Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Lidena

@ladyrebel

"Anlaştığımız gibi." dedi Lidena.

Buran hafifçe kafasını salladı.

Genç kız kılıcını kınından çıkardığında karşısındaki gençlerin hepsi geri çekilmişti.

"Önce ufak şeyler. " dedi Eris elini kaldırarak. Lidena gözlerini kıstı ve kafasını salladı.

"Öncelikle kılıcınızı tutarken omuzlarınızı germeniz gerek."

Lidena onlara kılıç kullanmayı öğrettiği esnada Buran geri gitmiş ve evinin arkasında kendisini bekleyen Fanra'yı bulmuştu.

"Merhaba." dediğinde genç adam yüzündeki maske ile eğildi ve yaşlı adamı saygıyla selamladı. "Sana Funn Fia öğretmem istendi."

Fanra anlamayarak baktı adamın gözlerine.

"Funn Fia da nedir?" dedi merakla.

"Kemiği çelikten sert hâle getiren bir dövüş sanatıdır." dediğinde Fanra etrafa bakındı.

"Kim öğrenmemi istedi? "

"Sence? " dedi yaşlı adam.

"Hanımefendi? "

Buran sessizce başını salladıktan sonra karşısındaki adama uzunca baktı. Bu rüyasındaki gözdü. Belliydi.

"Evet. Ben sana öğreteceğim ve eğer öğrendiğinden emin olursam sen de küçük hanıma öğreteceksin. " dediğinde Fanra anlamsızca ellerini kaldırdı.

"Neden benim öğrenmemi istedi? " deyince Buran da ellerini kaldırdı.

"Bilmem. Ona neyin sözünü verdin? "

İki adam uzun uzun bakışırken Fanra kafasını salladı sessizce.

"Peki, başlayalım."

.
.
.

"Neden bizi seçtiler? " diyen Ult ile Geile asık bir surat ifadesi eşliğinde yüzüne baktı.

"Çünkü bizimle arkadaşlardı kalın kafalı. " dediğinde Paya sinirle kısa boylu kıza baktı.

"Benimle de mi arkadaşlardı süper zeka?"

Lule bu cevap ile Geile'yi kendisine çekti ve mırıldandı.

"Dostunu yakın tut düşmanını daha da yakın." dediğinde herkes göz ucuyla ona bakmıştı. Ama Mias daha fazla kendini tutamadı.

"Aşık olup kaçtıklarına inanamıyorum! "

Paya kılıcını kaldırıp kınıyla Mias'ın koluna vurdu.

"Tabii ki aşık olup kaçmadılar. Lidena denen küçük canavarın duyguları olduğunu mu düşünüyorsun?" dediğinde Geile göz ucuyla Paya'ya baktı.

"Sonuçta o da bir kız. Sevimli şeyler düşünebilir." dedi ve şüpheyle gözlerini genç adama dikti.

Paya başını iki yana salladı.

"Hayır seni küçük insan. Sen bu boyunla bile insansın ama o şey insanlıktan çok uzak." dediğinde Ult yüzünü asarak başka bir tarafa bakmıştı. Şu an konuşulan konu fena halde canını sıkıyordu.

"Boş verin!" dedi en son dayanamayarak. "Hadi o ikisinin aşık olduğuna inandınız, peki Fanra? Fanra nereye gitti?"

Paya yanında köpürüp duran Ult'a ters bir bakış atsa da hak vermeden edemedi.

"Bu kadar kalabalık göndermeleri bile şüpheli." diye mırıldandıktan sonra kınını sıkıca tuttu.

"Yakaladık diyelim. Sonrasında ne olacak?"

Geile'nin çekingen sorusu ile yürüyen herkes tedirgin olmuştu ama Paya cevap vermeden edemedi.

"Sonuçta bu da savaştan kaçmaktır. İhanet olarak sayılır. İdam edilirler." dediğinde üç kız dönüp ona bakmıştı.

"Siz bir şekilde kendinize sebepler verdiniz. Peki ya ben?" dedi Nina yeşil gözlerini tanımadığı insanlarda gezdirerek. "Ben niye buraya düştüm? "

Mias genç kıza şöyle bir baktı ve mırıldandı.

"Zarar görürsek diye bir şifacı göndermişler işte. " dediğinde Geile dönüp Mias'a konuştu.

"Bize zarar vereceklerini mi düşünüyorsun?"

Mias bu soruya cevap vermese bile Paya vermişti.

"Eris hakkında bir şey diyemem ama Lidena'nın zarar verebileceği açıkça belli değil mi?"

10 kişilik bir ekip bu sorunun ardından sessizliğe gömülmüştü. Tigruan onları Lidena ve Eris'i yakalaması için göndermişti. Fikrince bir kız çocuğunu 10 kişi yakalayabilir gibiydi... Ne kadar da baştan savma bir plan.

.
.
.

Lidena kınını genç adamın koluna vurdu.

"Daha yukarı."

Vuz, tahta kılıcını kaldırdı ve nefesini tuttu.

"Nefesini tutma." dedi Lidena bu sefer de. "Saldırana kadar nefesini düzenli hale getir." dedikten sonra diğerlerine baktı. "Unutmayın çatışırken nefes alıp vermek bile size yük olacaktır. Bu yüzden her bulduğunuz o korunaklı anlarda nefes almalısınız."

