@ladyrebel
|
"İyi misiniz? " Eris'in bağırışı ile Lidena Fanra'yı bırakmıştı. Bir müddet etrafa bakındıktan sonra derince bir nefes aldı. "Siz iyi misiniz?" dedi arkasındakilere bakarak. Eris sapa sağlam gözüküyordu. "Bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum." diyen Nevil ile Olya onu onayladı. "Ben de bu kadar acımasız olduğunu bilmiyordum." dediğinde Pasna kaşlarını çatarak iki kıza döndü. "O adamlar sizi alsaydı çay içip tatlı yiyeceğinizi mi düşünüyordunuz? " dedi sinirle. "Savaş böyle bir şey. Görmeye alışın." Vuz, Pasna'nın agresifliğine hak verdi. Hayatlarını kurtarmış birine böyle şeyler söylememeliydiler ama gözleri önünde insanlar yanınca da korkmadan edememişlerdi işte. "İyiyiz." Eris koşarak Lidena'nın yanına gittikten sonra onu şöyle bir inceledi. "Elin mi yandı?" dedi kaşlarını çatarak. "Şifalı bir ot biliyorum. Ormanda biraz gezinip geleceğim. Olya, hanımefendinin eline biraz yumurta akı sürün." Lidena, Eris'in endişeli haline baktıktan sonra Olya'ya baktı. Eris sessizce yanlarından ayrılmış ve ormana dalmıştı. Genç kız onun peşi sıra Fanra'ya baktı. Yeni yeni ayağa kalkıyordu. "Pasna." "Buyurun majesteleri!" Öne çıkan adama kısa bir bakış attı. "Eris'in peşine git. Yalnız dolaşmayın ormanda." dediğinde Pasna hızla onu onayladı. "Emredersiniz Majesteleri!" "Biz arabalara dönelim." dedikten sonra kınını kaldırdı ve beyaz rengin üzerindeki altın işlemelere baktı. Gözleri ellerindeki yanığa kaydıktan hemen sonra durdu ve Fanra'ya döndü. Kılıcını Fanra'ya uzattığında genç adam anlamayarak kılıca baktı. Onu öldürmek mi istiyordu? "Buyurun majesteleri. " diyerek eğildiğinde Lidena ona garip bir bakış attı. "Kılıcımı..." dedi kara gözlerine bakarken. "...sen taşı." Fanra, şaşkınlık içerisinde Lidena'ya baktı. O kılıcını uyurken bile bırakmazdı. Şimdi neden kendisinin taşımasını istiyordu. "Emredersiniz Majesteleri!" Uzanıp da yanık elleri arasından kılıcı aldığında gözleri ellerinde kalmıştı. Lidena ise sessizce arkasını dönmüş ve arabalara doğru yürümeye başlamıştı. Pasna ve Eris ise birbirleri ile çekişip duruyorlardı. "Bence bahsettiğin ot bu! " diyen Pasna ile Eris kaşlarını çatarak elinden otu aldı ve yere attı. "Çimen o, çimen! " dedi sinirle. "Kaç kere anlatacağım. Kocaman bir yaprak olacak. Dış kısmını soyup eline yapıştıracağız. Yani küçük ince bir şey olamaz." Pasna dudaklarını ısırdı ve sonrasında etrafa bakındı. Kocaman bir şey ha? Etrafa bakarak ilerlediği sırada ormanın aşağısından bir ses geldi. Bir kızın düşerken çıkarttığk ufa bir çığlık. Pasna ve Eris durup bir an bakıştıktan sonra aşağı koşmuşlardı. Nina düştüğü ufak çukurdan çıkmak için çırpınsa da fayda etmiyordu resmen. "Geile! Paya!" diye bağırdı yüzü gözü toprak içerisinde. Diğerlerinde hala bir ses yoktu. Ne yapacağını bilemeyerek sağa sola baktı. Ormanın bu kısmına ne olmuştu böyle? Yer yer yarıklar vardı resmen. "Yardım edin!" Çamur olmuş ellerini eteklerine sildiği sırada birinin ayak seslerini duydu. "Kız mı yavru bir hayvan mı? Anlayamadım ki?" diyen yabancı bir adam ile Nina kafasını kaldırdı ve yukarıya doğru baktı. "Ciyak ciyak, ses çıkarıyor." Nina yabancının üzerine doğru geldiğini fark edince telaşla bağırdı. "Dikkat et! Çukur var! Hey!" "Aha! Yine ciyakladı! " Pasna kocaman açtığı gözleri ile arkasını döndüğü esnada ayağı kaydı. Toprak bir bütün halinde kırılıp da aşağı doğru çöktüğünde. Bir müddet yerde süründü ve sonrasında hızla arkasını döndü. Ama gördüğü cam yeşili gözleri olan kız ile hızla ellerini kaldırdı. "A! " "AA!" Pasna, ellerini iki yana açmış, toprağa dayanmıştı. Yüzü gözü çamur içerisindeki kız gözlerini kırpıştırarak kendisine baktığında