Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. Bölüm (FİNAL)

@ladyy_6

 

 

Başımdaki keskin acı ile gözlerimi açmaya çalıştım. Pek başarılı olamadım. Oflayarak sağ tarafıma doğru döndüm. Derin bir nefes alıp tekrar gözlerimi açmaya çalıştım. Bu sefer başardığımda karşımda Aslan’ı gördüğümde yüzümde ufak bir tebessüm oluştu.

 

Aslan…

 

BİR DAKİKA.

 

ASLAN MI?

 

BENİM UYUDUĞUM YATAKTA MI?

 

NE OLUYORDU?

 

Yataktan hızla kalktığımda Aslan da gözlerini açıp bana baktı. “Ne oluyor Efnan?” Birde soruyor muydu? Yatağımda uyuyordu. BENİM YATAĞIMDA.

 

“Ne işin var senin burada?” Diye sordum sinirle. Oflayarak yattığı yerde biraz doğruldu ve bana bakmaya başladı. “Sen dedin,” iyice kafam karışmıştı. Neyi ben demiştim burada ne oluyordu? Aslan’ın tişörtü neredeydi ve ben neden dün geceki kıyafetlerim ile uyumuştum?

 

Dün gece olanları hatırlamak için düşünmeye başladım ama en son Gül ile içiyorduk. Sonrasını hatırlamıyordum.

 

Derin bir nefes alıp yatağın kenarına oturdum ve Aslan’a baktım. “Neler olduğunu tek tek anlatır mısın?” Yüzümde gezinen gözleri, gözlerime çıkarttı ve birkaç saniye baktı. Sonra konuşmaya başladı. “Ben planınızı önceden bildiğim için akşam buraya geldim.” Ah! Doğru ya, plan… onu unutmuştum. Evet şimdi asıl soru şu idi. Aslan planı nereden biliyordu? “Sonra sen sarhoş oldun. Bende seni odaya getirdim. Yatağa yatırdım sonra öp-” kelimesini tamamlamayıp yarıda bıraktı. Ne diyecekti acaba? Umarım düşündüğüm şey değildir.

 

Umarım öyledir.

 

Sen sus iç ses.

 

Öptü kesin. Hahahaha.

 

Off. Saçmala ya. Öpmemiştir herhalde.

 

Öpmüştür. Hem n’olacak öptüyse? İstemez miydin?

 

İsterd-

 

Kafayı yiyordum gerçekten. Aslan tekrar konuşmaya başladığında düşüncelerimi bir kenara ittim ve onu dinlemeye devam ettim. “Yani sonra gidecekken sen elimden tuttun. Gitme falan dedin, ben yok olmaz dedim ama sen dinlemedin. Küserim dedin. Kıyamadım.” Ben mi? Ben mi demiştim bunları? Biraz abartıyordu. Hatta biraz değil bayağı abartıyordu. “Abartma Aslan. O kadar şey söylememişimdir.”

 

“Daha neler söyledin bir bilsen.”

 

Kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda gözlerini kaçırdı. Sanırım benim duyacağımı hesaba katmamıştı. “Ne demişim başka?” Diye sordum. Yalandan sinirli bir sesle. Yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. Gözlerini tekrar bana çevirdi ve “hiç. Hiçbir şey demedin,” dedi. Göz devirdim ve oflayarak ayağa kalktım. Gardropun yanında duran valizimi açtım ve dünden beridir yerleştirilmeyi bekleyen kıyafetlerime baktım.

 

Valizimden bir pantolon bir tanede tişört aldım ve kapatıp tekrar kenara koydum. Aslan’ın hâlâ uyuduğunu görünce yatağa yakınlaştım ve yastıklardan birisini elime alıp üzerine attım. Birden gözlerini açıp bana baktı. Yüz ifadesini görünce gülmemi tutamayıp hafifçe kıkırdadım. “Kalk hadi. Üstümü değiştireceğim.” Tekrar yatağa yerleşti ve gözlerini kapattı. Üzerindeki yastığı alıp kenara koyarken konuşmaya başladı. “Değiştir. Ben be yapayım?” Yüzümü buruşturup tam konuşacağım sırada gözlerini açtı ve hızla yatakta doğruldu. Serseri bir gülüş ile “ha gel yardım et diyorsan-” devam etmesine izin vermeden yastıklardan birisini daha attım ama bu sefer havada yakaladı. “Sapık,” diye söylenip arkamı döndüm. Yanaklarım kızarmaya başlamıştı.

