@ladyy_6
|
1.bölüm
|GÜNÜMÜZ|
08.30
Sabah alarm sesi ile uyandım. Çok şaşkındım çünkü alarmdan önce babam beni her zamanki gibi sabahın köründe uyandırırdı. Ama bu sefer alarm sesi ile uyanmıştım. Dün eve çok geç gelmişti, belkide gelmedi emin değildim. Çok geç saate kadar gelmemişti ve ben uyuduktan sonra gelip gelmediğini bilmiyordum.
Düşünmeyi bırakıp yatağımdan kalktım. İlk önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Lavabodan çıkıp önce babamın odasına baktım, sonra oturma odasına ve mutfağa ama yoktu.
Belki geç gelip erkenden çıkmıştır diye düşündüğüm için odama gidip telefonumu aldım. Aradım ama açmadı. Belki işi vardır, ne de olsa eninde sonunda eve geri gelecekti. En iyisi hazırlanıp evden çıkmaktı, yoksa okula geç kalıcaktım. Ama önce yapmam gereken gereken küçük bir şey vardı. Çiçeğimi sulamalıydım.
Mutfaktan biraz su alıp penceremin önündeki Zambak çiçeğime su verdim. Zambak annemin en sevdiği çiçekti ama artık bende çok seviyordum. Bu yüzden bir tane yetiştiriyordum. Hatta farklı renklerini de yetiştirmeyi düşünüyordum. Ama şimdilik sadece beyaz yetiştiriyordum. Baktığımda annemi hatırlatıyordu. Onu gerçekten çok özlemiştim.
Ben annemin bu çiçeği sevdiğini bile ne kendisinden ne de babamdan öğrenmemiştim. Annem öldüğünde cenazesine çok yakın bir arkadaşı gelmişti. Onun elinde de beyaz zambak gördüğümde sormuştum, neden bu çiçekler olduğunu. O zamanlar bilmiyordum ama o kadın söylediğinde öğrenmiştim. Annem bu çiçeği çok sevdiği için getirmişti. O günden sonra bir daha hiç unutmamıştım. Hatta arada zambak alıp mezarını ziyarete giderdim.
Gözlerim yanmaya başlamıştı ama ağlamak istemiyordum. Derin bir nefes alıp tavana doğru baktım ve gözüme gelen yaşları geri gönderdim. Tekrar derin bir nefes aldım ve telefonumdan saate baktım. Biraz daha oyalanırsam gerçekten geç kalacaktım.
Üstümü değiştirmek için dolabımdan bir pantolon bir de tişört aldım. Hızlıca giyinip evden çıktım.
Durağa gidip otobüs beklemeye başladım. Bu otobüs bekleme işinden gerçekten artık bıkmıştım. Atanınca ilk işim bir araba almak olacaktı sanırım. Böyle otobüslerde sürünmek istemiyordum artık.
Ben bunları düşünürken otobüsün geldiğini farkedip hemen bindim. Boş bir yer bulup oturdum.
Son senem olduğu için artık daha çok çalışıyordum. Sınavlarım başlamıştı, bu yüzden telefonumdan konu anlatım videosu açıp onu izlemeye başladım.
✨
Okula geldiğimde sınıfıma gidip sırama oturdum. Bir taraftan da açtığım konu anlatım videosunu izliyordum.
Video bitince telefonumu kapatıp bahçeye çıktım. Ders saatine daha 15 dakika vardı. Bu zamanımı bahçede oturarak geçirmek istiyordum.
Boş bir yer görünce o tarafa doğru yürüdüm ve oturdum. Geçen birkaç dakikanın ardından Cenk yanıma geldi. "Günaydın," dediğinde "günaydın," diyerek cevap verdim. Uzun bir zamandır Cenk çok garipti.
