Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@ladyydark

"Lidya! Bir daha seslenmeyeceğim bak!"

Annemin bilmem kaçıncı kez söylenmesiyle pes eden taraf olarak homurdanarak sıcacık yatağımdan kalkmayı nihayet başarabilmiştim.

Odamda ki banyoya geçip hızlıca elimi yüzümü yıkadıktan sonra tavuk yuvasına dönen saçlarımı düzeltmekle uğraştım.

Banyodan çıktıktan sonra dolabımın önüne geçip derin bir nefes aldım. Askıda ki okul formasına uzun uzun baktım. Şu hayatta nefret ettiğim üç şey varsa eğer o da kesinlikle, Okul, okul forması ve okul sabahlarıydı.

Askıyı elime alarak hiç incelememiş gibi tekrar inceledim formayı. Lacivert etek, beyaz gömlek ve lacivert bir süveterden oluşuyordu. Şu ana kadar gördüğüm en güzel okul formalarından biri olabilirdi ancak bu kesinlikle şu an takılmam gereken detaylardan biri değildi.

Daha büyük dertlerim vardı. Dönem ortasında gireceğim yeni kolej, yeni insanlar, yeni kasaba ve yeni bir şehir gibi mesela.

Babamın mesleği dolayısıyla sürekli taşınmaya çocukluğumdan beri alışkındım fakat son dört yıldır hiçbir yere tayinimiz çıkmamıştı. Ve bütün düzenimizin kurulmasının ardından tekrar yeni bir başlangıç yapmak oldukça zor olacaktı.

Sızlanıp düşünmeyi bırakıp giyindikten sonra hızlıca kapatıcı sürüp kirpiklerimi kıvırdım. Kahverengi maskaramı hafifçe kirpiklerime değdirip çok hafif bir allık geçtim. Griye çalan gözlerim ortaya çıkmıştı. Son olarak dolgun dudaklarıma renksiz bir nemlendirici sürdüm. Okula karşı beslediğim duygular pek hoş olmasa da, makyaj benim için herşeydi. Makyajımı bitirmemin ardından düz, sarıdan çok beyaza kaçan saçlarımı kısaca tarayıp odadan çıktım.

Nihayetinde kahvaltı sofrasına oturduğumda yaklaşık beş dakikadır herkes tabağına gömülmüş sessizlik içinde kahvaltısını yapıyordu.

Daimi sessizliği bozan ise babam olmuştu. "Ee, heyecanlı değil misin bakalım küçük hanım?" Diye sordu boğazını temizleyerek yüzündeki o sevecen gülümsemesiyle.

Omzumu silktim. "Pek sayılmaz." Heyecandan bayılacaktım!

"Bundan oldukça eminim." Annem alayla mırıldandığında gözlerimi kısıp dudaklarımı büzerek ona baktım. Dış görünüşümün tüm özelliklerini neredeyse annemden almıştım. Bir tek hafif kemerli burnum babamdan geliyordu. Anneannemler eski isveç göçmeniydi, bu yüzden saç ve göz renklerimiz normal bir sarışına göre daha açık ve daha farklıydı. Babam ise hafif göbekli, kirli sakallı, oldukça uzun boylu ve esmer bir adamdı.

İkisi birden gülmeye başladıklarında göz devirip ilgimi tekrardan tabağıma odaklamaya çalıştım.

Ardından babamın ciddileşmesiyle benimle konuşma yapacağını anlayarak bakışlarımı ona yönelttim. "Bak, kaç senenin ardından yeni bir başlangıcın senin için zor olacağının farkındayım. Ama, Civan amcan sayesinde kasabanın en iyi kolejlerinden birine burslu olarak alındın ve bu fırsatı iyi değerlendirmeni istiyorum." Nefes alıp duraksadı ardından tekrar gülümsedi. "Anlaştık mı?" Diye sormayı da ihmal etmemişti.

