7. Bölüm

6.Bölüm

Lady Yazar
ladyynizzz

 

Aklım, fikrim, düşüncelerim her şeyim sen oldun. Sanki şu kalbimin içinde atan başka bir kalp daha var içimde. Seni de içim de taşıyorum, senin için gülüyor senin için ağlıyorum. Her yer sen oldun bana. Nereye gitsem senden bir iz arıyorum. Kitap okuyorum kelimelerin hepsi seni anlatıyor. Her satırda seni buluyorum. Sayfalarca seni okuyorum. Elime kalemi alıp bir az dursam adını yazamadığımdan bir tane kalp çiziyorum. Yarısı yeşil yarısı mavi. Aynaya bakınca kendi gözlerime bakmıyorum sanki senin o güzel gözlerini buluyorum yansımamda.

Oturup saatlerce seni anlatabilirim gözlerinin birer kopyası olan okyanuslara. Hatta istersen sayfalarca seni yazarım. Sadece seni. Kötü bir şey düşünecek olsam kulaklarımda sesin tenimde beni sarıyor güvenin. Her dakika her saniye aklımdasın. Sensiz geçen bir anım bile yok. Rüyamda bile seni gördüğümde o kadar mutlu oluyorum ki saatlerce uyumak hiç uyanmak istemiyorum.

Sana olan sevgimi yazacak olursam az önce yazdıklarım yetersiz kalırdı. Bir değil binlerce paragraf lazım sana olan sevgimi anlatmaya. Benim sana olan sevgim anlatılmaz gösterilir, yaşanır. Ne var ki karşılık versen... Bu senden beklediğim bir şey değil dilek. Minik Alyanın minik dileği, içinde hayat barındıran bir dilek. Ben bunları yazarken sen şu an iştesin ve ya evdesin ve ya arkadaşlarınla gittiğin o mekanları birindesin. Bense odamın penceresinin önünde kendimi bu deftere anlatıyorum. Belki bir gün olurda benim sana olan sevgimden şüphe edersen bu defteri oku diye. Benden bu kadar Karan.

Üstünü karaladım.

Benden bu kadar Karam. Özür dilerim senin için ailemden vazgeçemedim, özür dilerim. Yine özür dilerim seni sevmekten vazgeçmiyorum seni sevmeyi içime gömüyorum. Bir gün olurda bu satırları okursan bil ki sana aşık küçük bir kızın satırlarını okuyorsun.

...

Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyor, ellerim titriyordu. Nefesim birçok kez kesiliyor düzene sokmak için birkaç saniyemi ayırmam gerekiyordu. Gerginlikten ne yapacağımı bilemediğim ellerimi bacaklarımda gezdirip yukarı çıkan eteğimin kumaşını aşağı indirdim. Bu yaşadıklarımın hepsi onu görecek olmanın verdiği etkiydi.

Dün akşam minik oyunumuzdan sonra bir az daha oturup evlere dağılmıştık. Akşam genel olarak güzel geçmişti. Abim ve hatta Hasan abi sandığımın aksine Cihangirle iyi anlamışlardı. Barış abiyle zaten iyi anlaşan Cihangir Karanla pek iyi bir başlangıç yaptıklarını söyleyemezdik. Yiğitle de Cihangire nazaran daha iyi anlaşmıştık. Balınlaysa abisi ve ikizine göre kendini geri çektiği için pek muhattap olamamıştık.

Gel gelelim ki benim oyunu herkesin oynasın diye verdiğim bir takım söze. Konu oyun olunca kendimi çok kaptırıyordum. Ve bu özelliğimi bu sabah Karandan aldığım mesajla anlamıştık. Eğer oyuna katılırsa restoranın da bir gün çalışacağıma dair söz vermiştim. Oda zaman kaybedemem deyip oyun oynadığımız günün gecesinde yarın sabah 9 da hazır olmamı bildiren bir mesaj atmıştı. Ondan gelen mesaja mı sevineyim yoksa daha birkaç gün önce ona olan hislerimi artık içimde bitirmek için karar almışken şimdi onunla koca bir gün yan yana olacak olmanın gerginliğini mi yaşayayım bilmiyordum. Kafam bir hayli karıştı. Belki karışık kafamın içinde ki dağınıklık karşısında az kalırdı.