Artık bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştım ama bundan emin olmak için kanıta ihtiyacım vardı. Beni aldattığından şüpheleniyordum. Çok uzun zamandır birlikteydik ama son zamanlarda benden kaçmak istiyormuş gibi bir hâli vardı. Sürekli işim var diyordu ama ne olduğunu söylemiyordu. Önceden de işim var derdi ama bu kadar çok değildi ama artık kaçma derecesinde olduğu için sürekli ne işin var deyip sıkıştırıyordum. Hatta sırf bu yüzden birçok kez kavga etmiştik. Cenk benden bir şeyler saklıyordu ve ben bunun ne olduğunu bulacaktım.
Karşıdan gelen Gökhan'ı görünce elimi kaldırıp salladım ve bizi görmesini sağladım. Bizi görünce bu tarafa doğru yürümeye başladı. Yanımıza geldiğinde "günaydın," dedi. Hemen "günaydın," diye cevap verdim. Cenk de pek istekli olmayan bir şekilde "günaydın," dedi. Gökhan "Sınava çalıştın mı?" Diye sorunca ona doğru döndüm ve olumlu anlamda kafamı sallayıp "evet çalıştım. Sen çalıştın mı?" Diye sordum. Kafasını olumsuz anlamda sallamasının hemen ardından sözlü bir şekilde dile getirdi. "Hayır çalşmadım. Yapabileceğimi düşünüyordum ama sabah gelirken biraz göz gezdirdim ve yapamayacağıma karar verdim. Beni çalıştırabilir misin? Lütfen."
Bana yalvaran gözlerle bakıyordu resmen. "Tabii ki," diye olumlu cevap verdiğimde birden bana sarıldı. Sonra hemen geri çekildi, tam konuşacağı sırada Cenk araya girip "sohbetinize doyum olmuyor ama benim gitmem lazım, dersim başlamak üzere görüşürüz." Dedi.
Bir şey dememe kalmadan hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaşmaya başladı. "Sanırım kıskandı ama gerçekten bir an heyecanlandığım için öyle yaptım. Özür dilerim."
"Kıskandığı için değil gitmesi gerektiği için gitti. Sorun yok o yüzden." Demiştim ama dersinin başlamasına neredeyse yarım saat vardı. Ama gitmişti veya kaçmıştı. Bilmiyordum. Bir işler çeviriyordu ve ben bunun ne olduğunu bulacaktım ama tek başıma yapabileceğimi düşünmüyordum. Bu yüzden Gökhan'dan yardım isteyecektim. Ama bunu ona şu an söylemeyecektim.
Ders saatimizin geldiğini fark edince "kalkalım mı?" Diye sordum. Kafasını olumlu anlamda aşağı-yukarı salladıktan sonra ayağa kalktı, bende peşinden kalktım. Beraber sınıfımıza doğru yürümeye başladık.
Benim aklım hâlâ Cenk'teydi. Ne saklıyordu ve ben bunu nasıl öğrenecektim?
Kafamda türlü türlü planlar kurarken Gökhan'ın sesini duyunca bunları düşünmeyi bırakıp ona odaklandım. "Sen iyi misin? Dalgın görünüyorsun." Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bir şeyler olduğunun farkındaydı ama benden duymak istiyordu sanırım. "İyiyim. Sınavı düşünüyordum, dalmışım bir an devam et lütfen." Diye kısa bir açıklama yaptım. O sınavla ilgili şeyler söylerken ben bir taraftan ona cevap verip bir taraftan da Cenk meselesini düşünüyordum.
Sınıfa geldiğimizde sıramıza geçip oturduk. Gökhan'la yan yana oturuyorduk. Hoca derse girince sınava çalışmamız için bize izin verdi. Ben Gökhan'a ders anlatmaya başlamadan önce babamın bana geri dönüş yapıp yapmadığına bakmak için telefonuma baktım. Ama hiç bildirim yoktu. Merak etmeye başlıyordum artık. Normalde böyle hiç yapmazdı. Ne kadar kötü bir baba olsa bile daha önce hiç, bir anda ortadan kaybolmamıştı.
Babamı düşünmeyi bırakıp Gökhan'a sınavda çıkacak konuları anlatmaya başladım.
