@ladyrebel
|
Eris de Mias'ın peşine takılmış ve Fanra hariç herkes ırmağa yol almıştı. Fanra kadınların başında durmuş ve onları koruyacağını belirtmişti.
Erkekler dağı tırmanırken Mias dönüp Eris'e baktı.
"Veliahttan hoşlanıyor musun?"
Ansızın gelen soru ile Eris yeşil gözlerini etrafta gezdirdi.
"Manyak mısın? Olur olmadık zamanda ne soruyorsun?" dediğinde Mias etrafına bakındı.
"Herkes ondan hoşlandığını düşünüyor zaten." deyince Eris omuzlarını indirmişti.
"Ne yapabilirim? Elimde değil." dediğinde Mias kaşlarını kaldırdı.
"Ne zamandan beri hoşlanıyorsun?" Sorusu ile Eris kaşlarını çattı.
"Sanırım ona kitap okumaya başladığımdan beri. Mavi gözleri anlamsızca satırlarda geziyordu. Okumayı bilmese bile inatla bakıyordu yazılara. O zaman inatçılığı gözüme tatlı ve farklı gelmişti."
Mias, anlatırken gülümseyen arkadaşına baktı. Cidden Lidena'dan hoşlanıyordu yani.
"Anladım. Bir anda olmamış yani. "deyince Eris kafasını salladı.
" Tabii ki bir anda olmadı. Yavaş yavaş , demlene demlene... " diyerek izah etmeye çalışırken kasabadan biri bağırdı.
"Bu da ne?! "
Herkes ırmağı başına baktı. Birileri devasa bir baraj kurmuştu. Bu baraj yüzünden çok az su kasabaya doğru akıyordu. Üstelik çok yağış olduğunda baraj taştığı için bir anda yüksek bir miktar su kasabaya vuruyordu. Demek ki tüm problem yine insanların suçuydu.
"Kim ırmağın başına baraj kurmuş? " dedi Paya kasabalı adama.
Havra, kasabanın en delikanlı olanlarından biriydi. Bu yüzden hızlıca öne çıktı.
"Bundan haberimiz yoktu. Dağın tepesinde yaşayanlar bilebilir. " dediğinde Ult elini Paya'nın omzuna koydu ve adama baktı.
"O zaman gidip soralım."
Kendi aralarında konuşa konuşa tepeye çıktıklarında birkaç kişiye rastladılar. Havra birkaç adım öne çıktı.
"Bu kurduğunuz baraj bizim kasabamıza zarar veriyor." diyerek aşağıyı gösterdiğinde adamlar arkasındaki topluluğa baktı.
"Dövüşmeye mi geldiniz?" dedi biri. Bir soru için çok fazla adam vardı.
"Gerekirse tabii." dedi Havra da kendini tutamayarak. Adamlar konuşup anlaşmayı bir kenara attı ve dövüşmeye karar verdi. Eğitimhane gençleri ne yapacağını bilemedi. Özellikle Mias ve Eris. Onlar büyücüydü. Halk içinde büyü yapmak yasaktı.
Savaçşı olan üçlü ise onları ayırmak istedi ama Paya kafasına bir taş yiyene kadar.
"Uzak durun! "
Köyün kızları evlerin balkonuna çıkmış, kafalarına çakıl taşı atıyorlardı. Genç adama kafasına gelen taş yüzünden resmen deliye dönmüştü.
"Kim attı onu kafama!? " diyerek önündeki adamı iki üç metre geriye savurmuş ve yönünü balkonlara dönmüştü.
"Ben attım dağ ayısı!"
Paya gözlerini cadı kıza dikti.
"Sen mi attın!? " dedi işaret parmağını suratına tutarak. Kız tam bir şey diyecekti ki iri yarı bir adam Paya'nın üstüne atladı.
"Kızıma bulaşma puşt! "
Onlar yerde yuvarlanınca Eris kafasını iki yana salladı. Bu böyle olacak gibi değildi. Dönüp Mias'a baktı.
"Gidip Lidena'yı çağır."
Mias bir an durdu ve Eris'e baktı.
"Emredersiniz! "
Mias koşarak bayırdan aşağı inince Eris kaşlarını çatmadan edememişti ama sonrasında güldü. Sanırım eğer o da biraz daha eğitimhanede kalsaydı Mias gibi alık bir şey olacaktı.
"Beyler! "
Bağırarak ellerini havaya kaldırdı ve sonrasında dönüp balkonlardaki kadınlara baktı.
"Ve hanımefendiler..." dedi saygıyla. "Bu kavga sizi hiçbir şeye ulaştırmayacak. Bu yüzden gelin kafa kafaya verelim ve bir çözüm bulalım." diyerek sözünü bitirmişti ki balkondan bir kız bu sefer de onun kafasına çakıl attı.
"Sen sus pısırık!"
Paya bu söz ile üstündeki adamı bir anda ittirdi. Eris de sinirlendi tabii. Elini kanayan alnından çekti ve yerden bir sopa aldığı gibi kalabalığa koştu. Öyle ki sinirle adamların bacaklarına bacaklarına vuruyordu.
