@ladyrebel
|
Önüne konan yemeği itina ile inceledi Lidena. Ne olursa olsun, Krallar her zaman güzel beslenirdi. Bıçağını büyük etin üzerinde gezdirdi, gezdirdi ve gezdirdi. Koskoca masada yiyecek bir şey göremedi. Oysa küçücük bir kasabada saçma sapan sebzeler ile karnını doyurabiliyorken. "Özel olarak yediğiniz bir şey var mı? Sanki yemeklerimiz size hoş gelmedi." diyen Kral Vuarl ile Lidena çatal bıçağı masaya bıraktı. "Önümden birden fazla çeşit yemek konulduğunda iştahım kaçıyor." diyen genç kız geriye yaslandı ve kapının ağzında nöbet tutan muhafızlara baktı. "İçkiniz var mı?" dedi Lidena. "Son zamanlar da karnımı içkiyle doyuruyorum." Kral Vuarl elini salladı. Hizmetliler hızla yemekleri toplarken içki için özel meyveler kesildi, tuzu az peynirler konuldu. "Neden bizi seçtiniz?" dedi genç kral. "Diğer krallıklara uğrasaydınız mutlaka haberi kulaklarımıza gelirdi." dediğinde Lidena hizmetlinin içkisini doldurmasını izledi. Kral ise geç gelen cevabın merağı yüzünden yerinde ter döküyordu. "Yalnız kalmaktan çekiniyor musunuz?" dedi Lidena en sonunda. "Hayır, tabii. Siz gidebilirsiniz. " diyerek muhafızları ve hizmetlileri dışarı yolladı Kral Vuarl. Lidena içkisinden bir yudum aldı ve derince bir nefes çekti. "Bazı şifacılar ilk önce ölüme en uzak hastaları kurtarırlar." dedi gözlerini kapatarak. "Yaşama ihtimali yüksek olanlar kesinlikle kurtulsun diye." Gözlerini araladı ve kırmızı sıvıya baktı. "Ben ölüme en yakın olanlardan başlamak istiyorum." dedi adama dönerek. "Ben gelene kadar ölmesin diye. " "Öleceğimizi..." "Öleceksiniz." Kral kesilen sözü ile genç kadına baktı. "Zeord'un arkasında gördüğüm herkes gibi." dedi Lidena. "Öleceksiniz." "Bizi tehdit etmek için mi geldiniz?" dedi Kral Vuarl yumruklarını sıkarak. Asla endişesini belli etmek istemiyordu. "Hayır. Haber vermeye geldim. Ateş düştüğü yeri yakar. Nerede durmak isterseniz orada durabilirsiniz." dedi açıkça. "Benim ateşim tamda Zeord'un üstünde. Orada bulunduğunuz için bana kin güdemezsiniz." Kral Vuarl iki gücün arasında kapana kısılmış gibi hissetti. "Tabii oradan çıkarsanız size vereceklerim de var." dedi Lidena. "Beni başındaki ucuz adamla kıyaslama." dedi sanki düşüncelerini duymuş gibi. "Ben bir aynayım." diyerek itiraf etti. "Bana ne yapılırsa aynısını kendime katarım." Bacak bacak üstüne attı ve kadehini masaya bıraktı. Belindeki kılıcı çıkartıp masanın üzerinden genç krala fırlattı. Kral Vuarl hızla kılıcı tuttu. "Halkına hükmetmeyi öğreteceğim." dedikten sonra gözlerini adama dikti. "Halkına güçlerini geri vereceğim. Muhafızlarına 5 kadim dövüş sanatından birini öğreteceğim ama asla ismini söylemeyeceğim. Gücünü ve kudretini sana geri vereceğim." diyerek ayağa kalktı. "Hak ettiklerini almana izin vereceğim." Elini bileğinin koluna attı ve küçük bıçaklardan birini çıkartıp işaret parmağına batırdı. Parmağından sızan kan ile genç kralın heyecanlı gözlerine baktı. "Öğrettiğim şeyler ile bana baş kaldırmak istersen mahvolursun." diyerek parmağını kırmızı içki dolu kadehe batırdı ve iyice karıştırıp kanını içine dağıttı. "Çünkü beni ancak ben öldürebilirim." demiş ve bardağın içerisine, üstünde ismi yazan, ufak bıçağını atmıştı. . "Sizce Kralı ikna etmiş midir? " diyen Olya ile Paya sinirle göz devirdi. "Sonuçta İmparator Krallara hükmedendir. Reddetmek aptallık olur." dediğinde Olya yumruklarını sıktı ve balkona baktı. "Sonuçta taht için savaşan iki İmparator var. Hangisini seçecek onu merak ediyorum. " Paya elini kılıcının kabzasına attı ve sarayın balkonundan onlara bakan kıza baktı. "Sadece bir aptal ondaki gücü göremez." diyerek başını önüne eğdi. Paya artık kabul etmişti. Lidena onların Veliahtı olabilecek en doğru kişiydi. Olması gereken kişiydi. "Ben Lidena Terlas." dediğinde balkona bakan binlerce insan sessizliğe gömülmüştü. "İmparatorluğumuzdaki herkesin de bildiği gibi. Merhum İmparator Guan'ın sürgündeki kızı Veliaht Prenses Lidena Terlas." diyerek ellerini kılıcına