15. Bölüm

14.Bölüm

Lady Yazar
ladyynizzz

...

Bazı anlar olur, hiç yaşanmasın istersiniz. Gözlerinizi kapatıp açtığınız da her şeyin birer sanrıdan ibaret olmasını istersiniz. Bu tip anlarda kaçmak en kolay çözümken oturduğum yerde başıma dikilmiş adam buna izin vermiyordu.

Evin salonunda büyük koltukta oturmuş önümde söylenerek bir ileri bir geri yürüyen abimi izliyordum. Ağızımı açacak cesaret damarlarımda akarken benim aklım değiştirdiği tişörtündeydi. Bir kaç dakikadır olduğu gibi yine gülmemek için kendimi sıktım. Bir kaç dakika önceki hali gözlerimin önüne geldiğinde odayı benim kıkırtım doldurdu.

Seri adımları ansızın kesildiğinde öfke dolu bakışların hedefi oldum. Sinirle başını sallayıp "Gül sen gül." Dedi. "Babam bu olayı öğrenince de böyle gülebilecek misin?"

Gülümsemem anında bozulurken Bestenin "Sıçtık." Demesi salonda yankılandı. Babamın kesin kuralları hiç bir zaman yoktu fakat belirli bir takım kuralları vardı. O da benim 20 olmadan alkol almamdı. 18 olsa anlacağım kuralın neden 20 olduğunu hiç bir zaman çözememiştim.

Tedirgin olduğumu belli etmemek adına omuzlarımı dikleştirdim. Umursamaz bir bakış atıp babamın öğrenmesinin çok da umrumda olmadığı belli ettim. Yalan vallahi de yalan tallahide yalan!

"Görevden hayırlısıyla bir gelsin bak nasılda yaptıklarını bir bir söylüyorum."

Diyecek bir şey bulamadığım için sessiz kaldığım da imdadıma canım arkadaşım yetişti. "Ya Eren!" Abimin, Cihangirin ve dakikalardır üzerimden bakışlarını çekmeyen mavilerin sahibi Besteye döndü. "Hiç sormadan yargılıyorsun, al bir karşına kardeşini konuş bir derdi bir tasası var mı?" Beste gerginlikten sarmalarken elimle alnıma bir tane geçirdim. Konuşmasada olurdu.

Bestenin sözleri sessizliğe gömüldüğünde tüm bakışlar beni buldu. Bense yıllar önce çay döküp iz bıraktığım halıyı inceliyordum. Acaba çay lekesi nasıl çıkardı.

Boğaz temizle devamın da bir öksürük sesi duyduğumda ölümden kaçış yok deyip başımı kaldırdım. Tahmin ettiğim gibi herkes bana bakıyordu. Bakışlarım herkesi es geçip tekli koltukta oturan bedene kaydı. Bu anımdan keyifle gülen Cihangir utanmasa çay kahve söyleyecekti.

Göz göze geldiğimizde gülümsemesi daha da arttı. Bakışlarımı ondan çekip ellerini beline koymuş benden cevap bekleyen abime baktım. Bestenin söylediklerine kafaya taktığını çatılan kaşlarından anlayabiliyordum. Öğrenmek ve derdime derman olmak istediğini biliyordum fakat söylemezdim. Verdiğim söze rağmen çiğnememi abime açık açık anlatamazdım. Evet karşısına çıkıp söyleyecek cesaretim vardı, sonuçta ben Nagihan Alpin kızıydım. Devamında olacakları kaldıracak gücüm yoktu.

Abimi kaybedemezdim.

Abimin yüzü bulanıklaştığında gözlerimin dolduğunu anca fark ettim. Dudaklarım titreyerek büküldüğünde burda olduğunu bile yeni hatırladığım Hasan abinin "Başladı yine." Diye söylenmesi kulağıma vardı. Hiç bir utanma göstermeden bir kaç saat önce ki halime geri döndüm. Salya sümük ağlarken bakışlarım arada Karana değiyor kalbim bunun ağırlığı kaldırmadan geri çekiyordum.

