Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Lidena

@ladyrebel

Herkes ateş başında yemek yerken Olya uzanıp Nina'ya baktı.

 

"Sen nereden geliyorsun? Bu ormanda ne işin var? " dediğinde Nina elindeki ekmeği bırakıp kaçamak bir bakış ile Lidena'ya baktı.

 

"Nereden geldiğimin bir önemi yok ama nereye gideceğimden endişe duyuyorum." diyerek Pasna'ya döndü. "Acaba size eşlik edebilir miyim? "

 

Pasna için bu da soru muydu? Canına minnet! Onun gözü şu anda kızdan başka hiçbir şey görmüyordu resmen. Vurulmuştu! Nina telaş içerisinde Pasna'nın cevabını beklemeden devam etti.

 

"Majestelerinin yanında yer almak isterim. Hem şifacıyım!" dedi ellerini kaldırarak. "Ellerim emrinize amade." dediğinde Lidena koyu mavi gözlerini bir müddet kızda gezdirdi ve Eris'e döndü. Onun merak ettiği şey yabancı bir kız çocuğu değildi.

 

"Sen ne karar verdin? " dediğinde Eris kafasını kaldırdı ve genç kıza baktı. Çok fazla şey düşünüyordu. En başta kızmıştı, sonrasında ise anlamıştı. Eğer gerçeği söyleseydi bunca zaman bu kadar samimi olamazlardı.

 

"Yanındayım."

 

Lidena bu sözün ardından sessizce önüne döndü ve yemeğini yemeye devam etti.

 

Nina anlamayarak yanındakilere baktı. Şimdi kendisi ne olacaktı?

 

"Bizimle gelebilirsiniz. " dedi Fanra ve Lidena için bir tas su bıraktı. Nina dönüp Lidena'ya baktı ama o hiç istifini bozmamış ve ona verilen suyu sessizce içmişti. Demek ki bu bir "hayır" değildi.

 

Rahatça bir nefes verip ellerini yemeğine atmıştı ki Lidena su kabını seslice yere koydu.

 

"Benim için nereye gittiğin değil, nereden geldiğin önemli." dediğinde Nina korkuyla nefesini tuttu. Kafasını kaldırdığında onunla göz göze gelmek ölecekmiş gibi hissetmesine sebep oluyordu. "Savaşmak ya da önemsemek için çok küçük bir düşmansın." diyerek ayağa kalktı. "Bu yüzden görmezden geliyorum. " dedikten hemen sonra kılıcının kabzasını tuttu ve yan bir bakış attı. "Şimdilik... "

 

Lidena gittiğinde Nina titreyen ellerini yumruk yaptı ve eteğinin altına sakladı. Söylemeli miydi? Bence söylemesi lazımdı. Yoksa kim bilir başına neler gelirdi? Eğer diğerleri ile karşılaşırlarsa ve bu şekilde öğrenirlerse daha kötü değil mi?

 

"Mizacı böyle. " dedi Pasna gülerek. "Majesteleri her zaman biraz tedbirlidir." dediğinde Nina kafasını kaldırıp önce Pasna'ya sonrasında ise Eris'e baktı.

 

"O kim? " dediğinde Pasna neden Eris'i sorduğunu merak etti ama dürüstçe cevapladı.

 

"Eris, majestelerinin yakın arkadaşı."

 

"Eris mi? "

 

Bu soru üzerine genç adam kaşlarını çatmadan edemedi.

 

"Tanıyor musun? "

 

Nina sessizce başını salladı.

 

"Sanırım onunla konuşmam gerek." diyerek ayağa kalkmış ve diğerlerinin yanından geçip gitmişti. Pasna genç kızın arkasından şüpheyle baktı. Tanıyor muydu?

 

"Merhaba."

 

Eris düşüncelerden dolayı ağırlaşmış başını kaldırıp yeni kıza baktı.

 

"Merhaba." dediğinde Nina usulca yanına oturmuştu.

 

"Öncelikle her şey adına özür dilerim çünkü anlatacağım şey pek de hoş değil. Ama bir anda ortaya atıp da kaos yaratmak istemedim. " deyince Eris'in kaşları çatılmıştı. Yeni bir sorun mu?

 

"Ben Vendol eğitimhanesinden geliyorum. Komutan Tugruan bir grup muhafız ile bazı öğrencileri, sizleri bulması adına, peşinize gönderdi." dediğinde Eris sessizce etrafa baktı.

 

"Ne!? "

 

Nina gerginlik içerisinde ellerini ovuşturdu.

 

"Ben sizin ikinizi de tanımıyorum. Sadece olur da başlarına bir şey gelirse diye şifacı seçtiler. Üstelik Lidena'nın veliaht olduğunu hiç kimse bilmiyor."

 

Eris genç kızı doğruyu söylediğini anlıyordu, anlıyordu da ne yapacaktı şimdi? Eğitimhane asla hafife alınamazdı.

 

"Bunu ben Lidena ile konuşurum." dediğinde Nina merakla eğildi ve genç adamın yeşil gözlerine baktı.

 

"Siz, aşık mısınız?"

 

"Ne? "

 

Nina, kafasını iki yana salladı.

 

"Herkes birbirinize aşık olduğunuz için kaçtığınızı düşünüyor." dedi.

