
Yine gitmişti. Hep hiç konuşmayan ama her zaman son sözü eden oluyordu. Hiç arkasına bakmıyordu. İşte o zaman anlamıştı Asır. Aralarındaki bu garip şeylerin hissi sadece kendisinden kaynaklıydı. Sadece kendisinde vardı.
Üstünü başını düzelttikten sonra yürümeye başladı. Sormadığı halde ikinci kez red yemiş gibiydi. Ellerini cebine soktu ve o tüm gece suratında olan aptal gülüşü buruşturup bir kenara attı.
Lidena hep böyle bir kız olabilirdi ama o artık bundan sonra böyle bir adam olacak gibiydi.
Dün gece yolda düşürdüğü şemsiyesinin üstüne basıp kırmış ve hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etmişti.
.
.
.
"Majesteleri, iyi misiniz? " dedi Pasna telaş içerisinde. "Dün gece geri dönmediniz."
"İyiyim." dedi Lidena. Çünkü gerçekten iyiydi. Uyumuştu. Gücünün verdiği o muazzam elektriği bizzat hissediyordu. Yıllardır uykuya böylesine çabuk ve uzun daldığını hatırlamıyordu. "Her şey hazır mı?" diyerek odasına geçti. Nevil ve kızlar üstünü değiştirmesine yardım ettiler. Makyajı yapıldı, saçlarına şekil verildi ve sonrasında ölmüş kralların el koyulmuş ordularının önüne geçildi.
Lidena önünde serilmiş yüzlerce komutana baktı ve derin bir nefes çekti ciğerlerine.
"Nasılsınız?" diye sordu.
"Emredin majesteleri! " diye bağırdılar hep bir ağızdan. Lidena hafifçe başını salladı. İşte alışık olduğu askeri terbiye.
"Biliyorsunuz ki sizlere ve sizlerin sahip olduğu ordulara birçok şey öğrettik." diyerek komutanların arasında yürümeye başladı. "Kadim savaşlardan bir dövüş sanatı. Hüküm verebilenlere hüküm vermeyi öğrettik." dedi ve ellerini açtı. "Karşılığında ise krallarınızın kellesini aldık. Bence bu da bir ödül ama... " diyerek kendi ekseninde döndü. Üzerindeki beyaz elbise zarifçe dağıldı. "Şimdi asıl sebebe gelelim. Ben " Gel" dediğimde geleceksiniz. "Git" demeden gitmeyeceksiniz. Bu topraklar gibi toprakların üstündeki de benimdir. Size hayat verdiğim gibi almasını da bilirim." diyerek koyu mavi gözlerini boşluğa dikti ve hırslı bir ifadeyle baktı. "Size krallıklar, topraklar, nimetler bıraktım. Karşılığını ödemek zorundasınız. Çünkü ben her zaman öderim. "
"Emredersiniz majesteleri!"
Komutanların selamı ile Lidena kafasını salladı.
"Yakın zamanda bir düğün var. Bu düğüne elim boş gitmem mümkün değil." diyerek komutanları incelemeye başladı. "Bana az ama öz bir ordu lazım. Kim ordusunun benim ile birlikte seyahat edebilecek kadar yeterli olduğunu düşünüyor? " dediğinde komutanların birkaçı hızla öne çıktı. Diğerleri de majestelerinin gözüne girmek, güvenini kazanmak istiyorlardı ama orduları şu anda onlar kadar yeterli değildi.
Lidena öne çıkan komutanlara baktıktan sonra Paya'ya döndü.
"Ordularımın komutasını sana bırakıyorum." dediğinde Paya şaşkınca Pasna ve Ult'a baktı. Neden kendisini seçtiğini anlayamadı. Sonuç olarak Paya ilk tanışmalarında ve sonrasında Lidena'ya oldukça kaba davranmıştı.
"Emredersiniz majesteleri! " diyerek selam verdi ancak. O an şaşkınlığını belli etmemeye çalıştı.
"Düğüne benimle gelecek 100 kişi ayarla." diyerek arkasını döndü ve Nevil'e baktı. "Benimle gel. "
Lidena'nın gidişi ile Pasna hızla Paya'nın yanına gitti.
"Tebrik ederim! " diyerek elini omzuna attığında Paya yan bir gülüş atmıştı.
"Sana verir sanmıştım." dedi dürüstçe. Pasna yarım ağız gülümsedi.
"Askeri deneyim açısından sen benden daha iyi bir seçeceksin. Ben kendimi daha çok siyasî bir konumda hissediyorum." dediğinde Paya kafasını sallamıştı.
"Yine benim için oldukça beklenmedik. Sonuçta biz başta birbirimizden hiç hoşlanmadık." deyince Pasna kahkaha attı.
"Bana benim hikayemi anlatıyorsun sandım! " dediğinde Paya dönüp genç adama baktı.
"Sen de mi kavga ettin?" dedi merakla.
"Kendimi fena rezil ettim."
"Ben de , ben de..." diyen Paya yavaşça arkasını döndüğünde onlarca komutanın dikkatle kendisini izlediğini fark etti. Yüzündeki beklenmedik gülümseme hızla silindi, omuzları dikleşti. Şu anda sempatik bir maymuna benzemenin sırası değildi.
"Öne çıkan komutanlar beni takip etsin!" diyerek arkasını döndü ve Pasna'ya yan bir bakış attı. "Akşam yemeğinde görüşürüz."
