22. Bölüm

20.Bölüm:İstek

Lady Yazar
ladyynizzz

"Semih için hayat demekti Nagihan. Nagihan için yaşam demekti Semih."

20.Bölüm:İstek

Bazı anlar olur gerçekliğini sorgularsınız. Bunu yaşıyormuşum dersiniz. Kimi zaman inanmak istemezdiniz kendinizi bir yalana inandırırdınız. Kimi zaman inanmak istediğinize inanamazsınız. Bu da beynimiz bize kurduğu minik bir oyunuydu aslında. İnanmak istediğinizden kaçardınız. Ne kadar inanmak istesenizde bir o kadar da reddedersiniz . Kaçar inanmak istemezdiniz.

 

Aynı şuan olduğu gibi. Ben babamın kaçırıldığına inanmak istemişken hep kendi içimde reddetmiştim. Ne zaman ki kendi içimde kabullenmiştim o zaman gelmişti. Evet babam gelmişti. Semih Alp bitmez bilmeyen görevinden gelmişti. Bindiği helikopterin düşürüldüğü sonrasında kaçırılıp yaralandığı görevinden gelmişti.

 

Belki o an yapmam gereken bir çok şey varken bana bakıp gülümseyen adama kırgın hissettim. İçimde yıllların birikimi kırgınlık büyüdü, büyüdü ve gözlerime yansıdı, kalbime yansıdı. İlk nerden çıktığını bilmediğim annemin çığlığını duydum. Sonra abimin babama haykırmasını.İlk abim babama sarılırken annemde ondan yana eksik kalmamıştı.

 

Onları bir adım geride izlerken gözlerim bedeninde takılı kaldı. Üstünde ki yıllarını verdiği yeşil üniforma eskimiş, toz toprak olmuştu. Siyah postalları çamur içindeyken elleri kan içindeydi. Belki başkanın belki onundu. Gözlerim yukarı çıktı. Omuzlarında gördüğüm koyuluk yüreğime ateş düşürürken görüş açım bulanıklaştı.

 

Ağlıyordum.

 

Tek yapmam gereken annem ve abim gibi onu sarılmak varken hareket edemiyor ağlıyordum. Bu sefer sesim çıktı. Nefesimin kesildiğini hissederken içimde ki kırıklıkları, acıyı serbest bıraktım.

 

Her zaman içimi ısıtan “Yavru kurt.” sesi bu sefer içimi yaktı. Bulanık görüntünün üzerime doğru geldiğini fark ettiğimde çok geçmeden içimde ki huzursuzluğu giderdi. Kolları altına alıp sardığında saatler sonra rahat bir nefes verdim. Kendimi günler sonra güvende hissettim. Çünkü bilirdim ki iki cihan bir araya gelse kollarının altında olduğum bedenin yanında bana hiç bir şey olmazdı.

 

Sert ama bana karşı her zaman naif olan ellerini sırtımda hisettiğim de kendime geldiğimi fark ettim. Ağlayışlarım yavaş yavaş iç çekişlerine dönerken burnuma dolan toprak kokusu bana kayıp olan huzurumu getirdi.

 

Çok değil bir kaç dakika içinde kendime geldiğimde babamın dudaklarını saçlarımda hissettim. “Babasının prensesi.” Diyen sesi tekrar gözlerimin dolmasına yetti. Kollarımı iri bedenine daha sıkı sardım. Kollarımı aralayıp benden ayrılmak istediğinde yüzümü göğsüne bastırdım.

Göğsü titredi. Bu hareketim onu güldürdü. “Kaldırmayacak mısın başını?” Günler belki haftalar belki aylardır duymadığım sesi bir kez daha içimi rahatlattı. Cevap olarak sadece başımı salladığımda tekrar güldü fakat bu sefer gülüşü yarıda kesildi.