Odamda aynanın karşısında hazır bir vaziyette onu bekliyordum. Mesajında evden beni kendinin alacağını da bildirmişti. Gece boyu heyecandan uyuyamazken sabah erkenden kalkmıştım. Onu görecek olmanın heyecanı, mutluluğu vardı üzerim de. Benden beklenilmeyecek bir saatte kalkmam ev ahalisinin kısa süreli bir şaşkınlık yaşamasına neden olmuştu. Tüm gün restoranda olacağımı bilen abim evden çıkmadan geç saatlere kadar işlerinin olduğunu beni eve Karanın bırakacağını söylemişti.

Güne Karanla başlayıp, onla bitirecek olmayı bilmek içimde nedensiz bir mutluğun doğmasına neden oluyordu. Okulda sevdiği çocukları takip edip izleyen kimleri görsem abarttıklarını düşünürdüm. Şimdiyse onları çok iyi anlıyordum. Durmadan birisini düşünmek, o kişinin ne yaptığını nasıl olduğunu merak etmek. Bu soruların cevabını almadan rahat edemiyordunuz. Durmadan birisini düşünmek kimilerine göre yük gibi gelsede aslında sorunlardan kaçış limanınızdı.

Ayna karşısında son bir kez daha kendimi süzdüm. Altımda siyahlı etekli takımım vardı. Kısa olan siyah etek beyaz bacaklarımı öne çıkarmıştı. Üzerimdeyse siyah eteğimin tam zıttı beyaz bir badi vardı. Kızıl saçlarımı serbest bırakmıştım fakat siyah bir bandana ile saçlarımın önüme gelmesine engel olmuştum. Yüzüme renk gelmesi adına hafif bir makyaj yapmıştım. Bileğimde her ihtimale karşı siyah tokam vardı. Çanta taşıma gereğinde bulunmamıştım.

Evin tiz zil sesi kulaklarıma vardığında hareketlerim durakladı. Annemin kapıyı açıp "Hoşgeldin oğlum." Demesi uzun sürmemişti. Aynada kendime baktım. Güzel miydim? Normalde dış görüşüme çok takık biri değilimdir fakat onun ne zaman karşısına çıkacak olsam düşünmeden edemiyordum.

"Alya! Karan geldi." Annemin aşağıdan bana seslenmesi daha da gerilmeme neden oldu. Aynada son bir kez kendimi süzüp adımlarımı kapıya doğru yönelttim.

"Kaç yaşında kız oldu öğrenemedi hâlâ insanları bekletmemesi gerektiğini." Merdivenlerden inerken annemin söylenmelerinin çok net duyabiliyordum. "Bir gün şunu beklemek yerine çekip gitseniz hiç bekletmez biliyorsun değil mi" Merdivenlerin sonuna geldiğimde gerginlikten bir kez daha ellerimi bacaklarıma atıp eteği çekiştirdim. Bakış açıma giren ikilinin dikkatini çeksemde annem bana söyleyemeye devam ediyordu.

"Biliyorum." Diye mırıldandı Karan. Bakışları annemde olsada dediklerimi duymamı ister gibi bastırarak söylüyordu. "Artık alıştım, onu beklemesem aklından şüphe ederim."

"Konuştu Einstein." Diye mırıldandım. Yanlarına vardığım da annem bakışlarıyla beni azarlarken dudak büzdüm. Annecim sevdiğim beyin önünde yapmasan mı?

Sen sevdiğin beyin önünde salya sümük ağlamış insansın, dedi sağ melek. Eksiğin var sevdiği beyin önünde salya sümük ağlayıp üstüne sümüğünü çocuğun tişörtüne sürmüş insansın, dedi sol melek.Ah küçüklüğüm tam bi travmasınız.

Mavilerin bakışlarını üstümde hissettiğim de göz teması kurmamış onu süzme gereğinde bulunmuştum. Üzerinde siyah kot takımı vardı. Siyah kot ceketini gitmişti ve mavilerinin daha da öne çıkmasına neden olmuştu.

"Gerçekten beni çalıştıracak mısın?" Geceden beri aklımda olan soruyu sormadan edemedim. Sorum onu gülümsetti.

"Çalıştıracak tabi." Dedi annem. "Hatta canım mümkünse az bir yemek yapmayı da öğret."

"Hiç merak etme Nagihan teyze. Bu gün onu mutfağa transfer edeceğim öğretirim bir kaç şey."

Kollarımı göğüs hizamda birleştirdim. "Sizi babama söyleyeceğim." Diye mırıldandım huysuzca. Annem dediğime göz devirirken Karan gülümsemişti. Bense aylardır görmediğim babamın hasretini bir kez daha derinden tatmıştım.

