Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Lidena

@ladyrebel

"Yeterince yememiş gibisin." diyen Lidena ile Eris yeşil gözlerini etrafta gezdirdi.

 

"Son zamanlarda pek iştahım yok. " dediğinde Lidena elindeki kitabı bırakıp Eris'e baktı.

 

"Neden?"

 

Eris ne diyeceğini bilemedi. Dürüst olması gerekirse hayatında çokça yanlış karar görüyordu.

 

"Bilmiyorum. Yanlış şeyler yapıyor gibiyim. Bir büyücüyüm ama dövüşmeyi öğrenmeye çalışıyorum." diyerek Lidena'ya baktı. "Bir balıktan kuş gibi uçmasını istemeye benziyor."

 

Lidena, Eris'in ne demek istediğini anlamıştı. Bu zamana kadar isteyip de yapamadığı bir şey henüz olmadığı için maalesef empati kuramamıştı ancak.

 

"Bu durumlarda ne yapılır? " dedi kaşlarını kaldırarak. "Dertleşirken iyi hissetmek için?"

 

Eris sanki Lidena'nın hayat koçuydu. Yumurtadan çıktığında gördüğü ilk kişi. Örnek alabileceği, takip edebileceği, sorularını sorabileceği.

 

"İçki içilir, muhabbet edilir." diyen Eris babası ve annesini örnek aldı.

 

"Tamam."

 

Lidena kalkıp bir anda gidince Eris şaşkınca arkasından baktı.

 

Lidena ise köyün ortasına gelince etrafa bakındı.

 

"Bir şey mi arıyorsunuz hanımefendi? "

 

Pasna'nın sesi ile hızla arkasını döndü.

 

"Bana içki getir."

 

Pasna şaşkınca baktı.

 

"Tabii, hemen getireceğim. Siz evinizde bekleyebilirsiniz. "

 

Lidena çekip giderken Pasna selam vermiş ve bir müddet arkasından bakmıştı. İçki mi içecekti? Bir de evinde bir erkek varken? Hiç tekin gelmemişti gözüne ama emir büyük yerdendi.

 

Depodan yıllanmış, en güzel içkileri aldı. Biraz meze ile genç hanımın evine gitti ve servis etti. Yanındaki adamın da şaşkın olduğu her halinden belliydi. İçinden kötü şeyler olmamasını dua ederek çıktı evden. Bir de gayrimeşru bir çocuk ortalığı karıştırmasın.

 

"Getirttim." dedi Lidena sofraya bakarak. "İçki ve birkaç meyve işte."

 

Eris kafasını kaşıdıktan sonra gergince güldü.

 

"Fazla beklenmedik oldu." dedikten sonra Lidena'ya baktı. "Sen gerçekten çılgınsın."

 

Lidena kaşlarını çatamadan Eris birer bardak içki koydu ve birini eline tutuşturdu.

 

"Şerefe! "

 

Genç kız elindeki bardağa baktı ve kafasını kaldırdı.

 

"Şerefe."

 

Bardakları tokuşturduktan sonra ikisi de kafaya dikmişti. Eris yüzünü buruşturmuştu. Lidena ise keçi inadından ödün vermemiş, dik dik karşıya bakmıştı.

 

"Bunun tadı problemlerimden daha acı. " diyen Eris ile Lidena kafasını salladı.

 

"Bu yüzden acıları bastırıyor olabilir."

 

Eris onu onayladı.

 

"Doğru dedin! Bence de öyle. "

 

Lidena bir bardak daha doldurup kafasına diktiğinde Eris eğilmiş ve genç kıza bakmıştı dikkatle.

 

"Beğendin mi?" dediğinde Lidena beğenmemesine rağmen "Evet." demişti.

 

"Benim pek hoşuma gitmedi. Sen daha çok iç o zaman. " deyince Lidena da geri adım atamadı ve içkinin çoğunu o içti.

 

"Babamı utandıramam. Sonuçta beni eğitimhaneye savaş için gönderdi. Klanımız ne düşünür? " diyen Eris bardağını masaya vurduğu esnada Lidena elindeki şişeyi düşürdü. Eris kaşlarını çatarak genç kıza baktı. "Oha! Ne yaptın? Hepsini içtin mi cidden? " diyerek genç kızın yanaklarını tuttu ve kendine çevirdi. "Şuna bak yanakların kıpkırmızı ama gözlerin masmavi. " diye mırıldandığında Lidena gözlerini kıstı ve Eris'in yüzüne baktı.

 

"Senin gözlerin mor ama burnun yeşil olmuş Eris." dediğinde Eris genç kızı kendisinden uzaklaştırdı.

 

"Hayır! Bakma! " dedi Eris telaşla. İki eliyle burnunu kapatmış ve utançla kafasını eğmişti. "Utanınca burnum yeşil oluyor! "

 

Lidena kılıcını eline aldı. Nereden çıkmıştı ki?

 

"Getir keseyim! "

 

Onun bağırışı ile Eris dönüp ona bakınca parlayan metali gördü. Kocaman olmuş gözleri ile ayağa kalktı ve yalpalayarak evden dışarı kaçtı.

 

"Yardım edin!" diye bağırdı avazı çıktığı kadar. "Burnumu kesecek! Yardım edin!"

 

Eris'in bağırışları ile köyün yarısı ayaklanmış ve dışarı koşmuştu.

 

"Ne oldu? " dedi Buran kaşlarını çatarak. "Kimden kaçıyorsun böyle bir telaşla? " dediği esnada Eris işaret parmağı ile kaçtığı evin kapısını gösterdikten hemen sonra sızıp kalmıştı.

 

"Benden..."