Ah şu olur olmadık yerlerde gelen utangaçlığım…

 

“Gidiyorum ben. Sende giyin. Yardıma ihtiyacın olursa-”

 

“Aslan!”

 

Gülerek “tamam tamam,” dedi ve üzerine gömleğini giyip odadan çıktı. Sonunda gitmişti. Derin bir nefes verip kendimi yatağın üstüne bıraktım. Sırt üstü uzanmıştım ama diz kapaklarımdan sonrası yataktan dışarıdaydı. Birkaç dakika tabanı izleyip olanları düşündüm.

 

Dün gece neler olmuştu hâlâ tam olarak hatırlayamıyordum. Üstümü değiştirmek için yattığım yerden hızla doğruldum. Başıma keskin bir ağrı girdi ve birden gözümün önünde hayal meyal bir anı belirdi. Dün gece ile ilgili. Biz Aslan ile…

Tahmin ettiğim şeydi. Aslan’ın tamamlamadığı kelime tahmin ettiğim şeydi.

 

Sağ elim istemsizce dudaklarımın üzerinde gezindi ve yine istemsizce bir gülümseme oluşmuştu yüzümde.

 

Kafamı sağa sola sallayıp elimi dudağımdan indirdim ve yüz ifademi düz bir hale getirdim.

 

Kendine gel Efnan!

 

Bir duş alıp kendime gelmeliydim. Böyle olmayacaktı.

 

 

Duştan çıkıp üstümü değiştirmiştim. Birazdan da kahvaltı için aşağıya inecektim. Yatağın üzerindeki telefonumu alıp çıkışa doğru ilerledim. Gül nerede kalmıştı acaba? Normalde aynı odada kalıyorduk ama sabah burada değildi. En iyisi aramaktı.

 

Telefonumun ekranını açtığımda Aslan’ın mesaj attığını gördüm. Bildirimin üzerine tıklayıp yazdığı şeyi okumaya başladım.

 

Aslan: Kahvaltı için aşağıya gelecek misin? 09.47

 

Mesajı atmasının üzerinden yarım saat falan geçmişti. Ben duşa girmeden önce yazmıştı.

 

Efnan: Şimdi iniyorum.

 

Telefonun ekranını kapatıp bir saattir önünde dikildiğim kapıyı açtım ve dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Koridorun sonundaki asansöre doğru ilerlemeye başladım.

 

Asansörün gelmesini beklerken telefonuma gelen bildirim ile dikkatim telefonuma kaydı. Ekranını açıp gelen bildirime baktım. Aslan mesaj atmıştı.

 

Aslan: Bekliyorum.

 

Tam telefonun ekranını kapatırken asansörün kapısı açıldı ve birisi kolumdan tutup beni içeri çekti.

 

Ben anın verdiği adrenalin ile ne yapacağımı bilemezken beni içeri çeken kişinin Aslan olduğunu gördüğümde rahatlamıştım. Omzuna vurup “sapık mısın sen?” Diye sitem ettim. Üzerime doğru eğildiğinde birkaç adım geri çekildim. Biraz daha eğildiğinde bir adım daha geri çekildim ama artık gidecek yerim yoktu. Arada sıkışmıştım ve Aslan aramızdaki mesafeyi kapatıp elinide belime koydu.

 

Yüzünü yüzüme yakınlaştırıp “sapık değilim. Sadece seni özlüyorum.” Ah hadi ama şu an böyle konuşmak zorunda mıydı? O derin sesi beni kendine çekiyordu. Birde koku vardı tabii. Onu unutmamak lazım, kesinlikle es geçilmemesi gereken bir konu.

 

Alnını alnıma yasladığında istemsizce gözlerimi kapattım. O da gözlerini kapatmıştı. Asansör haraket halindeydi ama nereye gidiyordu bilmiyordum ve şu an pekte umrumda değildi. Belimdeki eli beni kendine biraz daha çektiğinde artık vücutlarımız bir bütün gibiydi. İki yanımda duran ellerimi boynuna doladım. Nefeslerimiz hızlanmıştı. Kalbim ağzımdan çıkacak gibi atıyordu ama artık Aslan’dan bir adım beklemek yerine ben bir adım atmaya karar verdim.

 

Kafamı biraz yukarı kaldırıp Aslan’ı öptüm. İlk başta afallasa bile kendine geldiğinde karşılık verdi.