Ona aynı şekilde gülümseyerek kafa salladım. "Anlaştık komiserim." Durumumuz gayet orta ve yerindeydi fakat, babamın az önce dile getirdiği üzere kasabanın en iyi koleji için pek de yeterli değildi.

Zaten kasaba genel anlamda elit ve zengin kesimden oluştuğundan yerlileri için oldukça normaldi tabii. Okul müdürü yani, Civan amca babamın çok yakın arkadaşı olduğundan burs işini halledebilmiştik ve benim de çok fazla çalışıp babamları mahcup etmemem gerekiyordu. Ayrıca babamın dediklerinde oldukça haklı olduğunu da es geçemeyecektim. Elimde altın değerinde bir imkan vardı (Demir Kolejinde burslu okumak herkesin kazanabileceği bir imkan değildi) ve zor olsa dahi, onu kaybedemezdim. Bu yüzden çok çalışarak hem kendimi hem ailemi memnun edecektim.

Kahvaltı ve uzun, nasihat dolu konuşmaların ardından nihayet okula gelebilmiştim. Arabadan inip babama kısaca el sallarken heyecanım iki katı olmuştu. Derin nefesler ve bütün gözler eşliğinde okula girerken ise üç ve sınıfımı bulup kapının önünde dikilmeye başladığımda ise dört.

Tamam, pekala bunu yapabilirsin Lidya. Bir, iki , üç. Nefes al ve içeri doğru geç. Ne saçmalıyorum ben?!

"Orada dikilmeye devam edeceksen eğer buna biraz daha kenarda devam etmeye ne dersin?" Duyduğum sesle sıçrayarak arkama döndüm. O kadar dalmıştım ki, arkamdan birinin yaklaştığını bile fark edememiştim. Bir kızın kolları göğsünde dikilerek bana baktığını farkettiğimde kendimi onu incelemeye başlarken bulmuştum. Benimkine oldukça tezat şekilde koyu kahve ve kısa saçları vardı. Omuz hizasında bitiyorlardı. Boyu da bana oranla epey uzundu. Ben 160 dım. O ise en az 170 civarıydı. İnce dudakları, kocaman kahverengi gözleri ve keskin yüz hatlarıyla oldukça çekici görünüyordu. Onu incelemeyi bırakıp hafifçe kenara doğru çekildim. "Pardon. Ben, dalmışım da."

Gözlerini devirip bıkkınca nefes aldı ardından yanımdan geçip gitmeye hazırlanıyordu ki, aniden durdu. Bana baktı, baktı ve baktı. Ardından yüzüme doğru eğilip kaşlarını çattı. Kaşları düzelirken, "Seni burada daha önce hiç görmedim. Yeni mi nakil oldun?" Diye sordu.

Garip bir ifadeyle ona bakmaya başladığımda, "Şey, evet." Diye yanıtladım onu.

Gözleri fal taşı gibi açıldı. "Yeni kızsın demek!" Diye şakıdı şaşkınlıkla. Ardından dudaklarında çarpık bir gülüş peyda oldu. "Gel benimle." Dedi göz kırparak.

Ani ruh hali değişimini garipsesem de onu takip ettim.

"Bak, az önce dediklerimi unut tamam mı? Buradaki yapma bebeklerden pek haz etmem. Seninle alakalı bir durum yok yani." Ardından hızla beni inceledi.

"Gerçi şöyle bir baktığımda sende onlardan pek farklı durmuyorsun ama, neticede ön yargılı olmamak lazım tabii." Cümlesini bitirir bitirmez elini bana doğru uzattı. "Yazgı ben bu arada."

Gülümsemeye çalışarak elini sıktım. "Lidya." Ardından ekledim. "Ve evet, önyargılı olmamak lazım."

Açıkçası bu kadar kolay arkadaş edinebileceğimi düşünmemiştim. Garip bir kızdı.