 

İlk bir boğaz temizleme sesi devamın da “Bunların burda ne işi var…” Diyen sert sesini işittim. Başımı gömdüğüm gösünden kaldırırken omuzlarım hafif düşmüştü. Alp erkekleri büyüğünde küçüğüde aynıydı. Gelene hoşgeldin demek yerine anca hesap sormayı biliyorlardı.

 

“Hiç sorma.” Diyen abimin sesi arkamdan gelirken çok geçmeden babamın yanında yerini almıştı. oldukça bu durumdan hoşnutsuz olduğunu belli eden bakışlarıyla Karan ve Cihangir’e bakıyordu. “Kıçlarındaki boka bakmadan bir sümüklü için kavga ediyorlar.”

 

Dediğinde ikilinin hamurdandığını duydum. Onlar gibi bende homurdandım. Ben sümüklümüydüm?

Abimin lafının ardından Babamın “Bu sümüklüyü ben tanıyor muyum?” Diyen sesi tüylerimi ürpertti. gülümsemem yüzünde asılı kaldı.

 

Anında gözlerim beni bu durumdan kurtaracak biricik annemi ararken bulamadım. Nereye gittiği büyük bir merak konusu olsada şuan üstüne çok düşünmedim. Bir adım babamdan uzaklaşırken abimin gözlerimin içine bakarak “Çok yakından hemde.” Diyen sesi seslice yutkunmama neden oldu.

 

 

Hayatı boyunca bir çok deneyimi olmuştu Semihin. Bu deneyimleri sonucu hepsinde bir ders çıkarmıştı. Hatalarını tekrar etmemeye, yanlışlarını düzeltmeyi seçmişti. Fakat tek bir hatası vardı, o da her görev sonunda bu durama nasıl düştüğündü. Evinin büyük bahçesinde hiç olmadığı kadar hızlı koştururken düşmemeye dikkat ederek arkasına bakıp duruyordu. Sevgili biricik karısı kendisini çok sevdiğinden peşinden ayrılmıyordu, düzeltiyorum elinde tüfekliyle peşinden ayrılmıyordu.

 

O biricik eşinden kaçarken çocuklarda annelerini tutmaya çalışıyordu. “Hayatım.” Diyordu Semih bir tık soluklanmak amacıyla bahçedeki söğüt ağacının arkasına sığınmıştı. Özel kuvvetlerin kendilerini bulmasıyla hastanede yarasına sadece dikiş attırıp hemen eve gelmişti. Yaraları yaşının verdiği ağırlıkla sızlarken bunu çok taktığı söylenemezdi. Şuan tüm dikkati kendisini tüfekle kovalayan karısındaydı!

 

“Hayatım deme bana!” Diyerek güzel bir karşılık verdi Nagihan.

 

Elinde ki tüfeki havaya kaldırıp nişan almaya çalışıyordu. “Ben seni uyardım yüreğimi hoplatırsan seninkini de hoplatırım dedim.”

 

İki evladı koşarak annelerinin yanına vardıklarında Nagihan hanım bu sefer namluyu iki çocuğuna uzattı. “Yaklaşanı vururum.” Diyen sesi ikisininde birer adım geri atmasına neden oldu.

 

Çocuklarının attığı iki adım gözünden kaçmayan Semih burun kıvırdı. “Evlat dediklerime bak.” Diye söylendi. Onun söylenmesini duyup ne dediğini anlamayan Nagihan öfkeyle bir adım daha attı.

 

“Şahadet getir.” Diyen sesi oldukça sertken Semih başını saklandığı ağacın arkasından çıkarıp “Konuşabiliriz.” Diyerek son kez şansını denedi. Fakat ömrünü adadığı yeşillerin kendisine attığı bakışlar ona yetmişti.

 

“Karıcığım.” Diyerek şansını denemeye çalıştı Semih fakat yanlış hamle yaptığını kafasına son anda yemekten kurtulduğu terlikle anladı.

 

“Nagihanım.” Bir kez daha şansını denediğinde bu sefer tam on ikiden kafasına yediği terlikle sustu.