.
.
.
Düğün gününe kadar seçilmiş 100 asker özenle eğitimlendirilmişti. Paya arabaları, arabalarda duracak muhafızları, alınması gereken silahları ve nicelerini tüm detayına kadar ayarlamıştı.
Nevil ise özenle elbise ayarlamış, makyaj malzemeleri toplamıştı. Majestelerini mükemmel bir prenses olarak göstermek istiyordu. Onun gözünde zaten mükemmeldi ama...
Gün gelip de kapı çalınca Lidena kıpkırmız elbisesinin içerisinde aynanın karşısına geçti. Dönemin elbiselerinin modasından bir hayli uzaktı. Kabarık değildi mesela. Sırtındaydı dekoltesi. Saçları simsiyah bir su gibi açık omuzlarından düşüyor ve sırtını bir hayli kapatıyordu. Kızıl uçları o kadar uyumluydu ki kıyafetine sanki ona özel dikilmişti. Gözlerine siyah bir makyaj, dudaklarına mat bir kırmızı sürülmüştü.
"Bu bir asil için fazla dramatik." dedi Nevil'e.
Nevil ise hızla ellerini kaldırdı.
"Hayır majesteleri, öyle demeyin. Bu sizin saf güzelliğiniz. Onu sonuna kadar kullanmalıyız." diyerek karşısına geçti. "Üstelik sırf, olur da bir durum başınıza gelirse diye, bedeninizi saran bir elbise seçtim. Kılıcınızı rahatça kullanabilirsiniz." dediğinde Lidena belini saran ve sonrasında bollaşıp uzayan elbiseye baktı.
"Dediğin gibi olsun." diyerek kırmızı elbisenin beline bir kemer taktı ve kılıcını yerine oturttu. Ne olursa olsun kılıcından ayrı kalamazdı.
Tüm hazırlıklar tamamlandığında Lidena kendisini bekleyen askerler eşliğinde yola koyuldu. Komutanlar her geçen gün daha da güzelleşen İmparatoriçeleri ile çok daha güven kazanıyorlardı. Her şey tahmin edildiği gibi olmuştu. Gücü sayesinde insanlara kudretini, güzelliği sayesinde ise şefkatini gösteriyor gibiydi. Halk onun Tanrı'nın bir hediyesi gibi görmeye başlamıştı bile. Üstelik bu dedikodu dilden dile dolanıp, köyden köye yayılıyordu.
.
.
.
"Hoş geldiniz efendim."
Asır kendisine selam veren Lark'a baktıktan sonra saçlarını düzeltti.
"Her şey hazır mı?" dedi kaşlarını çatarak.
"Evet, hiçbir endişeniz olmasın."
Büyük mekanın kalabalığı ve kalabalığın derin gürültüsü ile gözlerini sarayda gezdirdi.
"Muhafızlara söyle düğün hediyesini teslim etsinler." diyerek kıyafetini şöyle bir düzeltti ve sarayın çiçek kokan uzun bahçesinde yürümeye başladı. Merdivenlere doğru ilerlerken arkasından birkaç tane muhafızı ona eşlik ediyordu. İnsanlar onu gördüğünde endişesi ile geri çekiliyor ama selam vermeden de edemiyorlardı.
Asır'ın yüzünden ne hissettiği belli olmuyordu resmen. Lidena'nın yanında espriler yapıp şaklabanlıklar gösteren adam yok olup gitmişti. Buz gibi bir şey vardı insanların karşısında. Buz gibi.
Lark sessizce yürüyor ve ona tanıtması gereken herkesi tanıtıyordu.
"Bu arada efendim, gelinimiz olan, Prenses Sevli sizi misafir odasında bekliyor." dediğinde genç adam omuzlarını gerdi ve dönüp Lark'a kısa bir bakış attı.
"O zaman yanına gidelim."
Büyük güçler büyük bedenler isterdi. Dışarıdan nasıl gözüktüğü önemli değildi tabii. Sıska bir bedene sığdırılmış sonsuz güç sadece ona ağır gelir ve onu mahvederdi. Ama Asır dışarıdan bile büyük ve güçlü gözükmesine rağmen sahip olduğu güç tarafından edilebilecek biriydi.
Attığı adımları, aldığı nefesleri... Şimdiye kadar göstermeye gerek görmediği güçleri... O bambaşka bir şeydi. Tıpkı Lidena gibi.
Sarayın devasa kapısı gürültüyle açıldı. Bir hizmetli korku içerisinde elleri arasındaki kılıcı tuttu ve var gücüyle bağırmaya başladı.
Büyük topluluk derin ve ürpertici bir şekilde sessizliğe gömülmüş, gelen kişiye bakıyorlardı.
"Karşınızda Harsian İmparatorluğunun veliahtı, İmparator Polan'ın tek oğlu, Veliaht Prens Asır Rav! "
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
Merhaba!
Evet, Asır'la da tanıştık bakalım...
Gençler, Hitreads üzerinde yayımda olan, "Kötü Çocuklar Da Ağlar" için desteklerinizi bekliyorum :(
Tüm teorileri şuraya almak istiyorum --->
O zaman...
Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!
LadyReBeL
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.26k Okunma |
3.1k Oy |
0 Takip |
101 Bölümlü Kitap |