✨
15:30
Bütün derslerimiz bitmişti. Gökhan, ben ve Cenk çıkışa doğru yürüyorduk. Cenk'e doğru dönüp "işin var mı? Bir yerlere gidip biraz oturalım mı?" Diye sordum. Kafasını çevirip bana baktı daha sonra tekrar önüne döndü ve ensesine elini atıp "aslında evet kısa bir işim var. İşimi bitirip size yetişmeye çalışırım. Olur mu?"
Kafamı olumlu anlamda salladım. Asıl amacım bir yere falan gitmek değildi, Cenk'i takip edecektim. Sürekli işi vardı. Neymiş bakalım o işi? Her gün iş iş deyip gidiyordu, sanki ülke yönetiyor. Bu kadar ne işi olabilirdi. Bunu kesinlikle öğrenmeliydim.
Cenk kendi arabasına doğru gitmeye başladığında Gökhan'a planımı anlattım. O sadece benimle birlikte Cenk’i takip edecekti. Zaten çok uzun süredir böyle bir şey olduğunu düşündüğü için hiç şüphe etmeden kabul etmişti. Nereye gittiğini ve ne işi olduğunu öğrendikten sonra da beraber geri dönecektik.
İçimde kötü bir his vardı ama yine de artık bu sır gibi sakladığı işinin ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Cenk arabasını çalıştırırken bizde arabaya binmiştik. Cenk’ten hemen sonra Gökhan arabayı çalıştırdı. Cenk biraz uzaklaşınca Gökhan onu takip etmeye başladı.
Yaklaşık yarım saattir Cenk'i takip ediyorduk. En sonunda bir restoranın önünde durdu. Arabayı parkedip restorana girdi. O içeriye girince Gökhan’da arabayı park etti. Bizde içeriye girmek için yönelmişken ben camdan Cenk'i bir kızla el ele görünce olduğum yere çivilenmiş gibi kaldım.
Ben hâlâ olduğum yerde beklerken kız oturduğu yerden kalktı, Cenk'in yanına oturdu ve birden dudaklarına yapıştı. Cenk'in onu itmesini bekledim ama öyle olmadı. Aksine kıza karşılık vermeye başlayınca artık yerimde duramadım. İçriye doğru hızlı adımlarla giderken Gökhan'ın hemen arkamdaki varlığını hissediyordum.
Cenk'lerin oturduğu masaya geldiğimde masadaki suyu alıp üstlerine serptim. Suyun şokuyla neler olduğunu anlayabilmek için bana baktılar. Cenk'in gözü şaşkınlıkla kocaman açılırken kız bana hem anlamaz hem de sinirli gözlerle bakıyordu.
Ben artık kendimi tutamayıp konuşmaya başladım. "Bu muydu işin? Ha! Bu kadar zamandır işim var deyip gittiğin işin bu muydu?" Cenk hiçbir şey söyleyemezken birden ayağa kalktı. Bana doğru geleceği sırada ben ona doğru bir kaç adım atıp yüzüne tokat attım. Arkama bile bakmadan hızla ordan uzaklaşırken Cenk'in arkadan bağırma seslerini duydum. "Efnan bekle. Açıklamama izin ver. Lütfen." Bu sözleri duyduğumda olduğum yerde durup arkamı döndüm. "Neyi açıklayacaksın? Senelerdir beni nasıl aldattığını mı? Sevgimi ve beni kullanmanın nasıl bir açıklaması olabilir? Neyi açıklayacaksın?” Diye sorduğumda hiç bir şey söyleyemedi. Sadece baktı.
Bende arkamı dönüp hızlı adımlarla çıkış kapısına doğru yürüdüm. Benim hayatımdaki herkes birer birer gidiyordu. Ben daha doğmadan ilk babam gitmişti, istememiş beni hiç. O yüzden ben daha doğmadan yaşayan babamı kaybetmiştim. Belki aynı evde yaşıyorduk ama benim için bir yabancıdan farksızdı. On yaşımda annemi, şimdi ise Cenk’i kaybetmiştim. Daha kim vardı kaybedeceğim? Kimse. Benim artık kimsem kalmamıştı. Her şeyimi kaybetmiştim.