"Tek oturmak gibi prensiplerin yoksa beraber oturabiliriz." Ona doğru döndüğümde hızla kafamı iki yana salladım. "Hayır yok. Çok isterim." Dedim heyecanla. Ardından hemen dudaklarımı birbirine bastırdım. Çok mu istekli davranmıştım?

Cam kenarından son sıraya kadar onu takip ettim. Bugün gerçekten de ballıydım sanırım. İkimiz de sıraya yerleştiğimizde çoktan zil çalmış, herkes sınıfa doluşmaya başlamıştı. Nihayet öğretmen de sınıfa geldiğinde yeni okulumdaki ilk dersim de böylelikle başlamış oldu.

Genç ve güzel bir kadındı. Sınıfla kısaca selamlaşıp klasik bir şekilde sınıf defterini açıp yoklama almaya başladı.

"Selim yazılan!"

"Burada!" En gerildiğim kısım başlamıştı... Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdiğimde sarışın çarpık gülüşlü ve kesinlikle popüler olan o çocuğu gördüm. Ayrıca oldukça yılışık bir tipe benziyordu. Geniş bir şekilde oturmuş, ağzı bir karış açık sırıtıyordu. Yanında ki kıza doğru yanaşıp göz kırptığını gördüğümde gözlerimi devirerek önüme döndüm. Yanılmamıştım.

Yaklaşık 8-9 ismin ardından hemen hemen çoğu kişiye aşina olmuştum. İsim hafızam kuvvetliydi. "Yazgı Gören!"

Yazgı, bıkkın bir tavırla elini kaldırıp indirdikten sonra avucuna çenesini yerleştirip uyuklamaya başlamıştı.

"Bertuğ Ardıç!" Biri uyukladığı için esneye esneye burada olduğunu söylediğinde kelimeler ağzında yuvarlandığından çok değişik ve komik bir şekilde çıkmıştı. Aynı anda tüm sınıftan bir kahkaha tufanı yükseldiğinde çocuğa doğru döndüm. Herkese ters ters bakmaya başladı baygın gözleriyle. Öğretmenin bıkkınca kafasını iki yana salladığını gördüm. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

Koyu kahve bakışları hala baygın baygın bakıyor. Arada bir kapıyı kontrol ediyordu. Esmer, eli yüzü düzgün biriydi. Saçları üç numara olmasına rağmen ona yakışıyordu.

"Batın Demir!"

Kimseden çıt çıkmadı. "Yok mu?" Genç kadın tekrar seslenmesine rağmen hala çıt çıkmamıştı. Kadın pes edip deftere yok yazmaya hazırlandığı sırada tüm sınıfın sessizliğe gömülmüş halini bozan şey, aniden açılan kapıydı. İçeri giren uzun boylu, kumral ve yapılı çocuğu inceledim. Dalgalı saçları yeni uyanmış gibi dağınık, yüzü ve dolgun dudakları şişmişti. Gömleğinin ilk iki düğmesinden ve boynundan sarkan kravatından da anlaşıldığı üzere yeni uyanmıştı. Bu haline rağmen oldukça çekici ve yakışıklı göründüğünü söylemeden geçemeyecektim. Hocaya kısaca baş selamı verip adının az önce, Bertuğ olduğunu öğrendiğim çocuğun yanına oturdu.

Böylelikle Bertuğ'nun neden az önce sürekli kapıya bakmış olduğunu da anlamış oldum. Sıraya yerleşmekte boyundan dolayı sıkıntı yaşadığını gördüm. Boyu cidden çok, çok uzundu ve bacakları sığmadığından bir bacağı dışarıda kalıyordu.

"Lidya Işık!" Çocuğu incelemeye daldığımdan adımın okunduğunu ilk birkaç saniye algılayamamıştım bile. Onun bakışları tesadüfen beni bulduğunda, yakalanmanın verdiği utançla hızla kafamı çevirip elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeyerek debelendim. Gördüğüm son şey çatılan kaşları olmuştu.

Rezil olmuştum!