"Artık gidebilir miyiz?" Diye sızlandım. Annem evdeki işlere söylenerek yanımızdan ayrılırken Karan önden geçmem adına yol vermişti.

Ayakkabılarımızı giyip evden çıktığımız da kapının önünde gördüğüm beyaz BMW şaşırmama neden olmazken dikkatimi çeken başkan bir şey oldu.Sevgi teyzenin evinin önünde siyahla kaplı çok üst bir model olduğu belli olan bir motor vardı.

Dudaklarımdan benden bağımsız onun ismi dökülü verdi. Noir bir diğer ismiyle Cihangir. Motor haricinde Mercedes bir araba daha vardı.

"Bir şey mi oldu?" Karşı evdeki bakışlarımı çekip yanımda ki adama döndüm. Karan bakışlarımı fark etmişti fakat dikkatimi çekinin ne olduğunu sorguluyordu. Bunu bakışlarından çok iyi bir şekilde anlayabiliyordum.

"Hayır." Soru yöneltmesine izin vermeden kapıyı açıp yavaşça kapadım. Camdan ona baktığımda yüzünü göremesemde bir kaç saniye dikilip sonrasında oda arabaya bindi.

Yolculuk dışardan sessiz, sakin bir şekilde geçmiş gibi gözükse de benim açımdan hiç öyle geçmemişti. Kısa bir süre içinde restorana vardığımızda rahat bir nefes aldım. Karan yol boyu konuşup konu açmaya çalışsada ben pek oralı olmamıştım. Çenemin bağı yoktu çok konuşup kendimi rezil edemezdim.

Restorandan içeriye girdiğimizde içerideki yoğunluk şaşırmama neden oldu. Masaların bazılarında bir kaç müşteri vardı. Kimileri sadece çorba içerken kimileri kahvaltı yapıyordu.

"Beni takip et." Karanın verdiği komutla bakışlarımı etraftan çekip ona döndüm. O yukarıya ofisinin olduğu yere çıkarken bir şey demeden onu takip ettim. Ofisinden içeriye girdiğimizde o ceketini çıkarırken pür dikkat onu izliyordum.

"Kahvaltı yaptın mı?" Cevap vermek yerine başımı iki yana salladım. "Güzel şimdi ilk iş kahvaltı hazırlıyoruz."

"Hazırlıyorum demek isterdin herhalde sen hazırlıyorsun ben yiyorum."

"Hayır doğru dedim."

"Hayır yanlış dedin." Diye şansımı denedim. Mavilerinde gördüğüm parlama bu durumdan oldukça eğlendiğini belli ediyordu.

"Doğru dedim."

"Yanlış dedin."

Belime dokunmadan beni kapıya doğru yönlendirip bastıra bastıra konuştu.

"Doğru dedim Fıstık."

...

Annemin hayat hikayesini tam olarak bilmesemde bir takım şeyler biliyordum. Babamla babamın özel görev için Mardin'e gitmesi sonucu tanışmışlardı. Annemin anlattıklarına göre annem kız çocuklarının hor görüldüğü, kadınların aşağılandı bir çevrede büyümüştü. Kendisinin okuma hakkının ta en küçük yaşlarındayken elinden alınmıştı. Annemin okula gitmesine engel olmakla kalmayıp konaktan dışarı çıkmasına da engel olmuşlardı. Kalem tutması gereken yaşta bez tutmuştu. Okuyup sınavlara çalışması gereken yaşta bebek bakmıştı.

"Kızların kaderi annelerinkine benzermiş."

Annemle ne zaman konuşsak kaderimiz birbirine benzemesin anneciğim derdi her seferinde. Çünkü annem anlatmasa da kabuslarında attığı çığlıklardan her şeyi anlıyordum. Sırt dekolteli bir şey giyse sırtında ki kemer izlerini saklayabilmek için üzerine dövme olarak kazıttığı 5 isimden anlayabiliyordum.

Semih Alp

Ömer Eren Öksüz

Umut Alp

Eren Alp

Alya Alp

Annem şiddet görmüş susturulmuştu. Annem taciz edilmiş susturulmuştu. Annem tecavüze uğramış ve yine susturulmuştu. Annem hep susturmuşlardı ama annem hiç bir zaman dur dememişti.

