

...
Küçük kız çıplak ayaklarıyla evin içinde gezinirken arkasına bakmadan kaçıyordu. Kalbi her zaman ki gibi hızlı atıyor ama bu sefer her zaman kinin aksine korkudandı. Koştukça nefesi kesiliyor ama bir an olsun pes etmiyordu. İlk merdivenleri çıktı, durmadı. Bir üst kata daha çıktı.
Sesler duymuştu evde. Tek başınaydı. İlk abisinin onu her zaman ki gibi korkuttuğunu düşündü. Kış ayının ortaların da olduğundan hava yağışlıydı. Annesi yan komşularına bir şey bırakmak için evden ayrılmıştı. Nagihan hanım kızını oğluna emanet etmişti. Eren kardeşinin yersiz mımızlanmasına dayanamayıp odasına çıkmış kapısını kitlenmişti.
Alya abisinin odasında olduğunu ve ne zaman kapıyı kitlese asla açmayacağını biliyordu. Bu yüzden adımlarını oraya bir an olsun yönlendirmedi. Kendi katlarında bir dakika bile kalmayıp en üst kata çıktı.
Çatı katına.
Çatı katında iki oda vardı. Biri kilitliydi diğeri ise depo olarak kullandıkları büyük alandı. Küçük kız adımlarını depo olarak kullandıkları odaya çevirdi. Arkasına bakmadan içeriye girip kapadı. Fakat hesaba katmadığı bir şey vardı.
Karanlık.
Kış olmasından günler kısalmış hava hemencecik kararmıştı. Tombul ayakları üzerinde yükselip ellerini duvarlarda gezdirdi. En sonunda istediğini bulduğunda düğmeyi bastı. Tavanda bulunan minik ampül ilk başta ışık vermedi sonrasında cızırdayarak açıldı ve açılmasıyla kapanması bir oldu.
Ampülün patlama sesi kulaklarına ulaştığında gözleri dolmuştu. Odadan çıkmak için elini kapıya atıp geri çektiğinde kapı az öne açıldığı gibi açılmamıştı.
"Açıl." Diye mırıldandı. Kapının koluna daha çok asılıp çekti. Sonuç değişmedi. Dolu gözyaşları birbir yanaklarından süzülürken ağızından tek bir kelime döküldü; "Baba."
Semih Alp uzun süredir gittiği görevden yeni gelmişti. Bir kaç gündür evindeydi. Oğlunun yaklaşan doğum gününe izin almak için erkenden evden ayrılmıştı. Şimdi ise arabasını evlerinin bahçesine park etmiş bu yersiz yağmura yakalanmanın isyanıyla söyleniyordu. Semih Alp yağmur sevmezdi. Çünkü ne eşi ne kızı ne de oğulları severdi.
O da sevmemeyi seçmişti.
Arabanın arka kapısını açıp içinden ev için aldığı poşetleri çıkardı. Son olarak birden çok saksıda ki çiçekleride arabada bıraktı. Üstü ve poşetler ıslanmasın diye koşarak eve ilerledi. Kapıyı çalıp oğuluyla kızının kapıyı ben açıcam kavgasını dinlemek istedi fakat bu sefer yapmadı. Aklında başka planlar vardı.
Eve kendi anahtarıyla girip eşyaları kimseye görünmeden depoya bırakmak adına yukarı çıktığında evdeki sessizlik rahatsız etti. Eşini aradığında komşuda olduğunu öğrenmişti çocuklar evde demişti.
İlk adımlarını oğlunun odasına çevirdi. Kapıyı tıklattı ve içerden çok net bir ses duyuldu "Defol Alya! Babama diycem seni kaç kere dedi sana beni ısırmaman gerektiğini."
Bu seferde aynı zaman da yukarıdan bir ağlama sesi duydu Semih. Kızının ağlama sesi. Oğlunun sesinden iyi olduğu anlıyordu. Hızlıca oğluna cevap vermek yerine yukarıya çıkardı adımlarını.