Pasna nefesini tuttu. Gerçek miydi? Garip bir çukurda bir kızın üstüne mi düşmüştü? "İyi misiniz? " diyen kız ile hızla geriye çekildi ancak ayakları toprağa battığından dizleri üzerine düşmüştü. Utançla ellerini bacaklarına attı. "Ben, görmedim. Özür dilerim. Toprak bir anda kayınca üstünüze düşmüş bulundum. " derken ayağını saplandığı yerden çıkarmaya çalışıyordu. "Sorun değil. Yardım edeyim." diyerek o da önünde diz çökünce Pasna kaçamak bir bakış attı genç kıza. Pasna, Tanrı'ya inanmazdı. İmparator soyu belki de tanrılarıdır. Ama genç kızı gördüğünde emin oldu. Tanrı kesinlikle vardı ve onu özene bezene yaratmıştı. Bembeyaz tenine yapışan çamur ile toprağı eşelediğinde nazikçe ellerini tuttu ve topraktan uzaklaştırdı. "Zahmet etmeyin. Daha fazla kirlenmesin elleriniz." diyerek hızlıca toprağı kazmaya başladı. Öngörüsüz bir hayvan gibi. Bir şeyler kanıtlamaya çalışırcasına toprağı kazıp da ayaklarını çıkardığında Nina sessizce doğruldu ve karşısındaki iri yarı adama baktı. "Bu ormanda, ne yapıyordunuz acaba? " dedi merakla. Eşkiya gibi durmuyordu ama eşkiyalardan da geçilmiyordu ortalık. Lidena denen kızı bulacaklarına bela bulup durmuşlardı. "Güzergahımızın üstü. Dinlenmek için durmuştuk, sesinizi duydum." dediğinde Nina genç adama manalı bir bakış attı. "Ciyaklama mı? " Pasna kocaman açtığı gözleri ile yüzünü başka bir tarafa çevirdi. Kıpkırmızı olmuştu. "Ormanda başka hayvanlar da var tabii. Onlar da ses yapıyordu." dediğinde Nina bu sefer de etrafa bakındı. "Ben de hayvanım tabii. " "Hayır! " dedi Pasna telaşla. "Laflarımı çarpıtmayın lütfen." dediğinde Nina istemsizce gülümsemişti. Yanaklarındaki iki küçük gamze ortaya çıkınca Pasna alnından vurulmuş gibi oldu. Peri falan mıydı? Orma perisi? "Ben..." dedi zar zor. "...teşekkür ederim hanımefendi. " diyerek gözlerini kaçırdığında Nina hafifçe gülümsedi. Koskocaman adam karşısında utanıp kızardığı için ne kadar da eğleniyordu. Şu an aklındaki her şey uçup gitmişti resmen. Pasna, "Sizi hemen buradan çıkaracağım." diyene kadar. "Doğru." diye mırıldandı. "Biz çukura düştük." Pasna etrafa bakındıktan sonra elini kıcına attı ve kınıyla birlikte toprağa sapladı. Sonrasında ise birkaç kez arkasından vurmuş ve yerini sağlamlaştırmıştı. "Omuzlarıma çıkabilir misiniz? Oradan da kılıcıma tutunup destek alın." dediğinde Nina dönüp iki metre yukarısına duran kılıca baktı. "Ben hiç atik bir insan değilim. Yapamam sanırım. " dediği esnada bir bağırış duyuldu. "Pasna! Nerdesin? " Pasna duyduğu ses ile hızla doğruldu. "Burdayız! " Birkaç saniye sonra yüksek sesli hışırtılar geldi. En sonunda ise Eris kafasını çukurdan aşağı sarkıtmıştı. "Burda -yız?" dediğinde yüzü gözü çamur içerisinde yanındaki kıza baktı. Kız ise yeşil gözleri cam cam Eris'e bakıyordu. "Bu kim?" diyen Eris ile Pasna omuzlarını kaldırdı. "Bilmiyorum." "İsmim Nina. " diyen kız ile Pasna elini ağzına attı ve sessizce mırıldandı. "İsmi bile tatlı." Eris uzandığı yerden doğruldu ve etrafa bakındı. "Sanırım acele etsek iyi olacak, hava kararmaya yakın." diyerek elini aşağıya uzattı. "Tamam, aynı şeyi yapalım. Bu sefer sizi yukarıdan tutacak biri de var. " diyen Pasna ile Nina dudaklarını birbirine bastırdı, kaşlarını çattı ve ciddi bir ifade ile başını salladı. Pasna ise onun bu halini aşırı çocuksu ama çok da sevimli buldu. "Size güveniyorum! " diyerek ellerini omuzlarına attığında genç adam gözleri kaçırdı ve içinden farklı şeyler söyledi. En çok bana güvenmemelisin küçük hanım...
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ Evet Evet Evet
Siz güzel güzel shipleyin...
Bişi yok
Bişi yok
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
|
0% |