"Abiciğim." Abimin endişeli sesi kulaklarıma vardığında eş zamanlı olarak bedenimi de kolları altına almıştı. Sarılırken ki kendini sıkarak geri çekmesini başka bir zaman olsa gülebilirdim.

Bir kaç dakika benim ağlamalarımla geçerken diğer yanımda bir hareketlilik hissettim. Abimin omzuna gömdüğüm başımı kaldırmadan anladım. Yanıma oturmuştu. "Fıstık." Dedi çok geçmeden. Eskisi gibi doya doya Karam demek istedim. "Biri bir şey mi yaptı?" Endişesi ses tonuna yansımıştı. Başımı abimin göğüsüne daha çok göndüm. O ise konuşmaya devam etti. "Sorun her ne ise çözeriz, eskisi gibi."

Sözünde ki o güveni hissettim. Yapardı. Çözerdi ortada bir sorun olsa. Dakikalar sonra anca kendimi durdurup başımı abimin göğsünden kaldırdım. Üzerimde ki tüm bakışları es geçip Karana baktım.

"Ya bir sorun yoksa ortada," diye mırıldandım. "Olmayan soruna rağmen kalbim acıyorsa, buna da bir çözümün var mı?"

Mavileri koyulaşırken abimin gerilen bedenini hissettim. Artık herkes anlamıştı konunun ne olduğunu. Bir kaç saniye önce düşünmeden kurduğum cümlenin ağırlığıyla bakışlarımı oda da gezdirdim. İlk gözüme Hasan abi çarptı. Elinde tuttuğu telefonuyla burda olmasam da olurdu havası veriyordu. Bakışlarım bu sefer onun sağ çaprazında oturan arkadaşıma kaydı. Göz göze geldiğimizde gözlerinde gördüğüm güven ve gülümseme kötü bir şeyin olmayacağının güvencesini veriyordu.

En son bakışlarımı ellerime döndürmeden önce Cihangirin gözleriyle kesişti. Yüzünde k gülümsemesi hala devam ederken ellerini göğsünün hizasına çıkarıp konuştu.

"Var." Dedi sadece benim anlayacağım şekilde. "Zaman." Ellerini indirdiğinde anında başımı eğmiştim. Belki ben bakışlarımı çekmesem daha da devam edecekti sözlerine. Fakat ben sorumun cevabını ondan değil yanım da ki bedenden istiyordum.

Sevdiğim oydu. Yaptığım her şey onaydı. Çünkü aşk böyle bir şeydi. Her şeyi onun için yapardınız ondan alacağınız en ufak bir tepkiye bakardınız.

...

Genç kadın yeni evinin bahçesinde iplere makineden yeni çıkardığı çarşafları asarken bakışları bahçenin diğer ucunda oyuncaklarıyla oynayan oğlundaydı. Yeni hayatlarına bir kaç gün önce başlamışlardı. Genç kadın için de ki burukluk ve hayal kırıklığına rağmen oldukça huzurlu ve mutluydu.

İki hafta önce çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği adamdan ayrılmıştı. Yaşadıklarına rağmen bu hayata tutunmasına neden olan oğlunuda yanına almıştı. İçinde geçip gitmeyecek bir kırgınlık vardı belki genç kadının. Ona rağmen mutluydu.

Küçük çocuksa annesinin mutluluğun aksine oldukça mutsuz ve hırçındı. Bu iki haftadır nadir zamanlarda görebildiği babasını hiç göremez olmuştu. Hepsi annesinin suçuydu ona göre. Eğer buraya taşınmasalardı babasından ayrı kalmayacaktı. Düşünceleri sebebiyle oldukça hırçın ve isyankardı. O sadece babasını görmek istiyordu. Diğer çocuklar gibi oyun oynayıp vakit geçirmek istiyordu.