Kızı çatı katına çıkmıştı. Kitli odayı omuzları arkasına alıp depoya ilerledi. Deponun kapısı kitliydi. Dışardan açılır içerden açılmazdı. Cam yok denilecek kadar küçüktü. Bu yüzden depo olarak kullanıyorlardı bu odayı.
Ağlama sesi giderek arttığında Semih hızlıca kapıyı kendine çekip açtı. "Babacığım?" Ağlama sesi devam ederken elindeki poşetleri kapı kapanmasın diye önüne bıraktı.
Odanın ışığını açmakla uğraşmadı. Biliyordu açılmış olsa kızı şimdiye kadar ellikere açıp kapamıştı. Küçük kızı yere çökmüş ağlarken içi burkuldu. Tek adımda kızının yanına varıp onu kucakladı.
Alya hissettiği güvenli kollarla ağlamasını daha da artırdı. Semih kızının ağlamasını dindirmek adına saçını okşarken kulağına o sözleri fısıldadı;
"Burdayım, geçti."
...
Herkesin dik duruşunun arkasında bir neden yatardı. Kimisinin sevdiği kimisinin evladı benimse babam vardı. Omuzlarımın dikliği kendimden emin duruşumun tek nedeni. Çünkü bilirdim başıma bir şey gelse bir adım önümde olurdu. Her olayda arkamdan destek verirdi. Yanımda olamasa da bir adım önümde, bir adım arkamda olurdu. Hiçbir zaman babam yanımda olur diyemezdim çünkü o bir askerdi bense asker çocuğu. Babamın deyi miliyse yavru kurt. Ama olur ya yanınız da olmasa bile varlığını bilir hissedersiniz, gelecek dersiniz eminsinizdir dönüşü olduğundan.
Bende öyleydim, şimdiye dek.
Evin en karanlık odasında 48. Dakikayı devirmiş 49'a dayanmıştım. Evin küçük, karanlık deposunda öylece durmuş bekliyordum. Babamı bekliyordum. Nefesimin giderek kesiliyordu. Karanlık ve kapalı alan korkum hala geçmemişti. Babam gelsin de korkularımı alsın diye. Kendime çektiğim dizlerimi ağrıyan belime rağmen daha sıkı çektim. Korku bedenimi ele geçirmişti. Ayağa kalkamıyor sesimi çıkaramıyordum. Hayatımın en uzun gecesini yaşarken kapıdan içeri girip beni buradan çıkarmasını bekledim. Bekledim bekledim bekledim. Bedenim haraketsiz bir şekilde yerde oturmaktan dolayı buz kesmişti. Beklemeye devam ettim. Gelsin de ceketini versin diye. Söz bu sefer inat etmez ilk dediğin de giyerdim.
Dakikalardır olduğu gibi yaşlar akarken sesim çıkmasın diye dudaklarımı dişledim. Haberi aldıktan sonra kısa bir baygınlık geçirmiştim. Gözlerimi açtığımda başım da endişeli bir şekilde bir orda bir burada dolanan Karanla karşılaşmıştım. Uyandığım dan beri tek kelime etmemiştim. Karan da beni konuşturmak adına bayıldığım da olanları sayarken hiç birini aklımda tutmamıştım. Dedikleri arasından tek hatırladığımsa annemle abimin askeriyeye gittiğiydi. Uyandıktan sonra ikisi de beni aramışlardı fakat ağzımı açıp tek laf diyememiştim. Ben açmayınca Karanı arayıp bilgi almışlardı. Birkaç saat sonra Karan bana yemek hazırlamayı bahane edip aşağı indiğinde bende arkasından odadan çıkmış ondan zıt bir yönde ilerlemiştim. Yukarıya çıkmıştım, çatı katına.
Babam söz vermişti bana.
Korktuğum her an yanımda olacağına.
Belki korktuğumu görürde gelir diye.