Bir an önce dışarı çıkmak için hızlı adımlarla yürümeye devam ederken birini gördüm. Kapının sağ taraflarındaki bir masada oturan adama gözüm takıldı. Çok tanıdık geliyordu ama şuan bunu düşenebilecek durumda değildim.
Şu an sadece buradan çıkmak istiyordum. Uzaklaşmak istiyordum. Bu yüzden hiçbir yere bakmadan direkt kapıdan dışarı çıktım.
Arkamdan dışarı birisinin daha çıktığını anladığımda Gökhan veya Cenk sandım. Hızla arkamı döndüğümde karşımdaki kişi ne Gökhan'dı ne de Cenk. Bu biraz önce çok tanıdık geldiğini düşündüğüm adamdı. Yanında bir kadınla oturuyordu. Ama şu an yanında o kadın yoktu. Tek başındaydı. Benim olduğum yere doğru yürümeye başladı. Yüzüne daha dikkatli baktığımda kafamda şimşekler çakmış gibi birden kim olduğunu hatırladım. Bu o gün ki adamdı.
Seneler önce sokakta çarpıştığım, özür dilediğim ve bana o gün, o sözleri söyleyen adamdı. Ama söyledikten sonra gitmeden önce şaka yaptığını söylemişti. Aslında çok hızlı hareket etmişti. Kaçar gibi bir hâli vardı.
Onu o günden sonra hiç görmemiştim. İlk zamanlar birkaç kez rüyama giriyordu ama onda da aynı sözleri söyleyip şaka yaptığını söylüyordu. Şimdi böyle bir zamanda, karşılaşmayı hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkmıştı.
Bana doğru hızlı adımlarla geldi ve tam önümde durdu. Dilim tutulmuş gibiydi. Karşımda durmasının hemen ardından o ferah kokusunu yine aldım. Aynı kokuydu o kadar güzel ve ferah bir kokuyduki nerde alsam bilirdim bu kokuyu.
Konuşmak istiyordum ama boğazımda bir yumru vardı ve ben ondan dolayı boğuluyormuş gibi hissediyordum. Gözlerim dolu doluydu.
Gözlerimi saniyelik kapattığımda yanağıma doğru bir yaşın aktığını hissettim. Sonra hemen peşinden bir tane daha. Konuşmaya çalıştım. "S-sen o gün ki a-adamsın?" Kekeleyerek konuşmuştum çünkü ağlıyordum.
Adını bilmediğim adam "hangi gün?" Diye sorunca hiç düşünmeden cevap verdim. Çünkü o olduğundan emindim. "Sen 3 sene önce çarpışıp özür dilediğim, kusura bakma dememe rağmen uzatmaya devam edip kusura bakarsam ne olucak dediğin ve benim sana ne istediğini sorduğumda senin bana o sözleri söylediğin gün..." sonrasını söyleyememiştim. "Hangi sözleri?" Diye üstüme geliyordu. Bence hatırlıyordu ama benden duymak istiyordu. Bunları neden yapıyordu?
Arkamı dönüp gideceğim sırada bileğimden tutup gitmeme engel oldu.
Devam etmemi ister gibi bakmaya başladığında, derin bir nefes alıp verdim ve birkaç saniye sonra devam ettim. "Benim olmanı istiyorum. Ve eğer ben bişey istersem onu elde edene kadar peşini bırakmam diyen adamsın." dediğimde sırıttı.
"Seni bu kadar etkilediğimi bilseydim tekrar karşına çıkmak için bu kadar beklemezdim,” dediğinde şaşırmıştım. Ne demek tekrar karşına çıkmak için bu kadar beklemezdim? Nasıl yani bu adam o gün özellikle mi karşıma çıkmıştı? Kafam gerçekten çok karışmıştı. Hiçbir şeyi algılayamıyordum.