koydu ve bağırdı. "Size topraklarımı geri almak için ayağa kalktığımı duyurmak isterim! Asil gök üzerimizdeyken yemin ederim ki, ben Lidena Terlas, babam nedeni ile kaybedilmiş bütün savaşların intikamını almak için canımı ortaya koyuyorum! " Kılıcını kınından çıkardıktan sonra eli içerisinde döndürdü. "Kralınızın Vuarl ile yaptığımız anlaşma ile sizlere hükmetmeyi öğreteceğim. Şifacılarınız da dahil olmak üzere herkes içindeki gücü ve kudretini yeniden öğrenecek!" Halk şaşkınca etrafına bakındı. Bu kadın ciddi miydi? Artık halk hüküm verebilecek miydi? "Ancak her birinize bir şarap içirilecek." dedi Lidena. Kılıcını eline sürttü ve kesilen teniden akan kanı yanındaki altın kadehe damlattı. "Benim kanımdan fermente olmuş bir şarap. Kim ki benim bahşettiğim gücü masum bir başkasına zarar vermek için kullanacak olursa ölür." dedi acımasızca. "Unutmayın, ben Tanrı değilim." diyerek arkasını döndü. "Siz de benim merhamet edeceğim kullarım değilsiniz." Balkondan içeri giden kadın ile Kral Vuarl kanını akıttığı kadehteki şarabı halkın önünde kafasına dikip içtiğinde Paya hiç kimsenin fark etmediği bir tavırla gülümsemişti. "Cidden başardı." Genç adam Olya'yı tuttuğu gibi arabaya götürdü. "Hiç şüphesiz." Kral Vuarl, Veliaht Lidena'nın peşi sıra içeri koşturdu. "Gerçekten ölecekler mi?" dediğinde Lidena dönüp adama baktı. "Ben bir aynayım." dedi açıkça "Beni öldürmek istersen seni öldürmek isterim." dediğinde genç kral ellerini açtı. "Ama seni öldürmekten bahsetmiyorum ki. Kendi aralarında..." dediğinde Lidena kaşlarını çatarak adamın üzerine yürüdü. "Kral Vuarl. Bir zamanlar bu topraklar babamındı. Bir zamanlar bu insanlar babamın halkıydı. Babamın olan her şey benimdir. Halkınız sizindir, siz bizim." diyerek gözlerini kıstı. "Halkıma halktan biri bile zarar veremez. Halkımı öldürmek isteyen beni öldürmek istemiştir." demiş ve ellerini kaldırmıştı. "Ben güçlüysem halkım da güçlü olmalı. Ben toksam, onlar da tok olmalı. Çünkü benim tahtımı var eden şey halkımdan başkası değildir." Kral Vuarl ne diyeceğini bilemedi ama emin oldu. Doğru bir karar verdiğine adı kadar emindi artık. Lidena kesinlikle olması gereken yerdeydi. "Sizi çok iyi anlıyorum Majesteleri..." Lidena bu sözün üzerine gözlerini kapattı ve derince bir nefes aldı. "Şarapları hazırlayın Kral Vuarl. Yakın zamanda buradan gideceğim." diyerek arkasını döndü. "Ben halkınız ile ilgilenirken sizin şarap toplamanız lazım." dediğinde genç Kral merakla sordu. "Neden şarap acaba? Bir sebebi var mı?" dediğinde Lidena dönüp kapıya yürüdü. "Çok pahalı. Herkes bir tadına baksın."
Bir yanında Nina diğer yanında Pasna ile yürüyen Lidena kendisini selamlayan insanlar ile tarlalara doğru yürüyordu. İlk işi her zaman ekinler ve sebzeler olurdu. Elbisesinin çamur olan eteklerini görmezden gelerek yürümeye başladı. "Buranın yönetimi kimde?" diye sorduğunda bir adam hızlıca öne çıktı. "Buyurun majesteleri." "Sana bir toz vereceğim." dedi Lidena. "Bu tozu gübrelere ve sulara katacaksın." dediğinde adam çekingen bir şekilde başını eğdi. "Gübre için yeterli hayvanımız kalmadı maalesef. Suyumuz ise savaş nedeni ile neredeyse kesildi efendim. Krallığımıza şu gelmemesi için bazı barajlar kuruldu." dediğinde Lidena dönüp Pasna'ya baktı. "Barajları sizin muhafızlarınız yıkacaktır. Sonuçta onlara savaşmayı bizzat öğreteceğim." dediğinde adam şaşkınca karşısındaki kadına baktı. Tutamadı göz yaşlarını. Ağladı. Teşekkür etti. "Gübre için... " durup etrafa bakındı bir ıslık çaldı. "birazdan lorgan gelecek ve size avladığı büyük baş hayvanları getirecektir. " dedi. "Su ise en basit mesele." diyerek arkasını döndü. Koyu mavi gözleri bir anda açık maviyle parıldadı. Gök gürledi. Bir anda başlayan sağanak yağmur ile herkes kaçışıyordu. Ama öyle ki yağmur tam genç kadının üzerinde ikiye bölünüp ona dokunmuyordu. Sanki görünmez bir tünelin içerisinden geçip gider gibi... Sanki o istemezse hiçbir şey ona dokunamaz gibi, ışık bile...
|
0% |