 

Birden asansörün kapısı açıldığında telaşa kapılıp aceleyle Aslan’ı ittim. Açılan kapıya baktığımda karşımda Gökhan’ı görmeyi hiç beklemiyordum. Aslan ve bana şaşkın gözler ile bakıyordu. Utandığım için gözlerimi kaçırıp önce yere sonra Aslan’a baktım. Ama keşke bakmadaydım. Resmen gözleri ile Gökhan’a ateş ediyordu.

 

Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Hangi katta olduğumuza baktığımda lobide olduğumuzu farkettim. Aslan’ın elinden tutup çekiştirdim ve Gökhan’a gülümsedim. Yanından geçmeden önce “Gökhan merhaba,” dedim. Kafasını sallayıp cevap vermeden asansöre bindi ve bizde çıktık. Arkamı dönüp tekrar gülümsediğimde buruk bir tebessüm ile karşılık verdi.

 

Asansörün kapısı kapandığında önüme döndüm ve Aslan ile birleşik olan ellerimizi ayırdım.

 

Niye mi?

 

Bilmem.

 

Yüzüne baktığımda kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. “Niye bıraktın?” Diye sordu. Omuz silkip onu arkamda bırakıp ilerlemeye başladım. Hızlı adımlarla bana yetişip elimi tuttu. Çekmeye çalıştığımda izin vermedi. Durup ona döndüm ve huysuzca yerimde kıpırdandım.

 

Tekrar elimi çekmeye çalıştığımda yine izin vermedi. “Biraz önce öpüyordun, şimdi niye elimi tutmuyorsun?” Diye sordu. Mantıklı bir soruydu. Ama bende bir cevabı yoktu. Elini tutmamda bir sıkıntı yoktu tabii ama inatçılık edecektim. Konuşmayıp tekrar omuz silktim. Bağırarak “biraz önce öpü-” cümlesini tamamlamasına izin vermeden elimi hızla ağzına kapattım. Bir sürü insanın içinde öpüştüğümüzü söylüyordu resmen. “Tamam tamam. Tutacağım elini. Yeterki bağırma.” Avucumun içini öptüğünde huylandım.

 

Elimi ağzından çektiğimde elimi kaldırıp öptü ve canımı acıtmayacak kadar sıkı tuttu. Yüzümde ufak bir tebessüm belirirken kafamı iki yana salladım.

 

El ele ilerlemeye başladığımızda ikimizde gülümsememize engel olamıyorduk.

 

Otelden çıkıp arabaya bindik. “Nereye gideceğiz?” Diye sordum merakla. “Buradan yarım saat uzaklıkta çok güzel bir yer varmış oraya gideceğiz,” dediğinde gülümseyip başımı omzuna koydum. Başımı omzuna koyduğumda hissettiğim huzur ile gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Aslan ise saçlarımı öpüp derin bir nefes aldı. Gülümseyerek hâlâ birleşik olan ellerimize baktım. Baş parmağım ile elini okşadığımda o da aynı şekilde karşılık verdi.

 

Yol küçük sohbetlerimiz ve Aslan’ın beni öpme girişimleri -pekte başarılı olmayan- ile geçmişti.

 

Araba durduğunda kafamı Aslan’ın omzundan kaldırdım ve etrafıma bakındım. Muhtemelen bizim kahvaltı için geldiğimiz yer sağ tarafta kalan yerdi. Çok tatlı ve hoş bir yere benziyordu.

 

Arabadan indikten sonra heyecanlı bir şekilde Aslan’a “bugün bir Urfa turu yapalım mı?” Diye sordum. Evet Urfa’daydık ve hazır gelmişken neden gezmiyorduk? “Tabi güzelim, olur.” Küçük bir çocuk gibi sevinmiştim. Gülümseyerek Aslan’ın elini tuttum ve içeriye doğru çekiştirdim. O da gülerek buna izin verdi ben önde o arkada içeriye girdik.

 

Çok kalabalık değildi. Cam kenarında boş bir yer bulup oraya oturduk. Siparişlerimizi verip beklemeye başladık.

 

 

 

Kahvaltımızı yaptıktan sonra oradan çıktık. Akşama kadar vaktimiz vardı etrafı gezmek için. Akşam ise Gül, Gökhan, Aslan ve ben birlikte vakit geçirecektik. Gökhan’ın gelme sebebi ise dün gece Gül sarhoş olduğunda aramış. O da merak edip buraya kadar gelmişti. Gül mesaj ile kısaca böyle anlatmıştı ama ben daha sonra bütün ayrıntılarını öğrenecektim.

