Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Lidena

@ladyrebel

 

Kuzey Doğu Vandol Eğitimhanesi

 

Eris gibi birçok soylu ailenin veliaht çocukları kışlaya getirilmişti. Üzerlerinde sadece bir miktar para ve kimlikleri vardı. Yanlarına hiçbir şey almalarına izin verilmeden devasa bir sıraya sokulmuşlardı. Korkunç bir kalabalık ile birlikte ne yapacağını bilemeyen genç bir neslin şaşkınlığı vardı. Hiçbiri ne yapacağını bilmemesine rağmen nereye gönderileceklerini biliyorlardı çünkü.

 

Eris, elindeki kimliğini çevirirken, yanından geçmek isteyen, biri sertçe omzuna çarptı.

 

"Özür dilerim."

 

Kendisiyle yaşıt gibi duran bir adam mahçup bir ifade ile özür dileyin eğildiğinde o da eğilerek karşılık verdi.

 

"Hiç önemli değil. Ben Eris." diyerek ailesinin ününü arkada bırakarak sadece kendi ismini tanıttı.

 

"Ben de Gerli." diyen sarışın çocuk genişçe gülümsedi. Yüzündeki ifadeden bir arkadaş bulduğu için rahatladığı oldukça belliydi. O da diğerleri gibi şaşkın ve cahildi. Ne için burada olduğundan ziyade ne yapabileceğini düşünüp duruyordu.

 

"Gergin misin?" dediğinde Eris gözlerini uzun kuyrukta, tedirgin insanlarda gezdirdi.

 

"Sanırım herkes oldukça gergin." diyerek tekrardan önündeki çocuğun açık kahve gözlerine baktı.

 

"Sen gergin misin?"

 

Gerli, gözlerini kaçırdı.

 

"Babam, toprağa hükmedeceğimden bahsetti. " dedikten sonra ellerine baktı. "Ama bunun mümkün olabileceğini hiç sanmıyorum." Açık kahve gözleri tekrardan Eris'e çevirdiğinde genç adamın da kendisi gibi bir düşüncede olduğunu hemencecik anlamıştı. "Peki ya sen?"

 

Eris, kaşlarını çattı. Siyah saçları esen soğuk bir rüzgar ile dağılırken gözlerini kısmıştı.

  

"Ben de bir büyücüyüm ama bana neyi yönetebileceğimi söylemediler. Sanırım onlar da bilmiyordu." dediği esnada sıra biraz daha ileriye kaydı.

 

"Bilmiyorlar mıy-"

 

Gerli'nin sözü merdivenin et tepesinden sura tırmanmış bir adamın bağırışıyla kesilmişti.

   

"Vandol Eğitimhanesi'ne hoş geldiniz!"

  

Sesi kısık olmasına rağmen çokça kuvvetli bir şekilde bağıran adam tüm gençlerin dikkatini üzerine toplamayı başarmıştı.

  

"Unutmayın. Siz bir sonraki seferin yolcularısın. Bir sonraki sefer altı ay sonra başlayacak!"

  

Adamın bağırarak anlattıklarını dinleyen Eris gergince yumruklarını sıkmış ve kendini bu duruma alıştırmaya çalışmıştı. O artık süslü malikanelerinin küçük veliahtı değildi. İmparatorun bir askeriydi. Artık hayatını çok daha zor ve çok daha anlamlı bir şekilde yaşayacaktı. Yaşamak zorundaydı.

 

"Bu yüzden size verilen bütün emirleri zorluk çıkarmadan yerine getirin.Bu sayede belki de İmparator Zeord'un huzuruna bile çıkabilirsiniz!"

  

Adamın sözlerinden etkilenen bir grup genç heyecanla tezahürat yaptılar. Eris dönüp bu gruba baktığında derince bir nefes aldı. Sanırım bunlar savaşçı olanlardı.

 

"İmparatorun oğlu bu savaşta ölmüş."

 

"Evet. Veliahtı öldüğüne göre bir sonraki imparator kim olacak?"

 

"İmparatorun oğlu yıllarca eğitim almıştı. Biz altı aylık bir eğitim ile savaşa gideceğiz."

 

Eris, istemeden kendisini konuşulanları dinlerken buldu. Sanırım bunlar bilmesi gereken konulardı.

   

"Biz şuna altı aylık bir ömrümüz kaldı, diyelim."

  

İşte bu cümle herkesin sesini kesmişti.

 

Devasa kuyruk adım adım ilerlerken Lidena at arabasının arkasında sessizce akıp giden yolu izliyordu.

 

"Eğitimhanede kimliğinizden bahsedemezsiniz." diyen komutan ile sessizce önüne döndü.

 

"Emredersiniz!"

  

Komutan dişlerini birbirine bastırırken genç kızın gözlerine baktı.

 

"Eğitim esnasında birilerini öldüremezsin."

 

"Emredersiniz!"