Görmüyor musun baba, kızın korkuyor.
Çok korkuyor.
...
Bir süre sonra...
"Alya elini uzat." Karanın endişeden dolayı sert çıkan sesiyle kendimi daha çok geriye çektim. Verdiğim tepkiden dolayı duraksadı, elini burun kemerine atıp sıktı. Çatıda bir saatimi doldurmaya dakikalar kala beni bulmuş bedenimi kucağına alıp odama geri taşımıştı. Korkudan yumruk yaptığım ellerim uzun tırnaklarım kanatmıştı.
"Ver elini en azından kanı temizliyelim, sen kana dayanamazsın.""
"Hayır." Dedim çekinken olmama rağmen sesim sert çıkmıştı. "Sen temizlemeyeceksin." Bana doğru birkaç adım attığında kendimi geriye çektim. Adımları anında durdu. "Gelme." Sözcüğü iki dudaklarımın arasından akıp gitti. Dediğimi ben bile zor duyarken devamını getirmek istedim.
"Babam gelip temizleyecek."
...
1 saat sonra...
Adımlarım her zaman gülerek geçtiğim koridorda birbirine dolanmış aceleci bir adımla ilerliyordum. Omuzlarım dikti. Ne olursa olsun ben Semih Alp'in kızıydım. Alya Alptim. Evde oturup saatlerce ağlayıp karalaya bağlayacak değildim.
Kimi kandırıyorsun?
Ağrıyan bedenimden dolayı omuzlarımı dik tutmak zor oluyordu. Her adımımda dengem sarsılıyor fakat pes etmiyordum. Arkam da ki beden her zaman olduğu gibi bir adım arkamda yerini almıştı. Buraya gelmeme baştan beri karşıydı. İyi değilmişim, saçmalık! Saçmalığın daniskası!
İyiydim ben, çok iyi hemde.
Kolum koptu, diye söylendi omuzumdaki sol melek o sırada yattığı yerden "Aynen" diye bir cevap verdi sağ melek.
"Alya, yapma!" Dedi arkamda ki beden. Duymadım onu.
"Kendini yıpratıyorsun." Saçlarımı savurdum susması adına.
"Bu yaptığın onu daha fazla sinirlendirmekten başka bir şey yapmayacak."
Başardı. Bu sefer başardı. Adımlarım adeta yere çakıldığında bedenimin esir alındığını hissettim bir an. Çok kuvvetli bir şey bedenimin her yerini ele geçirdi. Bu duyguyu tanıyordum.
Öfke.
Evden çıkmadan önce giydiğim topuklu botlarımın topuğu üzerinde bedenimi döndürdüm. Ellerim olmasından korktuğum patlamanın habercisiymiş gibi yumruk olurken baktığım bir çift mavi göz sinirlendirmekten öteye götürmüyordu.
"Nededin?" Diye tısladım. Yüzüne şaşkınlık duygusu otururken buna dikkat etmiyordum. "Ne dedin Karan, tekrar et!" Bir şey demedi. Şaşkınca surat ifademi izliyor uzun süre sonra ona gösterdiğim bu öfkemle karşılıyordu. Fakat bilmediği bir şey vardı. Bu hiç bir şeydi.
Ağızını açmadı fakat dedikleri bir bir zihnimde yankılandı.
"Sence şuan umrumda mı onun bana olan nefreti?" Diye başladım. Bir abinin kız kardeşine bir gecede kurduğu nefret hemde, diyemedim. Aramız daki 3 adımlık mesafeyi 2 ye indirdim. "Ben ona mı gidiyorum Karan?" Bir adım daha attım. Herhangi bir tepki vermeyince bir adım geri gittim aynı zaman da başımı geriye sallıyordum.
"Ben babama gidiyorum."
Tepkisine bakmadan önüme dönüp hızlı adımlarla yoluma devam ettim. Adımlarını attığım üçüncü adımım da duyduğumda omuzlarımı yeniden dikleştirdim.
