@ladyrebel
|
"Bu lorgan..." dedi Eris tedirgin bir ses ile. "...bize zarar vermez değil mi? " Lidena yanı başlarındaki hayvana baktı ve tekrar önüne döndü. "Yapmaz." Eris kafasını sallayıp önüne döndü ve konuşmakta ısrar etti. "Peki, şimdi nereye gidiyoruz? " "Safran bulmaya. " Genç adam kaşlarını kaldırdı. "Safranı ne yapacaksın?" "Kullanacağım." "Zaten yeterince güçlü değil misin?" dediğinde durup mavi gözlerini genç adama dikmişti. "Bana değil, sana lazım. " dediğinde Eris kaşlarını çattı. "Muhtemelen dayanamayıp ölürdün." dedikten sonra kaşlarını çatıp durdu ve Eris'e döndü. "Ya da kazara kendini öldürürdün." Lidena'nın lafları ile genç adam içten içe sinirlendi. Sinirlenmemek ne mümkün. Sonuçta o da bir erkekti. Bir erkek için bu lafları küfür değil de neydi? "Sen bana öğretmeye bir başla, işte o zaman göreceğiz... " Genç kız başını salladı ve sonrasında sessizce arkasını döndü. Tam da düşündüğü gibi. Yabancı arkalarındaydı. Bir gölge gibi. İki gece boyunca yürüdüler. Bazen lorganın sırtında ilerlediler bazense kanatlarında uyudular. Zavallı lorgan henüz gelişimini tamamlayamadığı için uçamıyordu da. Son gecelerini bir kayanın altında geçirirlerken Şef Buran en gizemli rüyasını görüyordu. Devasa bir hayvan. Gökyüzünden ağır ağır süzülmüş, kırmızıdan yontma pençelerini evlerini çatısına geçirmişti. Uzun uzun köyü izledikten sonra evlerinin arkasına geçip bahçelerini kazmaya başlamıştı. Biraz eşeledikten sonra altın sarısından bozma safran bulup yemeye başlamıştı. Adam dehşet içerisinde hayvana bakarken boyununda bir tasma gördü. Belli belirsiz, yanıp yanıp sönen. Tam biraz daha dikkat edecekti ki bu sefer komşunun penceresinde bir çift göz gördü. Telaş içerisinde devasa hayvana doğru koşmuş, onu kovmak istemişti. Ama bir şey fark etti. Siyah kanatlarının kırmızı uçlu tüylerinden yere dökülen o kızıllık. O kızıllık topraklarını suladı... Buran telaşla kalktı yatağından. Terlemiş alnını iki eliyle sildikten sonra etrafa bakındı. Geliyorlardı. Ağırmış günün aydınlığı ile karısı Rahsan'ı uyandırmaya çalıştı. "Rahsan! Rahsan uyan! Geliyorlar. " diyerek yataktan indi ve saçlarını geriye doğru taradı. Koşarcasına odasından çıkmış ve kendisini evden dışarı atmıştı. İlk baktığı şey köyün çevresindeki dağlar oldu. Sonrasında ise merkezdeki büyük çan. Çıplak ayaklarını umursamadan koşarak çana gitmişti. Tüm gücüyle çanı çalmış ve köylüleri telaş içerisinde ayağa kaldırmıştı. "Geliyorlar Manra." dedi ellerini ovuşturarak. "Çok önemli biri geliyor. Hemen hazırlık yapmalıyız!" diyerek gözlerini köylülere çevirdi ve ellerini kaldırdı. "Kudretli bir misafirimiz geliyor! Hemen bir evi boşaltın! Orada konaklasınlar! Erkekler ağır işleri halletsin. Kadınlar yemek hazırlasın! Çok önemli biri geliyor! " Herkes koşarak etrafa dağıldı. Kimse sorgulamadı. Çünkü Buran bir Ruh bükücüydü. Diğer elementlere hükmedenlerin güçlerini öğrenmesi gerekirdi doğru ama bazı ruh bükenler zaten doğuştan bazı şeylere sahiplerdi ve çoğu zaman kontrol edemezlerdi. Buran kehanetleri yazanlardandı. Rüyaları görür ve anlatır. Bu zamana kadar bir kez bile yanılmamıştır. "Kim geliyor? " dedi Manra merakla. Buran etrafa dağılmış olan köylülere bakıp derince bir nefes aldı. "Toprakların sahibi geliyor Manra." Manra, kaşlarını çatarak Buran'a baktı. "Bu da ne demek?" dediğinde Buran arkasını döndü ve evine yürümeye başladı. "İyi gözükmemiz lazım. " deyip durdu ve arkasına döndü. "Kılıcın üstünde mi yürümek istersin