O yüzden bu gün babasını görmeye gidecekti. Duyduğuna göre İstanbuldaydılar. İzmirden gelmişlerdi. Dedesinin İstanbul'da ki evlerinden birinde kalacaklardı bundan sonra. Her şeyin farkındaydı aslında küçük oğlan annesiyle babasının anlaşamadığını, bu sebepten ötürü boşandıklarını biliyordu. Fakat o bu duruma henüz alışamamıştı. O eski ailesini istiyordu. Babasınında olduğu.

Genç kadın biten mandallarla içeriye bir kaç tane daha almak için giderken bakışları bahçede oyuncaklarıyla oynayan oğluna kaydı. "Çınar!" Küçük oğlan annesinin kendisine seslenmesiyle başını kaldırdı. "İçeriden bir kaç şey alıp geleceğim bir yere ayrılma." Başını salladı sadece küçük çocuk. Annesinin içeri girmesini bekledi çok geçmeden istediği oldu. Annesi içeri girip çıkmadığından emin olduktan sonra oturduğu yerden ayaklandı. Bir taksiye binip eski evlerinin adresini söyleyecekti. Böylelikle babasını görmüş olacaktı.

Paslanmış bahçe kapısını açıp arkasına bir an olsun bakmadan dışarı çıktı. Nereye gideceğini bilmeden sokağın sonuna doğru yürüdü. Annesinin öğrettiği gibi arabaların dikkat ederek kaldırımda yürüdü. Sokağın sonuna girip meydana çıktığında gördüğü sarı arabayla adamlarini oraya yönlendirdi.Bu sefer vazgeçmeyecek babasını bulmadan gelmeyecekti ve eskisi gibi mutlu olacaklardı, hep beraber.

Genç kadın bulduğu bir sepet dolusu mandalla evden çıktığında bakışları anlık olarak oğlunun oyun oynadığı yere kaydı. Devamında kapısı ardına kadar açık olan bahçe kapısına. Elinde ki sepet yerle buluştuğunda takmadan kapıya doğru yönlendi. Sokağa çıktığın da "Çınar!" Diye bağırışı koca mahallelide yankılandı.

Bir cevap alamayan genç kadın koşarak oğlunun gittiği yönün tersine doğru koştu. Aklına bin bir çeşit senaryo gelirken anne olmanın verdiği endişe ve korku tüm vücudunu ele geçirmişti.

Saatler sonra...

Eren çıktığı kahveden gülerek ayrılırken elinde tuttuğu araba anahtarını salladı. Bugün boş günüydü. Birkaç gündür yoğun geçen günlerine nazaran bugün evde kalıp dinlenmeyi planlamıştı. Küçüklükten beri yakın olduğu bir arkadaşının arayıp kendisinden bir ricada bulunması üzerine buralara gelmişti. Arkadaşı özel bir sebepten ötürü bugün taksiye çıkamayacağını onun yerine kendisinin çıkmasını rica etmişti.

Arkadaşı öyle herkese kolay kolay arabayı emanet edemeyeceğini bildiği için reddetmemişti. Hem araba gece sonuna kadar kendisini kalmayacaktı. Belirli 1 saatten sonra taksiye diğer kişiye devredecekti. Meydanın ortasında duran arabaya bindi. Arkadaşının dediği gibi birkaç şeyi açıp diğer taksicilerle itibaraya girdi. Ön kontağı kurulmuş radyodan gelen şarkıyı ağzında gevlerken düşünceliydi.

Babasının görevden gelmesine az kalmıştı. Kız kardeşiyle aralarına nedenin bile bilmediği bir soğukluk gitmişti. Normalde takmayacağı bu durumu kardeşini her gördüğünde karşılaştığı asık suratı takmamasına engel olamıyordu.

Düşünceli ve bir o kadarda dalgın bir şekilde şarkıyı söylerken taksinin ön kapısının zorlanarak açılmasıyla bakışları yana kaydı. Bacağının yarısı daha etmeyecek küçük bir beden zorlanarak kapıyı açıp kendini koltuğa bıraktı. Sonrasında yine zorlanarak kapıyı çekti.

