@ladyrebel
|
Kuzey Doğu Vandol Eğitimhanesi "Bana söz vermiştin! " diye bağırdı Ovrin sinirle. "Sana bir kızı erkekler ile bırakmamanı söylemiştim Nuyya. Şimdi bir soylunun oğlunu da alıp kaçtı gitti! Bunun hesabını nasıl vereceğiz?" Nuyya hızlıca odasının kapısını kapattı ve komutano telaşla içeriye sürükledi. Ovrin genç kadının gözlerindeki endişeyi görüp kaşlarını çattı. Gezegen yansa bu kadar telaşlı olamazdı. "Düşündüğün gibi değil Ovrin. " dedi Nuyya. "Asla düşündüğün gibi değil. " Ovrin anlamsızca kadına bakarken Nuyya etrafa bakındı ve onu biraz daha ileri çekti. Dün duymuştu. Tigruan'ın gizlice onları dinlediğini. Biliyordu artık başının dertte olduğunu. Ne de olsa Tigruan her zaman güç kimdeyse onun arkasında olurdu. "Ne demek istiyorsun? " "O, Lidena Terlas." dedi büyük bir saygı ile. "Guan Terlas'ın kızı veliahtımız." dediğinde Ovrin kaşlarını çatmadan edemedi. "Saçmalık. Lidena Terlas, Terlas malikanesinde sürgünde." "Bir şekilde çıkmış Ovrin. Onu görenler var. Hem savaşçı hem büyücü." dediğinde Ovrin gözlerini etrafta gezdirdi. "Bundan emin misin? " Nuyya hızla başını salladı. "Tigruan bunu duydu. Yakalaması için onları en yakından tanıyan öğrencileri seçip birkaç muhafız ile peşlerine yolladı." dedikten sonra derince nefes aldı. "Muhtemelen bunu bir baş kaldırı diyerek öne sürecek ve Lidena'nın idamını talep edecek. " Ovrin, Nuyya gibi düşünceli bir hale büründüğünde Nuyya ellerini kaldırdı. Ovrin kafasını salladı ve geri çekildi. "Bekle. Henüz İmparatoriçe tahtına oturmadı. O, tahtına oturmadan da ölmeyecek. " . Lidena, tüm gece oturmuş ve küçük kötü çatıdan izlemişti. Tabii arkasındaki yabancı da öyle. "Yarın köylülerin çalınmış mallarını onlara geri vereceğiz. " dedi. Dönüp arkasına bakma gereği duymamıştı. Biliyordu çünkü. Hissediyordu. Bakışlarının sırtında bir ağırlığı vardı. "Sonrasında ise Safran bulmaya gideceğim. Bundan sonrasında daima peşimde olacak mısın? " dediğinde yabancı mırıldandı. Sesi yüzündeki peçeden dolayı boğuk çıkmıştı. "Daima." Lidena baş parmağını sessizce kınının işlemelerinde gezdirirken yaklaşan güneşi bekledi. Bir hırsızın evinde uyuyamazdı. "Anlaşılan o ki köprüden geçemeyecek çok insan türemiş." dedi düşüncelerini dışa vurarak. "Her insan kendisini yaratan Tanrının huzuruna çıkmayı hak eder." dedikten sonra kınını hafifçe ittirdi ve metal kılıcında gezdirdi parmağını. "Ama görüyorum ki bu türeyen insan kılıklı şeylerin bizimle pek bir alakası yok." dönüp hafifçe sağ omzuna baktı. Sanki yabancıya bakıyor gibi. "Hepsini direkt cehenneme yollamalıyız." Yabancı ne demek istediğini anlamıştı. Bu yolda çokça kan dökeceğini söylüyordu. Önüne çıkan herkesi sebebini sorgulamadan öldüreceğini... Aklına ilk gelen Lidena şiiri oldu. O doğduğunda yazılan şiirin sözleri ile ikinci kez düşünmedi ve o görmese bile saygıyla boyun eğdi. Lidena doğan güneşi yabancı ise Lidena'nın uzayıp giden gölgesini izledi. Sabah olana kadar. Sabahın ışıkları tüm köyü kapladığında genç kız sessizce ayağa kalktı. Beyaz geceliğinin uzun eteği savrulurken yabancı gözlerini gözlerine çıkarmaya çekindi. Kafasını daha da öne eğdi. Utandı. Aklından geçenlere çok utandı ve daha da eğildi. Mümkünmüş gibi. "Mağaradan çıkardığın malları köye getirt." dedikten sonra çatıdan balkona atladı. Onun gidişi ile yabancı derin bir nefes aldı ve kılıcını sıkıca tuttu. Şehvet, korkudan daha korkunçtur. Üstelik imkansız birineyse. Lidena içeri girip hızlıca üstünü değiştirdi. Odada biraz