yoksa altında mı? " Manra bu sözden sonra kafasını salladı ve hızla evine döndü. Köyün avlusu süpürüldü. En güzel evin içi yeniden silip süpürüldü. Düzenlendi ve misafir için hazır bir hale getirildi. Bir gözcü dağın tepesine gönderildi. Kadınlar enfes yemekler pişirdi. Erkekler olur da misafirleri üşür diye odun kesip taşıdı. Tüm köy sabahın köründe beri deli gibi çalışıp avluda toplandı. "Kim geliyor acaba? " dedi Olya. Genç kadınların meraklı bakışları ortalığı daha da karıştırıyordu. Yakışıklı erkeklerse muhabbet için konu bulduklarından oldukça memnunlardı. "Kesin çok güçlü bir adam geliyor." dedi Pasna. Kızlar dönüp iri yarı gence baktılar. Kendi aralarında gülüştüklerinde Pasna göğsünü kabarttı. Bu kıkırdaşma hoşuna gitmişti. "Erkek olduğunu düşünüyorsun yani? " diyen Vuz ile Pasna kafasını salladı. "Manra'ya iyi karşılayamazsak ölebileceğimizden bahsetmiş. " dediğinde herkesin yüzündeki o heyecan sönmüştü. Heyecanın yerini alan korku da cabasıydı. "Ölmek mi?" dedi Olya. Pasna kafasını salladı. Sanki umrunda değilmiş gibi. Savaş yüzüne binlercesi ölmüştü zaten. Ufak bir köy nedir ki? "Geliyor! Geliyor! " Gözcünün bağıra bağıra dağdan aşağı inmesi ile herkes ayaklandı. "Bir lorganın sırtında! Geliyor! " Telaş içerisinde köyün avlusunda toplandıklarında Buran herkesin karşısına geçti ve büyük bir ciddiyetle konuştu. "Bu gelen kişi geleceğimizdir. Geleceğinizin nasıl olacağına siz karar verin. İyi davranın iyi olsun, kötü davranın son bulsun. Altını çizmek istiyorum. Bu gelen kişi vicdana da vahşiliğe de sahiptir. Ölmek için sebep üretmeyin! " Buran'ın sözleri herkesi daha da endişelendirdiği sıra devasa hayvanın kafası gözüktü. Yavaş yavaş yürüyüpte yükselen hayvanın ardından sırtında oturan adama baktılar. Yemyeşil gözleri vardı. "Gerçekten erkekmiş. " diye mırıldandı Olya. Bunu duyan Pasna yarım ağız güldü. "Ben demiştim." Vuz ikisini göz ardı edip başka bir konuya değindi. "Lorganı nasıl evcilleştirmiş? " Köyün gençleri bu soru ile dikkatle adama bakmışlardı. Buran derin bir nefes almış ve kendisini karşılaşma için hazırlamıştı. O sırada lorganın sırtında ilerleyen Eris Lidena'ya seslendi. "Herkes bize balıyor Lidena." dediğinde genç kız direkt karşıya baktı. Liden lorganın altında yürüyordu. Ön iki bacağının arasında, boynunun altında. "Acıkmış olmalısın. " diyen genç kız ile Eris istemsizce gülümsedi. Nedenini bilmediği halde Lidena ona efendisi gibi davranıyordu. Çoğu zaman bu durumdan rahatsız olsa da içten içe onu önemsediği için yaptığını hissediyordu. Ve bu onu garip bir şekilde mutlu ediyordu. "Hoş geldiniz!" diyerek öne atlayan Pasna eğilerek Eris'i selamladığında diğer gençler de onu takip etmiş ve eğilmişlerdi. Eris şaşkın bakışlarını kendisini selamlayan köylülerde gezdirirken Lidena ağır adımlar ile devasa hayvanın altından çıktı. Pasna, bir anda ortaya çıkan saçları biçimsiz, simsiyah olan, kızın koyu mavi gözlerine baktı. Üstündeki kıyafetlerden sonra ilk aklına gelen hizmetçisi olduğuydu. "Siz de hoş geldiniz küçük hanım." dedikten sonra birkaç adım atmıştı ki Buran elini kaldırıp onu hızlıca durdurdu. Lidena şöyle bir etrafa baktı ve birkaç adım daha öne atıp Eris'i görmeye çalıştı. "İnebilecek misin?" dediğinde Eris iki-üç metreden yukarıdan aşağıya baktı ve kaşlarını çattı. İnebilirdi, sanırım... Buran bu soru ile Pasna'yı bıraktı. "Efendiye yardım et." Pasna hızlıca hayvanın yanından geçti ve Eris'e inmesi için yardımcı oldu. "Hoş buldum."
|
0% |