"N-nasıl yani?" diye sorarken yine kekelemiştim. Çünkü hâlâ ağlıyordum ayrıca şaşkındım. Ellerini yüzüme doğru uzatıp yüzümü avuçları arasına aldı. Baş parmağının ucuyla gözümdeki yaşları silmeye başladı. "Şimdi bunları düşünme. Bunları konuşmak için daha çok zamanımız olacak, merak etme güzelim," dediğinde daha da şaşırmıştım. Gerçekten bugün herşey çok fazla üst üste geliyordu.
Ellerini yüzümden çekip elime indirdi. Elimi tutup beni çekiştirmeye başladığında ilk başta hareket etmedim. Arkasını dönüp bana baktı. “Buradan uzaklaşmak istediğini biliyorum ve sana çok iyi gelecek bir yerde biliyorum.” Dedi. Biraz düşünmeye çalıştım ama düşünemiyordum bile. “Efnan,” arkamdan Cenk’in sesini duyduğumda aklıma biraz önce gördüklerim geldi. Derin bir nefes alıp oradan uzaklaşmak için beni götürmesine izin verdim.
O sırada arkamızdan koşarak yanımıza gelen Gökhan'ı gördüm ama durmak istemedim, bağırışını duydum ama duymak istemedim. Sadece buradan uzaklaşmak istedim. Onunla beraber burdan uzaklaşmak istedim. Ona güvenip kendimi ona teslim ettim.
Beni kendi arabasına götürdüğünü binmem için kapıyı açtığında fark ettim. Arabaya binmem için açtığı kapıdan içeriye adımı atıp arabaya bindim. O da kapıyı kapatıp şöför koltuğunun olduğu tarafa dolandı. Kapıyı açıp oturdu ve kapısını kapatıp arabayı çalıştırdı. Ben hâlâ ağlıyordum. Ama hiç sesim çıkmadan.
Çünkü ben hep böyle ağlamıştım. Babam annemi döverken de sessiz ağlardım. Babam beni döverkende sessiz ağlardım. Annem öldüğünde de sessiz ağladım.
Kimse görmeden.
Kimse duymadan.
Kimse bilmeden.
Sessizce, sadece ağlardım.
Araba durduğunda nerede olduğumuzu anlamak için camdan dışarı baktım. Sahile gelmiştik ve kimse yoktu. Ben her zaman ağladığımda buraya gelirdim. Burası benim için bir sığınak gibiydi. Sahilin bu tarafları pek kalabalık olmazdı. Hatta bazen kimse olmazdı, bu yüzden ağlarken buraya gelirdim. Ama hep tek başıma gelirdim. Şimdi ise beni o getirmişti. Ama neden? Sadece bir tesadüf mü? Yoksa bilerek mi getirmişti? Bilmiyordum.
Ben bunları düşünürken oturduğum tarafın kapısını açtığında arabadan indim ve yürümeye başladım. Ayakkabılarımı elime alıp kumlara çıplak ayakla basmaya başladığım sırada onun da yanımda aynı benim gibi ayakkabıları elinde yürümeye başladığını gördüm.
Denize iyice yaklaşınca yere oturdum. O da benim yanıma oturdu. Denizdeki dalgaları izlerken yine gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Ağlamam daha da şiddetlendiğinde kendini bana yaklaştırıp kafamı omzuna koymamı sağladı. İtiraz etmedim. Edemedim.
İlk defa birisinin yanında ağladım. İlk defa birisinin omzunda ağladım.
İlk defa birisine böyle sığındım.
Omzunda ağlamam daha da şiddetlendi. O ise hiçbir şey söylemeden sadece sustu. Sakinleştirmek için arada sırtımı sıvazladı.
Ağlamam artık neredeyse durmuştu ve hava kararmak üzereydi. Hâlâ başım omzundaydı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. O da bana döndü ve yüzümde kalan son damlaları da elleriyle sildi. Ben tekrar önüme dönüp karşımızdaki denizi izlemeye başladım. "Ne olduğunu anlatmak istiyor musun?" Diye sordu. Konuşacak durumda değildim.
