@ladyrebel
|
İki erkek elini masaya koydu. Genç kız ikisine de şöyle bir baktıktan sonra utançla gülümsedi. "Sanırım gönlüm seçer sekizi... " dediğinde sağ taraftaki genç adam masanın üstündeki elini çevirdi ve avcu içerisinden 8 küçük taş çıktı. Etraftakiler gülerek genç adamın sırtına vururken Lidena gözlerini kısarak bu sahneye baktı. "Ne yapıyorlar?" Fanra saygıyla dikildiği yerden gençlere baktı, hemen sonrasında başını öne eğmişti. "Köyün gençleri ilerideki eşlerini seçmek için oyun oynuyorlar. " dediğinde Lidena kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı ve tepesinde dikilen Fanra'ya baktı. Adam onu yüzüne bakmaya bile çekiniyordu. "Oyun oynuyorlar? " dedi azarlarcasına. "Evet, majesteleri." diyen Fanra ile Lidena tekrardan dönüp gülüşen gruba baktı. "Savaş kapımızdayken? " dedi yine aynı ses tonuyla. "Kısmet zamansızdır. " Lidena bu söz ile dişlerini sıktı ve uzunca konuşmadı. "Aşk sana yaşamı vaad etmez." dediğinde Fanra cevap verip vermemek konusunda tereddüt etti. Ama veliaht muhabbet ederken ortasında susmak da çok hoş gelmedi gözüne. "Ama yaşamak için sebep verebilir. " Lidena bu söz ile daha da sinirlendi. "Ya da ölmek için." Fanra diyecek bir şey bulamadı. "Babamın neden öldüğünü biliyor musun?" dediğinde genç adam sessiz kaldı. "Güya anlattıkları aşk saçmalığı ile anneme bağlanmış. Bir kızı olmuş. Ancak kardeşini öyle çok sevmiş ki..." diyerek yumruklarını sıktı. "...karısına, kızına hatta halkına bile sırt çevirmiş." Fanra duyduklarını sindirmekten ziyade veliahtının içerisindeki kaosun sebebini öğrendiği için kendisini kötü hissediyordu. "Bu yola İmparator Zeord'u korumak için çıkmıştım. Babamın ömeyi yeğleyecek kadar sevdiği kardeşine savaşta yardım etmek için." dedikten sonra gülüşen gençlere daldı gözleri. "Yol üstünde sefillik çeken halkı görene kadar. O kadar çok gasp edilen insan gördüm ki içten içe sakladığım ateş harlanmaya başladı." Elindeki kılıcı dizlerinin üzerine koydu. "Cehalet ile büyümüş bir insan tahtın tahtadan yapılmış bir koltuk olduğunu düşünebilir. Ancak taht, halkın kudretinden yapılmıştır. Halk ne kadar güçlüyse taht o kadar göğe yakındır." Ayağa kalkıp da Fanra ile göz göze gelince genç adam geri çekildi. Veliahtın kendisi ile dertleşmesi ona oldukça garip gelmişti. "Ben halk diye bir şey göremiyorum ki bir tahtı olsun." Fanra bu sözler ile veliaht Lidena'nın İmparator Zeord'u inkar ettiğini anladı. "Bu yüzden sana son bir kez daha soruyorum." diyerek Fanra'nın üzerine yürüdü. "Bu yolun sonunda ben Veliaht Prenses Lidena Terlas, İmparator Zeord'u öldürecek olsam bile bana sadık kalacak mısın? " Fanra yol üstünde yaşananları unutmamıştı. Lidena'nın fark ettirmeden herkese yardım ettiğini aklından çıkaramazdı zaten. Hızlıca diz çöktü ve yeniden selamladı genç veliahtı. "Ben, Elrin Cav, sizin huzurunuzda yemin ederim ki; bu yolculuk ve ömrüm boyunca size sadık kalacağım!" Genç kız duyduğu sözlerden sonra gözlerini kapattı. Fanra ikinci bir emre kadar ayağa kalkmadı. Lidena ise ikinci emri uzunca bir süre vermedi. Ayaklarının ucunda diz çökmüş adama baktı tepeden tepeden. "O gerçekten veliahtımız." diyen Vuz ile köyün gençleri çatıdaki ikiliye bakmıştı. "Kaç dakikadır öyle diz çöküyor. " Olya sözleri biter bitmez derince bir nefes almıştı. Herkes gibi o da meraklıydı. Ne konuşuyorlardı? Neden bu kadar ciddileri? "Çok kibirli gözüküyor. " diye mırıldanan kızlardan biriyle Pasna dönüp kısa bir bakış attı. "Sanırım onun kadar güçlü olsaydım ben daha kibirli olurdum. " dediğinde birkaç kişi gülüşmüştü. "Şimdi bile ondan daha kibirlisin." dedi Olya da gülerek. "Eris'e gözükme. Bu zamana kadar olduğu gibi saklan. Veliaht olduğumu öğrenmesini istemiyorum." "Emredersiniz majesteleri! " Lidena dönüp köye baktıktan