Bu benim bildiklerimin sadece bir kısmıydı. Anlatmadığı söylemediği daha nice olaylar vardı. Ne kadar günlük hayatta tartışsakta başıma bir şey gelecek olmasından çok korkuyordu. Kaderimiz birbirine benzemesin diye elinden ne geliyorsa yapıyordu. Fakat bilmediği bir şey vardı onun benim gibi annesi yoktu. Benim başıma bir iş geldiğinde kapısını çalacağım bir annem vardı. Bir olayda arkamda dağ gibi duran annem vardı. Ama annem bunun farkında değildi.

Dedim ya kaderimiz birbirine benzemesin diye çok çabalıyor diye. Ev işleri konusundan bir kere olsun sen kızsın deyip iş yaptırmamıştı. Abime ne öğrettiyse bana da onu öğretti. Fazla ve ya eksik yoktu. Bir kadın kendine bakmasını nasıl öğrenmesi gerekiyorsa aynı durum bir erkek içinde geçerliydi.

Ev işleriyle aram pek iyi değildi. İyi olmamanın sebepleri arasından benim ilgisizliğim büyük bir rol oynuyordu. Aynı şekilde yersiz sakarlığım. Çok sakar bir tiptim. Bacaklarımın yarasız olduğunu göremezdiniz. Yolda yürürken, oyun oynarken ve ya en basiti yatakta yatarken ne yapar ne eder kendimi bir şekilde yaralardım.

Durum böyle olunca annemin bana karşı olan güveni sıfırken eksilere kadar inmişti. Okula başlayana kadar mutfağa tek başıma girip çıkmam yasaktı. Yanımda abimde dahil bir büyük olmak zorundaydı.

Şimdi yine bir mutfaktaydım ve bu sefer yanım da abim yerine hayallerimi süsleyen adam vardı. Restoranın büyük mutfağının en arka tarafında baş başaydık. Diğer çalışanlar ön tarafta müşterilerin siparişleriyle ilgileniyordu.

Bizse karnımızı doyurmak için bir şeyler arıyorduk. Damak tadımız çok uyuşmuyordu. Daha doğrusu o her şeyi yerken ben olay çıkarıyordum. Kahvaltılık tüketmezdim, yumurtayı oldum olası sevmezdim. Hal böyle olunca duraksamıştık.

Üzerime giydiğimiz beyaz önlüklerle birbirimize bakıyorduk. Ben hem onla baş başa olmanın heyacanı içimde gizlemeye çalışırken ellerim bu duruma pek yardımcı olmuyordu. Titreyen sesimi saymıyorum bile. O dizilerdeki aptal aşıklardan farkım yoktu.

Yeşillerime ev sahipliği yapan mavilere bakarken aramızda ki sessizliği bozdu. "Eee Fıstık." Gözlerimi kırpıştırdım. "Tüm gün birbirimize mi bakacağız?"

Olur, diye bas bas bağırdı sağ melek. "Ha yok." Dedim etrafa bir şeyler bulmak adına bakarken. Defter bitti defter! Diye yakındı sol melek yattığı yerden yazarken.

Bir şeyler bulamayıp tekrar gözlerimi ona çevirdim. Bilmiyorum manasında dudak büzdüm. Sırıtıp başını iki yana salladı. Yapma oğlum yapma. Yapma güzel evladım bizde ki de kalp.

"İş başa düştü desene." Deyip alttaki dolaba eğildi. Bir saniye orda oyalanıp sonrasında derin bir kap çıkardı. Hareket ettikçe kol kasları ve yapılı omuzu kasılıp gevşiyordu. Görsel şölenimi bozan şeyse siyah bez parçasıydı. Hani nerde biscolata reklamın da ki şefler bu ne?

"Alya."

Kendimi onu izlemeye o kadar çok kaptırmıştım ki bana dönüp seslenmesini anca sesini yükseltmesiyle anlıyordum.

"Hı?" Boşluğuma geldiğinden gülümsedi.

"Aklıma sonradan geldi bu gün özel bir misafirim var ona pizza yapmam lazım." E yap banane bundan. "Kahvaltıyı hızlı yapalım sonrasında pizza yapıcaz."

"Yine yanlış söyledin sen yapacaksın."

"Hayır doğru söyledim."

"Yanşlış söyledin."

"Doğru söyledim."

"Yanlış..." dememe kalmadan tezgahta bulunan peynirlerden birini ağzıma tıktı.

"Evet canım doğru dedim."Sinirle ağzımda ki peyniri çiğnerken sırıtıyordu. "Şimdi ikimizde sandviç hazırlıyorum söylenmeden yiyorsun sonra yine söylenmeden benle pizza yapıyorsun." Ağzıma tıkadığı peyniri zar zor yutup huysuzca kollarımı göğüsümde bağladım.

