Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Lidena

@ladyrebel

    

Lidena açılan kapıdan içeri girmiş ve yeni elbisesini düzeltmişti. Kılıcını bacaklarının üzerine koyduktan sonra kapının diğer tarafından kendisine bakan adama bakmıştı.

 

"Sizinle tanıştığıma büyük şeref duydum Lidena Nien. Umarım hayatınız boyunca bu kadar güzel ve güçlü olabilirsiniz!"diyerek eğilen Reyni ile Lidena sessiz bir nefes alıp kafasını kaldırdı.

 

"Sizi unutmayacağım."

 

Reyni duyduğu sözlerden sonra yumruklarını sıktı. Asıl unutamayacak olan kendisiydi. Bu genç kız kendisini aklını öyle bir kazımıştı ki üstüne kırk çuval taş dökse kurtulamazdı.

 

"Hoşçakalın!"

 

Reyni ile birlikte bütün kasaba imparatorun savaşçısını yolcu etmişti. Bu yolculuğun ikinci kez başlaması bir tek kahyayı ürkütüyordu.

 

Atların kişnemesi ile yola koyulan at arabasının arkasından bakan kalabalık sessizliği hemencecik bozmuştu.

 

"O çok ilginç bir insan!" dedi küçük bir kız. "Kılıcını hiç bırakmıyor."

 

Küçük bir erkek çocuğu ise eline bir çubuk alıp öne atıldı. Saçma sapan hareketler ile dönüp çubuğu sallarken bağırdı.

 

"Ben de onun gibi büyük bir savaşçı olacağım!"

 

Çubuğun ucu toprağa saplanınca yüz üstü yere düşmüştü. Yüzü gözü çamur olduğunda kalabalıktan bir kahkaha yükseldi.

 

"Tabii tabii, küçük adam..." diyen Reyni elini çocuğun kafasına koydu. "...sen de bir gün onun kadar büyük bir savaşçı olacaksın."

 

 

Kuzey Doğu Vandol Eğitimhanesi

 

Ellerine verdikleri sopalara bakan bir dolu büyücü kaşlarını çatmıştı. Bununla ne yapacaklardı ve neden dışarı çıkmışlardı?

 

"Şunun üzerindeki desenlere baksana." dedi Geile. " Acaba büyülü bir asa falan mı?" dedikten sonra kısa saçlarını savurarak kendi etrafında döndü ve çubuğu sıra arkadaşı olan Lule'ye tuttu. Ancak hiçbir şey olmamış ve genç kız erkeklerin gözünde tatlı bir yer edinmişti.

 

"Tanrım!" dedi Mias. "Şu kıza bakar mısın?" diyerek kıkırdadı. "Çok tatlı!" yanakları hafifçe kızarmış, gülümsediği için gözlerinin altı hafifçe kırışmıştı.

 

"Şu hareketlerden vazgeç Geile!" dedi Lule utanarak. "Herkes bize bakıyor!" Üstündeki üniformasının kollarıyla yüzünü kapatmaya çalıştı. Çilleri bile utançtan kızarmıştı sanki.

 

"Herkes bir çember oluştursun!"

 

Tigruan'ın bağırışı ile bütün sınıf telaşla bir halka oluşturmuştu. Rise, elindeki çubuğa bakarken nefesini tuttu. Sağ tarafında Mias sol tarafında ise Geile vardı. Bu durum onun bir hayli gerilmesine sebep olmuştu. İlk günden bu yana bu kız sınıftaki birçok erkeği sevimliliği ile bir hayli etkilemişti. Bunun farkında olduğunu düşünüyordu.

 

"Ortaya bir ateş yakacağım. Herkes çubuğunu bu ateşte yakacak. Sopaların ucu tutuştuktan sonra çembere geri döneceksiniz." dedikten sonra ortaya çıktı ve devasa çukurun içine tutuşturduğu çubuğunu attı. Çukurdan büyükçe bir ateş yükseldi. "Çubuğu eliniz yanana kadar tutacaksınız. Elinizin yandığını hissettiğiniz an yere atın. Eğer yanmıyorsanız elinizde tutmaya devam edin. Kaşıntı, hava, uyuşma gibi durumlar yanmakla bir değildir!" Bağırdıktan sonra öğrencilerin oluşturduğu çemberden çıktı ve emir verdi. "Çubukları yakın!"

 

Bütün öğrenciler çubuklarını yakmış ve geri çekilmişlerdi. Eris ateşe yaklaşır yaklaşmaz anlamıştı. Kendisi asla ateşe hükmedemezdi. Yandığını hissetmişti bir kere. Bu çok sıcaktı.

 

Çemberdeki herkes pür dikkat çubuklarına bakıyordu. Geile, gergince yutkundu. Eli henüz yanmamıştı ama yanabilecek olacağından çokça tedirgindi. Gözlerini sağındaki kalan adama çevirdi. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu çubuğu en hızlı yanan onunkiydi. Çubuğu o kadar hızlı yandı ki bir an sonra adam telaşla çubuğu yere atmıştı. Geile şaşkınca açtığı gözlerini yerde kül olmuş çubukta gezdirmişti. Sonrasında ise telaşa elini sallayan adama baktı. Cidden yanmıştı. Acıdan buruşturduğu suratından belliydi. Endişe ile ona doğru bir adım atıp yardım etmek istedi ancak yeşil gözlerini kendisine çevirince yerine mıhlandı. Gözlerindeki kızıllık?

