

 

Belindeki ipi çözüp yere attı ve Fanra'nın yanından geçip yere sapladığı kılıcını aldı.

 

Fanra ise öylece çekip giden kızın arkasından bakmıştı.

 

   

 

"Ruha hükmedenler için maalesef özel savaş dersleri yok. Bu yüzden suya, hayvanlara ve bazen de aynadaki aksine konuşmalısın. " diyen komutana baktı Eris. "Ayrıca yalnız kalmak da büyük bir etkendir. İç benliğini bulmak için sessizlik de önemlidir. Bu yüzden sana küçük bir balık ve sessiz bir sınıf veriyorum. Kendini bulmak için bolca zamanın olacak. "

 

Komutanın gidişi ile Eris fanusun içinden kendisine bakan balığa bir müddet baktı ve pencereye yöneldi. Savaşçılar garip bir eğitim alıyorlardı. Lidena'yı gördü. Gözleri bağlı bir şekilde dururken karşısında iri bir adam vardı. Dikkatle ona bakıyor, beline bağladığı ipi sıkıca tutuyordu. Elleri yumruk oldu. Tüm antrenmanları boyunca onları izledi ve daha da sinirlendi kendine. Aptal bir güç sahibi olması ne ifade ederdi? Keşke kendisi de diğerleri gibi savaşçı olabilseydi. En azından şu anda o adamın yerine kendisi Lidena ile savaşabilirdi.

 

İzlemeye dayanamadı. Saçlarını geriye taradı ve arkasını dönüp balığa baktı. Ağır ağır yanına gittikten sonra yüzünü iyice fanusa yaklaştırdı ve gözlerini gözlerine dikti.

 

"Fanusun dışına bile çıkamayan aptal bir balık ile ne yapabilirim ki?"

 

Gözlerini devirip arkasını döndü ve kapıyı açıp gürültüyle kapattı. O kapıyı kapattıktan hemen sonra fanustaki balık hızla dönmeye başladı.

 

Döndü.

 

Döndü.

 

Ve en sonunda fanusundan dışarı atlayıp zemine düştü, öldü.

 

 

Telaşla kapıya vurdu Komutan Paran. O kadar aceleciydi ki Nuyya da merakla kapısına baktı.

 

"Girin!"

 

Paran kapıyı açtıktan hemen sonra telaşla kapattı ve Nuyyan'ın yanına gitti. Onun neye bu kadar telaşlandığını anlamadı Nuyyan.

 

"Sizi bu halde kapıma getiren şey nedir Komutan Paran? " dediğinde Komutan Paran hafifçe selam vermiş ve direkt konuya girmişti.

 

"Lidena, Hanımefendi. O bir savaşçı değil. O, dövüşmeyi öğrenmiş bir büyücü." dediğinde Nuyya'nın kaşları çatıldı.

 

"Mümkün değil. Bütün büyücülük derslerinden kaldı. Hiçbir şeye hükmedemiyor." dedi Nuyya. Onun derslerden sonraki havadislerini alıyordu elbette. Eğitimhaneye kendisi sokmuştu sonuçta.

 

"Hayır, maalesef yanılıyorsunuz. Anladığım kadarı ile Lidena asla sıradan birinin çocuğu değil. Elindeki gücü kınını toprağa sapladığında fark ettim. "

 

"Kınını toprağa mı sapladı?"

 

Komutan Paran telaşla başını salladı.

 

"Kın toprağı delip geçmedi Hanımefendi. Toprak kını için ayrıldı ve sonrasında onu sıkıca kavradı. Sanki toprağa emir verdi. Onun dışında hiç kimse çekip alamasın diye. Ayrıca kılıcına da emir verdi, yine onun dışında hiç kimse kılıcı kınından sıyıramasın diye. "

 

Nuyya kaşlarını çattı. Genç kız aklına gelince direkt olarak hiç ayırmadığı beyaz kılıcı da gözünün önüne düşüyordu.

 

"Bundan hiç kimseye söz etme Paran. Eğer ki hem büyü yapan hem de bir savaşçı gibi dövüşen biri olduğu duyulursa başımız çok büyük derde düşer." dedi ve karşısındaki adama birkaç adım attı. "Eğer ki bu verdiğin havadisi bir başkasından duyarsam, sen söylememiş olsan bile, sorumlusu olarak seni tutarım. "

 

Komutan Paran hızla başını salladı.

