
Tabii, Tanrı'nın işine akıl sır erdirilemezdi. Çünkü biz ondan kopmuş ama asla bir bütün olduğumuzda o olamayacaklarız. Bu yüzden insan kendini ne kadar azim ile çalıştırsa da akılının sınırları vardı. Tanrı'nın çizdiğince.
Peki, insandan da üstün bir ırkın geldiğini varsayarsak Lidena bu ırkın içerisinde olabilir miydi?
Belki de.
Kılıç ateşi ikiye böldü. Geniş bir kapı açtı genç kıza. Siyah duman, is kokusu ve karanlık bir kapı. Asır'ın masmavi bedenine baktı ve sonrasında sessizce ayağa kalktı. Kendisi Sed Aruz'u öldürmek istiyordu, istiyordu elbet ama ondan önce öğrenmesi gereken bazı şeyler vardı. Şu mistik yaratıkların anlatmak istediği şeyler.
Siyah dumandan kapıyı geçip de garip bir yere geldiğinde geriye döndü. Son bir defa kapıya baktı ve gözlerini tekrardan etrafta gezdirdi. Sabırım imparatorluğun sarayındaydı. Hiçbir tavan bu kadar yüksek yapılamazdı. Ellerini saçlarına attı ve geriye doğru taradı. İşte tam o esnada Sed Aruz'u duymuştu.
"Demek sen de rüyalara girebiliyorsun." dediğinde Lidena arkasını döndü ve kendisini izleyen yaşlı adama baktı.
"Söyle bana. Benim yapamayacağım büyü var mı bu topraklarda?" diyerek olduğu yerde durdu ve adamı izledi.
"Burada duran şey ruhumuz. Biliyorsun değil mi?" dedi yaşlı adam. "Eğer burada ölürsen bedenine dönecek bir ruhun kalmaz."
Lidena hafifçe kafasını salladı.
"Bilgi için teşekkürler." diyerek yaşlı adama doğru yürüdü ve gözlerinin içine baktı. "Şimdi bana anlat bakalım. Ölüm kimdir ve neden yer yüzüne gelmiştir?" dediğinde Sed Aruz ellerini arkasına aldı ve genç kıza alayla baktı.
"Bundan sana ne ola?" demişti, tabii sonrasını duyana kadar sürmüştü bu alay.
"Çünkü o beş taşı toplabilecek tek kişi ölümmüş." dediğinde Sed Aruz kafasını iki yana salladı.
"Yapmadın." dedi yalanlarcasına. "Yapmış olamazsın."
"Evet, o sevimli orman artık bir göl." diyen Lidena ile Sed Aruz dişlerini sıktı.
"Nasıl Ölüm gibi bir Yüce senin gibi pis bir insan olabilir?"
Yaşlı adam lafının hemen ardından bir anda havaya yükseldi. Lidena bir bakışı ile onu kavramış ve gözlerine bakmıştı.
"Laflarına dikkat et. Ölüm olup olmamam umurumda değil. Karşında bu toprakların sahibi duruyor!" diyerek adamı kafasının bir hareketi ile savurup fırlatmıştı.
Metrelerce sürünen yaşlı adam sırtını yatağa çarpıp durunca acıyla nefes çekti. Lidena ise hiçbir şey olmamış gibi etrafta yürümeye başladı.
"Annemi ben mi öldürdüm?" dediğinde yaşlı adam gülmeden edemedi.
"Senin adın 'ölüm'. " dedi alaylarcasına. "Senden başka kim öldürmüş olabilir?"
Lidena yaşlı adamın önünde diz çöktü ve gözlerinin içine baktı.
"Eğer oraya sürgün edilmeseydi-"
Yaşlı adam kahkahalarla böldü Lidena'yı. "Kışın var olduğu bir yere mi sürüldünüz sanki? "
Lidena bir bakışıyla susturdu zavallı adamı.
"Görüşlerine ihtiyacım yok. Sadece sorduğum soruyu cevapla. Annemi nasıl öldürdüm?"
Yaşlı adam bir anda konuşmaya başladığında kaşları havaya kalktı.
"Şiir der ki; ölümün yere inişi ile yirmi küsür sene kar yağacak. Bu kar basit bir kış ayı değil. İnsanları donduracak bir soğuk! Anneniz de bu soğuk yüzünden can verdi. Sürgün edildiğiniz yer önceden böylesine karla kaplı değildi. Siz getirdiniz." dedikten sonra kaşlarını çattı. "İrademe hükmedemezsin!" dedi bağırarak.
Lidena gözlerini kısarak geriye çekildi.
"Ben her şeye hükmedebilirim." dedikten hemen sonra gözlerini etrafta gezdirdi. Birkaç kitap, bir iki lamba, büyük bir şömine ve ortasında koca bir ayna vardı. Genç kız aynaya şöyle bir baktı ve sordu. "Sana bir sorum daha var o halde. " dedi yaşlı adama dönerek.
"Baban-"
Lidena kafasını iki yana salladı.
"Bunun cevabını bizzat öğreneceğim." diyerek Sed Aruz'u durdurdu ve tek kaşını kaldırdı. "Ormanda, 5 tane taş buldum. Tıpkı istedikleri gibi. Mistik yaratıklarda ikişer ikişer vardı. Her biri ölüp kül oldu. Cesetleri kalmadı. Geriye sadece taşları bıraktılar. Şimdi sana soruyorum." dedi kaşlarını çatarak. "Neden sonuncu olan bende bir tane vardı?"