 

"İyi misin?" diye sorun genç adam ile kaşlarını havaya kaldırdı. Asıl o iyi mi? Anlamsızca yeşil gözlerine bakarken arkasındaki Lule bağırdı.

 

"Geile!"

 

Genç kız hızla soluna dönmüştü ki tutuşmuş kıyafetleri ile gözleri kocaman açıldı.

 

"A!!"

 

Yanıyordu! Kıyafetleri, eli, bedeni yanıyordu!

 

"Tanrım, yanıyorum! Yanıyorum!" diye çığlık attıktan sonra ortaya doğru birkaç adım atmıştı ki eğitmeni karşısına dikildi.

 

"Sen!" dedi bağırarak. "Ateş soyundansın."

 

Genç kız şaşkınca gözlerini açmış, karşısındaki adama bakıyordu. Nefes nefese ellerine baktığında yandığını görmek onu korkutmuştu ama sıcak değildi sanki? Canı acımıyordu. Teni tahriş olmuyordu. Anlamsız bakışları eğitmenin getirdiği bir rüzgar ile bozuldu. O sırada birkaç kişinin de çubuğu elleri arasında köz oldu.

 

"Ben ateş soyundan mıyım?" diye mırıldandı kendine. O daha nazik bir şeyler bekliyordu. Hava ya da su? Belki de canlılar? Hiç tahmin edemezdi ateşe hükmedebileceğini. Şaşkın bir şekilde geri yerine geçtiğinde yanındaki adam kendisine bir iki adım attı.

 

"İyi misin?"

 

Geile, kafasını kaldırıp genç adama baktı. Yeşil gözlerindeki kızıllık silinince daha net görmüştü. O gerçekten de... yakışıklıydı.

 

"Evet...evet iyiyim." diyerek utanmış, kafasını eğerek kızarmış yanaklarını saklamaya çalışmıştı.

 

Eris, genç kızın gerçekten iyi olduğunu anladığında derince bir nefes verdi. "Tebrik ederim." diyerek hafifçe gülümsedi ve onu içten bir şekilde tebrik etti. "Soyunu buldun." dediğinde Geile kafasını kaldırıp adama baktı.

 

"Teşekkür ederim." dedi ufak bir gülümseme ile. "Benim adım Geile." Kahverengi gözlerini genç adamın gözlerinde gezdirdi.

 

"Ben de Eris." demişti ki yan taraftan Mias atladı.

 

"Ben de Mias! Eris'in oda arkadaşıyım." dediğinde Geile sesli bir şekilde gülüp arkasındaki Lule'yi gösterdi.

 

"Benim o da arkadaşım da Lule." dediğinde Lule hafifçe kızarmış yüzü ile acıyan elini tutarak eğildi ve diğerlerini selamladı.

 

"Tanıştığımıza memnun oldum."

 

Eris, Lule'yi de selamlayıp tekrardan önüne döndü. Sanırım yavaş yavaş çevresi büyüyecekti.

 

 

 

 

Dilroyn Kasabası

 

"Sözcü!" diye bağıran yaşlı kadın telaş içerisinde Reyni'nin yanına koştu. "Çok kötü bir şey oldu! Çok kötü!" Nefes nefese Reyni'nin yanına gittiğinde genç adam sandığını kapattı sessizce.

 

"Ne oldu? Ne bu telaş?"

 

Yaşlı kadın dizleri üzerine çökmüş ve elindeki torbayı yere düşürmüştü.

 

"Çok büyük bir hata yaptım Sözcü! Tanrı beni bağışlasın!"

 

Reyni kaşlarını çatarak eğildi ve yerdeki beyaz torbayı aldı. İçerisinde çıkan isimlik ve mektup ile gözleri kısıldı. Bu da nereden çıkmıştı şimdi?

 

"Küçük hanımın arabasını temizlerken bunları kenara çıkarmıştım. Geri koymayı unutmuşum!"

 

Genç adam tedirgince isimliğe baktı. Esmer teni sanki renk atmıştı. Elindeki isimlik kanını dondurmuştu resmen.

 

"Guan Terlas'ın kızı ; 04.05.1824 doğumlu , Lidena Terlas."

 

Elleri arasından düşmesin diye sıkı sıkıya tutarken dudaklarını ısırdı. İmparatorun öz abisinin kızıydı Lidena! Şu anda olabilmesi en mümkün gözüken veliahttı. Bu, bu bütün dengeyi bozardı. Sırf kendisi ve oğlu imparator olsun diye öz kardeşini öldürmüş olan Zeord'un savaşçısı mı olmaya gidiyordu? İnanılmazdı.

 

Titreyen elleri ile doğrulup yanındaki yaşlı kadına baktı.

 

"Sorun yok. Çıkabilirsin." dediğinde yaşlı kadın rahat bir nefes verdi. Başı belaya girecek diye aklı başından gitmişti resmen. Sözcünün rahatlatıcı sözleri ile çıkıp gitti ancak sözcü resmen yerle bir olmuştu.

 

Ne yapacağını bilemez bir halde yandaki mektubu aldı ve biraz kararsız olsa bile açmadan edemedi. Bilmek zorundaydı. Sonuç olarak Lidena imparatorun yanına gidiyordu ve bu ne kadar doğru olabilirdi? Üstelik bu kadar güçlü bir savaşçıyken?

 

 

  

ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

 

Peki ya sizce Lidena bu hikayenin kötü başrol oyuncusu olabilir mi?

 

ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

 

 

Loading...
0%