"A!! "
Bu didişme dakikalarca sürdü. Gökte devasa bir hayvanın gürlemesine kadar. Lidena, koyu mavi gözlerini topluluğun üzerinde gezdirdi.
"Neler oluyor burada!? " diye bağırdığında onu tanıyan köylüler hızla siz çöktü. Eris ve diğerleri de onu selamlarken genç kız Eris'in yüzündeki kanı görüp öfkelendi. Ne kadar yüksekte olduğunu önemsemeden lorgandan aşağı atladı. "Size burada ne olduğunu sordum! " diye kızdığında balkondaki kız öne atıldı.
"Şu eşkiyalara sor! "
Lidena saygısızlığının verdiği öfkeyle kıza baktı ve hemen ardından elini savurdu. Balkondaki bütün kadınlar sırtlarını duvara dayalı buldu.
"Seva!" Babasının bağırışı ile Lidena dönüp adama baktı.
"Eris, anlat."
Eris hızlıca doğruldu.
"Aşağıya baraj inşa etmişler. Bu yüzden kasabaya yeteri kadar su gitmiyor. Çok yağış olunca da baraj bir anda taşıyor. Bu yüzden kasaba su altında kalıyor majesteleri. " dediğinde köylüler kendi aralarında bakışıp fısıldaştı.
"Majesteleri mi? "
"Kim ki? "
Lidena etraflıca bakınıp köylülere döndü.
"Siz neden baraj inşa ettiniz? " dediğinde adam dönüp duvara dayalı kızına baktı ve bir adım öne çıktı.
"Irmak dağdan aşağı akıyor. Su bizim için durgun ve temiz değil. Dağın aşağısından yukarı su taşımak ise çok zor. Ekinlerimiz ve hayvanlarımız da cabası."
Onun bu sözleri üzerine Lidena dönüp Eris'e ve yüzündeki kana baktı.
"Benim canımı yakmışsınız." dedi sinir dolu bir ses ile. "Neden size yardım edeyim?" diyerek kaşlarını havaya kaldırdı. "Bana ne vereceksiniz?"
Köylülerden biri agresifçe öne atıldı.
"Barajımızı yıkmanıza izin vermeyiz! " dediği an Lidena uçları kızıl saçlarını aleve verdi.
"Köyünüzü öyle bir yakarım ki barajdaki suyunuz bile söndürmeye yetmez."
Eris endişe ile birkaç adım öne çıktı.
"Majesteleri lütfen merhamet edin... "
Lidena duyduğu sözün ardından gözlerini yere çevirdi ve derin bir nefes aldı.
"Beni baraja götür."
Eris hızlıca onu onayladı.
"Herkes burada beni beklesin." dedi Lidena ve dönüp Pasna'ya baktı. "Hiç kimse problem yaratmasın." dediğinde Pasna hızlıca kafasını eğdi.
"Emredersiniz majesteleri! "
Lidena ve Eris bayır aşağı inerken genç kız göz ucuyla Eris'e bakmıştı.
"Nasıl oldu? " dedi kafasındaki yarayı ima ederek.
"Kızın teki balkondan kafama taş attı. " dediğinde Lidena hafifçe kafasını salladı.
"Nina benden daha iyi bir şifacı. Eğer çok acıyorsa ben de iyileştirebilirim. " deyince Eris gözlerini yerde gezdirdi. Sonra bir anda kafası çok acıyormuş gibi elini alnına attı.
"Bence Nina'yı bekleyemeyeceğim. Yardım eder misin? " diyerek inlediğinde Lidena hızlıca çenesini tuttu ve kendine çevirdi. Eris yaptığı rolü unuttu. Gözleri genç kızın mavi gözlerinde kayboldu sanki. Tenine değen parmakları resmen yakıyordu bedenini. Asit gibi.
"Küçük bir şey..." diye mırıldandı Lidena. "...nasıl bu kadar çıt kırıldım olabilirsin?"
Ellerini yüzünde gezdirdiğinde Eris kalbinin ne kadar hızlı attığını fark etti. Lidena'nın duymasından deli gibi korktu. Ama duysun da istedi sanki. Artık bunu kendi içerisinde tutamayacak gibiydi. O Lidena'dan gerçekten hoşlanıyordu.
Genç kız hafifçe eğildi ve alnına doğru üfledi. Sanki o üfleyince yara nefesini karışıp yok oldu, gitti.
"Ölmeyeceksin." diyerek ondan uzaklaştığında genç adam ellerini arkasına sakladı. Titriyordu çünkü.
"Bu su problemiyle birlikte kasabada bir hafta kalacağız." dediğinde kafasını iki yana salladı ve genç kızın peşine takıldı.
"Peki ya sonrasında?" dedi merakla.
"Diğer 3 büyük dövüş atasından sonra yapmam gereken tek şey var." diyerek ırmak boyunca yürüdü. "İntikam." dediğinde Eris merakla dudaklarını yaladı.
"Peki intikam aldıktan sonra ne yapacaksın? "
Lidena bu soruyu daha önce de duymuştu. Pasna sormuştu sanırım. Ellerini hafifçe yumruk yaptı ve genç adama dönüp yeşil gözlerine baktı.
"Bilmem, belki de seni imparator yaparız? "
|
0% |