"Bu ne lan." Deyip yanında ki bedene baktı. Karşısın da ki küçük beden kendisine çipil çipil bakarken arabanın aynasından arkaya baktı. Belki annesi ve ya babası da arkasından geliyordur diye. "Hayırdır aslanım," diye sordu Eren bu sırada çocuğun ebeveyni olabilecek birilerini arıyordu. "nereye?"

"Beni izmire götürebilir misin abi?"

Eren gözlerini aynalardan çekip küçük bedene çevirdi. "İzmir'de ne yapacaksın?" Çocuğu korkutmamak adına oldukça temkinli konuşuyordu.

Küçük beden başını iki yana salladı. "Hayır." Dedi. Eren gözleriyle küçük çocuğu süzerken aklında tartıyordu. Konuşması bedenin aksine çok düzgündü. En fazla 5 diye geçirdi içinden. "Babama gideceğim."

Eren sıkıntılı bir nefes verdi. "Neden burdasın kayboldun mu?" Pek ihtimal vermeyerek aklında ki soruları sıralarken.

Çocuk tekrar başını salladı. "Hayır buralarda oturuyorum, yeni taşındık annemle. Babam İzmir'de kaldı onu özledim onu görmeye gideceğim."

Erenin gözleri kısarak küçük bebeden baktı. Yalan söylemediğine emindi. Fakat gizlediği şeyler vardı. "Annenin haberi var mı babanın yanına gideceğinden?" Çocuk sessiz kaldığında Eren cevabını almıştı. Çaktığını belli etmemek adına. "Annenin adı ne bakayım?" Diye sordu. Mahalle deki yaşlı çiftlerden birinin torunu olduğunu düşünüyordu Eren. Soy isimlerini öğrense bulması zor olmayacaktı.

"Nehir, Nehir Sezer."

Sezer.

Nehir Sezer.

Sezer soy ismini buralarda ilk kez duyuyordu. "Senin adın?" Diye sordu Eren bu sefer. Annesini arayıp Nehir Sezer adında birisini soracaktı. Bu mahalleyi kendisinden daha iyi bilen birisi varsa o da annesiydi.

"Çınar Barutçu."

Pazılın eksik parçaları yavaşla bulunurken sıkıntılı bir nefes verdi Eren. Boşanmış bir aile sonucunda sorumsuzca etrafta dolaşan isyankar bir çocuk.

Kendisine müşteri gelmemesi adına taksi metreyi başlatıp mahallede tur atmaya başladı. "İzmire gideceğiz dedin dimi?" Arabayı sürerken bir yandanda küçük bedene bakıyordu.

Çınar art arda başını salladı.

"Peki madem gidelim o zaman." Arabayı yavaşça mahallede gezdirirken yandan camdan dışarıyı izleyen bebeni kontrol ediyordu. "Aslanım." Diye mırıldandı. "Öyle boş boş duracak mıyız?"

Çınar başını kendisine seslenen bedene döndürdü. "Bir şey anlatacağım sana ama aramızda kalacak?" Diyerek küçük çocuğun güveniniz kazanmaya çalıştı.

Çınar art arda başını salladı. "Söz, hemde delikanlı sözü."

Eren güldü. "Delikanlı sözünden..." diyerek devamını ona bıraktı.

Çınar sanki bunu bekliyormuş gibi "Dönmez!" Diyerek bağırdı.

Eren elini çocuğun sarı saçlarına atıp karıştırdı. "Aferin, bak şimdi anlatacağım şey çok gizli tamam mı?" Onayladı küçük beden. "Aha senin yaşlarındayken bir kere senin gibi evden kaçmıştım. Senin gibi taksiye binip yapmadık tabi bunu aldık erzağımızı bindik bisikletimize kaçtık evden." Aklına eskiker gelirken gülümsemesi arttı. "Aynı senin gibi annemize haber vermeden çıktık evden. O gün akşama kadar diğer mahallenin parkında oturduk."