 

“Karıcığım deme bana! Aklımı sende bırakma dedim.” Diyerek omuzlarını düşüren eşiyle içi burkuldu. Nagihan artık tüfeki bırakmış omuzlarını düşürerek yere oturmuştu. Yaşlar yanaklarından süzülürken Semihin bu görüntü karşısında içi burkuldu. “Aklım çıktı.” Diyen sesiyle daha fazla dayanamadı Semih. Hızlıca sığındı ağacın arkasından çıkıp eşinin yanına oturdu.

 

Şuan karşısında 25 yılını geçirdiği eşi yoktu. Küçük bir kız çocuğundan farkı olmayan eşi vardı. Yanına çöküp kollarını cılız bedene sardığında günlerdir ciğerlerine batan hava ilk kez rahat bir nefes almasına neden oldu. Nasırlı ellerini eşinin sırtında gezdirdi. Elleri kanlı olduğundan saçlarına dokunmaya kıyamıyordu. Semih için hayat demekti Nagihan. Nagihan içinde yaşam demekti Semih.

 

Kaç dakika öyle kaldılar bilmiyorlardı fakat iki evladının fısıldaşmasıyla kaşlarını çattı Semih. Küçükken daha tatlı oluyorlardı. En azından özel anlarına musallat olmuyorlardı.

 

Semih bezgin bir bakış attığında biricik kızı hemen yanlarına gelip ortalarına oturdu. “Aman eksik kalma babaannesi kılıklı.” Nagihanın söylenmesi bir tek Alyayı gülümsetti. Nagihan kızına ters bakışlar atarken omuzlarında hissettiği diğer eliyle oğluna baktı.

 

Yanlarına gelmiş, babasını sinir etmek ister gibi annesinin omzunda ki elini iteklemiş annesini kendisine çekmişti. “Evlada bak.” Diye huysuzlandı Semih.

 

Devamında dikkatini kızına verdi. Yüzü ikisine göre bariz bir farkla soluktu. Yanakları çökmüştü, gözleri kıpkırmızıydı. Yüzünde ki renk çekilmiş gözlerine yansımıştı.

 

Sonrasında oğluna döndü Semih. Annesiyle uğraşıyor neşesini yerine getirmeye çalışıyordu. Arada bakışları kendisine dönüyor kız kardeşine uğramadan geri önüne dönüyordu. Az çok anlamıştı bir şeyleri Semih. Kırılmıştı oğlu, aynı kızı gibi.

 

Yavaşça eşine döndü bu sefer bakışları. Bir kez daha sövdü içinden kendine. Uzun süredir görevdeydi ve eşi yine kilo vermişti. Dikkat etmemişti, etmesi lazımdı. Edecekti artık. Vatana olan görevi artık son bulmuştu. Sırada daimi görevlerinden biri olan ailesini koruyacak, yaşatacak, yaşam getirecekti.

 

“Baba.” Diyen kızının sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Eşinden bakışlarını çekip kızına döndü.

“Söyle yavrum.” Dedi Semih. Ellerini sırtında gezdirdi, saçlarına değdirmemeye dikkat ediyordu. Ellerinde ki kan gitmeden ailesinden hiç birine kana bulamayamazdı.

 

Kızı annesinden aldığı yeşillerini kıspıştırıp sessizliğini korudu. Semih anlamıştı. Anneler çocuklarının acısını anlamazdı fakat babalar anlardı. Semih’te anladı. Kendisiyle konuşmak isteyipte konuşamayan evladına döndü Semih. Alya olduğu için yanında durmuyordu fakat kızı yanında ayrıldığı an dibinde biticekti. Semih onun gelmesine gerek kalmadan zaten yanında olacaktı.

 

Yapacaklarını aklında sıralarken omuzları düştü Semihin. Evde çocuklarla işte timindekilele uğraşıyordu. Bir rahat yoktu kendisine. “Nagihan.” Dedi aval aval iki evladına bakan Semih. Nagihan ses etmeden eşine döndüğünde tüm bakışlar kendisini bulmuştu. “Bu ikisi olmamış acaba yeni sürüm mü yapsak?” Diyen sesi ortamda bomba bir sessizlik olurken ilk ayaklanan Eren oldu.