İçime kaçan sesimle, "Burada." Diyebildim zorlukla. Boynuma kadar kızardığıma emindim.

Lütfen soru sorma.
Lütfen soru sorma.

Dudaklarımı birbirine bastırıp beklemeye başladığımda, kalbim dört nala koşuyordu. Bakışlarını hala üzerimde hissediyordum.

Hocanın gözlerini kısıp beni incelemeye başladığını farkettiğimde artık her şey için çok geç olduğunu anladım. "Sen, yeni öğrencisin değil mi?"

Yutkunarak kafamı salladım. "Evet."

Sıcak bir gülümsemeyle, "Hoşgeldin canım. Ben Selen. İyi bir dönem olsun diyelim o zaman." Dediğinde biraz da olsa rahatlamıştın.

Gülümsemeye çalışarak, "Umarım." Diye mırıldandım. Şu an bütün odağım az önce yaşadığım rezillikte olduğundan başka bir şeye odaklanamıyordum.
Resmen çocuğu dikizlerken yakalanmış, üstüne bunu oldukça da belli etmiştim.

Yazgı'nın "Sen iyi misin, kaşına kadar kıpkırmızı olmuşsun." Sorusunu duyduğumda küfretmek istedim. Elimi enseme atıp başımı öne doğru eğerek saçlarımla yüzümü gizlemeye çalıştım. "Öyle mi? Farketmedim." Diyerek geçiştirdim onu.

Kısa bir süre şüpheyle beni süzsede nihayetinde pes ederek önüne döndü.

Dersin sonlarına yaklaşıyorken kafamı yukarıda tutmakta oldukça zorlanıyordum.

Uyumamak için direnirken elimi çeneme yaslayıp boş boş bakındım. Ben boş boş bakındığımı sanarken ona baktığımı bile fark etmemiş, dalıp gitmiştim. Bakışları anlık olarak beni bulduğunda ne yapacağımı bilemedim. Anında, hızla gözlerimi kaçırdım. Bakışlarım sınıfta tur gezerken duvardaki lekeleri bile saymıştım.

Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğimden, durumu özetleyecek olursak eğer yerimde debelenmiştim. Bu sırada anlık olarak elimin üzerindeki çenem de kaymış, resmen olduğum yerde düşmüştüm.

Şu an. Tam şu an. Yok olmalıydım.

Tekrardan bakıyor mu diye kontrol etme dürtüsüne her ne kadar engel olmaya çalışsam da, dayanamayarak tekrardan bakmıştım.

Ah, hadi ama. Dudaklarımı birbirine bastırırken bir yandan da kendime küfürler yağdırmayı ihmal etmiyordum.

Olamaz! Olamaz! Olamaz!

Hala bakıyordu ve ben tekrardan bakmıştım! Kendimi yumruklamak istiyordum.

Başka bir şeyle igileniyormuş gibi gözükmek adına önümdeki kalemliğimle oynadım. Birinin beni izlediğini bilmek oldukça rahatsız edici bir düşünceydi. Oysa ki az önce aynısını ben ona yapmıştım, istemeden de olsa.

Ve nihayet bu eziyetten kurtulmamı sağlayan şey olmuş, zil çalmıştı.

Yazgı tüm gün bana okulu gezdirmiş, sınıftaki çoğu kişiyi tanıtmıştı. Konuşmayı çok seviyordu ve bu benim hoşuma gidiyordu. İnsanların bir şeyler anlatmasını ve dinlemeyi seviyordum. Konuşmayı pek sevmezdim. Bu yüzden de dinleyici taraf ben oluyordum ki bundan da asla şikayetçi değildim.