dolandıktan sonra hâlâ uyuyan Eris'i görmüştü. Etrafında biraz dolandı. Uyurken fazla savunmasız gözüktüğünü fark etti. Eğer öldürülmesi gerekirse çok kolay bir lokmaydı. Orta parmağını baş parmağına dayadı ve sonrasında tırnağını sertçe alnına vurdu. Genç adam uykusundayken aldığı ani darbe ile sıçrayarak uyandı. "İmdat! " Çıldırmışcasına ellerini sağa sola sallayarak ayağa kalktı. Lidena ise hafifçe geri çekilmiş ve bir balık gibi çırpınan adama bakmıştı. "Ne kadar derin uyursan o kadar derine gömülürsün." dediğinde Eris kocaman açtığı yeşil gözlerini genç kıza dikti. "O da ne demek? " Lidena kafasını iki yana salladı. Eris, eliyle gözünü ovuşturarak geriye çekildi. Korkudan aklı çıkmıştı. O kadar çok şaşırmıştı ki nefes alıp verme şekli bozulmuştu resmen. "Sen dışında kimse bana ölümden bahsetmiyor. " diye mırıldandı ve akşam dağıttığı kitaplarını toplamaya başladı. "Aç mısın? " Gelen soru ile genç adam doğrulup Lidena'ya baktı. Bu işte bir terslik vardı. Neden erkek gibi davranan Lidena'ydı? Sanki ona koruması gereken küçük bir çocukmuş gibi davranıyordu. "Asıl sen aç mısın? " dedi boğazını temizleyerek. "Neden beni merak ediyorsun? " dedi ve omuzlarını dikleştirip ipleri genç kızın elinden almak istedi. Ama hiçbir şey onun planladığı gibi ilerlemedi. "Önemlisin." Genç adam duyduğu söz ile kafasını kaldırdı ve karşısındaki kıza baktı. Bu küçücük sözcük koskocaman bir etki yaratmıştı. Önemliyim? İçinden tekrar ettiği sırada Lidena kapının çalınması ile arkasını döndü. "Kahvaltı yapıp gidelim." Hızlıca kitapları çantasına yerleştirmeye başladı. İçinde çok büyük bir heves baş göstermişti. "Günaydın küçük Hanım." Lidena kapı ağzında bekleyen adama baktı ve çenesini hafifçe dikleştirdi. "Ne? Neden? " dedi korkarak. "Bir hırsızın evini ancak bir başka hırsız kullanabilir." diyerek birkaç adım attı. "Bize yemek hazırlat. Yola çıkacağız. Biraz da yolluk. " dedikten sonra ellerini arkasında birleştirdi ve yürümeye başladı. Onun yürümesi ile lorgan yattığı yerden doğruldu ve devasa kanatlarını açıp esnedi. Adam bir de koca hayvanı görüp iyice içine sindi. "Nereye gidiyorsunuz? " dedi çekinerek. "Bunun senin için bir önemi yok. Sana söylemem gereken üç beş şey var. Aklına not al." dediğinde adam hızla kafasını salladı. "Her köylüye bir görev verilecek. Herkes görevini yapacak ve bunu diğerleri ile paylaşacak. Görevini yapmayan köyden sürülecek." dedikten sonra durdu ve arkasını dönüp adama baktı. "Sizi yeni bir dünya bekliyor. Eskisi gibi ateş ve suyun gökte dans ettiği. " dediğinde adam kaşlarını havaya kaldırdı. Gözlerinden belliydi, ne kadar da endişeli olduğu. "Ama İmparator Zeord olduğu müddetçe bu imkansız olacaktır. " deyince Lidena kafasını salladı. "Olduğu müddetçe. " Genç kızın beyaz kınını sallayarak yürümesini izleyen adam öylece arkasından baktı. Anlamıştı. Bu küçük kadın tahtın başına geçmeyi kafaya koymuştu. "Dur! " diye bağırdı bir anda. "Vatanımıza ihanet edemezsin." dediğinde Lidena korkutucu bir yavaşlıkla arkasını döndü ve koyu mavi gözlerini adama dikti. Adam birkaç geri adım atmadan edemedi. Ne kadar küçük ve narin bir kadın gibi gözüksede bakışları tam tersini anlatıyordu. "Dediğim gibi ' Bir hırsızın evini ancak bir başka hırsız kullanabilir.'" dedikten sonra gözlerini kıstı ve kılıcını sertçe toprağa bastırdı. O sırada köylülerin çalınmış malları getirilmiş ve onlara geri iade edilmeye başlanmıştı. Lidena hafifçe kafasını eğdi ve fısıldadı. "Veyahut asıl sahibi."
|
0% |