 

“Yinemi ya!” Diyerek ikisine ters ters bakarken Alya dudaklarını büzmüştü.

 

“Üstüme gül mü koklayacaksınız.” Diyerek aynı şekilde oda abisi gibi ayağa kalktı. Kollarını küsgün bir şekilde birleştirirken Semih günlerce bu konunun tiripini yiyeceğinden habersizdi.

 

Nagihan bu duruma sessiz kalırken Semih başını salladı. “Gül koklamak demeyelimde.” Derken sesi bir hayli ciddiydi. Yeni bir kardeş düşüncesi Ereni iliklerine kadar korkuturken Alyanın gözlerinin dolmasına yetmişti.

 

“Ne diyelim!” Akan burnunu çekerken bir yandan abisinin yanına ilerliyordu. “Hadi abim neyse.” Diyerek abisine yandan cins bir bakış attı. “Peki ya ben! Bunu bana nasıl yaparsın baba!”

 

Semih böyle bir tepki beklemediği için şaşırırken şaşkınlıkla eşine döndü “Neden onu aldatmışım gibi davranıyor?” Diyen sesi bahçede yankı yaptığında Alyanın ağlamalı inlemesi duyuldu.

 

Nagihan ise tek kelimeme etmemiş bakışlarıyla her şeyi anlatıyordu: “Sıçtın sıvıyorsun.”

 

Eren yeni bir kardeş düşüncesine anında

gözlerini dolduran kardeşine bakıp aralarında ki bir kaç adımı kapattı. Tamam bir kardeşi olacağını duyduğunda o da çok sevinmemişti fakat o kadar da kötü değildi. Belirli bir yaşa kadar sıkıyorfu fakat sonrasında mutfaktan su almak gibi temel düzey ev işlerini yaptıracak biricik kölesi oluyordu.

 

“Ağlatma şunu kırk saat susmuyor.” Diyerek yine kendi dilinde kardeşini korudu.

 

İki kardeş farkında olmadan aynı tarafa geçerken Semih alttan alta sırıttı. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın, onlar kardeşti. Günün sonunda aynı eve girer aynı masaya otururlardı. Bir olayda birbirlerini kolladıları gibi günü birbirilerinin yanında bitirirlerdi.

 

 

Bir kaç gün sonra…

 

Elimde tuttuğum test kitabına daha fazla dayanamayıp odanın bir köşesine fırlattım. Kitap sert bir şekilde duvara çarpıp devamında yere düştü. Bunlar olurken gereğinden fazla ses çıktığından annemin söylenmesini duydum.

 

“Yıkın evi, yıkın!”

 

Cevap vermeyip kendimi yatağıma fırlattım. Saatlerdir ders çalışmanın verdiği bir ağrı vardı bedenimde. Bu gün günler sonra tekrar ders çalışmıştım ve beklediğimden iyi gelmişti. Bazı şeyleri düşünmeme engel oluyor kendimi daha iyi hissediyordum.

 

Babamın geri gelmesinden sonra hepimiz birbirimize iyiymişiz rolü kesiyorduk. Abimle aramız da ki gerginlik gün yüzüne çıkmış, yersiz büyük tartışmalarımızdan babamında haberi vardı. Ne zaman tartıştığımızı görse askeriyediki askerlerine verdiği cezaları veriyordu. Bahçenin etrafında bir kaç tur, şınav ve bence en kötüsü temizlik…

 

Durum böyle olunca bizde sessizce kaldığımızdan yerden tartışmaya devam etmiştik.

 

Bu bir kaç günde Besteyle kopuk olan bağlarımız iyice kopmuştu. Karşı yakaya geçmiş, ananesi rahatsızlandığı için onun yanına gitmişti. Bunları tabikide ondan değil Barış abiden öğrenmiştim. Beste olmadığı için devamlı bizim evde oluyordu. Tüm gün Beste diye dolanıyor Beste babam hakkında haber almak abimi aradığında Besteyle konuşmaktan kaçınıyordu.