Ezbere bildiğim koridorda normalde sağa dönmem gerekirken bu sefer gitmedim. Düm düz ilerledim. Adımlarım aceleciliğini kaybetmişti, sakin adımlarla kapıya geldim. Bir an bile tereddüt etmeden kapıyı çaldım. Çok geçmeden girmem için onay aldığım da önüme gelen bir tutam saçımı geriye atıp aynı zamanda içeriye girdim.
Arkamda ki bedenin de gelmesi için kapıyı aralık bıraktım. Bir takım bakışları üzerimde hissetsemde görmedim. Koltuğunda babamla aynı rütbede olan Yunus amcayla göz göze geldim. Suratı her zaman ki gibi asıktı. Yüzü yaşanmışlıklardan dolayı bir hayli kırışmıştı. Bir çift kahveyle kesiştiğinde bakışları beni anladı. Sorumu anladı ama cevap vermedi.
Babam nerde?
"Ne işin var burda!" Abimin öfkeli sesiyle ona döndüm. Yüzü çökmüştü fakat dik duruşunu bozmuyordu. Bakışlarını üzerimden çekip arkam da ki bedene çevirdi. "Sana demedim mi evde kalsın."
"Ne yapacağımı sana soracak değilim, abi." Diyerek araya girdim. Bakışlarımı özellikle ona dikmemiş anneme çevirmiştim. Yeşillerimiz birleştiğinde gözlerimle abimi işaret ettim. Anladı.
"Tamam Eren." Diyerek abimin koluna girdi. "Şu durum da gözümüzün önünde olması daha iyi olur."
"Burda napıcak anne."
"Sen ne yapıyorsan onu." Diyerek çıkıştı annem. "O kız eve giderse peşinden sende gidersin." Yüzüme silik bir tebessüm otururken kulaklarım 'Karımı sinirlendirme aslanım.' Diye bir ses aradı. O ses gelmedi.
...
2 saat sonra...
Yabancısı olduğum oda da otururken omuzlarım geldiğim ilk anki gibi dikti. Bakışlarım al bayrağımız da öylece bakıyordum. Babam bir gün her asker gibi kanının oraya akacağını söylerdi. Elbetteki vurulmuştu ama bu mesleğini yapmasına engel olmamıştı. Hatta emeklisi gelmesine rağmen son anına kadar vatanı için çalışıyordu.
Geldiğim bu oda da yanımda annem den başka kimse yoktu. Abim ve Karan neredeydi bilmiyorum. Şu anlık olanları bir rafa kaldırmıştım. Bakışlarım yanım daki bedene kaydı. Sessizce durmuş bir şey mırıldanıyordu. İnancına göre dua ediyordu. Eşi için, çocuklarının babası için.
Gözlerimi kapadım.
Eğer son bir dilek hakkım kaldıysa onu da babama harcadım.
"Lütfen gelsin."
...
4 saat sonra...
"Eve gidiyorsun." Abim bileklerimi tutmuş bedenimi oturduğum yerden zorlanmadan kaldırırken bakışlarım anneme kaydı. Bakışlarımız kesiştiğinde başını eğip tarafını belli etti.
Karanda ayağa kalkmış tam arkamda duruyordu. Varlığı bana güç verdi.
"Buna sen karar veremezsin."
"Bal gibide veririm, abinim ben senin." Bir kaç saat önce kardeşlikten reddedecektin pabucumun abisi, dememek için dudaklarımı dişledim.
"Ya ne yapıcam evde tek başıma!"
"Otur ders çalış." Dedi en rahat şekilde. "Uyu, duş al kendine gel."
"Kendimdeyim zaten!" Dedim.
Kaşlarını kaldırıp cıkladı.
"Gitmiyorum, ne var ki burda dursam?"
Sessiz kaldı. Sessizlik bir yalanı söylememek için girilen en masum yoldu. Hırçınlığım sindi. Babamın kopyası gözlerine baka kaldım.