 

“İlk nereye gitmek istersin?” Aslan’ın sorusu ile düşüncelerimi bir kenara itip cevap verdim. “Bilemiyorum. Balıklı Göl olabilir,” kararsızdım bu konu hakkında. Aslında hiç böyle gezmek gibi bir planım yoktu. O yüzdende pek bir araştırma yapmamıştım. “Pekala. O zaman ben seçeyim gideceğimiz yerleri,” dediğinde tamam anlamında kafamı salladım.

 

Arabaya bindik ve ilk durağımız olan Balıklı Göl’e doğru yol almaya başladık…

 

 

-Gökhan’ın anlatımından-

 

Asansörde Efnan ve Aslan’ı öpüşürken görmüştüm. Efnan’ı çok uzun bir süredir seviyordum ama biraz önce onları öyle gördüğümde eskisi gibi bir kıskançlık hissetmemiştim. Ne oluyordu bana gerçekten anlamıyordum. Senelerdir Efnan’ı seviyordum, bir anda eskisi gibi hissetmemeye başladım.

 

Belkide bir anda değildir…

 

Asansör durduğunda açılan kapıdan dışarı çıktım ve Gül’ün kaldığı odaya doğru ilerledim. Gerçi tam bilmiyordum nerede kaldığını sadece numarasını biliyordum.

 

Dün gece beni aramıştı ve bir sürü şey söylemişti. Sarhoştu birde. Nerede olduğunu soruncada konum atmıştı. Bende ilk uçakla gelmiştim işte.

 

Niye gelmiştim bende bilmiyordum. Sadece iyi olup olmadığından emin olmak istemiştim. O kadardı. Başka bir anlamı yoktu.

 

Ah! Kimi kandırıyordum ben? Seviyordum işte. Tamam belki çok güçlü hisler değildi. Yada çok uzun süreli değildi ama seviyordum. Uzun süredir olup olmamasının bir önemide yoktu zaten. Sevgiydi bu. İster on yıllık olsun ister on günlük. Ne fark ederdi? Bence hiçbir şey.

 

Gül’ün söylediği oda numarasını bulduğumda kapıyı üç kere tıklattım ve beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra gözleri şişmiş ve saçı başı dağılmış bir Gül ile karşılaşmayı beklemiyordum. Bu hali gülümsememe sebep olurken o da karşısında beni görmeyi beklemiyordu sanırım. Çünkü ne yapacağını bilemeyip birden kapıyı yüzüme kapattı. Bu hali sesli bir şekilde gülmeme sebep olurken tekrar kapıyı çaldım.

 

“Gül aç hadi kapıyı.”

 

“Yok. Sen git. Bir yarım saat sonra hatta bir saat sonra gel. Anca toparlanırım ben.”

 

“Öylede gayet tatlısın bir kere. Aç hadi kapıyı…”

 

 

-Efnan’ın anlatımından-

 

 

Gün boyu bir sürü yer gezmiş ve bir sürü şey tatmıştık. Genelde et ürünleri ile ilgili şeylerdi tattıklarımız. Hepsi çok güzeldi. Ama en güzelide Aslan ile bir sürü fotoğraf çekinmiştik. Pek fotoğraf çekinmeyi sevmiyordu ama benide kıramamıştı işte.

 

Son olarakta Urfa Kalesine gelmiştik. Çok büyük bir yerdi. Muhtemelen pek fazla kalamayacaktık ama yinede biraz etrafı incelemek için zamanımız vardı. Neredeyse hava kararacaktı ve otele dönmemiz gerekiyordu birazdan.

 

Susadığımı hissettiğimde Aslan’a bakıp “arabada su var mı?” Diye sordum. “Var. Getireyim hemen,” dediğinde kafamı salladım. Zaten arabada pek uzakta değildi, o yüzden Aslan’ı burada bekleyecektim. Aslan arkasını dönüp yanımdan uzaklaşmaya başladığında bende olduğum yerde etrafıma bakındım. Arkamdan omzuma birisi dokunduğunda hızla arkama döndüm. Kaşlarımı çatıp karşımda bana gülümseyerek bakan adama baktım. Esmer, siyah gözlü ve uzun boylu bir adamdı. Peki asıl soru şu idi. Bu adam neden benim omzuma dokunmuştu?

