Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Lidena

@ladyrebel

Kuzey Doğu Vandol Eğitimhanesi

Odasına girip de kapıyı kapattığında Nuyya telaşla iki adama döndü.

"Siz Terlas malikanesinden gelmiş olamazsınız. Benim mektubum bile henüz varmamıştır." dediğinde Reyni kadının Terlas hakkında konuşmasından bir şeyler bildiğini anladı.

"Hayır, ancak Terlas malikanesinden gelen bir mektup bulduk. Reaz Kafka tarafından yazılmış. " diyen Reyni ile Nuyya ellerini ovuşturdu. Aklından geçenler doğruydu. Doğru olduğu ap açık ortadaydı işte.

"Lidena hakkında değil mi? " dedi gergin bir şekilde. Reyni hafifçe kafasını sallayıp onaylayınca hızla etrafında döndü.

"Bana onun Lidena Terlas olduğunu mu söylüyorsun? " dediğinde Dorsa şaşkınca Reyni'ye baktı.

"Ne? Küçük hanım Lidena veliaht prenses mi? " deyince Reyni hızla onu dürttü.

"Sessiz ol Dorsa. Bunu herkes bilmemeli."

"Neden? O bizim neslimiz? " dediğinde Reyni derin bir nefes aldı.

"İmparator Zeord'un soyundan değil. O tahta geçeceğine yeni bir çocuk yapar ve onu 1 yaşında halka ilan eder. " deyince Nuyya başını salladı.

"Lidena, İmparator Zeord'un korktuğu tek kişi."

Dorsa anlamsızca ikiliye baktı. Belki de yaşı biraz küçük kaldığından bilmediği şeyler vardı.

"Sanırım Komutan Reaz da bu konuda endişe ettiği için bir mektup yazmış. " diyen Reyni mektubu kadına verdi. "Normal şartlar altında ben İmparator Zeord'un arkasındayımdır ama Hanımefendi Lidena kasabadaki tüm yakınlarımın hayatını kurtardı. Ona bir candan çok daha fazlasını borçluyum. "

Nuyya karşısındaki adama bir süre bakıp hafifçe başını salladı. İşte o esnada kapı önünde bekleyen Komutan Tigruan hızla oradan ayrılmış ve aşağıya inmişti.

"Bana 3 büyücü, 3 savaşçı , 3 muhafız, 1 şifacı getir." dedikten hemen sonra durup karşısındaki adamın yakalarını tuttu. "Bu seçtiklerin Lidena ve Eris'e en yakın kişiler olsun! "

Muhafız kafasını salladığı gibi hızla uzaklaştığında Tigruan sinirle çenesini sıktı. Demek Nuyya bir isyanın başlaması için adım atıyordu? Zaten büyük bir savaş varken nasıl olur da bir iç savaşa müsade edebilirdi?

Bu işin peşini öyle kolay kolay bırakmayacaktı, tıpkı Lidena'nın peşine bırakmayacağı gibi...

.
.
.

Havsan Köyü

Lidena, devasa hayvanın sırtına binmiş ve köye gelmişti. Lorganı gören herkes kaçışırken Lidena onları izliyordu. Ne olursa olsun. Ne zaman ki bir toplum gelse gözünün önüne aklına gelen merhum babası oluyordu.

" Babamın halkı. " diyordu içinden.

Kendinin değilmiş gibi. Kendisi oraya ait değilmiş gibi.

"Nasıl bu koca hayvanı evcilleştirdin? " diyen adam ile dönüp ona baktı. Hızla hayvanın üstünden indi ve kıyafetini düzeltti.

"Arkadaşıma yemek ve yer sağladınız mı?" dediğinde adam utanarak kafasını salladı. O kadar emindi ki onun lorgan tarafından öldürüleceğine hiç de matah şeyler vermemişti. "Güzel." dedikten sonra arkasını döndü ve hayvanın çenesini tutup aşağı çekti. Ağzında taşıdığı kadının cesedi yuvarlanarak yere düştü. İnsanlar çığlık atarak kaçışırken Lidena dikkatle adama baktı.

"Bu kadını tanıyor musunuz? " dediğinde adam kanlar içindeki kadına bakarak geri çekildi.

"Runa?" dedi eğilerek. "Onu siz mi öldürdünüz?"

Lidena, kadına gelişi güzel bir bakış attıktan sonra doğruldu ve köye baktı.

"Evet. Evi nerde? " dedi etrafa bakarak.

"Onu neden öldürdünüz? O köyümüze hep yardım ederdi. " dediğinde Lidena kadının yanından geçip gidince devasa hayvan da onun yanında yürümüştü. Bunu gören köylüler korkarak kenara çekilmişlerdi.

