Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Lidena

@ladyrebel

Sabahın ilk ışıkları ile uyanan Eris yüzünü buruşturarak etrafa bakındığı esnada Lidena ile göz göze geldi.

"Uyandın." diyen genç kız ile Eris ellerini yüzüne attı ve saçlarını geriye attı.

"Biz nerdeyiz? " diyerek doğrulduğunda Lidena elindeki meyveleri genç adama uzattı.

"Birkaç meyve topladım. Şekerli şeyler iyi gelecektir."

Eris elleri meyvelerden dolayı kızıl olmuş kıza baktı. Kalbi yine rotasını şaşırmıştı. Uzanıp da eli daha fazla kirlenmesin diye almak istedi. Lakin Lidena izin vermedi.

"Ellerin kirlenecek. Elimden ye." dediğinde Eris ne diyeceğini bilemedi ve yattığı yerden doğrulup gözlerine baktı.

"Keşke bana da izin versen." dedi en içten sesiyle.

"Ne için? " diye sordu Lidena.

"Ben de seninle böyle ilgilenebilsem." dediğinde Lidena uzunca gözlerine bakmış ve sonrasında kafasını sallamıştı.

"Saçlarımı tara o halde. Çok kötü bir haldeler. Nedimelerimden çok uzaktayım."

Eris, şaşkınlık içerisinde genç kıza baktı. Telaşla yerinden doğrulurken elleri havada kalmıştı.

"Ciddi misin?"

"Sence? "

"Dur bekle. Benim kız kardeşim bile olmadı. Bilmiyorum pek." diyerek ellerini saçlarına koydu sonra geri çekti. Elleri... Elleri titriyordu.

"Bir şey olmaz."

Eris, etrafa bakındığında Lidena ne aradığını anladı.

"Arabanın solundaki kutuda tarak."

Bu bilgi ile genç adam hızlıca bir tarak aldı ve yeniden genç kızın arkasına geçti. Dağılmış saçlarını özenle taramaya başladı.

"Saçların neden böyle biçimsiz kesildi? " dedi merakla. "Bilirsin, kızlar böyle şeylere önem verir." diyerek tarağı kısa saçları arasında gezdirdi.

"Büyü de yapabiliyorum. Saçlarım beni ele veriyordu." dediğinde Eris'in eli saçlarında kaldı.

"Hem dövüşüyor hem büyü mü yapabiliyorsun?" dediğinde Lidena dönüp Eris'e baktı. "Ama sen elementlere hükmedemedin." dedi Eris anlamayarak. "Elin yandı."

Lidena derince bir nefes aldı.

"Eğer ateşe gerçekten hükmedersen seni de yakar Eris. Ateşin yakamayacağı şey yoktur." dediğinde Eris anlamsızca genç kıza baktı.

"Peki neden sakladın? "

"Çünkü hem savaşçı olup hem büyü yapalın sadece imparatorun soyudur. "

Eris elindeki tarağı kenara bıraktı.

"Ne demeye çalışıyorsun? Neden bunu sakladığ-"

"Ben merhum İmparator Guan'ın kızı Veliaht Lidena Terlas'ım." dediğinde Eris öylece kalakaldı.

"Bana bunu neden söylemedin?" dedi Eris şaşkınlık içerisinde.

"Hiç kimseye söylemek gibi bir niyetim yoktu. " diyen Lidena oturduğu yerden ayağa kalktı. "Ancak sanırım kim olduğum açıkça ortada. Bu yüzden bundan sonrasında sana dürüstçe sormak istiyorum." dediğinde Eris genç kızın şaka yaptığını düşündü. Veliaht prenses mi? Lidena mı? "İmparator Zeord'a karşı yanımda duracak mısın? "

"Ne?"

Eris hızlıca ayağa kalktığında gözleri arkalarında kalan gençlere takıldı. Hepsi elleri önünde sessizce bekliyordu.

"Onlar da mı biliyor? " dediğinde Lidena hafifçe kafasını salladı. "Bir tek ben bilmiyordum yani? Neden?" Kırgın bakışları Lidena'yı bulduğunda genç kız dürüstçe gözlerine baktı.

"Bilmediğin müddetçe arkadaşın olabilirdim." dedi. "Ama artık bildiğin için liderin olmak zorundayım."

Bu sözlerin ağırlığı Eris'i derinden etkiledi. Yani Lidena onunla gayri resmi konuşmak için mi kendini gizlemişti? Onunla yakın olmak ve rahatça konuşabilmek için.

"Biz Zeord'un savaşçıları değil miydik?" dediğinde Lidena kafasını salladı.

"Öyleydik. Halkın sefaletini görene kadar. "

Eris gergince etrafa bakındı ve ne diyeceğini bilemedi. Bir anda ormanın ortasında uyanmıştı. Tanıdığını sandığı tek kişi bir sabah tamamen yabancı olmuştu kendisine.

"Ciddi olamazsın. Nasıl olur da sen bir anda veliaht olabilirsin?! " diyerek bağırdığında Fanra bir adım öne çıkmıştı. Arkadaş sandığı dönemler bir yana, o artık veliahtın gerçek kimliğini bilerek saygısızlık yapıyordu.

Lidena, Fanra'yı fark etmiş ve öfkeli bir bakışı ile onu durdurmuştu.

"Aklından bile geçirme." dediğinde Fanra dişlerini sıktı ve başını eğdi. Ne kadar zoruna gittiğini tarif bile edemezdi.