Midem bulanıyordu, saatlerdir ağlamaktan gözlerim yanıyordu ve ara ara isyan ederek bağırmalarım yüzünden boğazım da acıyordu. Bu yüzden kafamı olumsuz anlamda sağa-sola sallamakla yetindim. O ise konuşmaya devam etti. "Pekâlâ. Ben zaten tahmin ediyorum. Muhtemelen sevgilin seni aldattı." Dediğinde kafamı olumlu anlamda aşağı-yukarı salladım. Bunu sesli duymak bile canımı yakmıştı. Tekrar konuşmaya başladı. "Peki." Bir kaç dakika bekledi ve devam etti. "İntikam almak ister misin?" Diye sorduğunda ona baktım. Ciddi miydi? Şu an hiçbir şeyi düzgün anlayamıyordum. Biraz düşündüm.
Sonra artık konuşmam gerektiğini için kendimi zorlayarak konuşmaya başladım. "Hiç tanımadığım bir adam bana, beni aldatan sevgilimden intikam almak istiyor muyum, istemiyor muyum diye mi soruyor?" Dediğimde dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Sonra hemen toparlayıp cevap verdi. "Tek sorun şu an beni tanımıyor olmansa tanışabiliriz sıkıntı değil," dediğinde şaşırmıştım. Bu adamın amacı neydi acaba?
Aklımdaki sorunun cevabını almak için şöyle bir soru sordum. "Hiç tanımadığın birine onu aldatan sevgilisinden intikam alması için neden yardım edesin ki? Bir amacın yoksa eğer, ne istiyorsun?" diye gayet açık bir soru sordum.
Bana doğru iyice dönüp gözlerimin içine baktı. "Pekâlâ. Teslim oluyorum." Bunu söylerken ellerini gerçekten teslim olur gibi hayavaya kaldırdı. Tekrar konuşmak için ağzını aralarken ellerini geri indirdi ve devam etti. "Benim de isteyeceğim bir şey var ama şu an bunun bir önemi yok. Benim isteyeceğim şey bekleyebilir. Önce senin intikamını alalım. Sonra da bu intikam karşılığında senden ne istediğimi öğrenirsin."
"İyide bu delilik olmaz mı? Benden ne isteyeceğini bilmeden bu teklifini kabul etmem ne kadar mantıklı sence?" Diye sordum. Gerçekten balıklama bu teklife atlayacağımı falan düşünüyorsa çok yanılıyordu. Daha o kadar delirmemiştim. Sonu bu kadar belirsiz olan bir şeyi kabul edemezdim.
Bir açıklama yapmak için konuşmaya başladı. "Sonunda hayatını tehlikeye atacak, okul veya meslek hayatını etkileyecek bir şey olmayacak. Belki biraz geleceğini etkileyebilir ama okulun veya meslek hayatını etkilemeyecek emin olabilirsin." Dedi. Eğer bunları etkilemeyecekse pek bir sıkıntı yoktu. O kadar da kötü birşey isteyecek olamazdı. Ama yine de bunu bir süre düşünmeliydim.
"Düşünmem için biraz zaman ver. Kafam çok karışık doğru kararlar veremem şu an." Dediğimde kafasını anlayışla salladı.
Bir kaç dakika sessiz kaldık. Garip bir durum içerisindeymişiz gibi hissediyordum. Gerçi öyleydi zaten. "Pekala. Biz yine de tanışalım. İlk ben başlayayım. Ben Aslan ARSLAN. 29 yaşındayım. Mimarım ve kendi şirketim var. Aslında aile şirketi ama işlerin başında ben varım." Sanırım sessizlikten rahatsız olmuştu, bu yüzden de tekrar bir konuşma başlatmıştı.
Söylediklerine biraz şaşırmıştım. Ama anlamalıydım bu kadar yüksek markalı bir arabayı normal gelirli bir insanın alaması imkansızdı zaten.
Ben bir süre bunları düşünürken onun sesini duydum. Aslan'ın. "Hadi sıra sende."