Yemekhanede oturup yemeklerimizi yerken Yazgı hala bana okulda olan birkaç olayı anlatıyordu. Yıllardır herkesin korkulu rüyası olan okulun bir blog yazarı olduğunu öğrenmiştim. Tüm dedikodu ve bilgiler orada dönüyormuş falan filan. Tipik lise itiraf sayfası gibiydi sanırım. Yazar ise hala bulunmamıştı. Hatta, geçen sene müdür bu olay üzerine çok durmuş fakat yazarı yine de bulamamışlardı. Takip etmem için bana da kullanıcı adını vermişti.

Bense konuşmanın sonuna doğru bambaşka bir şeye odaklanmış, onu asla dinleyemiyordum. Sebebi ise gelip tam karşı masamıza oturan kişiydi.

Batın...

Sınıfta olanlardan sonra hala çok utanıyordum. Ve o, sanki bu olayın üzerine gitmek ister gibi tam dibimize oturmuştu. Arkadaşlarıyla beraber masaya oturup yerleştikleri gibi derin bir sohpete başladılar.

Ben, bu defa rezil olmamak adına odağımı Yazgı'ya odaklayacakken, onun bakışları adeta bu zamanı bekliyormuşcasına hızla benimle kesişti.

Kahretsin! Yeter artık!

Tarihin en talihsiz günü olabilirdi. Muhtemelen artık gizli bir sapık olduğumu falan düşünüyordu. Hemen hızla Yazgı'ya çevirdim yönümü.

Bir daha da asla ona bakmadım. Fakat şimdi de o bana bakıyormuş gibi bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum. Sanırım ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu.

Sorun şu ki, ne yaptığımı gerçekten bende bilmiyordum.

"Sana diyorum, Hey! Beni dinliyor musun sen?"

İrkilerek Yazgı'ya döndüğümde, kısa bir duraksamanın ardından düşüncelerimden sıyrılarak mahcubiyetle ona doğru yaklaşarak fısıldadım. "Sana bir şey sorabilir miyim?" Fısıldadığımdan dolayı olsa gerek ciddileşip kafasını yavaşça aşağı ve yukarıya doğru sallamıştı sor der gibi.

Normal bir şeyden konuşuyormuş gibi görünmek adına elimi çeneme yerleştirdim. "Şu karşı masamızdaki çocuk." Tam dönecekken hızla koluna yapıştım. "Sakın! Çaktırmadan bak." Yüzünü buruşturup gözlerini devirdi.

"Bu oldukça klişeydi!" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Dediğim yöne odaklanıp gözlerini kısarak bana döndü.

"Neden soruyorsun?" Diye şüpheyle sordu.

Dudaklarımı ıslatarak boğazımı temizledim. "Hiç, sadece merak işte." Diye mırıldandım umursamaz görünmeye çalışarak.

Tekrar o tarafa döndükten sonra bana doğru yaklaştı. "Ondan hoşlandın mı yoksa?"

Anında yanaklarıma sıcak bastı. Kızardığına emindim. "Ne?!" Sesim aniden fazla yüksek çıktığından çoğu kişi dönüp bize bakmıştı. Duydu mu diye saçma bir düşünceyle dönerek onu kontrol etmiştim. Tabii ki duymuştu. Bakışlarımız çok kısa bir süre kesiştiğinde tekrardan Yazgı'ya döndüm hemen. "Tabii ki hayır!" Dedim bu defa fısıldayarak.

Hiç inanasım gelmedi gibi bir bakış attıktan sonra bana doğru yaklaştı. "Pek tekin biri değil kendisi. Yanında gezdirdiği çetesi de aynı şekilde." Diye bitirdi kesin bir dille.

Kaşlarım çatılmıştı. "Çetesi mi?"

Derin bir nefes vererek onların masasını işaret etti. "Bak, şu yanındaki tas kafalıyı görüyor musun? Hani şu saçları üç numara olan?" Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Playboy ünvanında nam saldı kendisi. Baya çapkınlığın kitabını yazdı yani. Kızları ağına düşürmekte üstüne yoktur. Kim bilir ne yapıyor, diyor da kandırıyor hepsini yolunmuş tavuk!" Sesini biraz yükselttiğinden boğazını temizleyip saçlarını düzeltti. "Her neyse, geçen sene okulun ortasında bir kızı rezil etmekten beter etmişti. Böyle bağırdı çağırdı ağır sözler falan etti yani. Kızın anlattığına göre de peşinden koşup istediğini alınca şutlayıp tehdit etmiş kızı peşini bırakması için."
Ondan bahsederken bile gözlerinden ateş püskürtüyordu.