 

Son günlerde değişen bir şey varsa şüphesiz Karanla olan ilişkimizdi. Adının henüz ne olduğunu bilmediniz bir ilişkiye başlamıştık. Elime telefon aldıkça aktif bir şekilde konuşuyor bazen çöp atmayı bahane ederek sokağın girişinde buluşuyorduk. Babamın gelmesinden sonra sadece bir kere evimize gelmişti. Ondada geçmiş olsunlarını iletip gitmişti.

 

Babama henüz bir şey anlatmadığım için babam her zaman bizim evde olan adamın şimdi kaçarcasına gitmesini sorguluyordu. Bir şeyleri çözmek üzeriydi ve ben o çözmeden onunla bu konuyu konuşmak istiyordum. Ve bu konuşmayı Karanla beraber yapmak istiyordum. Ona henüz bu fikrimi söylememiştim fakat reddedeceğini sanmıyordum.

 

Sıkıntılı bir nefes alıp verdim. Besteyle aramızda ki gerilim canımı çok sıkıyordu. Ne zaman geleceğini bilmiyordum fakat geldiği ilk an yanına gidecek kendimi açıklayacaktım. Yatağımda oturmuş boş duvarımı izlerken odayı dolduran bildirim sesiyle anında ayaklandım. Masamın üzerinde ki telefonu elime alıp geri yatağıma geçtim.

 

Karan ne yaptığımı sormuştu. Anında mesajlaşma sekmesine girip parmaklarımı ekranda gezdirdim.

 

Siz: Matematik kitabını duvardan duvara vurdum, minik meditasyonlar.

 

Karan: anladım…

Restorana gel bir papatya çayı yapayım.

 

Siz: pışık yağlıda kaşık. Çayı bahane edip beni yine çalıştıracak dimi?

 

Karan: tüh!

 

Siz: tüh!?

 

Karan: yakalandım.

 

Siz: yakalandın!?

Köpeksin Karan

 

Karan: bu mesajını görmezden geliyorum.

Yarım saate restorandan çıkacağım, istersen dışarı çıkalım?

 

Siz: olur.

Olmaz.

Yani benlik olurda evdekilere ne diyeceğim?

 

Karan: benle dışarı çıkacağını söyleyeceksin?

 

Siz: ne diye?

 

Karan: hünerlerini bana değil evdikelere göster evin önünden alırım.

 

Son mesajı bu olmuştu. Devamında çevrimdışı olduğu için mesaj atma zahmetine girmedim. Hazırlanmak için az bir sürem olduğu için hızlıca yattığım yerden fırladım. Hızlıca siyah eşofman takımımı üzerime geçirip saçlarımı özenle topladım, yüzüme renk gelmesi adına yanaklarıma allık geçtiğimde hazırdım. Saydıklarımı yapmam hemen hemen 20 dakikamı almıştı. Hızlıca telefonumu alıp odadan çıktım.

 

Saat bir hayli geç olduğu için izin almadan gizlice çıkacaktım. Nerde olduğumu sorarlarsada bir şeyler sallardım. Şuanlık bu konu üzerine çok kafa yormamıştım. Sessizce merdivenlerden indiğimde sırtı bana dönük koltukta oturan annemle karşılaştım. Elinde lki örgüyle uğraşırken yeni başladığı diziyi izliyordu.

 

Minik ve sessiz adımlarla arkasından geçip kapıya ilerledim. Daha öncesinden ayakkabılığa koymayı üşendiğim ayakkabılarımdan birini ayağıma geçirdiğimde kolay kısımları bitirmiştim. Sıra evin gıcırtılı kapısını açmaktı. Büyük ihtimal annem kim o diyecek ben cevap vermeyince abimin yada babamın çöpü attıklarını sanacaklardı.