"Eğer geri dönmek istersen seni hemen eğitimhaneye geri bırakacağım." dediğinde Eris durup Lidena'ya baktı. Eğitimhaneden çok daha iyiydi Lidena. Sonuçta o kılıç tutmayı da öğreniyordu. Hem de sıkıcı bir resmiyetin yanı sıra eğleniyor ve heyecanlanıyordu. Geri döndüğünde sorguya da çekilecekti. İstemiyordu. O sadece eskisi gibi Lidena'yı istiyordu. Rahatça konulabileceği.

"Bir özür niyetine bundan sonrasında da benimle gayri resmi konuşabilirsin. Sonuç olarak buna ben yol açtım. " diyerek diğerlerine döndü ve baktı. "Ama onlar ve ileridekiler artık kimliğimi senden saklayamazlar." dedikten sonra derince bir nefes aldı. "Olya, Eris'e biraz sıcak su verin. Uzun süredir yemek yemedi, yemek de hazırlayın. Ben avlanmaya gideceğim. "

Birkaç adım attığında Eris arkasından öylece bakıyordu.

"Bu süreç boyunca kalıp kalmayacağına karar verebilirsin."

Lidena geçip giderken bir an durdu ve Fanra'ya baktı.

"Sen, benimle gel."

Fanra, kafasını salladı ama genç kızın peşine düşmeden önce dönüp Eris'e baktı. Aklında hep bir soru vardı. Neden?

Neden onu böylesine koruyup kolluyor?

Fanra ve Lidena ormanın derinliklerine inerken genç adam çıtını bile çıkarmamıştı. Zaten dili bir kere yanmıştı. İkincisini göze alamazdı.

"Orman çok sakin." diyen Lidena ile Fanra etrafa baktı ve onaylarcasına başını salladı. Lidena, Fanra'nın mesafeli ve dikkatli davrandığını farkındaydı. Ama onun lügatında içerlenmek gibi duygular olmadığından empati kuramadı. "Normal değil." diyerek daha da ileri gittiğinde Fanra anlamamıştı.

Neden normal değildi?

Lidena sessizce ormandan aşağı yürümüş ve bir dere bulmuştu. Derenin kenarına oturdu ve uzunca bir süre bekledi. Doğayı dinledi.

"Birileri dur durak bilmeden avlanıyor olmalı." dedikten sonra kaşları çatıldı. "Halkın çiftliği vardır. Yetiştirdikleri hayvanları keserler. Köyde en fazla 4 avcı olur. Bu ormanı böylesine katledebilecek kişiler..." deyip bir anda ayağa kalktı ve kılıcını eline aldı. "...eşkiyalardır."

Fanra, hızlıca doğrulup veliahtına baktı.

"Hemen geri dönüyoruz!"

Koşarcasına geri yola koyulmuşlardı. Çünkü Lidena haklıydı. Savaş ile birlikte düşman topraklarından çokça eşkiya topraklarına geçmişti. Bu yüzdendir ki herkes gasp ediliyor, evlerinden oluyorlardı.

Pasna, Olya'nın başına dikilmişti. Ne yemek yaptığını incelerken gözleri Vuz'u buldu.

"Ne oldu? Bir tedirgin gibisin?" dediğinde Vuz etrafa bakındı.

"Sanki birileri bizi izliyor gibi." diyerek kendi ekseninde döndüğünde Pasna doğruldu ve etrafı iyice süzdü.

"Bomboş bir orman. Hayvan bile yok ki bizi izlesin. " demiş ve etrafa bakınmıştı ki bir şey parıldadı. Ellerini kemerine attı ve birkaç adım ile ileri gitti. Parıldayan şeyin ne olduğunu anlamak için gözlerini kısmıştı ki adam ağaç dalından eğilmiş ve kendisini meydana çıkarmıştı. Bir bıçağın keskin yansımasıydı gördüğü ışık!

"Kalkın! " diye bağıran Pasna ile Nevil koşarak ateş başına gelmiş ve iki erkeğin arkasına saklanmıştı. Eris dalgın kafasını kaldırıp da siper almış gençleri görünce yanlarına gitti.

"Neler oluyor? "

Gergince gençlerin yanına gittiğinde ormandan çıka gelen garip adamlar karşılarına dizilmişti.

"Merhaba gençler. " dedi üzerinde garip bir post ile dolanan. "Görüyorum ki bolca erzağınız var."

Gözleri arabaların bagajlarında gezindikten sonra kızlara döndü.

"Çok da güzel aşçılarınız da var." diyerek bir iki adım attığında Eris dönüp kızlara baktı ve kaşlarını çattı.

"Ne istiyorsunuz? " dediğinde adam sessizce güldü.

"Az önce söyledim genç adam." diyerek üzerine birkaç adım attığında Eris yeşil gözlerini kıstı ve öfkeyle adama baktı. Eline ateşten bir sopa almış ve kılıç gibi tutmuştu.

"Geri git!" dedi kendini savunurcasına.

Adam yüzündeki gülümseme ile onu aşağıladıktan sonra bir iki adım atmıştı ki durdu. Gözleri belli belirsiz etrafta gezindi. Sonrasında ise ayaklarına baktı. Arkasını döndü ve bağırdı.

"Saldırın! " dedi bir iki adım geri giderek.

 

 

Loading...
0%