Yeni Üyelik
55.
Bölüm

54. Lidena "En Yakın Düşman"

@ladyrebel

Ult, Fanra'nın eşyalarını özenle çantasına kaldırmıştı. Kasabalılar bu acı haberin ardından misafirleri için varlarını yoklarını ortaya koymuşlardı. Fanra'nın yakılmasına karar vermişlerdi en son. Özenle bir tabut hazırlanmış, tabutun altına devasa odunlar konmuştu.

"Bir anda gitmesi... " diye mırıldandı Lule. Üzülmüştü. Çok tanımıyordu ama üzülmüştü.

Herkes bir parça dal bıraktı odun yığınına. İyi dileklerde bulundular, türlü türlü dualar ettiler. En sonunda Ult elinde bir meşale ile yürüdü kalabalığın arasından. Gözleri artık kan çanağına dönmüştü. Ağlayamıyordu da. Tükenmişti. Ruhuna besleyen farklı bir şey bulmuştu. Hırs, intikam, azim...

Meşaleyi odunların arasına attığında alev yavaş yavaş büyümeye başladı. Kasabanın ortasında yanan ateş kara dumanını göğe salmıştı. Herkes kafasını eğip dua etmeye başladığı o anda büyük bir gök gürültüsü duyuldu. İnsanlar korku içerisinde titredi ve göğe baktı. Hemen ardından devasa yağmur damlaları yanmış ateşi hızla söndürmüştü.

Olya eğilip Pasna'ya baktı. Pasna da Paya'ya bakıyordu. Kimsenin ne olduğunu çözemediği o anda arkalarındaki kapı kırılıp ileriye doğru uçtu. Millet korku içerisinde geri çekildi.

"Lidena. "

Pasna'nın mırıltısının hemen ardından karanlık silüeti ortaya doğru çıktı. Üzerindeki beyaz kıyafet yağmur ile ıpıslak olmuştu. Sargılı ellerini yumruk yapmış, zorla yürüdüğü belli bir şekilde yürümeye başlamıştı. İnsanlar sağa ve sola adımlamış, ona geçmesi için yer açmıştı.

Ult ise dikkatle Lidena'ya bakıyordu. Çünkü ona göre Fanra'yı öldürebilecek tek güç Lidena'ydı.

Ama neden?

Genç kız kararmış gözlerini tabutun içerisindeki adama dikti. Ağır ağır, hiç acele etmeden. Tek kelime dahi etmeden yürüdü yanına. Yağmurun soğuğu falan işlemiyordu bedenine. Lidena bu gün bir kez daha Tanrı olmadığının dersini alıyordu.

Yanına vardığında eli genç adamın boynuna gitti. Atmayan nabzını bir kez daha dinledi. Gözlerini kapattı ve acıyı kabul etti Lidena. Hayatında yediği ilk kazık fazla ağırdı.

Elleri bir anda tutuşmuştu. Yağmur ona etki etmedi resmen. Ellerindeki sargılar kül olup yere düştüğünde kasabalılar mırıldandı.

"Ne yapıyor? "

Lidena tutuşmuş elleri ile odunların en tepesine çıktı ve Fanra'ya baktı.

"Bahsetmiştim değil mi? " diye mırıldandı saçları aniden havalanırken. "Ateş maviyken kendini bile yakar... "

Bir anda ellerindeki kızıl ateş mavi olmuş, sonrasında damla damla odunlara düşmüştü. Odunlar tutuştu. Yağmur etki edemedi böylesi bir güce.

Yağmurun altında yanan iki kayıp. Biri ölmüş ama diğeri mezara daha yakın. Ağlasalar daha az üzülür insan. Biri göçüp gitmiş hissetmez tabii acıyı yanarken diğeri diri diri, canlı kanlı.

"Majesteleri! "

Pasna'nın bağırışı alevler içerisindeki Lidena'ya etki etmedi. Ateş o kadar büyüdü ki kimse yaklaşmaya da cesaret edemedi.

"İntikamını alacağım."

Ult az buçuk duyduğu sözler ile yumruklarını sıktı. Demek ki Fanra'yı Lidena öldürmemişti. O zaman kim onlara böylesine saldırmış ve böylesine zarar verebilmişti?

Herkes dehşet içerisinde yananları izlerken Lidena birden arkasını döndü ve etrafa bakındı. Kılıcı Pasna'nın belinden ansızın fırladı. Kılıcı kınından kendiliğinden ayrıldı. İki sopa misali yere çakıldı. Uzun iki çizgi halinde kendisine geldiğinde genç kız yanıklar içerisinde alevlerin arasından çıkmıştı.

"Korkuyorum." dedi Olya. "Şu an çok korkuyorum. " diyerek Pasna ve Vuz'a baktı.

"Ben de korkuyorum." dedi Vuz da. Kim korkmuyordu ki? Lidena şu an çok korkutucuydu.

Koyu mavi gözleri hastalıklı bir ifade ile kalabalıkta gezindikten sonra birinin üzerinde durdu. Ağır ağır üzerine yürüdü. Herkes bu kadar dikkatli kime baktığını düşünüyordu. Tam karşısına geçtiğinde eli Geile'nin boğazına dayandı.

"Git." diye fısıldadı kulağına. "Küçük köpek. Git ve sahibini bul."

Bedenini fırlatıp da çamurda yuvarlayınca Lule telaşla öne atıldı.

