Yeni Üyelik
56.
Bölüm

55. Lidena "En Yakın Düşman"

@ladyrebel

Yüzündeki yanıklardan akan irin masaya damlarken Lidena öylece dikiliyordu. Canı yanıyordu. Canı çok fena yanıyordu ama aklında hâlâ bir başkasından hüküm yemenin acısı vardı. Mahvolan bedenini hissetmiyordu resmen.

"Pasna'ya söyle Paya'yı buraya getirsin." dedi Olya'ya. Yüzüne bile bakmıyordu. Olya koşarak dışarı çıktığında Nina çekingen bir şekilde Lidena'nın yüzüne baktı. Yüzünün sağ tarafı tamamen yanmıştı resmen. Sadece gözünün mavisi gözüküyordu. Yeni kabarmış, pütür pütür olmuştu. Kan ve irin doluydu. Korkunç gözüküyordu ama umurunda değildi sanki.

Nina'nın korkulu dakikaları gelen iki erkek ile bölündü.

"Buyrun majesteleri. " diyerek öne çıkan Paya ile Lidena kafasını kaldırdı ve genç adama şöyle bir baktı.

"Yanınızdaki savaşçı iz sürebiliyordu değil mi? " dediğinde Paya onu onayladı.

"Evet efendim. "

Lidena çenesini kaldırdı ve yanık ellerini yumruk yaptı. Paya gergince yere damlayan irine bakıyordu.

"Yanına istediğin kişileri al. İstersen buradaki herkesi." dedi fısıldarcasına. "Eris'in bulun." diyerek öne doğru eğildi ve gözlerini yerde gezdiren adamın yüzüne baktı. "Dipdiri, sapasağlam istiyorum." dedikten sonra kaşları çatıldı. "Sadece öğrenin yeter. Sizi görmesin." diyerek ayağa kalktı.

Eris kendisine bunu yaptıysa herkese hüküm verebilirdi. Ufak bir savaşçı karşısında hiçbir şey yapamazdı.

"Emredersiniz." diyen Paya yan bir bakış attı Pasna'ya. "Sana söylemiştim. " der gibi bir hali vardı.

Pasna bunun üzerine gergince Lidena'ya döndü.

"Efendim, izin verirseniz Nina sizi iy-"

Lidena elini uzattı. Kılıcını eline aldı ve soğuk zemine oturdu. Yatak bir yandan koltuk bir yanda. Buz gibi yede oturup saçlarıyla yüzünü kapattı.

"İşim bitmeden ölmeyeceğim."

Nina korkakça bir bakış attı Pasna'ya. Bunun üzerine kızlar genç adam ile oradan çıktı. Pasna ne yapacağını bilemiyordu resmen.

"Çok acı çekiyor olmalı. " diyerek ağladı Nina. "Mavi ateş en kötü yanıkları verir insana. Acı çekmek istediği çok belli. " diyerek ağlamış, elleriyle gözlerini silmişti.

"Kendini neden cezalandırıyor?"

"Acaba Fanra'yı o mu öldürdü? "

Olya kafasını iki yana salladı.

"Öldürdüğü için bu şekilde kendisini cezalandırmaz. O çok fazla insan öldürdü, gözünü kırpmadı." dediğinde Pasna dilini damağına yapıştırdı. Paya haklı mıydı?

Her şeyin üst üste geldiği o anda Nevil gergince yanlarına geldi.

"Fanra'nın arkadaşı." dedi ellerini önünde birleştirerek. "Ult. O çok kötü bir durumda. Ona arkadaşlık edebilir misin? "

Pasna ilk defa Nevil'in kendisinden yardım istediğini görüyordu. Nevil kolay kolay konuşmazdı bile. Kafasını hafifçe salladı ve diğerlerine baktı.

"Siz veliaht ile kalın. Mümkünse iyileştirmeye çalışın. Ayrıca birbirinizden ayrılmayın."

.
.
.

Çamur olmuş ellerini yumruk yapmış, etrafa bakınıyordu. Demek sonları pek mutlu olmayacaktı. Her şeyi onun için arkasında bırakmıştı ama şimdi karşısına alma vaktiydi.

"Genç adam!"

Gelen at arabası ile kafasını çevirdiğinde yaşlı bir adam kendisine baktı. Yaşlı adam yüzündeki yara izini görünce bir iki adım geri çekilmişti.

"Merhaba." dedi Eris üzerine yürüyerek.

"Merhaba." dedi adam zorla. Nedeni bilinmez ama ürkmüştü.

"Sizden bir şey isteyebilir miyim?" dediğinde adam hafifçe kafasını salladı. "Bana ruhunu ver."

"Ne? "

"İn arabadan."

Adam hızla arabadan indi.

"Yakınlarda yerleşke var mı?"

Adam çabucak konuştu.

"Bir iki saatlik yolun sonunda ufak bir kasaba var. " dediğinde Eris tek gözünü adama dikti.

"Bana " Efendim" de. " dedi hırslı bir tavırla.

"Efendim... "

Kirli ellerini ıslak kıyafetlerine sürttü ve at arabasına bindi.

"Bahsettiğin kasabaya sür."