"Neyle tehdit etmiş ki?" Onu pür dikkat dinliyordum.

Omuz silkti. "Orasını bilemem. Ama kız öyle bir ağlıyordu ki, kötü bir şey olduğundan oldukça eminim."

"Yazık kıza. Ne kadar kötü hissetmiştir kim bilir. Şu an nerede peki?" Bir kız için oldukça kötü bir durumdu.

"Başka okula gitti. Bunu yaptığı tek kız da değil üstelik." Daha da üzülmüştüm. Şu an gidip Bertuğ'a bir tane geçirmek istiyordum.

Bu defa sarışın bir çocuğu işaret etti. "Can, tipik sarışın zorba. Onun hakkında diyebileceğim pek bir şey yok. Diğerleri kadar sert çocuk değil. Kafasına göre yaşıyor bağımsız bir tip yani. Eğer o arkadaş grubunda olmasaydı komik olduğunu bile söyleyebilirdim. Boğazıma parmak atıp kusmak istememe sebep olacak esprilerini saymazsak tabii." Sonlara doğru söyledikleriyle kıkırdamıştım. Sarı saçları benimkine oranla daha koyu ve kıvırcıktı. Mavi gözleri parıldıyordu. Yapılı vücudu ve uzun bir boyu vardı.

Geriye kalan son kişiye baktığında biraz duraksamıştı. "Batın Demir." Gözlerini kaçırıp bakışlarını yüzüme dikti. "Bak, sana onun hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok." Bir süre bekledi. "Sadece ondan uzak durman senin yararına olur. Ve lütfen bu lafımı öylesine diyerek geçiştirme. Anladın mı?" Ondan bahsederken yeni çıkmış bşr korku romanından bahsediyordu sanki. Öyle bir havaya bürünmüştü.

Dudaklarımın arasından istemsiz kısık bir gülüş kaçmıştı. "Neden ondan bu kadar gizemli bahsediyorsun?" Şaşırarak sormuştum.

Ciddiyetini kaybetmedi. "Çünkü öyle. Gizemli olmasına da pek gerek yok soyadı bile bana bulaşma diye bağırıyor zaten."

Kaşlarım çatılmıştı. "Anlamadım. Soyadı ne alaka?"

Yüzünü buruşturarak birkaç saniye yüzüme baktı. Benim ona boş boş baktığımı görünce de gözlerini devirdi gülerek. "Güzel şaka."

Güzel şaka mı? Hiçbit şey anlamamıştım fakat üstelemek de istemedim. "Her neyse, pekala ona bulaşmam." Diyerek yemeğime geri döndüm.

"Bakar mısın?"

Eveeet. Malum uygulama kapandığından bir süredir cesaret edip yayınlayamadığım ancak elimde fazlasıyla stok bölümü olan fantastik bir kurgum vardı. Ve tüm bölümler orada kaldığından bir daha öyle ağır bir kurguyu yazmaya pek de cesaret edemedim açıkcası.

Bu yüzden böyle çerezlik bir lise kurgusuyla başlamak istedim yazmaya. Umarım seversiniz. Eksiklerim ve sizi rahatsız eden unsurlar elbette olacaktır ama zamanla düzelteceğimden eminim.

Bu arada, çerezlik dediğime bakmayın monoton kurgular hiç benlik değil :))

Beklemede kalın diyorum ve başka bir şey söylemiyorum. (Şimdilik) Olaylar 3. Bölümden sonra kızışmaya başlayacak zaten.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%