"Neden kaçtın yoksa sen de mi babanı görmeye kaçtın?"

Eren çocukta gördüğü baba hasretiyle içi burkulurken sanki yıllar önce kaybettiği Umut Alp karışında duruyordu.

"Yok be aslanım attırdılar tepemin tasasını çektim çıktım evden. Tabii öyle yapmak kolay sonrasında olanları hesap edince hiçte iyi bir şeymiş gibi gelmiyor." Özellikle çocuğun sorup merak edeceği şekilde konuşuyordu.

"Noldu ki sonrasın da?"

Eren üzgün bir surat ifadesi kondurdu yüzüne. "Annem çok üzülmüştü." Diye başladı. "Beni kaybettiğini sanıp üzüntüden hasta olmuştu." Yalan değildi annesi kendisinin evi terk ettiğini duyunca bayılıp kalmıştı. Babası Semih Alp tekrar böyle bir şeye olurda kalkışırsa diye 'ikincisinde affım yok.' Deyip elini silah yapıp ayağına vuracak şekilde nişan almıştı. "O kadar hasta olmuştu ki günlerce yataktan kalkamamıştı. Anneler çocukları evden kaçınca çok üzülüp üzüntüden hasta oluyorlarmış."

Çınar duyduklarıyla yutkundu. Böyle bir şey gerçek olabilir miydi? Annesinin hasta olması en son isteyeceği şeydi. Fakat o da sadece babasını görmek istiyordu. "Abi?" Diye mırıldandı küçük beden dalgın dalgın. Eren planın işe yaradığından emin bir şekilde sırıtıp başını salladı.

"Buyur aslanım."

"Annemin," diye mırıldandı utana sıkala. "Nereye gittiğimden haberi yok o da hasta olur mu?"

Eren numaradan dudak büzdü. "Seni ne kadar çok seviyorsa o kadar çok üzülüp hasta olur."

Çınar sıkıntılı bir şekilde etrafa baktı. "Çok mu uzaklaştık İstanbuldan?"

"Hayır." Dedi anında. Kendi evlerinin bir arka sokağındaydılar.

"Eve gitsek olur mu annem hasta olmadan."

"Olur aslanım." Taksiyi bir kaç tur daha mahallede sürdürüp kendi evlerine sürdü. Arabayı bahçenin önüne bırakıp park etti.

"Ama burası benin evim değil ki." Eren arabadan inmiş küçük bedenide indirirken küçük bedeni sıkıca tutuyordu.

"Biliyorum o yüzden benim annemin yanına getirdim seni anneni tanıyorsa evini söyler hemen gideriz annene."

Eren küçük bedenle içeriye girdiğinde bahçe oturmuş gergin bir şekilde konuşan ikiliye kaşlarını çatarak baktı. Kız kardeşi Alya ve diğer kız kardeşi Beste haraketli bir şekilde bir şeyler konuşuyordu. Kardeşinin yüzünde bir kaç gündür olduğu gibi ağlamaklı yüz ifadesi hala geçmiş değildi.

Kucağın da ki bedenin tutuşunu sağlamlaştırıp kendini farkettirmeden konuşmaya kulak misafiri oldu. Sorun her ne ise öğrenmek istiyordu, detaylı.

"Nereye kadar saklayacaksın söylede kurtul artık." Diyordu Beste. Sinirli olduğu kızaran yüzünden anlaşılıyordu. "Evet ilk başta kızacak ama o kadar. Ne yapabilir ki?"

Alyanın yorgun, bıkmış, usanmış sesi kulaklarına vardı. "Söz verdim Beste söz verdim, karşısına çıkıp abi ben senin sözünü çiğnedim nasıl diyeyim?"

Söz.

Alyadan Erene verilen söz.

Tek bir söz.