 

Eris gözlerini Lidena'ya çevirdi. Lorgan'ın kanadında oturup kestiriyordu. Biçimsiz saçları düzeldiğinde ne kadar güzel olmuştu. Bunu düşünmeden edemiyordu. Üstelik böylesine beklenmedik saçlar da görmeyi düşünmemişti.

 

"Bu doğru değil. Lidena halkına sahip çıkmak için oradan ayrıldı." dediğinde Nina dönüp genç kıza baktı.

 

"Paya'nın da bahsettiği gibi o halde. "deyince Eris genç kızın kolunu tuttu.

 

" Paya mı? Diğerlerinin adını biliyor musun? " dedi merakla.

 

"Paya, Mias, Ult, Geile, Lule, Aran ve 3 muhafız ile ben. " dediğinde Eris ellerini kafasına dayadı.

 

"Yakınımızdaki kişiler mi yani? " dedi gergince.

 

"Evet, sadece muhafızlar ve 3. savaşçı sizi tanımıyor. 3. savaşçı iz sürmeyi biliyormuş. Bu yüzden sizi buraya kadar takip edebildik. Bir köy vardı. O köye varmadan önce başımız yağmacılar tarafından belaya girdi. Muhtemelen çok daha erken bulacaktı sizi."

 

Eris bu sözler üzerine hızla ayağa kalktı.

 

"O zaman hemen ayaklanmalıyız." diyerek Lidena'ya doğru yürümüştü ki ormanın derinliklerinden bir ses geldi.

 

"Demek küçük kaçağımız buradaymış."

 

Lidena kapalı gözlerini ağır ağır açtı. Pek duymamış ama tanıdık olduğu belli olan bir ses.

 

"Sana verile onca müsamaha karşı çok büyük küstahlık yaptın. " dedi Paya ateşin önüne gelerek.

 

Fanra kılıcını kınından çektiği gibi genç kızın önüne atladı.

   

Paya gözlerini Fanra ve Eris de gezdirdikten sonra Nina'ya döndü.

 

"Aferin yer cücesi. Sonunda bir işe yaradın."

 

Nina hızla oturduğu yerden kalkıp karşı çıktı.

 

"Düşündüğünüz gibi değil! Tez vakitte yolundan dön Paya! " dediği esnada Lidena derin ve bıkkın bir nefes alarak kalktı. Sanırım uzun bir süre dinlenmeyecekti.

 

"Seni Nuyya mı yolladı?" dediğinde Fanra göz ucuyla Lidena'ya baktı. Kendisinden söz ediyor olamazdı sanırım.

 

"Nuyya mı? " dedi Paya kaşlarını kaldırarak. "Saygı? Saygı nerede? "

 

Lidena ağır bir adım ile sağa geçtiğinde Fanra engeli ortadan kalkmıştı. Koyu mavi gözlerinden çok siyah saçlarının kızıllığı parıldadığında Paya öylece genç kıza baktı. Üstündeki eski kıyafetleri geride bırakan bir görünüşü vardı. Bir de...bir de sanki sakladığı duygularını ortaya koyuyordu. Kötü yanını.

 

"Ben de tam bu konuyu değinecektim." diyerek elini salladı. Kını kılıcından ayrılıp yere düştü. O yürüdü. Metal toprağı çizdi. "Hani benim saygı kiplerim?"

 

Paya, sessizlik içerisinde diğerlerine baktı. Bu kıza ne olmuştu? İçine şeytan falan mı girmişti?

 

"Neyden bahsediyorsun?"

 

Lidena üzerine yürüdükçe geri giden Paya kılıcının kabzasını sıkıca tuttu.

 

"Hangi halk liderini tanımaz?"

 

Lider?

 

Paya yutkundu.

 

"Lider mi? "

 

Lidena çenesini kaldırdı.

 

"Beni iyi dinle mânâsız insan." dediğinde sesinin tonu öyle bir hal aldı ki Nina korku içerisinde Pasna'nın yanına koştu. Genç adamın arkasına saklandığında Pasna gergince ona kol kanat gerdi. Lidena değişiyordu. Giderek kontrolsüz oluyordu. Sanki, sanki taht takıntısı olan bir lider oluyordu. Bunu düşünmek istemese bile öyle gözüküyordu.

 

"Ya bana itaat edersin... " dedi ve kin dolu bir ifade ile Paya'ya baktı. "...ya da bana itaat edersin."

 

Fanra onun yine kontrolünü kaybettiğini fark edince araya girmek istemişti ama bir anda genç kızın kızıl saçları havalandı. Lidena bir anda kafasını sağa çevirdi. O an büyük bir alev ortadan ikiye ayrılıp iki yana dağılmıştı. Ancak o gözlerini bile kırpmamıştı.

 

Olya ve Nevil korkuyla Vuz'un yanına kaçtılar.

 

"Sen kime saldırıyorsun?! " diyen Geile ile Lidena uçuşan saçlarını yavaşça indirdi. Geile ise şaşkınca karşısındaki kıza baktı. Son gördüğünde asla böyle gözükmüyordu. "Sizden sayıca üstünüz. Teslim olmanız sizin yararınıza." derken gözleri Eris'i bulmuştu. Onu görmek garip bir rahatlık getirmişti.

 

Tabii Lidena'nın öfkesiyle yüzleşinceye kadar.

 

  

 

 

Loading...
0%