"Ben Efnan KARA. 25 yaşındayım. Tıp öğrencisiyim ve bu sene son senem."
Elini bana doğru uzatıp "memnun oldum Efnan," dediğinde elini tutup "bende memnun oldum Aslan," dedim.
19:32
Hâlâ aynı yerde oturyorduk. Ben Cenk'le olan ilişkimi ona anlatmıştım. O da beni dinlemişti. Çoğunlukla küfür etmişti Cenk'e, ama bundan rahatsız değildim. Çünkü Cenk bunu hak ediyordu.
Birkaç kere telefonum çalmıştı ama açmamıştım. Arayanlardan biri Gökhan'dı. Muhtemelen beni daha önce hiç tanımadığı bir adamla giderken gördüğü için endişelenmişti. Ama şuan ona bir açıklama yapabileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden aramalarına ve mesajlarına geri dönüş yapmadım. Bir diğer arayan kişi ise bilinmeyen numaraydı. Aynı numara tam üç kez aramıştı ama onu da açmamıştım. İlk başta babam sanmıştım ama bilinmeyen numara olduğunu görünce açmak istememiştim.
Aslan konuşmaya başladığında kafamı ona doğru çevirip yüzüne baktım. "Kalkalım mı artık?" Diye sorduğunda artık eve gitmem gerektiğinin farkına ancak varabilmiştim. Bu yüzden hemen kafamı olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktım. Aslan'ın da kalkmasını bekledim. Benim hemen ardımdan o da ayağa kalktı ve beraber yürümeye başladık.
Aslında böyle bakınca çok soğuk bir adama benziyordu. Çok sinirli ve otoriter bir duruşu vardı ama benimle konuşurken böyle değildi. Duruşunun tam tersine çok samimi bir şekilde sohbet etmiştik. Hâlâ bana neden yardım ettiğini söylememişti. Zamanı gelince öğreneceğimi söylüyordu. Birde teklifini kabul edersem. Hâlâ teklifini kabul etmemiştim. Eder miydim? Bilmiyordum.
Ben bunları düşünürken arabanın yanına geldiğimizi farkettim. Bu yüzden ayakkabılarımı giymek için aşağı doğru eğildim. Aslan'a göz ucuyla baktığımda onunda ayakkabısını giydiğini gördüm.
İkimizde ayakkabılarımızı giydikten sonra arabaya bindik. Benden evimin adresini isteyince ona adresimi verdim.
Geçen 15 dakikanın ardından evimin önünde arabası durdu. "Teşekkür ederim." Dediğimde kafasını beni görebilecek şekilde çevirip "ne için?" Diye sorduğunda hiç düşünmeden cevap verdim. "Her şey için." Kafasını olumlu anlamda sallayıp ceketinin cebinden bir kart çıkartıp bana uzattı. Kartı alıp baktığımda üstünde Aslan'ın ismi ve numarasının yazılı olduğunu gördüğüm. Anlamaz gözlerle Aslan'a baktım. "Teklifimi kabul edersen veya bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin." Kafamı olumlu anlamda sallayıp arabadan indim.
Aslan, ben binanın içerisine girene kadar beklemişti. Evin kapısının önüne geldiğimde anahtarımla kapıyı açıp içeri girdim. Evde hiç ses yoktu. Sanırım babam hâlâ gelmemişti. Artık gerçekten korkmaya başlamıştım. En iyisi sabaha kadar da gelmezse karakola gitmek olucaktı.
Çok yorgun olduğum için hemen üstümü değiştirip yatağıma yattım. Bugün gerçekten çok yorulmuştum. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Yavaşça gözlerimi kapatıp uykunun beni kollarının arasına almasına izin verdim.
✨
(Bir gün önce...)
[Koray'ın anlatımından ( Efnan'ın babası)]
23:27
Kumar oynamıştım ve gerçekten berbat bir gündü. Şansım hiç yoktu. Elimdeki paranın hepsini kaybetmiştim. Borçlanmamak için daha fazla oturmayıp kalkmıştım. Zaten yeterince borcum vardı ve hâlâ ödeyememiştim. Eğer bugün bir kaç oyun kazanabilseydim borcumun bir kısmını ödeyebilirdim. Borç aldığım tefeciye borcumu vermediğim için ikide bir arıyordu, ama ben açmıyordum. Şimdi de eve doğru yürüyordum.