"Bir şey saklıyorsun." Aklıma o an gelebilecek ihtimallerin hepsi geldi. Kimisi mutlu kimisi mutsuz sonla bitti.
Sessizliğine devam etti.
Yüreğime ağır bir şey otururken titreyerek "Babama bir şey mi oldu?" Diye sordum. Gözlerini kaçırdı. Başını yere eğdi. Kaldırmadı. Acısını kendince saklamaya çalıştı.
"Bulmuşlar," duraksadı. Derin bir nefes verip devam etti. "Terör örgütlerinin elinde o ve üç askeri."
Başım döndü, içim avaz avaz bağırdı, yer ayaklarımın altından çekildi ve sendeledim. Dik durmak adına gözlerim bir beden aradı ve sırtımı yere getirmeyeceğine emin olduğum bedene bıraktım kendimi.
"Alya!" Karanın bedenime dokunmasına izin vermeden kendi yakaladı beni. Belimden sıkıca tutmuştu. "Sırık gibi dikileceğine git su getir."
Ellerini bacaklarımın altından geçirip beni rahatça kucağına aldı. Annemin endişe dolu sesini hissettim. Sesler giderek boğuklaşırken gözlerime bir perde çekildi ve masal bitti.
...
5 saat sonra...
Hava aydınlanmış, ay batmış güneş açmıştı. Fakat ben hala bu uzun geceyi atlatamamıştım. Sanki güneş doğmamıştı. Uzun bir sürede doğmayacaktı. Adımlarım benden bağımsız ilerlerken geldiğim yere baktım.
Yıldız Mezarlığı
Eskimiş, paslanmış gıcırdayan kapıyı itip içeriye girdim. Saat sabah 7'yi gösterirken mezarlık tahmin ettiğim gibi bom boştu. Sayısız mezarın önünden geçtim.
En güçsüz anımda gelirdim buraya. Gücüm kalmadığında. Kendimi en yalnız hissettiğim de. Adımlarım küçük bir mezarda durdu. Burda ki tüm mezarlara göre küçük fakat benim kalbim de en büyüktü.
Titreyen dudaklarımı zorlayarak birbirinden ayırdım ve o sihirli sözcük çıktı dudaklarımdan.
"Abi."
Elimi soğuk mezar taşında gezdirdim. Burda ki tüm mezarlara göre en temiz en bakımlı ve çiçeği en bol mezardı. Nagihan Alp, ilk göz ağrısını herkesten sakınmaya çalışmıştı.
Titreyen ellerim isminin üzerinde gezindi.
Umut Alp
Doğum yılı:12.04.1996
Ölüm yılı:27.08.2004
Sessiz bir inleme çıktı dudaklarımdan. "Abi." Patlamaya başlıyordum. "Babam yok abi."
"Yapa yalnızım."
"Abim yok yanımda."
"Sende yoksun."
"Annem her şeyden kopmuş durumda." Başımı soğuk mermere yasladım. Gözlerimi kapayıp sessizce dinledim. Kuş seslerini, dışardan gelen hayatın sesini ve bir adım sesini.
Sessiz sessiz gelmiyordu. Özellikle ses çıkarıyordu. Geldiğini belli ediyordu. Çok geçmeden o ayak sesleri tamda önümde kesildi. Başımı kaldırmadım. Gelene bakmadım.
Biliyordum geleni.
Karan gelmişti. Bir tek o bilebilirdi burda olduğumu. Çünkü o herkese göre çok iyi bilirdiki ben ya babama ya abime kaçardım.
Bakışlarımı yattığım yerden kaldırdım. Gözlerimi yavaşça ayaklarından başlayarak yüzüne doğru çıkardığımda yüzüne bakmadan gözlerim titredi.
Karan değildi gelen.
Cihangirdi.
...
Her zor anımda yanımda olan, güvenin ne olduğunu öğreten A.K sevgilerle...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |