@ladyrebel
|
Günün ilk ışıklarıyla halk ölmüş kralının cesedini görmek için avluya toplanmıştı. Bazıları ağlıyor, bazıları dedikodu yapıyor ve bazıları da sarayın çatısındaki lorgana bakıyordu. Lidena insanların en kalabalık olduğu anı beklerken muhafızlara bakıyordu. "Aranızdaki en yetkili komutan kim?" dedi ellerini önünde birleştirirken. "Benim majesteleri." diyerek selam veren adam ile Lidena şöyle bir baktı. "Tanıt kendini." "Ben Jav Kasham'ın ilk oğlu Hasm Kasham'ım." dediğinde genç kız arkasını döndü ve avluya bakan balkona doğru yürüdü. "Ben yenisini getirene kadar fiilen kral sensin." deyince adam şaşkınca doğruldu. Kral o mu olacaktı? Bir komutan nasıl kral olabilirdi? O... "Eğer kabul etmezsen krallığınızı dağıtıp kendi komutamın altına alınacaksınız." diyerek orta yaşlı adama döndü. "Yani, Havsa Krallığı diye bir şey kalmayacak. Ordu ve sen İmparatoriçenin ordusu olacaksınız. " dediğinde düşünmeden edemedi Hasm. "Bizi direkt sahiplenmeniz işinize gelmez mi majesteleri? Neden fikrimizi soruyorsunuz?" dedi merakla. "Beni diğerleri ile karıştırma. Sırf güçsüz kalışlarıyla beslenmem. Benim zaten herkes güçsüz." Bu sözlerin üzerine Hasm dönüp muhafızlara baktı. "Sizin komutanızda olmak isterim! " dedi hızla doğrularak. "Lütfen liderliği siz alın." Lidena dönüp adama şöyle bir baktı. Kafasını salladı. "O zaman burası İmparatorluğumun ilk kalesidir. Sen ise benim baş yardımcımsın." diyerek adama yürüdü. "Halkın neye ihtiyacı var?" "Et, efendim. Et için kendi içlerinde bile savaşıyorlar." dediğinde Lidena kafasını salladı. "Tamam. O zaman ava çıkarız." diyerek balkona döndü ve üzerindeki kırmızı elbiseyi itina ile düzeltti. Balkona çıkıp da şaşkınlık içerisinde kralın kellesini izleyen halka baktı. "Ben Lidena Terlas! Merhum İmparator Guan Terlas'ın kızı! " diyerek eline küçük bıçağını aldı ve Kralın kopuk kellesine fırlattı. Bıçak tam alnına saplandığında herkes sus pus olmuştu. "Artık bir kralınız yok, bir İmparatoriçeye sahipsiniz!" demiş ve ellerini kaldırmıştı. "Sizlere hüküm vermeyi öğreteceğim. Savaşmayı öğreteceğim. Avlanmayı." Hasm arkada dikkatle genç kadını izliyordu. "Herkese özel bir su içirilecek. Bu suyu içenlere hüküm vermeyi öğreteceğim ancak beni inkar edenler ve kralını yasını tutmak isteyenler..." diyerek halka tepeden bir bakış attı. "...imparatorluğumun bir avuç toprağında yer edinemezler." . "Majestlerine selam olsun. " İmparator Zeord oturduğu tahtından aşağıya baktı. "Konuş." Elçi Abra saygıyla eğildi. "Duyduklarımıza göre Veliaht Prenses Lidena Terlas, komutan Reaz'ın ölümünden sonra, eğitimhaneden ayrılmış. Üstelik sizi inkar edip bir kalkınma başlatmaya çalışıyormuş." dediğinde İmparator Zeord mavi gözlerini devasa sarayın içerisinde gezdirdi. "Demek yeğenim bir kalkınma başlatıyor?" diyerek gülümsedi. "Evet majestleri. Boyunduruğunuz altındaki krallıklara gidiyor ve kralları kendi safhına çekiyor. Çekemezse kralları öldürüyormuş." dediğinde İmparator Zeord kaşlarını çattı. "Öldürüyormuş? " dedi üstüne basarak. "Evet majesteleri. Kral Avra, Kral 3. Muan, Kral Yauz ölmüş ve krallıkların ordusu gasp edilmiş." dediğinde İmparator Zeord tahtından ayağa kalktı. "İmparatorluğun güneyini ele geçirmeye mi çalışıyor?" dedi merakla. "Onu kuzeye sürdüğüm için mi?" deyip de gülümsediğinde elçi bir şey diyemedi. "Yeterince eğlenmiş gibi." diyerek yerine oturdu ve karşısındaki adama yan bir bakış attı. "Bir iki komutan yolla. Kellesini getirsinler." . "Çok iyi ilerliyorsunuz majesleri." diyen Pasna ile Lidena kaşlarını çatarak etrafa bakındı. "Çok zamanımı alıyor." dedi rahatsız olmuş bir şekilde. "Hepsini tek tek görmek fazla zamanımı alıyor." diyerek yineledi kendini. Ult araya