 

Bunlar alışıla gelmedik şeylerdi. Lidena, gücünü her zaman kontrol edemezdi. O...o bazen öldürürdü işte. Onun kılıcı ve kını bedenine hükmederdi. Eğer ki kılıcı can almak istiyorsa Lidena bile onu durduramazdı.

 

"Bundan sonra soyunuz Nian olacak. Lineda Nian, olarak kendinizi tanıtacaksınız."

 

"Emredersiniz!"

 

Arabanın bir taşın üzerinden geçmesi ufak bir sarsıntıya sebep olmuşken komutan ellerini yumruk yaptı.

 

"Ve..." açılması gereken en önemli konu, tahtadan yapılmış pencereyi yarıp geçen, kılıcın komutanın boğazına saplanmasıyla açılmadan kapanmıştı. Ne yazık, bu konu Lidena'nın öğrenmesi gereken en önemli konuydu.

 

Komutanının gözü önünde son nefesini verdiğini gören Lidena gözlerini kılıca çevirdi. Verilen emirlerin hepsi eğitimhanedeydi. Ah ne yazık! Çokça yazık! Zavallı saldırganlar çok yanlış bir yere pusu kurmuşlar.

 

Eteğini sıyırdığı gibi tahta kapıya sert bir tekme attı. Dışarı çıktığında dört haydut kahyasını köşeye sıkıştırmıştı. Eteğini düzelttikten sonra birkaç adım ile yanlarına gitti.

 

"Sen..." dedi iri yarı olan öne çıkarken. Masmavi gözleri bir buz kadar soğuk ve donuktu. Gözünün altında çirkin bir yara izi vardı ve bedeninin iriliği kastan değildi. "...fazla sevimli bir şeysin." diyerek güldüğünde Lidena öylece gözlerine baktı. Mimiksiz, ruhsuz ifadesi adamın canını sıktı. Korkmuyor muydu yoksa korktuğunu saklamaya mı çalışıyordu?

 

"Komutanı neden öldürdünüz?"

 

Lidena'nın narin sesi ile kahyayı yere fırlatan sarın bir adam öne çıktı.

 

"Burada soruları cevaplanması gereken biziz seni küçük şey..."

 

Gülüşünün hemen ardından elini kaldırıp yanağına dokunmak istedi. Elini kaldırdığı an ile Lidena'nın kılıcını çektiği an ayırt edilemedi. Beyazla kaplanmış toprağın üzerine fışkıran kan adamın çığlarıyla senkronize olmuştu sanki. Kopmuş olan elinin ardından dizleri üzerine çöküp feryat etti.

 

"Elim!!"

 

Diğer üç adam dehşet içerisinde kıza bakarken Lidena sorusunu yeniledi.

  

"Komutanı neden öldürdünüz?"

  

Narin sesinin bir aldatmaca olduğunu az önce çok iyi bir şekilde öğrenmişlerdi. İnanmadılar onun masumiyetine.

  

"Komşu krallık seni görmek istedi." diyen adam ile Lidena gözlerinin içine baktı ve kılıcının yönünü adama çevirdi.

 

"Bunun komutanın ölüşü ile bağlantısı ne?"

 

Karşısındaki adam daha fazla dayanamadı. Henüz yirmilerine yeni girmiş, küçük bir kız çocuğundan, dayak yiyecek değildi ya?

 

Hızla elini kılıcına atmıştı ki karnına bir metal saplantı. Nefes kesen acıyı kaldıramadan metal tenini yırtarak geri çıktı ve adamlarına yöneldi. Çok değil üç küçük hamlesiyle üç koca adamın ruhunu teslim aldı.

 

Kılıcının ucundan karlı zemine damlayan kana baktıktan sonra soğuk gözlerini korkuyla kendisine bakan kahyasına döndü.

 

"Yola devam etmeliyiz. Yerine getirilmesi gereken emirler verildi." diyerek arkasını döndü ve birkaç adım atıp durdu. Kılıcını kınına sokamadı. Bu kadar kanlıyken olamaz. Geri dönüp öldürdüğü adamın birinden biraz kumaş kesti ve kılıcını ölüm soğukluğu ile temizledi. Kahyası artık soğuk terler döküyordu. Lidena'nın canını sıkacak en ufak harekette bulunmamaya yeminler etmişti.

    

Kılıcının sivri ucunu karlı toprağa sapladıktan sonra ölmüş insanlara baktı uzunca.

 

"Komutanın cesedini de getirmelisin." diye mırıldandığında kahya hızla at arabasına gitti. Kanlar içindeki adamı sürükleyerek diğerlerinin yanına getirdiğinde Lidena bir kez daha durup bekledi. Uzun uzun önündeki manzarayı izledi. Ne zaman ölmüş birini görse dakikalarca durur ve onu izlerdi. Tıpkı annesini izlediği gibi.

 

"Ruhunuzu Tanrıya armağan ediyorum. O, sizi görmek istemiş olmalı ki sizi ona teslim etmek zorunda kaldım."

Loading...
0%