"Yarın açıklarım. Beni kadının evine götür."

Adam karşı çıkmak istese de aylardır savaştığı hayvanı birkaç saatte evcilleştirmiş birinin ne kadar güçlü olabileceğini düşündü. El mahkûm yürüdü peşi sıra.

"Bu taraftan. "

Lidena kendisine öncülük eden adamı takip ederken etrafa bakındı. Yoksulluk, açlık, ızdırap gördü köyde. Her şeyi bir bir aklına kazıdı. Solmuş tarladaki sebzeleri, kırılmış çitleri, açlıktan bir deri bir kemik kalmış hayvanları. Hepsini not etti kafasına.

Onca harap olmuş evi geçtikten sonra birkaç ev gördü. Hiç hasar almamış, yep yeni.

"İşte burası Ruan hanımın evi. "

Kılıcını sessizce çıkardı ve dış kapının kilidini kaldırdı.

"Arkadaşımı buraya getirin. Bu gece burada kalacağız. " dedikten sonra içeri girdi. Adam bir şey diyemedi. Sadece emir vermiş ve gitmişti. O an anladı. Onun makamı kendisininki ile ölçülemezdi.

Eris, elindeki kitaplara bakıyor ve endişe içerisinde bekliyordu. Tamam, Lidena güçlü bir savaşçıydı ama tek başına koca bir hayvanı yenebilir miydi? Ölmüş olabilirdi. Ölmüş müydü? Gergince etrafına bakınırken kapı tıklatıldı.

"Gir! "

İçeri giren adam saygıyla eğildi ve Eris'e baktı.

"Hanımefendi geri döndü. Sizi yanına çağırıyor efendim. " dediğinde Eris, Lidena'nın dönmesine deli gibi sevindi ama adamın saygısını da gözden kaçırmadı. Ne olmuştu kim bilir?

Eşyalarını topladığı gibi köhne yerden çıktı ve adam ile birlikte büyük bir eve geldi.

"Sizi içeride bekliyor. Bir ihtiyacınız olursa biz direkt karşınızdaki evdeyiz. " dediğinde Eris kafasını sallamış ve hızlıca eve girmişti.

"Lidena! Lidena iyi misin? " diyerek koridoru geçip salona geldiğinde genç kızı gördü. Üzerinde bembeyaz bir gecelik vardı. Omuzları açıkta, siyah saçları ensesinde biçimsiz bir haldeydi. Yine de güzel olduğunu düşündü kendi kendine. Şimdi o bembeyaz kıyafetleri içerisindeyken mavi gözleri daha da güzeldi.

"Karnını doyurdun mu? " diye soran kıza kafasını salladı ve hızlıca karşısına geçip yere oturdu. Neden genç kızın koltuklarda oturmadığını da merak ediyordu ama şu an gözünde sadece o vardı.

"Evet, iyi misin? Yaralandın mı? " dediğinde Lidena, Eris'i gelişi güzel bir şekilde süzüp derin bir nefes çekti.

"Hayır. Bana biraz kitap oku. " dedi büyük bir ciddiyet ile. Eris hızlıca başını salladı. Kitaplardan birini çıkardı ve özenle yere koydu.

"Ols Vuan... Tanrının elidir dediler. Vursan acıtmaz, kessen kanatmaz. Bin kırbacın izi kalır yine kırbaçta, ten de durmaz. Kırılsın diye üstünde kaya kırsan da kırılmaz... "

Eris ona saatlerce Ols Vuan adlı savaş sanatını ve tarihini okumuştu. Lidena ise durmuş ve tüm dikkatiyle gece boyu onu dinlenmişti. Ne zamanki genç adam okumaktan uykusu gelmiş ve bayılmıştı o zaman Lidena onu orada bırakıp evin çatısına çıkmıştı. Kiremitlerin üzerine oturdu ve saatlerce köyü izledi. Dizlerinin üzerine koyduğu kılıcını kınından çıkardı ve geri soktu. Defalarca kez.

O köyü izledi yabancı ise onu...


Fanra ise defterini açtı.

"Bugün çalınıp çırpılmış bir köyü kurtardı. Kendisi karanlığın ta kendisi iken kılıcı onun ışığı oldu. Can alırken pek düşünmedi. Tereddüt de etmedi. Aklında bir şey varsa karşısına geçilmemeli.

Kılıcı sadece bir silah değildi. Asası da denebilir. Devasa bir hayvanı saniyeler içinde evcilleştirdi. Halkı yoksun kılanı cezalandırdı, hakkı yenenlere ise bir hak daha tanıdı.

Bugün için Lidena kraldan daha kraldı."

 

Loading...
0%