 

"Emredersiniz Hanımefendi! "

 

Komutan Paran gittiğinde Nuyya telaşla arkasını döndü ve birkaç adım attı sağa sola. Bunu yapabilen sadece birkaç kişi vardı. Merhum Veliaht Gablin, İmparator Zeord, Merhum Guan... Sadece imparatorun soyunun yapabileceği bir şeydi bu. Asil kan, asil güç.

 

Nuyya telaş içerisinde masasına koştu. Eski notlarıyla dolu defterini açtı ve kağıtları telaşla etrafa saçtı. İmparator Zeord'un meşru bir kızı olamazdı. Olmamalıydı. Beyni içerisindeki çarklar hızla dönerken gözleri kağıtların arasında bir fotoğrafa takıldı. Eski Veliaht merhum Guan. O zamanlar onun bir kızı ve karısı vardı. Doğru. Onlar İmparator tarafından en soğuk bölgeye sürgün eedilmişti.

 

"İmkansız." dedi Nuyya kafasını sallayarak. "Onlar sürgünde. Cenazesi bile çıkamaz."

 

Genç kadın gözlerini kıstı ve ağır adımlarla pencerenin karşısına geçti. Belki de bir istisnaydı. Yetenekli bir soydu?

 

Yine de duramadı. Eline bir kağıt bir kalem aldı ve sürgün yerine gönderilmesi için bir mektup yazdı.

 

 

"Bugünün kitabı ne hakkında? " dedi Lidena kitabın kapağına bakarak.

 

"Kitabın adı. Runn Fia." dedi Eris kaşlarını çatarak. "Anladığım kadarıyla bu bir dövüş sanatı.

 

"Oku."

 

Eris, genç kızın acelesi ile hafifçe gülümsedi ve okumaya başladı.

 

"Göklerden mi geldi bilinmez. Bir adam, kemikleri demirden bozma. Saçları desen ne sarı ne siyah. Batan güneşten hallice. Kırmızı ya da alevden bir turuncu. Önce tüm köyü dövdü. Tahıl ambarları bitinceye kadar. Halk korktu. Kral çıksa kralı da dövüp öldürür.

 

Yemek bitince ambarı dövdü. Ambar yıkıldı hayvanları dövdü. Çiçekleri bile dövdü. Elde avuçta bir şey kalmadı, toprağı dövdü. Herkes aç kalınca topladı tüm köyü ayağına."

 

Lidena kaşlarını iyice çatmıştı. Şu anda Eris ne okuyordu böyle? Babasının halkını döven bu hadsiz de kimdi?

 

"Köy ağladı, yalvardı. Dövülerek ölmek istemedi kimse. İşte o günden sonra kimseyi dövmedi kim olduğu bilinmez. Oturdu kurumuş toprağa, koydu ellerini dizlerine. Yüksek oktavdan, herkesin tepesine buyurdu.

   

" Öyle bir vuracaksınız ki suya, su dağılmayacak. Öyle hızlı vuracaksınız ki, su dayak yediğini anlamayacak. Öyle akıllıca vuracaksınız ki su size en az sizin gibi geri vuracak ama sizin değil, suyun canı yanacak."

 

Kim olduğu bilinmez. Açlıktan kırılan köye dövmeyi öğretti. Öyle ki kimileri meyveye vurdu ama meyve dağılmadı, meyve dağılmadı ama kendi ağacını yıktı. Eti beton yaptı, kemiği demir. Alimlerin pek çoğu bilmez Aç Nırxan nerdedir? "

 

Lidena kitabı alıp yatağın altına attığında Eris, Mias'ın gelmek üzere olduğu anladı ve yataktan yavaşça kalktı.

 

"Bu gece son. " dedi Lidena. "Yarın söylersen dileğini yerine getirmem."

 

Eris, genç kızın koyu mavi gözlerine baktı ve derince bir nefes aldı.

 

"Bana... " dedi ellerini arkaya alarak. "...bir savaşçı gibi dövüşmeyi öğret. "

 

Lidena uzun uzun Eris'e baktı. Bu konuda kararlıydı anlaşılan. Genç kız yavaşça yatağından kalktı ve Eris'e tepeden baktı.

 

"Burada öğrenebileceğim hiçbir şey yok. Benim bildiklerimin yanında bunlar toz zerresi. " diyerek bir adım daha attı üzerine. "Yarın buradan ayrılacağım. Eğer gelirsen öğretirim. " dediğinde Eris uzunca baktı.

 

Gitmek istediğinden değil de hiçbir şeye hükmedemiyor oluşundan verdiği bir karardı bu. Sonuç olarak tek başına bir sınıfta oturup balığa bakıyordu. Suyla konuşuyordu falan...

 

"Geliyorum."

 

 

Loading...
0%