@ladyrebel
|
"Sizi bekliyordum." dedi Eris elini içkisine atarak. "Bunu sana o mu yaptı?" dediğinde genç adam bardağını sıkmıştı. Dişlerini de sıkıyordu. " "O" değil Geile." dedi kaşlarını çatarak. "Onun adı Lidena." dedikten sonra bardağını içmeden geri bıraktı. "Ayrıca bunun sebebi Fanra." dedi uzaklara bakarak. "Lidena'nın aklını karıştırdı. Beni ona düşman yapmak istedi!" diye bağırdığında Geile de sinirle ayağa kalkmış ve avazı çıktığı kadar bağırmıştı. "Daha ne kadar o kızı savunacaksın!? " Öfkeli bakışlarını adama dikti. "O kız seni ne hale getirmiş görmüyor musun!?" Eris, öfkesini içinde tutmaya çalışıyordu. Sakın kalmaya çalışıyordu ama Geile'nin böyle bir planı yoktu. "Bir gözün yok! Göremiyorsun! Farkında mısın? Senin güzel gözlerine kıymış..." deyip de gözleri dolduğunda Eris kafasını iki yana salladı. "O yapmadı! O hep beni korur kollardı. Fanra. Fanra denen piç yüzüne oldu bunlar. Onu kandırdı. Beni kötü gösterdi." dediğinde Geile kaşlarını çattı. "Fanra'yı sen mi öldürdün?" diye sordu genç kız. Eris'in buna gücü yetmeyeceği açıkça belliydi. "Lidena..." dedikten sonra elini kafasına attı ama hemen sonra içkisini alıp kafasına dikledi. "Onu öldürdü. Sırf ben istedim diye! Beni, beni seviyor olmalı." dediğinde Geile içki şişesini aldığı gibi odanın bir köşesine attı. "Ne yaptın!?" diye bağırdı adama. "Kendine ne yaptın böyle? Dışarıdaki insanlar neden kafayı yemiş gibi? Neden herkes sana tapıyor? " dedi genç kız. "Benim sevdiğim adama ne yaptın!? " Eris kırılan şişenin ardından hırsla ayağa kalktı. "Bana karşı çıkma Geile! O da beni sevdi! Duydun mu? O da beni sevdi." diyerek elini savurdu. "Evleneceğinden bahsetti. Söylediğim her şeyi kabul etti!" demiş ve delirmişcesine etrafa bakındı. "Hiç kimseyi görmezdi o. Hep bana bakardı. Sebebi güçlerim değildi! " Önündeki masayı tekmeleyip düşürürken acıyla haykırdı. "Sebebi benim böyle istemem değildi!" Kafasını iki yana salladı. "O da istedi. O da istedi." diye diye etrafta dolandı. "Eğer o kadar çok isteseydi gelir seni bulurdu. " diyen Geile ile gören tek gözünü de genç kıza çevirdi. "İstese gelir seni bulurdu. Tıpkı benim gibi..." . "Kral Vuarl sizinle neden görüşmeli?" Lidena arabanın içerisinde kılıcının keskin yüzünü okşarken Pasna dışarıda soğuk terler döküyordu. "Kim imparatorluğun veliahtını görmek istemez?" dediğinde saçları aklarla kaplı olan adam kaşlarını çattı. "Veliaht Hablin öldü." Pasna aynı tavırla karşılık verdi. "Tek veliaht Prens Hablin değildi." dediğinde yaşlı adam merakla arabaya baktı. "Doğru, Prenses Lidena Terlas, İmparatorluğun altında yaşayan krallıkları ziyaret ediyor. " Yaşlı adam yanındaki muhafıza baktı. "Kral Vuarl'a sorun, Veliaht Prenses Lidena Terlas ile görüşmeyi kabul ediyor mu?" dediğinde Lidena elini kılıcından çekti. Paya kızın ışık gibi parlayan gözlerine baktı ve geri çekildi. Asla onu durdurmaya çalışmayacaktı. Kapıyı açan Lidena kılıcını kınına soktu. Krallıktaki bütün ışıklar söndüğünde kapı muhafızları silahlarını kuşandı. Lidena kınını yere sapladı ve yaşlı adama baktı. Kılıcının mavi ışığı gözlerinin rengini daha da ortaya çıkarıyordu sanki. "Sor bakalım, Kral'ın toprakların asıl sahibi ile görüşmek ister mi?" dediğinde adam korku ile titredi. Bir bakışı ile şehrin ışıklarını söndürmüş, muhafızlarını korkutmuş olan bu kız kesinlikle imparatorluğun soyuydu. "Ben... " dediğinde Lidena çenesini kaldırdı ve gökyüzüne baktı. "Sessiz ol." diyerek böldü adamı. "Hizmet etmek için öldüğün o adam bana hizmet etmek için ölmek zorunda kalmasın." demiş ve gözlerini kapatıp akşamın bu güzel saatlerinde esen rüzgarın saçlarını dağıtışını hissetti. Şefkat. Lidena için ne zor şeydi öyle? Hızlı adımlarla sarayın kapısına gelen Kral Vuarl ile Lidena gözlerini açmıştı. "Veliaht Prenses Lidena?" diyen genç kral ile Lidena ellerini kılıcının üzerine koydu ve adama uzunca baktı. "Benimle görüşmek istemiyorsunuz sanmıştım." diyen Lidena yanındaki adama bakmadı bile. Titremekten