"Emredersiniz, efendim! "

Eris at arabasında uyurken adam korkuyla kasabaya doğru sürüyordu. Söz ettiği gibi bir süre içerisinde kasabaya geldiklerinde genç adam acıyan gözü yüzünden agresif bir tavırla doğruldu ve arabadan indi.

"Sen burada dur. " dedi adama ve köyün ortasına doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. "Bu kasabanın sözcüsü kim? " diye bağırdığında yaşlı bir adam, elindeki bastonu ile ağır ağır karşısına çıktı. "Hızlı yürü." dedi Eris sabırsızlıkla.

Adam bir anda hızlandı. Yalpalaya yalpalaya gitti yanına. Kasabalılar şaşkınca bakındı.

"Buranın yeni sözcüsü benim." dediğinde Oxu kaşlarını çattı.

"Sen de kimsin? "

Eris şöyle bir etrafa bakındı.

"Yeni sözcü." dedi gelişigüzel bir şekilde.

"Sözcü ölmeden yerine başkası geçemez! " diyen bir kadın ile genç adam tek gözünü Oxu'ya çevirdi.

"Ölsün o zaman. " dedi gözlerine bakarak. "Benim sıram."

Yaşlı adam bastonunu yere düşürdü. Dizlerinin üzerine çöktüğünde birkaç kişi ona yardım etmek istemişti ama Eris'in bir sözü herkesi durdurmaya yetmişti.

"Kıpırdamayın."

Put gibi dikili kaldı millet. Küçük dillerini yutmaya ramak kalmıştı. Eris saçlarını geriye doğru attı.

"Yorgunum, açım ve kusura bakmayın ama çok kızgınım. " diyerek Oxu'ya doğru adımladı. "Kimse üzerine alınmasın. Bana bunu oldukça bilge bir kişi öğretti. Kimseyi arkamda bırakmayacağım. Gelip de karşımda düşman diye durmasın."

Oxu kafasını kaldırdığında Eris yaralı gözünü zorla açmış ve adama bakmıştı. Kan dolmuş gözünün irisi gözükmüyordu resmen. Oysa eskiden ne kadar da şefkatli bakardı yeşil gözleri.

"Öl."

Yaşlı adam cebinden çıkardığı ufak hançeri bir hızla Şah damarına sapladığında Eris gözlerini başka bir tarafa çevirdi. Kendisi böyle biri değildi. Kendisi de böyle biri olacağını hiç düşünmemişti. Ama şimdi etrafa baktığında sanki kızıl görüyordu etrafı. Sanki, o çok güvendiği, deli gibi sevdiği kız gibi. O kız gibi herkes öldürmek istiyordu onu...

Ama başından beri hep güçlü biri olmak istemişti. Hep hükmetmek, hep savaşmak, önemli bir kişi olmak... Şimdi güçlerini eline alınca tam da hayal ettiği yerde ama ters yöndeydi.

Şöyle bir düşününce. İyi ya da kötü.

Önemli bir kişiydi artık...

.
.
.

"Beni öldürdün."

Kılıcını silmeye devam etti özenle.

"Majesteleri, biraz yemek yiyebilir misiniz? " dedi Olya korkakça.

"Ben yiyemem."

"Yemeyeceğim."

Nina gergince Olya'ya baktı.

"Peki, bir şeyler içmek ister misiniz?"

Lidena gözlerini kapattı ve derince bir nefes aldı.

"Beni yalnız bırakın."

Kızlar genç hanımı onayladılar ve hızla odadan çıktılar. Lidena gözlerini açtı ve kılıcına baktı.

"Bu duygu ne? " dedi kendi kendine. "İhanete uğradığım için kızgın mıyım? Eris bana hükmettiği için gururum mu incindi? Ya da güvendiğim birini kaybettiğim için üzgün müyüm şimdi?" diyerek kılıcını kaldırdı ve parlak metalden kendi yüzüne baktı. "Söylesene anne. Bunların hepsini aynı anda yaşıyor olabilir miyim?" demiş yanık yüzünü incelemişti. Hala yer yer kızıl su akıyordu. Elini göğsüne attı ve üstündeki kıyafeti avuçlayıp çekiştirdi. "İçimde öyle bir şey yanıyorki mavi ateş yanında halt etmiş!" Gözlerini kapattı ve alnını kılıcına dayadı. "Ben ne hissettiğimi bilmiyorum." dedi en sonunda. "Ben neyim, ne için varım?"

Mırıltılar ile kafasını eğdi ve ayak uçlarına baktı.

"İlk defa, ilk defa kendimi suçlu hissediyorum. Hain gibi." dedi baş parmağını yere sürterek. "Asla yapılmaması gereken bir şey yapmışım gibi."

Gözlerini kapattı ve derince bir nefes aldı.

"Kendimi insan sandım ama insan değilmişim." demiş ve dişlerini sıktı. "Tanrı sandım ama Tanrı da değilmişim." Kaşlarını çattı.

"Onun da bahsettiği gibi... "

Kafasını kaldırdı ve koyu mavi gözlerini kılıcına dikti.

"Ben bir canavar mıyım anne?"



ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

Merhaba!

Biz niye az okunuyoruz gençler?

Nerede bu yanlış?

Sinirleniyorum hemen kitapları bırakıp gidiyorum yiter!

Tüm teorileri şuraya almak istiyorum --->

O zaman...

Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!

LadyReBeL

ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

 

Loading...
0%