@ladyrebel
|
"İyi midir? " dedi Eris tedirgince.
Fanra kafasını salladı.
"İyidir." dediğinde Eris dönüp Fanra'ya baktı. Fanra da bu bakışları hissedip Eris'e dönmüştü.
"Onu çok iyi tanıyor gibisin. " dediğinde Fanra küçük çocuğa baktı. Ağlayarak uyuya kalmıştı.
"Sen de kardeşi gibisin." dediğinde Eris yumruklarını sıkmıştı. Kardeşi falan değildi!
"Hayır, nereden çıkardın? " dedi sinir olarak.
"Saygı göstermediğinden."
Bu söz Eris'in çok zoruna gitti.
"Çünkü çok yakınız. Keşke sen de benim gibi yakın olabilsen(!) " dedi iğneleyerek. "O zaman saygı kiplerini o istemiyor."
Fanra dişlerini birbirine bastırdı. Lidena'nın gözdesi. Ona ters bir şey yapamazdı. Lidena'nın biriciği...
Kasabanın girişine geldiklerinde Lidena'yı gördüler. Bir çardağın altında birkaç kişi ile birlikte çay içiyordu. Eris gergin nefesini hızlıca geri üfledi. Onu sapasağlam görmek ne kadar da rahatlatmıştı kendisini.
Herkes onları görünce karşılamaya gelmişti. Kimileri yüklerini almış, kimileri ise su ikram etmişti.
Küçük çocuk ise uyanır uyanmaz çardaktaki adama koşmuştu.
"Baba! "
Lidena küçük çocuğun babasının kucağına atlayışını izledi. Bir şey demedi, bir tepki de vermedi ama sinirli gibi gözüküyordu.
"Biz geldik. "
Fanra kaşlarını çattı.
"Yolda bir şey oldu mu? " dedi Lidena çocuğu izlerken.
"Hayır, sıkıntı çıkmadı."
Fanra yumruklarını sıktı. Lidena ise gözlerini çocuktan çekti ve yere baktı.
"Git bana bir bardak su getir. " dedi önündeki çaya bakarak.
"Tabii."
Lidena hızla ayağa kalktığında Fanra gergince bedenine baktı.
"Sen."
Fanra gözlerini Lidena'nın mavi gözlerine dikti. Hayır, hayır başını eğ! Başını eğ!
"Yol üstünde ne oldu? "
"Hiçbir şey. "
Lidena kaşlarını çattı.
"Gözümün önünden kaybol."
Fanra arkasını döndüğü gibi oradan uzaklaştı. Ve uzun bir süre de geri dönmedi.
"Merhabalar." diyen Olya ile tatlı bir kadın onlara gülümsedi.
"Aç mısınız? Majesteleri bize bolca erzak hediye etti. Sizlere yemek yapıyorduk. " dediğinde Nevil gülerek araya girdi.
"Biz de yardım edebilir miyiz? Yemek yapmayı çokça severiz. "
Genç kızlar kasabanın hanımları ile yemek yapıp muhabbet ederken erkekler kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Yok üstünde birkaç tane hayvan gördük. Alıp evcilleştirirseniz tarlalarınızı daha güzel kazabilirsiniz. " dedi Pasna. "Biz buradan birkaç gece uzakta kalıyoruz. " İki öküz tarlalarımızı rahatça kazmamızı sağlıyor." dediğinde erkekler onları onaylamıştı.
"Sorun kazmakta değildi. Sorun geçen gecelerde yağan yağmur yüzünde ekinlere su dolmasıydı." diyen biri ile Ult kaşlarını çattı.
"Daha önceki yağmu yüzünden böyle bir şey olmuş muydu?"
Adamlar kafalarını ki yana salladı.
"Hayır, hatta buraya su gelmiyor. Günü birlik sırayla su alıp geliyoruz. Tepeye çıkmak bir hayli meşakkatli." dediğinde Paya da işkillendi.
"Bizi yarın su aldığınız yere götürün bakalım."
Adamlar onu onayladı.
"Tabii, majestelerinin misafirisiniz."
Paya ve Mias durup bir an bakıştılar. Majesteleri...
"Peki, siz majestelerini nasıl buldunuz? " dedi Ult merakla.
"Tanrı'nın gönderdiği bir el olmalı. Ekinlerimi ezeli henüz 1 hafta olmuştu. Dolan suyu çekti tarlamızdan. Yürüdüğü yok boyunca uzadı ekinler. Elini değdirdiği her meyve sebze dal dal, öbek öbek verdi. Tanrı onu başımızdan eksik etmesin. "
Ult hafifçe gülümmişti. Fanra onu asla şaşırtmazdı. Gözleri Lidena'yı buldu. Köyün bir büyüğü ile bir şeyler konuşuyordu.
"Görüyorum ki gözleriniz boyanmış." diyen kadına Lidena kaşlarını çattı.
"Ne demek istiyorsun? " dediğinde yaşlı kadın gözlerini genç kızın gözlerine dikti.
"Gözlerinizde şeffaf bir perde görüyorum majesteleri." dedi titreyen ellerini bastonuna koyarak. "Neticede görüyorsunuz tabii."
Lidena açık konuşmamasına sinirlendi.
"Ne demek istediğini anlamıyorum."