 

Askılıktan deri ceketimi alıp üzerime geçirdim. Gergin ellerimi kapının kolunu atıp gürültülü bir ses çıkardı fakat annem izlediği televizyonda ki dizinin sesi daha baskın olduğundan duymadı. Bunu fırsat bilip aralık kapıdan kendimi dışarıya attım. İçinden sevinç çığlıkları atarken sorunsuz bir şekilde kapıyı kapatmamla rahat bir nefes verdim.

 

Geç kalmamak adına hızlıca önüme dönüp çıkışa ilerleyeceğim sıra kafamı sert bir omza çarptım. Ağızımdan acı dolu bir nida dökülürken gördüğüm postallarla yutkundum. Yaz kış demeden postal giyen tek bir kişi vardı.

 

Semih Alp.

 

Elimi kafama geçirip ovuşturdum. Babam gözleri kısık bir şekilde bedenimi süzerken bir azdan ona yalan söyleyecek olmanın rahatsızlığı bedenimi ele geçirdi. “Babacığım.” Tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseme gönderdim.

 

“Kızım?” Dedi, bunu derken bile beni süzüyordu. “Hayrola?”

 

Dişlerimi gerginlikle dudaklarıma geçirdim. “Çok sıkıldım, bir az dışarıda dolanacaktım.”

 

Kaşları çatıldı. “Tek başına mı?”

 

“Sayılır.” Diye mırıldandım.

 

Kaşları çatıldı. “Ne demek sayılır, öylemi değil mi?”

 

Kuran dudaklarımı dilimle ıslattım. Babama yalan söyleme konusunda çok kötüydüm ve yalan söyleyip kendimi riske atamazdım.“Karanın yanına gideceğim.”

 

Bir şey demedi. Öylece suratıma baktı. Devamın da üzerimi. Süzdü. “Git bakalım.” Derken bakışları aksini iddia ediyordu. “Telefonun açık olsun.”

 

Rahat bir nefes alıp kollarımı yaşıtlarına taş çıkaracak bedenine doladım. Sakallı yanağına sulu bir öpücük kondurduğumda tebessüm etti.

 

Bu halim ne kadar hoşuna gitsede ciddiyetini bozmaya çalıştı. “Geç kalma.”

 

“Tamam babacığım.”

 

Ondan ayrılıp hızlı adımlarla bahçe kapısına ilerledim. Tam bahçeden çıkacağım sıra adımı seslenmesiyle ona döndüm. Elaları dikkatlice yüzümü incelerken bir anlık duraksadım. Yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissettim.

 

Ağır bakışları yüzümde gezinirken bir nefes verdi. Yorgun bir nefes. Her zaman dik olan omuzları şimdi daha dik kendinden emindi. Bana güveni tanıtan bakışları yine aynı şekilde bakıyordu. Başını hafif eğip ağızını açtığında uzun bire sesi kulaklarımda çınladı.

 

“Bazen doğru bildiklerimiz şaşırtabilir, sorun değil. Önemli olan kaybolduğunda evin yolunu bulabilmektir.”

 

 

Huzur.

 

Mutluluk, sevgi, aşk. Bunların hepsi yalandı. Önemli olan huzurdu. Huzur olmadıktan sonra bunların hiç bir önemi yoktu. Belki sağlıkta en az huzur kadar önemlidir fakat sağlıksız ama huzurlu olmayı, huzursuz ama sağlıklı olmaya yeğlerdim. Belkide mahalle içinde ailemizin bu kadar konuşulması bu yüzdendi. Ne acılar yaşanırsa yaşansın hep huzurluyduk.Evimizden yükselen tek bağırış sesi abimle oynadığımız oyunlardır.

 

Hep büyük bir huzur içinde yaşamıştım. Evet babamın görevleri olsun hepimiz için de sıkıntı yaratsada bu durum hiç bir zaman huzurumuzu kaçırmamıştı. Çünkü babamıza inanırdık. Gelicem derse gelirdi. Şehit olmayı her asker gibi canından çok istese de aynı şekilde son ana kadar bu vatana bu toprağa çalışmayı da bir o kadar istiyordu.