 

“Merhaba,” hafif şiveli bir dille konuştuğunda yüz ifademi bozmadan adama bakmaya devam ederken “merhaba,” diye pekte samimi olmayan bir şekilde karşılık verdim. Adam hâlâ gülümserken birazdan Aslan’ın burada olacağı aklıma geldi. Acaba şimdi gelse bu adamı kaç ayrı parçaya ayırırdı? Beş? On? Daha fazlasıda olabilirdi.

 

Adam bakışlarını yüzümden çekip ellerime indirdi. Tam olarak neye bakıyordu? Bakışlarını tekrar gözlerime çıkarıp konuşmaya başladı. “Evli değilsiniz. Tanışmak ister misiniz?” Diye sorduğunda tam konuşacakken yanımdaki varlığını yeni hissettiğim Aslan benden önce davranıp adama cevap verdi. “Evli olmadığını nereden biliyorsun lan?!” Sesi hem sinirli hemde yüksek çıkmıştı. Adam bundan hiç etkilenmeyip ters ters cevap verdi. “Yüzük yok. Buda demek oluyorki evli değil,” dediğinde Aslan adama doğru bir adım attı ve yakasına yapıştı. Ben ne yapacağımı bilemediğim için şaşkınca olan biteni izliyordum.

 

“Sen evli olmayan her kadınla böyle gevşek gevşek konuşuyor musun?” Adam Aslan’ın sözlerine fazlası ile sinirlenmiş olmalıki elini yumruk yapıp suratına vuracağı sırada Aslan gümrüğünü tuttu ve zorlanmadan bileğini büktü. Adam acı içinde bağırırken “bir daha benim sevgilimin yanına bir kilometreden daha fazla yaklaşırsan seni öldürürüm.” Dedi. Daha sonra adamı yere doğru sert bir şekilde ittiğinde adam dengesini sağlamayıp yere düştü.

 

Kendini toparlayıp ayağa kalktı ve belinden silahını çıkartıp Aslan’a doğrulttu. Aslan da aynı şekilde silahını çıkarıp adama doğrulttu. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” İsmini bilmediğim sapık olan adam sanki herkes onun kim olduğunu bilmek zorundaymış gibi sorduğunda Aslan sorusunu es geçerek kendisi bir soru yöneltti.

 

“Asıl sen benim kim olduğumu biliyor musun?”

 

“Kimsin?”

 

“Aslan Arslan.”

 

“N-ne?” Sanırım Aslan’dan korkmuştu çünkü ismini söylediğinde kekelemeye başlamıştı. Silahını yavaşça indirdiğinde Aslan da gülerek bana döndü ve belimden tutup yanına çekti. “Söylediklerimi unutma,” ben şaşkınlıkla Aslan’a bakarken o kafasını boynuma gömüp derin bir nefes aldı ve hızlıca öpüp geri çekildi. Adama baktığımda başını önüne eğmiş buraya bakamıyordu. “Özür dilerim Aslan bey,” deyip hızla uzaklaştı. Ben yüzümdeki şaşkınlık ve küçük bir gülümseme ile Aslan’a bakarken Aslan elimi tutup kaldırdı ve “yüzük almaya gidiyoruz,” dedi.

 

Ben daha ne olduğunu bile doğru düzgün anlayamadan çekiştirmeye başladı. Birkaç adım peşinden atsam bile durup ilerlemediğimde arkasını dönüp bakmak zorunda kaldı. “Yavrum hadi,” dedi yorma beni der gibi. Ama benim takıldığım nokta neresiydi sizce? Tabiki yavrum demesiydi. Yiaa yavrun muyum gerçekten?

 

İçten içe kendime gülüyordum. Kendime gelip omuz silktim. Tabiki de hemen gel demesiyle gidecek değildim. “Nereye gideceğiz?” Diye sordum. Sanki biraz önce ‘yüzük almaya gidiyoruz’ diye yüzüme yüzüme haykırmamış gibi. “Yüzük almaya,” diyerek cevap verdi. Bende tabi hadi gidelim o zaman dedim. Şaka şaka tabikide öyle bir şey demedim. İNATÇILIK EDECEKTİM.

 

“Niye?”

 

“Biraz önce adamın ne dediğini duymadın mı? Parmağında yüzük olmadığı için sarkıntılık etti resmen,” diye gayet mantıklı bir açıklama yaptı. Peki ama ben kabul eder miydim bunu?

 

Etmezsin.

 

Etmem tabi iç ses. Neden edeyim?

