@ladyrebel
|
Kızların çığlıklarıyla uyanan lorgan etrafına bakındı. Devasa hayvan bir kaosun içinde olduğunu fark ettiğinde kanatlarını açmış, sivri pençelerini toprağa saplamıştı. Var gücüyle kükrediği o anda Lidena duymuştu onu.
Lidena bir anda durunca Fanra şaşkın bir şekilde dönüp ona baktı. Nefes nefese ormanın ilerisine bakarken genç kızın yavaşça kılıcını kınından çıkardı. Fanra etrafına bakındı. Düşman yakın mıydı? Anlamsızca elini kılıcına atmıştı ki genç kızın kısa saçları uçuştu hafifçe. Gözlerinin akı yeşile döndü. Öyle bir parladı ki gözleri Fanra gözlerini kısmak zorunda kaldı.
Kılıcını sağ elinde, kınını sol elinde döndürdüğünde Fanra birkaç adım kenara kaydı. İki kılıç gözleri gibi yemyeşil olmuştu. Kılıçlarını hızla döndürdükten sonra bir anda yere vurdu. Orman boylu boyunca iki yarıldı. Ağaçlar sanki geçmesi için kenara çekildi.
Lidena öfke içerisinde yürüdü açılan yoldan. Parlayan gözleri yavaş yavaş eski rengini alırken insanlar dehşet içerisinde ormana bakıyordu. Devasa hayvan bile korkudan bir kenara sinmişti.
"Hiç kimse, benim halkıma zülm edemez." diyerek karşısındaki adama baktı.
"Sen, sen de kimsin? " dedi adam korkuyla. Bir hamlede ormanı ikiye bölen bu küçük kadın da neyin nesiydi?
"Bu toprakların asil sahibi." diyen Lidena öfkeyle soludu. "Asıl sen kimsin de benim evimde huzuru bozuyorsun?" dedi gözlerini gözlerine dikerek. Bir kez olsun dönüp gençlere bakmamıştı.
"Biz, avlanıyorduk." dedi yandan biri.
"Halkımı mı? " diyen Lidena ile adam gergince güldü.
"Hayır, yanlış anladınız. Biz sadece hayvan avlarız." dediğinde Lidena daha da sinirlendi.
"Halkımın hayvana benzer bir yanı mı var?" diye soludu.
"Bir yanlışlık oldu. Affedin. Rahatsızlık vermek istemezdik." diyen adam geri geri gittiğinde Lidena kafasını iki yana salladı.
"Çoktan rahatsızlık vermiş bulundun. Ne yazık. Merhametim sadece halkımadır."
Lidena üzerlerine yürüyünce adamlar da telaş içerisinde kılıçlarını kaldırmıştı. Genç kız kılıcını kınına soktu. Onun bu hareketi ile adamlar ne yapacağını bilemeyerek birbirlerine bakmıştı.
"Kılıcımla ölmeyi bile hak etmiyorsunuz."
Adamlar daha ne olduğunu bile anlamamıştı. Lidena elini toprağa koydu ve öfkeyle bağırdı.
"Cehennemde yanın!"
Toprak ayaklarının altında çatlamıştı. Çatlayıp da içeri döküldü. Adamlar çığlıklar eşliğinde obruğun içerisine yuvarlanırken diğer elini kaldırdı ve avucu içerisinde ufak bir ateş topu oluşturdu. Elini salladıkça ateş topu kızıldan maviye döndü. En sonunda mavi ateşi obruğa fırlattığında büyük bir alev oluşmuştu. Obruk içerisinde yanan eşkiyalar can havliyle haykırsalar da geriye sadece külleri kalmıştı.
Lidena öfke içerisinde soluk alıp verirken kendine gelmeyi bekledi. Öyle çok sinirlenmişti ki ilk defa kılıcıyla bile dövüşmemişti. Sinirini hala atmadığını fark ederek yumruklarını sıktı. Ölüp gitmişlerdi ama...ama İmparatorluk kocamandı! Kim bilir bunlar gibi kaç tane eşkiya vardı? Kim bilir halkı nasıl zulüm çekiyordu?
Fanra ise gözlerindeki mavi ateşin yansıması ile Lidena'ya baktı. Eli öylece havada kalmıştı. Dehşet dolu bakışları için için yanan obruğa kaydığında yutkundu. Unutmamalıydı. Unutamazdı da zaten. Saf güç imparatorundu.
Lidena sakinleşemediğini fark ettiğinde ellerini yumruk yaptı ve sonrasında yere koydu. Ne yapacağını bilemedi. Annesi yoktu, babası yoktu, fikrini alabileceği akıl hocası hiç yoktu. Hayatında ona yol gösterebilecek hiçbir şey yoktu. Yapayalnızdı. Büyük bir kalabalığın ortasında yapayalnız. Onun gücü ve kudretine eş değer hiç kimseyi bulamıyordu karşısında.
Nefes nefese kılıcını aldı ve yavaşça kınından ayırdı. Mavi gözleri metal kılıçtan yansıyıp gittiğinde karşısında simsiyah gözler gördü.
Fanra, önünde diz çökmüş bir halde kendisine bakıyordu. Elini dizine koyup kendisini selamladığında Lidena dişlerini sıktı ve kendine mukayyet olmaya çalıştı.