 

Derin bir nefes alıp huzursuzluğumu gidermeye çalıştım. Babamın sözleri içimde büyük bir huzursuzluğa neden olmuştu. Şuan yanında bulunduğum adamın yanında mutlu olmamamın en büyük nedeni huzursuz olmamdı.

 

Karanın arabasında oturmuş sakince birbirimize bakıyorduk. Konuşulacak çok şey olmasına rağmen ikimizde sessizce oturuyorduk. Aramızda elde tutulur bir gerginlik vardı. Bu gerginliğin sebebi ise konuşulmayanlardı.

 

Aramızda ki sessizliği boğazını temizleyerek bozdu. Yeşillerimi mavilerine diktiğimde gözlerinde gördüğüm koyuluk içimi yaktı. “Bugün Eren geldi yanıma.” Dediğinde sakince onu dinlemeye başladım. “Konuştuk, ilişkimiz hakkında konuştu.”

 

“Ne dedi?”

 

“Sorun ilişkimiz değilmiş benmişim.” Yavaştan sinirlendiğimi hissettim. Karan bunları derken göz temasından oldukça kaçınıyordu. “Sana zarar verirmişim.” Bir anlık duraksadı. Bunları bana söylemekte zorlanıyordu. “Semih amcanın şuanlık haberi yokmuş fakat oda bilse oda onaylamazmış.” Hiç bir şey demedim. Diyemedim. Gerçekten mi abi? Bumuydu bizi ayırmak için şahane bahanen!

 

Yüzüme minik bir tebessüm kondurdum. “Karan.” Dedim bana bakması adına. “Önemli olan başkalarının ne dediği değil benim için. Ben olanları unutmam. Küçükken her dizim kanadığında yarabandı yapıştırman için yanına gitmem gibi, mahalledeki çocuklar beni hep itmeye çalıştıklarında bir adım önümde olman gibi ben bunları unutmam Karan. Sen misin bana zarar verecek, ver. Senden gelen canımı yakar mı sanıyorsun?”

 

Sessiz kaldı, devam ettim. “Yakmaz, bence bundan sonra başkaların ne dediğine değil de biz nediyoruz ona bakalım.” Direksiyonda ki ellerinden birini iki avucumun içine aldım. “Hem babamın onaylanıp onaylamayacağı babama kalmış, abim bunun hakkında kesin hüküm veremez. Gideriz babamın yanına konuşuruz, eğer mutlu olduğumu görse en çok o sevinir, en çok o destek çıkar.” Son sözlerim bu oldu. Bir süre bir şey demedi. Dikkatlice yüzünü inceledim. Dediklerimi duymuyor gibiydi. Gram rahatlamamıştı. Zihniyle savaşıyordu. Aklı her ne diyorsa yapıp yapmamak arasında gidip geliyordu.

 

Sustum. İçimden beşe kadar saydım. İçindekileri uzun süre tutamazdı. Benden itinayla kaçırdığı mavilerinin ağırlığı yeşillerime verdi. Öyle sert bakarken içime iki dudağının arasından çıkacakları kendime hazırladım. “Senden büyük bir fedakarlık istesem yapar mısın?” Sorarken bile yüzüğümün her noktasını santimi santimine inceledi.

 

Bilincim saniyelik bedenimi terk ederken kendimi kafamı sallarken buldum. “Evet.” İnsan sevdiği için yapmayacaktı da kimin için yapacaktı?

 

Bu sefer ellerimizi elleri arasına olan o oldu. Baş parmakları tenimi okşarken mavileri koyulaşmıştı. Her ne söyleyecekse çekindiğini bakışlarından belli ediyordu. İki dudağını aralayıp o can alıcı cümleyi söyledi;

 

 

“Gidelim buralardan Alya.”

 

Bölüm : 27.01.2025 15:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...