Pasna elindeki tahta kılıç ile durup genç kıza baktı.

"Korunaklı anlar, hangi anlar? " dediğinde Lidena dönüp genç adama baktı. Bu kendisine hadsizce soru soran ve mertebesini sorgulayan adamdı.

"Şu an. " dedi Lidena. "Şu an alabildiğin kadar nefes al." dedikten sonra bir anda kınını genç adamın tahta kılıcına vurdu. Pasna sendeleyerek geri geri giderken durdu ve gözlerine baktı. "Biri saldırırken tut. Eğer seninle konuşmak isterse tekrar nefes al."

"Konuşurken saldıramaz mı?"

"Koşarken şarkı da söyleyebilirsin tabii ama ne düzgün koşabilirsin ne de güzel söyleyebilirsin." diyerek birkaç geri adım attı. "İki şeyi aynı anda yapamazsınız. Bir tane beyniniz var. Konuşmak için de düşünmek gerek, dövüşmek için de düşünmek gerek. Eğer ikisini aynı anda yaparsanız dikkatinizi ikiye bölmeniz gerekir. Bu da ikisini tam anlamıyla, tüm kapasiteniz ile, yapamayacağınızı gösterir." dedikten sonra omuzlarını dikleştirdi. "Güneş battığında uyuyun, güneş doğduğunda uyanın. Acıktığınızda yemek yiyin, hasta olduğunuz da dinlenin. Konuşmanız gerektiğinde konuşun, dövüşmeniz gerektiğinde dövüşün." dedi büyük bir ciddiyetle. "Her ne yapıyor olursanız olun, yaptığınız şeye saygı gösterin."

Pasna gördü. Genç kızın gözlerinde yaşanmışlık gördü. Küçümsediği bu kız kim bilir bu kadar kısa yaşama neler sığdırmıştı? Bu yüzden bir hayli gergin hissetti kendini.

"Şimdi, kılıçlarınızı tutun ve ne zaman nefes almanız gerektiğini sorun." dedi. Herkes kime soracaklarını şaşırmış bir halde etrafa bakındığında Lidena kılıcını kınından ağır ağır çıkarmış ve gözlerinin önüne getirmişti. "Kılıcınıza sorun." dedi kendinden emin bir ses ile. "Savaş başladığınızda sizinle ölüme kadar gidecek olan tek arkadaşınıza sorun. "

Herkes ellerindeki kılıçlara bakarken Eris genç kıza baktı. Tanrı biliyor ya, Lidena her gün onu biraz biraz şaşırtıyordu. Bazen saf ve gezegenden bir parça değilmiş gibi bazense en bilgili ayrıca en merhametli insanmış gibi. Eris kendini durduramadığını fark etti. Buz tutmuş mavi gözlerindeki soğuk genç adamı yakmaya başlamıştı sanki. Buz kesiği, soğuk yanığı...

Lidena herkese baktıktan sonra Eris ile göz göze gelince yanına gitti.

"Ne oldu?" dedi dikkatle genç adama bakarken. "Anlayamıyor musun? " dediğinde Eris elinde tahta kılıcı kaldırdığında Lidena başını iki yana salladı.

"Tamamen baştan savma." diyerek genç adamın ellerini tuttu ve kılıcı düzgün tutmasına yardım etti. "Parmaklarınla onu sıkma. Sonrasında bileklerin fazla ağrır. " diyerek bileklerini tuttuğunda Eris dudaklarını birbirine bastırdı.

"Anladım... " diye mırıldandığında Lidena geri çekilmiş ve duruşuna bakmıştı.

"Omuzlarını bu kadar serbest bırakma. Belini dik tut." diyerek elini beline koyduğunda Eris hızla doğrulmuştu.

"Evet, böyle. "

Genç kız ne kadar yardım etmek isterse Eris o kadar kaçmaya çalışıyordu. Lidena o an bunu fark etmedi ama çevresindekilerin asla dikkatinden kaçmadı bu durum.

"Pısırık mı?" dedi Pasna Vuz'a bakıp.

Vuz dikkatle Eris'in adım adım Lidena'dan kaçışını izlerken Olya araya girdi.

"Bence utanıyor."

Pasna kafasını salladı.

"Ben de öyle kılıç tutsam utanırdım. " deyince ikisi birden dönüp Pasna'ya bakmışlardı. Pasna üzerine gelen bakışlar ile omuzlarını silkti. "Ne? Haksız mıyım? "

Tüm bu eğitim ve kovalamaca yemek vaktinin duyurulması ile bozuldu. Herkes kendilerine ayrılmış masalara kurulmuş, Şen bir muhabbet eşliğinde yemek yemeye koyulmuştu.

Eris önündeki beyaz ete bakıp derince bir nefes aldı.

"Sence savaşçılara karşı kılıç tutabilecek miyim?" dediğinde Lidena kafasını kaldırdı ve genç adamın yeşil gözlerine baktı.

"Gölgemde durduğun sürece herkese karşı kılıç tutabilirsin."

 

 

"Teorileri şuraya alalım --->"

 

Loading...
0%