Sed Aruz cevap vermek istemedi. İstemedi ama Lidena ona öyle bir hak sunmamıştı. İradesini ele geçirmiş ve her sorusunu cevaplamaya itmişti.
"Sende de iki tane var." dedi yaşlı adam. "Aslında 6 taş vardı. En başından beri. Ama sen ana karnına düştüğün an 6. taş kül oldu. Tıpkı bahsettiğin gibi. Baban. Merhum İmparator Guan ise birine sahipti. Sahip olduğu için başı belaya girdi. Onu sakladı ve kimse nerede olduğunu öğrenemedi. Ta kii o gece, senin rüyanda, beni kılıcınla yaralayana kadar." diyerek kılıcına baktı. "Acı o kadar farklıydı ki bir insana ait olmadığını anlamak zor olmadı." dediğinde Lidena kafasını iki yana salladı.
"Merhum' demene gerek yok sanırım." demiş ve dudaklarını yalamıştı. "Ondan önce 6. taş. Nerede ve neden kimse bundan söz etmiyor?"
Dişlerini sıktı. Yumruklarını sıktı ama durdurmadı kendisini.
"Sensin. Tıpkı diğerleri gibi ölüp gittiğinde geriye son taş kalacak. Kül olup da savrulursan siyah taşı geride bırakacaksın. Ayrıca bazıları hariç hiç kimse siyah taşın seni varettiğini söylemedi. Herkes vaadini doldurduğunu ve yok olduğunu sandı. Biz, sadece biz anladık. Kadimler. Ve birkaç kişi." dedikten sonra kafasını kaldırdı. "Ölüm, topraklara indiğinde insanlık korkuyla Tanrı'sını arayacak. Unutulmaya yüz tutmuş Tanrı hiçbirine kulak asmayacak."
Lidena sözlerin üzerine gözlerini kapattı ve kafasını hafifçe geriye attı. Öylece durmuş ve sanki gözleri kapalı bir şekilde yüksek tavanı izlemişti.
"Annemi ben öldürdüm. Çünkü kış benimle geldi. Annem ve binlerce kışı bu soğuk kış nedeni ile vefat etti." diye mırıldandı. "Tanrı beni kullarını korkutmak için kullandı ve benden acımasızca değerli olanları aldı." dedikten sonra gözlerini hafifçe araladı. "Ve sırf durum böyle olduğundan, hiçbir şey hiasetmeyeyim diye, duygulardan muhaf kıldı."
Koyu mavi gözleri korkutucu bir yavaşlık ile yaşlı adama döndü.
"Doğru mu anladım?" dediğinde Sed Aruz iliklerine kadar titredi.
"Evet."
Genç kız kafasını salladı.
"Demek bedenin yatağında ve Ruhun burada." diyerek ayağa kalktı ve karşısındaki aynaya baktı. "Boş bir beden, sarayın içinde..."
"Hayır!" diye bağırdı Sed Aruz. "Hayır yapamazsın. Bu kadar güçlü olmana imkan yok!" diyerek ayağa kalkmak istemişti ki Lidena hızla ona dönüp baktı.
"Sen!" diye bağırdı güçlü bir tavırla. "Sen bile benimsin! Bu topraklardaki her şey benim! Aptal bedenin, aciz Ruhun, değersiz nefsin..." diyerek adamın üzerine yürüdü. "Sahip olduğunu sandığın her şey benim. Şimdi madem Tanrı ile aran bu kadar iyi. Seni ona göndermekten başka seçeneğim yok. Bana bu anlattıklarını bir de ona dillendir bakalım." demiş ve belinden ansızın çıkardığı küçük bıçağını parmakları arasına almıştı. "Tarafıma geçmek için çok geç kaldın."
Bıçağı öylesine hızlı fırlatmıştı ki yaşlı adam ağzını açmaya fırsat bulmadı. Normalde bıçak alnına saplanıp kalacaktı. Ama Lidena havaya öyle bir hükmetti ki, bıçakla birlikte, büyük bir hava kütlesi beton gibi suratına çarptı. Yaşlı adam havanın baskısı ile duvar arasında ezilip acıyla can verdi.
Lidena ise gözlerini yandaki aynada gezdirdi. Bu ayna Sed Aruz'un geçidiydi. Tıpkı kendisinin kılıcı gibi. Ağır ağır aynaya yürüdü ve sessizce aynadan geçti. İşte o an bedeni ağırlaştı, kasları uyuştu ve yıllanmış bir yorgunluk çöktü üzerine.
Gözlerini açar açmaz doğrulmuş ve aynadaki aksine bakmıştı. Yaşlı, çirkin Sed Aruz'dan başkası değildi.
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
Merhaba!
Ufak bir aradan sonra nasılsınız?
Küçük işlerim var bölümler biraz aksayacak gibi!
Tüm teorileri şuraya almak istiyorum --->
O zaman...
Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!
LadyReBeL
ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.26k Okunma |
3.1k Oy |
0 Takip |
101 Bölümlü Kitap |