sonra kılıcını Fanra'nın sağ omzuna koydu. "Bundan sonra benim sağ kolum, sağ gözümsün. Gözümden bir şey kaçırırsan gözünden olursun." dediğinde Fanra ihanetin cezasız kalmayacağını açıkça anladı. "Emredersiniz majesteleri! " Lidena bu konuşmanın ardından çatıdan aşağı atlayınca köyün eğlenen gençleri hızla seslerini kesmişlerdi. "Ben de oynamak istiyorum." dediğinde hepsi birbirine baktı ama kimse redd edemedi. "Tabii, hanımefendi." dedi Vuz hızlıca sandalyeyi, oturması için, çekerken. Lidena büyük bir dikkatle kendisini izleyen kalabalığın arasından geçti ve sessizce sandalyeye oturdu. Ona yakın duranlar ise merakla belindeki kına baktılar. Beyaz bir dişin üzerinde altından oyma yapılmış gibiydi. Parlak ve güzel. "Nasıl oynayacağız?" dediğinde Vuz herkese baktı ama kimseyi anlatmaya cesaretli göremedi. "Şöyle ki efendim. " dedi doğrularak. "Erkekler sizinle tanışmayı düşünüyorsa ellerine taş alıyorlar ve masaya koyuyorlar. Söylediğiniz sayıya göre de kim o sayı kadar taş almışsa elini açıyor. Aynı sayıda taş olan olursa bir tur daha oynanıyor." dediğinde Lidena hafifçe kafasını salladı. "Tamam, başlayalım. " dediğinde köyün gençleri birbirine baktı. Kimse almaya da almamaya da cesaret etmedi. Vuz'un çakıllara elini daldırdığını görene kadar... Herkes bir miktar taş alıp da çember halinde masanın etrafında durunca Lidena'ya sordular. "Gönlünüzden geçen sayı nedir, küçük hanım? " Lidena hepsine uzun uzun bakıp "sıfır" dediğinde herkes sessizlik içerisinde birbirine baktı. Hiç kimse elini açamadı. Seçilmek istemediği ama velakin istemediğini de belli etmek istemediğinden oynuyormuş gibi yapan biri hariç. Pasna, somurtarak elini açınca herkes dönüp ona ve boş eline bakmıştı. "Hiç çakıl almadın mı? " dedi Olya arkasından. Yanındaki Sovra da onu ittirmişti. "Eşleşmek istemedin mi? " "Hayır, sadece 'sıfır' diyebilecek tek kişi o gibiydi." dedi yalandan. Ama herkes inandı. Oldukça tutarlı bir yalandı. Pasna gözlerini bol ellerinde gezdirirken içten içe kendine küfür etti. Keşke 100 tane çakılı sığdırsaydı ellerine! "Şimdi ne olacak?" diyen Lidena ile kafasını kaldırdı ve genç kızın mavi gözlerine baktı. "Ormanda küçük bir gölet var. Orada biraz meyve yiyip sohbet ediyoruz, küçük hanım." diyen Olya ile Lidena kafasını kaldırdı ve Pasna'ya baktı. "Hazır olduğunda evde bekliyor olacağım." demiş ve diğerlerinin yanından geçip gitmişti. "Siktir! Veliaht ile gölette muhabbet edeceksiniz! " Birinin onu sarsması ile yüzünü asarak ittirdi ve coşkulu gençleri arkasında bıraktı. "Kahretsin! İstemediğim her şey başıma geliyor. " demiş ve Avra ninenin yanına gitmişti. Eris ile beraber bir kitap hakkında konuşuyorlardı. "Bana biraz meyve verebilir misin, nine? " dediğinde yaşlı kadın güldü. "Sen mi seçildin? " dediğinde öylesine kafasını salladı. "Kim denk geldi? Olya mı, Tuva mı? " deyince Pasna derince bir nefes aldı. "Küçük hanım Lidena." deyince Eris oturduğu yerde dikleşti. "Ne için seçildin? " dediğinde Pasna, Eris'in meraklı gözlerine baktı. "Köyün bir oyunu. Eşleşmek için kadın ve erkekler birbirleri ile vakit geçirir. " Eris gözlerini kocaman açtı. "Lidena da mı katıldı? " "Evet, katılmak istedi? " deyince Eris daha da şaşırdı. "O, mu katılmak istedi?" "Evet, kendisi sordu." Eris şaşkınca güldü. "Saçmalık. Sizi test etmek istemiştir. Hem köyün bir oyunuymuş. Bence sadece köylüler oynayabilmeli." dediğinde Pasna meyve sepetini alırken kaşlarını çattı. "Köydeki en güzel ev bile onun. Oyunu da oynayabilir." Eris dişlerini birbirine bastırdı. "Şimdi, siz ne yapacaksınız? " "Muhabbet edeceğiz." "Sadece ikiniz mi? " Pasna gözlerini kıstı. Ne çok soru sormuştu ayak üstü. Zaten canı sıkkındı, iyice daralmıştı. "Evet." dedi arkasını dönüp giderken. "Sadece ikimiz. "
|
0% |