"Eğer bu şeyi fark edemezsiniz anlayamazsınız. Önce fark etmeniz gerek. Bu size yapılmış bir büyü." dedi kadın büyük bir ciddiyet ile. "Kimin yaptığını ancak siz bilebilirsiniz. "
"Bir büyü yapıldığını nereden anladın?"
Kadın etrafa bakındı ve hafifçe Lidena'ya doğru eğildi.
"Gözleriniz. Gözlerinizin içinde bir başkasının gözleri var sanki. Sizin yerinize bakıyor. "
Lidena hafifçe geri çekildi.
"Bir başkası benim gözlerimden mi bakıyor? "
"Evet majesteleri. Bir başkası sizin yerinizden bakıyor."
Lidena bir soru daha soracaktı ki Pasna ve Eris yanlarına gelmişti.
"Majesteleri, yarın ırmağı kontrol etmeye gitmek istiyoruz. Bunun adına bize izin verebilir misiniz? "
Lidena dönüp ikisine baktıktan sonra kafasını salladı.
"Gidin."
. . .
Tigruan bir sağa bir sola dönüyordu.
"Neden hala bir haber yok?" deyip de muhafızlara baktığında hepsi sessizce yere bakıyordu. "Nuyya biliyor olmalı." dedi yumruklarını sıkarak. "Gönderdiklerim, öldü mü?"
Muhafız kafasını iki yana salladı.
"Böyle bir duyum almadık efendim."
"O zaman nerdeler!? "
Tıklatılan kapı ile Tigruan hızlıca arkasını döndü.
"Gir! "
Nuyya beyaz elbisesini düzeltirken açılan kapıdan geçti.
"Merhabalar, komutan Tigruan."
Tigruan dişlerini sıktı ama her zamanki gibi onu selamladı.
"Hoş geldiniz, Hanımefendi Nuyya."
Nuyya sıraya dizilmiş muhafızlara tepeden bir bakış attı.
"Bir durum mu var? Neden böyle toplandınız? " dediğinde Tigruan yalandan güldü.
"Genel şeyler. "
Nuyya gözlerini komutana dikti ve tehdit edici bir şekilde sordu.
"Duydum ki 3 kaçaktan sonra 7 öğrenci daha ayrılmış." diyerek bir iki adım attı. "Bu üçünün kaçtığını biliyoruz. Peki ya diğerleri? " dedi tek kaşını kaldırarak. "Diğerleri de mi kaçtı? "
Tigruan sessizce yutkundu.
"Maalesef onlar da diğerlerini peşi sıra kaçtılar Hanımefendi." dediğinde Nuyya öfkeyle bir adım daha attı.
"Maalesef mi?! " dedi sinirle ve suratına sağlam bir tokat attı. "Hata bir kere yapılır! Zaten 3 kişi kaçmışken nasıl olur da bu sefer 7 kişi kaçabilir! Bizim Eğitimhanemiz bu kadar mı kötü? Daha bir avuç genci tutamıyoruz, vatanı mı tutacağız? "
Yumruklarını sokan Tigruan'ı boş verip muhafızlara baktı.
"Eğer Eğitimhaneden daha fazla kaçan olur ve soylular bu durum yüzüne başımızın etini yerse ufak bir tokat ile kurtulamazsınız!" dedi tehdit edercesine. "Çünkü karşınızda benden çok daha yetkilileri gelecektir."
Onun bu sözleri üzerine muhafızlar bakışlarını sessizce Komutan Tigruan'a çevirmişlerdi. Uyarı onlara değildi besbelli. Hanımefendi Nuyya bas bayağı Komutan Tigruan'ı tehdit ediyordu.
"Bu işin çözümünü ve kaybolanların bulunma işini size bırakıyorum, Komutan Tigruan. Önümüzdeki iki hafta içerisinde bulamazsanız duruma bizzat el atmak zorundayım."
Nuyya, Tigruan'a bir kez daha bakmadan orayı terk etmişti. Komutan öfkeden ağzı köpürürken köşede Ovrin bekliyordu.
"Ne yapacaksın? " dedi Komutan Ovrin.
"En iyi öğrencileri ayarla. Haftaya bir grup da biz göndereceğiz. Hem onlara yardım edecekler hem de Tigruan'ın mevkisi zedelenecek." diyerek karşıya baktı ve asil yürüyüşüne devam etti. "Onun yetkileri bir hiç olduğunda komuta artık bizim olacaktır. " demişti.
"Lidena'nın veliaht olduğunu bildiğimize göre Merhum İmparator Guan'ı destekleyen öğrencileri seçeceğim."
Nuyya durup düşündü.
"Hayır, İmparator Zeord'u destekleyenleri gönder."
Ovrin kaşlarını çattı.
"Neden? "
Nuyya durdu ve adamın yeşil gözlerine dikkatle baktı.
"Zaten onu destekleyen insanlara liderlik etmesi kolay. Asıl yapması gereken şey onu desteklemeyenleri kendi safına çekmesi. İşte o zaman tahtı hak etmiş bir lider olacaktır. "
Ovrin, kadının bakış açısına hayran oldu. Nuyya gerçekten de Saray'ın bir perisiydi. Aptal bir eğitimhaneye sürülmüş, eski bir saray çiçeği...
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
Merhabalar sürü!
Nasılsınız?
Benim migren fena şu anda. Onun dışında neler yazdım neler. Bunu ilerisinde ikiye ayrılacak gibiyiz.
Kötüyü kendi ellerimizde büyüteceğiz.
Hazır mısınız?
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ |
0% |