girdi. "Eğlence! " dedi ellerini kaldırarak. "Duyduğuma göre Kral Nik'in kızı Prenses Sevli ile Kral Omra'nın oğlu Prens Wilm evleniyor. Güneydeki çoğu krallık bu düğüne katılacak. Birçok saygın ismi görmeniz mümkün olabilir majesteleri." dediğinde Lidena kafasını salladı. "Güzel haber." diyerek Ult'a küçük bir bakış attı. Bu onu tebrik ettiğini belirten bir bakıştı. Genç adama da açıkça anlamıştı. "O zaman küçük bir ekip hazırlayın. Paya ve Vuz siz ordunun başında kalacaksın. Kızlarla birlikte." diyerek kızlara baktı. "Sadece Nevil benimle gelsin. Düğüne biz gideceğiz. O süreç boyunca orduya savaşmayı düzgünce öğretmeye devam edin." Majestlerinin emri ile herkes dağılmıştı. Sadece peşi sıra Pasna geliyordu. "Yorgun görünüyorsunuz efendim." dedi gergince. Lidena duruşunu dikleştirip yürümeye devam etti. "Uyumak pek mümkün değil." Gözlerini kapattı ve ayağa kalktı. "Ben biraz hava alacağım. Birkaç eski erkek kıyafeti getir. Dikkat çekmesin." diyerek eline bir bez aldı ve yüzündeki makyajı silmeye başladı. "Tabii efendim." Pasna dakikalar sonra birkaç erkek kıyafeti getirmişti. Lidena kıyafetleri giymiş, saçlarını bağlamış ve özenle şapkası altına saklamıştı kızıllıklarını. Kılıçlarını da aldıktan sonra çıkmak için kapıya yönelmişti ki Pasna merak ile sordu. "Nereye gidiyorsunuz? Yağmur yağıyor. " Lidena pencere kısa bir bakış attı. Yağmurun sesi ne kadar da baskındı. "Uyumaya." Genç kız çıkıp gitmiş, ahırdan lorganını da almıştı. Bire bir benzemese bile bir göl bulmuştu. Çok daha büyük ve genişti. Ne o ne de lorgan ıslanmıştı. Ufak alev gösterisi sayesinde. Gölün kenarına geçmiş ve bir müddet devasa hayvan ile yürümüştü. En sonunda bir yer bulmuş ve üstündeki hırkasını atıp oturmuştu. Bu sefer bir çatı yaptı kendine. Hem lorgan hem kendi için. Alevden çatının üzerine düşen damlaların çıkardığı ses ile yere uzandı. Dakikalar boyunca öylece uzandı. Göle düşen damla sesleri farklıydı. Toprağa düşenler daha farklı. Yapraklar düşen bambaşka. Bir de alevlere...
"Şimdi şöyle izah etmek gerekirse babanız bu duruma oldukça sinirli olmalı. Yani geldiğiniz konuma bir bakar mısınız? Üstelik bir kız? " dedi Lark kafasını iki yana sallayarak. "Hiç olmadı şimdi. Daha da sinirlenecektir. Bir de dövüş sanatımız, atamı-" "Eğer biraz daha konuşursan, seni boğazından yakalar, ağzını havaya tutarım. Yağmur suyuyla boğulup ölen ilk insan olursun!" Asır'ın bağırışı ile Lark sıçrayarak geri çekildi. "Özür dilerim efendim." Genç adam sinirle elinden şemsiyeyi aldı ve kötü bir bakış attı. "Beni biraz rahat bırak." Lark canını kurtarırcasına kaçıp giderken Asır sinirle yürüyordu. "Ne boş boğaz bir şey." diye diye yürürken büyük bir göle geldiğini fark etti. Elinin biri cebine gitti. Aklına gelmişti o yabani kadın. Kim bilir şimdi nerdeydi? Kimin kellesini elinde sallıyordu. Kafasını iki yana salladı. Bir kelleleri sayıyor oluşu geldi aklına. Gülerek eliyle alnını sıvayıp bir iki adım atmıştı ki gözüne mavi bir ışık takıldı. Havada asılı duran devasa bir şey. Kaşlarını çattı genç adam. Göl kenarı boyunca ilerlemeye başladı. Sessiz sessiz yürürken dikkatle bakıyor ve garip şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uzun sessizliğin ardından yaklaştığında maviliğini bir ateş olduğunu fark etti. Kaşları havaya kalktı. Mavi ateşe hükmetmeyi bilen tek bir kişi tanıyordu. O da o yabani kadından başkası değildi. İyice yaklaştığında devasa hayvanı gördü. Hemen tanıdı tabii. Kimin evcil bir lorganı vardı ki? Yüzünde aptal bir gülümseme oluştu. Gölün etrafında baktı ve sessiz adımlarla yaklaşmaya başladı. Usul usul ilerlediği esnada ateş bir anda söndü, lorgan irkilerek ayağa kalktı ve yağmur öylece genç kızı ıslattı.
|
0% |