 

Kılıcının metalik ucu yere sürttüğünden sinir bozucu bir ses çıkıyordu. Koyu mavi gözleri açık bir renk ile parıldadı karanlıkta.

 

Fanra hızla çatıdan aşağı atlamış ve önünde diz çökmüştü.

 

"Majesteleri... " dediğinde Lidena buz mavisi renginde parlayan kılıcını kaldırdı. Sarhoştu, güçlerini kontrol edemiyordu. İçerisindeki vahşi taraf dizginlenemeyecek kadar diriydi.

 

"Söyle bana! " diye bağırdı. Lorgan bu ses ile yattığı yerden hızla kalktı ve koşmaya başladı. Henüz kanatları olgunlaşmamıştı. "Düşman nerde?" Köylüler birkaç adım geri gittiler. Demek ki Buran'ın bahsettiği bu büyük güç böyle bir şeydi. "Göster! " diye bağırdığı o esnada lorgan gürültüyle yanlarına gelmişti. İnsanlar bir de devasa hayvandan korkup geri çekilmişti.

 

Lidena yanı başına biten hayvana yan bir bakış atıp yüzünü buruşturdu.

 

"Sen! " dedi kılıcını omzuna dayayarak. "Bundan sonra benim en sadık dostumun." yalpalayarak yanına yürüdükten sonra işaret parmağını suratına tuttu ve bir anda bağırdı. "Uç! "

 

Hayvan kanatlarını açtı ama uçamadı. Çırptığı kanatları tozu dumana katmıştı.

 

"Uç! " diye bağırdı sinirle.

  

Lorgan ne kadar çırpınırsa çırpınsın bunu başaramayınca Lidena kılıcını kaldırdı ve Lorgana saldırmak istedi. Bir başkasının kılıcı buna engel olana kadar.

 

"Majesteleri, kanatları olgunlaşmamış. Uçamıyor efendim. " diyen Fanra tedirgince karşısında dikilmişti. Lidena kılıcına değen kılıca baktı uzunca. Sonrasında eli Fanra'nın kılıcını tuttu ve kenara çekti. Gözleri genç adamın siyah gözlerini bulmuştu. Uzunca yüzüne baktıktan sonra gözlerini kıstı. Eli altındaki metal kılıç önce kızıla döndüm sonrasında eriyip yere döküldü. Fanra şaşkınca eriyip yok olan kılıca baktı. Sarhoş bir kadın, böylesine büyük bir güç ile ortalarda gezmemeliydi.

 

"Uçamıyor mu?"

 

Sorusu ile Fanra hafifçe başını eğdi.

 

"Kanatları olgunlaşmamış." dedi yeniden. Lidena dönüp Lorgana baktı ve sol elini açtı. Bu sefer eli kızıldan maviye döndü. Avucunu diz çökmüş hayvanın alnına koydu ve gözlerini kapattı.

 

"Ne yapıyor? " dedi Olya merakla.

 

"Bilmiyorum ama varlığımızı fark etmesi bile tehlike. " dedi Vuz da.

 

"Bundan sonra beni istediğim her yere uçuracaksın. "

 

Masmavi olmuş elinden akıp giden mavi bir ışık hayvanın kanatlarına gitti. Hayvan kanatlarını açtı, açtı ve açtı. O açtıkça büyüdü sanki. Etrafa göz kamaştıran bir ışık yayıldı. En sonunda devasa hayvan kükreyerek kanatlarını çırptı ve havalandı. Lidena mavi gözlerini kendisi gibi mavi bir ışık ile uçan hayvanda gezdirdi.

 

"Her şey..." dedi Lidena hayvana bakarken. "...benim kanımla can bulurken beni öldürmeye çalışır?"

 

Fanra bu soru üzerine hızla kafasını eğdi önünde diz çöktü.

 

"Yalvarırım halkınızı bağışlayın Majesteleri!" diye bağırdığında genç kadın kaşlarını çatarak önce Fanra'ya sonrasında köylülere baktı. Öfkeli bakışlarını görenler ne yapacağını bilemedi.

 

"Babamı öldüren bir adamın altında bana laf uzattılar." dedi Lidena içindekileri tutamayarak.

 

Pasna aklına gelen konuşmalarını hatırladı. Hiç unutmamıştı ki. Halkına sempatiden çok öfke besliyor gibiydi. Bunu da aklından çıkaramamıştı. Telaş içerisinde diz çöktü ve veliahtını selamladı.

 

"Yalvarırım halkınızı bağışlayın Majesteleri!" diyerek bağırdığında Olya ve Vuz da ona bakmıştı.

 

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldayan Olya ile Pasna toprağa baktı.

 

"Asil liderimi selamlıyor ve ondan günahlarım adına af diliyorum." dediği esnada Buran da diz çökmüştü.

 

"Kalk ayağa!" diye bağırdı Lidena. Önündeki Fanra'ya kızıyordu. "Onlar bana sırt döndü! Onlar babama sırt döndü!" diyerek kılıcını köylülere uzattığında Fanra daha da eğildi.

 

"Yalvarırım, merhamet edin Majesteleri!"

 

İşte o zaman köylü uyandı. İşte o zaman halk gerçeğin farkına vardı. Yaptıkları en büyük yanlışın sessiz kalmak olduğunu.

 

Tüm köy Veliaht Lidena önünde utançla diz çöktü, hep bir ağızdan yalvardı.

 

"Yalvarırız ki merhamet edin Majesteleri! "

 

"Yalvarırız ki halkınızı bağışlayın Majesteleri! "

 

"Yalvarırız ki merhamet edin Majesteleri! "

 

"Yalvarırız ki halkınızı bağışlayın Majesteleri! "

    

 

 

Loading...
0%