Arkamdan adım sesler duyduğumda tam arkamı dönecekken kafama sert bir şey ile vurulmasıyla yere yığıldım. Hiç birşeyi doğru düzgün algılayamıyordum ama birisinin beni sürüklediğini hissediyordum. Buna karşı gelecek gücü kendimde bulamıyordum. Bir süre sonra her yer karanlık oldu ve hiçbir şey hissedemedim. Bayılmıştım.
08:36
Yüzüme gelen soğuk su ile birden uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlayamıyordum. Sonra tam önümde duran ve elinde kova olan adam konuşmaya başladı. "Ne kadar uykucuymuşsun. Dünden beri uyuyorsun." Bu sözleri alaycı bir şekilde söylemişti. Ama ben hâlâ etrafıma bakınıyordum. Bu adamı daha önce görmemiştim.
Nerde olduğumu, beni buraya kimin ve ne için getirdiğini düşünürken odanın kapısı açılınca onu gördüm. Borcum olan tefeciyi. Tahmin etmeliydim. Veli BEKTAŞ'tı bu. Kumar için borç almıştım ama bir türlü borcunu geri ödeyememiştim.
Kapıyı kapatıp hızlı adımlarla yanıma geldiği gibi elini yumruk yapıp suratıma indirdi. Kafam yumruğunun etkisi ile sola doğru düşerken dudağımın kenarının kanadığını hissettim. O sırada Veli'nin kalın ve sinirli sesini duydum. "Lan! hani parayı zamanında verecektin. Vermedin. Bir de üstüne arayınca açmıyorsun. Kimsin lan sen köpek?!" Diye haykırdığında yüksek sesinden dolayı yüzümü buruşturdum.
Konuşmak için ağzımı araladığım sırada yüzüme tokat atınca susmak zorunda kaldım. Veli tekrar konuşmaya başladı. "Benim paramı vereceksin lan! Anladın mı beni? Hatta yaptıklarından sonra borcunu ikiye katladım. Bugün paramı getirdin getirdin, yoksa kendini ölmüş bil." Dediğinde sertçe yutkundum. Borcumu ödemezsem beni öldürecekti. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O kadar parayı nerden bulabilirdim? "Abi ben o kadar parayı bugün nasıl bulayım? Yalvarırım biraz daha zaman ver."
Tam elini tekrar kaldırdığı sırada bir yerden bir ses duydum. Birisinin telefonu çalıyordu. Hatta benim telefonum çalıyordu. Kim arıyordu acaba? Veli'nin yanındaki adam telefonumu alıp kimin aradığına baktı. "Efnan diye biri arıyor abi" dediğinde Veli bana döndü ve "Efnan kim?" diye sordu.
Gözünün içine bakarak "kızım," dedim. Telefonu sessize alıp bir köşeye bıraktılar. "Demek kızın. Hmm. Madem parayı bulamıyorsun o zaman ya kızını ya da canını seç. Hangisini seçiyorsun Koray KARA?" Dediğinde pek de düşünelecek bişey yoktu aslında. Tabi ki de kendi canımı kurtaracaktım. Bugüne kadar ne annesini ne de Efnan'ı sevmemiştim zaten. Bu yüzden fazla beklemeden cevabımı verdim.
"Beni bırak kızı al."
Bunları duyar duymaz kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı ve konuşmaya başladı. "Ben bile kızımı bir tefecinin eline verecek kadar şeresiz değilim. Sen benden de şerefsiz çıktın." dediğinde umursamadım.
"Neyse ne umrumda bile değil. Kızı al, beni bırak." Kafasını olumlu anlamda sallayıp odadan dışarı çıktılar ve beni oda da tek başıma bıraktılar.
|
0% |