"Ne yapıyorsun? "

Lidena bir canavar gibi döndü Lule'ye. İnanılmaz bir hızla kızın üzerine koştu. Onu da tuttuğu gibi Geile'nin üzerine atmıştı. Korku salan bakışları kalabalıkts gezindi. Yanmış bedeni o kadar korkunçtu ki...

Koyu mavi gözleri birine takılı kaldı yine. Nereye baksa insanlar kafalarını eğiyor, korkuyla yüzlerini saklıyorlardı. Ama Lidena aradığını öyle ya da böyle buluyordu.

Mias. Tıpkı diğerleri gibi ortaya fırlatıldığında Ult kaşlarını çattı. Bu üçünün ne alakası vardı olanlarla?

"Gidin."

Mias çamur olmuş ellerini dizlerine sürttü.

"Biz..."

Lidena elini kaldırdığında kılıcı hızla avcuna çarpıp durmuştu.

"Benim küçük günah keçilerimsiniz." dedi Mias'ı dinlemeden. Gözleri Geile'yi buldu. "Söyleyin ona." derken yüzünün yanmış kısmından irin akıyordu. Bu yüzden her konuştuğunda daha da korkunç gözüküyordu. "Boğacağım onu ama su arayacak. Yakacağım onu ama ateş arayacak. Öldüreceğim onu ama ölmek için yalvaracak."

Lule dönüp Geile'ye baktı. Anlamıyordu. Kendisi hiçbir şey yapmamışken neden günah keçisi olmuştu?

Lidena yanan bedeninin acısı ile doğruldu. Yağmur yaralı yüzünü yıkarken konuştu.

"Benim son merhametimdir şurada yanan adam. Merhamet diye bir şey kalmadı topraklarımda. Ayrıca bana karşı çıkabilecek tek kişidir kül olmuş adam. Bundan sonra gözlerime bakan bile sağ kalmayacak. "

Gözleri Pasna'yı buldu. Kılıcını eline aldı ve ağır ağır kırdığı kapıya yürüdü.

"Atın onları. "

Pasna gözlerini şaşkınca etrafa bakınan üçlü de gezdirdi.

"Ama... " demişti ki Lidena durup kendisine baktı.

"Gitmek isteyen varsa gönder." deyip içeri girdiğinde Nina diğerlerine şöyle bir bakıp Lidena'nın peşine koştu. Pasna giden kızın ardından diğer üçünün yanına gitti.

"Sanırım gitseniz iyi olacak." dediğinde Geile ıslanmış saçlarını geriye attı.

"Umarım gördüklerin aklını başına getirir. Tahta bir canavarı oturtmaya çalışıyorsunuz." diyerek Lule'nin bileğini tuttu ve Mias ile birlikte orayı terk etti. Pasna az önce yaşanan olaydan dolayı şaşkındı ama Geile'ye hak veremedi. Ne olmuş olabilirdi de Veliahtlarının bu denli gözü dönmüştü?

Paya gergince Pasna'ya geldi.

"Sana bir şey dedi mi? " dediğinde genç adam kafasını iki yana sallamıştı.

"Hayır. O kadar yaralanmışken bir de kendini ateşte yaktı." dedi kırılmış kapıya bakarak. "Delicesine öfke dolu." dediğinde Paya gözlerini yanan ateşte gezdirdi.

"Sanırım Eris'in bu işle bir ilgisi var." dedi. Pasna bu söz üzerine kaşlarını çattı.

"O kılıç bile tutamıyor." dedi umursamazca. "Korkup bir yere saklanmıştır. "

Paya kafasını iki yana salladı.

"Geile, Eris'e farklı bir şekilde düşkün. Ya Eris'in ya da komutanın peşine gitmesini söylemiştir. " diyerek kendisini gösterdi. "Eğer, arkamdan iş çevirmiyorlarsa tabii, komutan olsaydı beni de yollardı." dediğinde Pasna düşünceli bir şekilde mavi ateşi izledi.

"Eris ne yapmış olabilir ki? "

Paya ellerini ceplerine soktu ve tıpkı Pasna gibi yanıp giden Fanra'yı izlemeye başladı.

"Fanra eğitimhanedeki en iyi savaşçılardan biriydi. Hiçbir problemi yoktu. Güçlüydü, akıllıydı. Eris ise büyücüydü ama hiçbir element ve ya doğaya hüküm verememişti. Bu yüzden onu farklı bir sınıfa almışlardı. Henüz gücünün ne olduğunu bilmiyoruz. Öğrenmeden eğitimhaneden Lidena ile birlikte kaçmışlardı çünkü."

Pasna bu sözler üzerine kaşlarını çattı.

"Eris'in gücünden mi şüpheleniyorsun? Eris, Lidena için her şeyi yapar. Onun zarar vereceğine inanmıyorum. Yanında nasıl dolaştığını görmedin mi? " dediğinde Paya gülmeden edemedi.

"Sence hangisi daha çok acıtır?" diyerek arkasını döndü. "Düşmanın kılıcı mı, dostunun kazığı mı?"


ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

Merhaba!

Up! I did it again!

Gençler Fanra'yı görkemli bir şekilde uğurladığımıza göre, Eris'i köyüne yolladığımıza göre artık sıra kimde?

Buradaki geçişleri biraz sindirmenizi, Lidena ile acınızı paylaşmanızı tavsiye ederim. Çünkü asıl bomba...

Çuf çufff!

Kargonuz yolda!

三三ᕕ( ᐛ )ᕗ

Tüm teorileri şuraya almak istiyorum --->

O zaman...

Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!

LadyReBeL

ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

 

Loading...
0%