ölecekti neredeyse. "Öyle şey olur mu? Ev bizimse topraklarımız sizindir." diyen adam ile Lidena kafasını hafifçe salladı. Şehrin ışıkları yeniden canlandı. "Bilirsiniz. Şimdilerde kimin kime sırt çevireceği belli olmaz." dedi Lidena ve kılıcını topraktan sıyırıp aldı. Elbisesinin eteklerini zarifçe düzeltip Kral Vuarl'a doğru birkaç güçlü adım attı. "Biz kime sırt çevirmememiz gerektiğini biliyoruz." dediğinde genç kadın adama uzun uzun baktı. "Umut ediyorum. Umarım biliyorsunuzdur." Topuklu ayakkabılarının çıkardığı ürkütücü ses ile Saraya girdiğinde eğilen herkes ile genç kız asilce yürüdü. Kral ise hızla yanında yer aldı. "Duydum ki krallığınızda belli başlı sorunlar varmış. " diyerek halkın sokağa dökülüşünü devasa balkondan izledi. "Neler duyduğunuzu dinlemek isterim." diyen Kral Vuarl ile Lidena en tepede durdu ve kendisine bakan onlarca insana baktı. Bu krallık da kendisine ait değil miydi? Neden insanlar bu kadar umutsuz ve boştu? Neden sahip olduğu hiçbir şey renkli değildi? Neden her baktığında gördüğü şeyler siyaha bezenmişti. "Savaşa en yakın olan krallıklardan biri olduğunuz için halkınızın acı çektiğini duydum." dediğinde Kral yumruklarını sıktı. "Elimizden geldiğince size destek olmak istiyoruz. Savaş kaçabileceğimiz bir... " dediği sırada Lidena dönüp genç krala baktı. "Biz?" dedi Lidena. Kral sorulan soru karşısında kaşlarını çattı. Zeord ve Guan... Lidena ve Hablin. "İmparator Zeord ve siz Veliaht Prenses Lidena Terlas... "dediğinde genç kız kafasını iki yana salladı. "Savaştığımız düşmandan daha düşmanız. Beni Zeord ile bir tutamazsın." dedi Lidena. "Kendi için ölen bir topluluğu görmeyen bir İmparator benim geldiğim kanın bir parçası olamaz." diyerek elini kaldırdı. "Git burdan! " diye bağırdı biri. "Sizin yüzünüzden acı içerisinde yaşıyoruz!" "Ölüyoruz! " Üzerine bir şeyler atmak için hazırlık yapan insanlara bakan Lidena olduğu yerde hafifçe sallandı. "Halkın da benimle aynı fikirde sanki." dedi alaycı bir tavırla. "İmparator Zeord..." diyen Kral Vuarl ile Lidena başını salladı. "Evet, onu öldüreceğim." dedi Lidena halkın sarayın balkonuna bir şeyler fırlatmaya çalışışını izlerken. "Ellerimin içinde, gözlerimin önünde, nefesimin altında öldüreceğim." diyen kız ile Kral Vuarl dikkatle kıza baktı. Simsiyah elbisesinin içerisinde beyaz bir inci gibiydi. En ufak tebessümü yoktu. En ufak merhameti de yok gibiydi ama gelip halkına bakıyor, ona atmaya çalıştıkları şeyleri nefretsiz bir tavırla, izliyordu. O halkını görüyordu. Biliyordu. Haberi vardı. Onun için bile değilken bunca savaş. Sürgüne gitse ülkesinin yanması işine gelirdi onun için ama bu kız neden gelip de kendisinden nefret eden bir millete yardım etmek istesin ki? "Neden? Neden buraya geldiniz?" dediğinde Lidena mavi gözlerini genç krala çevirdi. Hayatın farklı bir halini gördü adam gözlerinde. Herkes yaşamak için nefes alırken o ölmek için alıyor gibiydi. Hiç korkmuyordu sanki. "İmparatorunu seçmen için sana şans veriyorum." dedi Lidena. "Sen de İmparator Zeord'un kesip attığı bacaklarından biri mi olmak istersin?" dedikten sonra elini siyah kızıl saçlarına attı ve bir tel koparttı. "Yoksa İmparatoriçe Lidena'nın kopup giden bir saç teli mi? " Ucu kıpkırmızı olan saç teli sarayın balkonundan aşağı düşerken birden bir alev aldı. Küçücük saç teli akşamın karanlığında güneş gibi parıldadı. Ona bir şeyler atan halk korkuyla kaçarken bir an gök gürledi. Saç teli parladı parladı ve altından bir toza dönüşüp halkın üzerine yağdı. Küçük çocuklar evlerinden çığlık çığlığa çıktı. Gülüşerek parıldayan tozları yakalamaya çalıştı. Halk uzun zamandan sonra ilk defa çocuklarının kahkahalarını dinledi.
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ Merhaba! Bir anda kitabı romantik komediye çeviriyormuşum falan :D Tüm teorileri şuraya almak istiyorum ---> O zaman... Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle! LadyReBeL ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
|
0% |