 

Seviyorsun işte. Taksın yüzüğü alsın nikah tarihinide evlenin güzel güzel. Neyin inadı bu?

 

Yani iç ses şimdi şöyleki, önce seni seviyorum demesi lazım sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek.

 

Üff. Ne bok yersen ye.

 

Aaa. Gençlik bitmiş ya.

 

“Sen kim olarak yüzük takacaksın bana?”

 

“Sevgilin olarak?”

 

“Ne zaman sevgili olduk?”

 

“Bugün.”

 

“Olmadık.”

 

“Olduk.”

 

Sen inatsan bende inatım Aslan bey. Duyacağım o kelimeleri ağzınızdan.

 

“Ben çıkma teklifi falan almadım?”

 

Yüzündeki ciddi ifade kaybolup küçük bir gülümseme yerleştirdi ve bir adım yaklaşıp belimden tutup kendisine doğru çekti.

 

Hadi buyur şimdide yap inatçılık.

 

Sus iç ses. Sus.

 

“Çok mu duymak istiyorsun?”

 

“Neyi?”

 

“Seni seviyorum. Seni çok seviyorum.”

 

Söylemişti. Çığlık atmak istiyordum şu an. Heyecandan bayılabilirdim. Kalbim resmen ağzımda atıyordu ve heyecandan elim ayağım titriyordu. Belkide Aslan beni belimden tutuyor olmasa ayakta bile duramazdım.

 

Gömleğinin yakalarından tuttum ve bir cesaret ile çekip öptüm. Gerçi bununla ikinci olmuştu ama yinede olsundu. Bu seferki daha farklıydı.

 

Dudaklarımızı ayırıp alnımı alnıyla birleştirdim. “Bende seni çok seviyorum.” Belimden daha sıkı tutup ayaklarımı yerden kesti ve dönmeye başladı. Bende karşı koymayıp kollarımı boynuna sardım.

 

Beni yere indirdiğinde ikimizde gülümsüyorduk. İkimizinde mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Bugüne kadar Aslan’ın bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum ama kendisinden duymak çok daha farklıydı. Beni soracak olursanız zamanla kendine alıştırdı belki. Belkide ben zaten önceden de hazırdım buna. Bilemiyordum. Şu an bildiğim tek şey Aslan’ı çok sevdiğimdi. Her şeyden çok. Kendimden bile…

 

Birçok şey kaybettim. Annemi, sözde babamı, çocukluğumu, aşkımı…

Ama kaybettiğim her şeyi tek bir adamda bulmuştum. Annemden göremediğim, babamdan görmediğim sevgiyi, çocukluğumu ve en önemliside aşkımı bulmuştum ben Aslan’da…

 

Zambak çiçeğinin benim için ifade ettiği anlam sadece annemin yada benim en sevdiğim çiçek olması değildi. Ben o çiçeği her zaman kendime benzetmiştim. Biraz su ve sevgi ile kolayca yetiştirilebilecek bir çiçekti. Bende biraz sevgi istemiştim hep. Bugüne kadar alamamıştım o istediğim azıcık sevgiyi. Sonra Aslan ile karşılaştım. İstediğim sevginin çok daha fazlasını verdi bana. Bende ona en iyi şekilde sevgimi göstermeye çalışıyordum…

 

Kimse sevmemişti beni onun kadar. Kimseyi sevmeyecektim onu sevdiğim kadar…

 

 

                                 -SON-

 

 

LÜTFEN OKUYUN.

 

Eveeett bu bölüm final bölümüydü sevgili okurlarım. Bugüne kadar okuyan ve destek olan herkese çok teşekkür ederimmm.

 

Belki biraz daha uzatılabilirdi ama çalışmam gereken bir sınav var ve okullarda açılıyor. O yüzden burada bitirmeyi uygun gördüm. Boş zamanım olursa özel bölüm atabilirim belki bilemiyorum.

 

Başka kurgu yazacağım ama iki sene sonra falan yani. O zamana kadar beklerim diyen varsa bekleyebilirler. Üç tane kurgu var kafamda iki sene sonrası için.

 

Biri yine mafya kurgusu. İkincisi hem mafya hemde aşiret ortaya karışık bir şey (bu fikir bir okuyucuma ait. Çok teşekkür ediyorummm.) ve bir tane de fantastik var vampir konulu.

 

Şimdilik bu kadar. Daha sonra görüşmek üzereee…

 

Loading...
0%