Çok değil bir yıl önce verilen bir söz.

Erenin gözleri kapanırken içini o zamanlar da ki gibi yine bir suçluluk duygusu doldurdu. Zamanında omuzlarına yüklenen yük tekrar yüklendi. Gözlerini duygu yoğunluğundan yumarken içinden 'Anlamalıydım.' Diye geçirdi. 'Kardeşimin son bir kaç gündür kötü olmasının nedenini, anlamalıydım.'

Ama hala anlamıyordu. Duyduğu şeyin elbet bir açıklaması vardı fakat gidip kardeşine sorsa kardeşi o gün akşam olduğu gibi yine kaçacaktı. Oturmayan birleşmeyen şeyler vardı.

İçinde kileri gün yüzüne çıkarmadan önce kucağın da ki bedeni halledecekti. Başını kendini gelmek adına iki yana salladı. Yüzünü sabit tutup bahçeden içeriye girdi. Görüş alanına tam olarak giren kızlarla göz ucuyla baktı. Kız kardeşi gözlerinin doluluğunu kendinden gizlerken Eren bu sefer her zaman kinin aksine üstüne düşmedi.

"Eren bu yakışıklı kim?"

Küçük çocuklara her zaman zaafı olan Beste Erenin kucağın da ki çocuğa yöneldi. Erense sorsunu görmezden gelip "Annem içerde mi?" Diye sordu. Gözlerini yaşlarını silen kardeşine değdirmiyor mesafeli davranıyordu.

Beste Erenin nedensiz soğuk haline anlam veremezken başını iki yana salladı. "Kadının biri çocuğum diye bağırıp mahalleyi ayağa kaldırdı çocuğu aramaya gitmişti en son."

"İyi." Diyerek daha fazla orda durmamak adına arkasına dönüp hızla uzaklaştı. Bahçeden çıkmadan önce kendisine endişeli gözlerle bakan kız kardeşini görmezden geldi. Dili akrep gibiydi zehirini batırmak istemiyordu.

Eren arabaya geri bindiğinde öfkesini dizginlemeye çalışıyordu. Cebinden telefonu çıkarıp rehberinin en üst kısmında bulunan annesinin adını tuşladı. Telefonu kulağına götürene kadar annesi telefonu açmıştı.

"Alo oğlum?"

"Anne nerdesin?"

"Bir şey mi oldu?"

"Evet," dedi yan koltukta sessizce duran çocuğa baktı. "Şu kaybolan çocuk, adı Çınar mı?"

"Evet." Diyerek gür bir cevap verdi Nagihan hanım. "Ne o yoksa buldunuz mu?"

"Buldum." Nagihan hanım evin yerini söyleyip kapattığında Eren üç sokak önlerinde oturan eve doğru sürdü arabayı.

En sonunda annesinin söylediği yere geldiğinde küçük beden "Burası benim evim." Diyerek bağırmıştı.

Eren yine dikkat ederek kucağına aldığında bahçeden gelen seslerle adımlarını hızlı tuttu. Küçük beyin annesinin ne kadar korktuğunu anlayabiliyordu.

Kucağında ki bedenle içeriye girdiğinde gözlerini bahçede ki bedenlere çevirdi. Annesi ve buralarda oturan iki teyze ağlamaktan yüzü kızarmış kadının kollarını girmiş sakinleştirmeye çalışıyorlardı.

Eren tam olarak kadının yüzünü göremesede uzun altın sarısı saçlarını buradan görebiliyordu. Küçük bedeni yere indirdiğinde küçük çocuk koşarak sandalyede yatay pozisyonda yatan annesinin yanına koştu.

Bir kaç saniye içinde beklenen kavuşma yaşandı.

"Anne!"

"Annem!"

...

Gümbür gümbür 15.bölüm geliyor hazır mısınız?

Umut Alp kim?

Sosyal Medya Hesaplarım:

Tiktok: ladyyniz

Insta: parlakgece_official

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.01.2025 03:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...