"Kudretinizi böyle anlamlı şeyler için kullandığınız için minnettarız majesteleri! " diyerek saygıyla biraz daha eğildiğinde Lidena derince bir nefes alıp arkasına baktı. Diğerleri korku içerisinde bir ona bir de obruktaki yanan ateşe bakıyorlardı.
"Benden..." dedi Lidena "...korkmuyor musun? "
Fanra kaşlarını çattı.
"Sizden korkmamak mümkün mü?" dediğinde genç kız da kaşlarını çattı.
"O zaman neden karşımdasın. En kontrolsüz anımdayım."
Fanra kafasını salladı.
"Sizin elinizde can vermek bile benim için bir şereftir."
Genç adamın duruşu Lidena'nın aklına kazındı o an. Çıkarttığı kılıcını yavşça kınına soktu. Ağır ağır doğruldu ve Fanra'ya yaklaştı. Orman ayrıldığı yerden birleşmeye başladı. Toprak ayakları altında kayıp da onları aşağı götürdüğünde Lidena yanıklar içerisindeki elini kaldırdı ve Fanra'nın kirli sakallı çenesini tuttu.
"Ben ölümün habercisiyim." diye fısıldadı. "Yine de böyle büyük konuşmak istediğine emin misin?"
Fanra, Lidena'nın yanmış ellerine kaşlarını çatarak baktı. Sonrasında ise iki dizi üzerine çöküp elini elleri arasına aldı.
"Ateşe hükmederken yanabilir misiniz? " dedi endişeyle. "Ateşin size zarar vermemesi gerekmez miydi? "
Lidena, Fanra'nın elleri arasındaki eline baktı. Bu nasıl bir küstahlık? Nereden geliyordu bu cesaret bu ahmak adama? Tam elini çekecekti ki Fanra nefesini üfledi. Lidena tenine değen soğuk nefes ile öylece Fanra'nın endişeli yüzüne baktı. Cidden ölmek mi istiyordu?
"Mavi ateş." diye mırıldandı ama. "Ateşin en güçlü formudur. Hükmetmek için senin de yanman gerekir." dedikten sonra Fanra'nın kafasını kaldırması ile onunla göz göze geldi. "Bir rivayete göre ateş bile maviyken acı çeker."
Fanra genç kıza baktı.
"Yani, siz o yanan eşkiyalar kadar acı mı çektiniz?" dediğinde Lidena cevap vermedi. "Majesteleri? " diye diretti Fanra.
Lidena sıktığı dişleri ile doğruldu ve elini Fanra'nın elinden çekti.
"İçimde öyle bir ateş varki bedenimdeki hiçbir acı onu bastıramıyor." dediğinde Fanra da ayağa kalktı.
"Acı çekmenize gerek yoktu! Emretseydiniz hepsini öldürürdüm! " dedi bağırarak. Lidena daha fazla içerisindeki hırsı bastıramadı ve öfkeyle Fanra'ya döndü. Açtığı mavi gözleri resmen vahşice parıldıyordu.
"Benim hatam! Duydun mu!? Benim hatam! " dediğinde yer sarsılmıştı resmen. "Sürgün mü? Hangi imparatoru yolundan edebilir? Halk bu hale gelene kadar neredeydim ben?" diye hırsla üzerine gitti. "Topraklarımda itin oğulları cirit atarken ben ne yapıyordum?" dedikten sonra Fanra'nın yüzüne iyice yaklaştı ve öfkeyle fısıldadı. "Beni eğitmek için gelen komutanları öldürüyordum. Duydun mu beni?" Fanra'nın siyah gözlerine dimdik baktı ve tekrar etti. "Onları öldürüyordum! Ben kim merhamet kim? Ben kim halkı korumak kim? Sen hiç halkından nefret eden bir kral gördün mü? " dedi elini savurarak. "Ben! Ben halkımdan nefret ediyorum ama arkamı da dönemiyorum!"
Yanıkları içerisindeki elini kaldırdı ve Fanra'nın boğazına dayadı. Öyle bir sıktı ki genç adam anında kıpkırmızı olmuştu. Lidena, gözlerinin akı kızıla çalarken Fanra'nın sırtını bir ağaca dayamıştı.
"Bana bak. Eğer ki imparator olmaması gereken biri varsa o da benim! " dedi dişlerinin arasından. "Vicdansız, gaddar, intikam için tahta oturmak isteyen, halkını sevmeyen...katil." dedi teker teker. "Bir imparatorda olmaması gereken her şey bende varken sen neden benim yanımdasın!? " diye bir anda bağırdığında Fanra ellerini serbest bıraktı ve kendisini teslim etti. Lidena konuşsun diye elini hafifçe açtığında Fanra mırıldanmıştı.
"Halkını sevdiğini söyleyen imparator şu anda kuş tüyü yastığında uyuyor Majesteleri, sizinse elleriniz yanmış, henüz görmedim, son uykunuz nerede, ne zamanmış?..."
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
Ah...
Neredeyse hainlik planlarıma çok yaklaştım...
Çok yakın...
İnsanların mutlu yorumlarını görerek hainliğimi nirvana çıkartıyorum.
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
|
0% |