"Kök ye."

Çıkardığı ekmeklerin arasını açarken duraksadı. "Bir şey mi dedin canım?"

"Yok canım yapılacak bir şey var mı?" Diye sorup işe koyuldum. O gün ona bu teklifi sorarak hata yaptığımıysa bana bulaşıkları yıkatmak istediğinde farkına vardım.

...

Doğdumuz ilk andan beri gözlerimiz güvenebileceğimiz bir dal ara. Bu çoğunlukla ailemiz olur. Ömrümüz boyunca güvenebileceğimiz bir çift göz daha vardır. Güvendiğimiz o gözlerden güveniniz kırılana kadar vaz geçemezdiniz.

Ne dese ne yapsa vardır bir bildiğini derdiniz. Sorgulamaz şüphelenmezdiniz. Hatta bunlar bir yana onun yanındayken kendinizi her şeyden soyutlar o ne derse onu yapardınız.

Peki ya güven kırılırsa o zaman ne olur?

Bu soru aklımda uzun bir süre merak uyandıracak. Onun güvenimi kırma düşüncesini bile aklım reddediyordu. O yapmaz demek kolay. Ama ya yaparsa? Ya kendi elleriyle bağladığı bağı çözerse? Düşüncesi bile kalbimi ağrıtmaya yeterdi.

Güven denince akla ilk gelen ailemdi onlardan sonra Beste ve Karan. Bestele dostuğumuzdan dolayı aramızda herkesin imrenerek baktığı bir güven vardı. Peki ya Karan? Ona olan güvenim küçüklükten geliyordu. Abim beni ne zaman parka götürmese Karan gelir götürür diyordum. Çikolatam bitse Karan alır diyordum. Ağlayacak olsam Karanın yanına giderdim. Duygularımı en açık onun yanında belli ederdim. Aynı şu an olduğu gibi.

Dediği gibi önce kahvaltı yapmış sonrasında pizza yapmak için yola koyulmuştuk. Bende duygularımı en rahat belli edebildiğim adamın yanında mızmızlanmaktan gram çekinmiyordum. "Ya pizzacımıyız biz." Diye söylendim. Karanın kırmam için verdiği yumurtaları kırarken.

"Söylenme." Yeni yapacağımız pizzanın sosunu hazırlarken. Bakışları bana değmemişti fakat bezmiş suratını sesinden anlayabiliyordum.

"Sende yaptırma o zaman." Diye yükseldim. Beni takmadı. Fırına attığımız diğer pizzaya yöneldi pişmiş olmalıki fırını kapayıp pizzayı aldı.

"Ya hadi onu anladım müşteri istedi diye yapıyoruz peki bunu neden yapıyoruz." Beni takmamaya devam etti. "Ya Karan!" En sonunda çığlık attığımda bana döndü.

Mutfaktaki bir kaç çalışanın ayak seslerinin buraya geldiği duydum. Şeflerden biri gelip göz ucuyla baktı. Bir şey olmadığını anlamış olmalı ki işine geri döndü.

"Yoruldum." Kırdığım yumurtaların çöplerini çöpe atıp kalçamı tezgaha yasladım. "Babam gelsin söyleyeceğim seni. Askeriyede kırk tur attırcam sana."

"Söylenme söylenme gel aç şu hamuru." Sesi normalden sert çıktığında yaşlandığım yerde dikleştim. Pıtı pıtı yanına vardım. İkiye ayırdığı hamurun bir parçasını bana uzattı.

"Müşteriye yaptık ya bir tane doymuyor mu?"

"Bunlar müşteriler için değil." Dedi düz bir sesle. Sesi o kadar stabil çıkmıştıki kendini önündeki işe verdiğini anlayabiliyordum.

"Kimin için?"

Açtığı hamura un serperken "Bizim için." Dedi ilgisiz bir tonda. Ama o içimdeki kıyametten bir haberdeydi. Ne demişti? Bizim için demişti. O ve ben. Biz.

Bir anlık o küçük Alya oldum ve tereddüt ederek sordum: "Kalpli yapalım mı?" Dakikalar sonra ilk kez dikkatini çektim. Hamurda ki bakışlarını bana çevirdi. Yaşadığı şaşkınlık yüzünden okunabiliyordu.

"Efendim?" Diye sordu alık alık. Neye şaşırmıştı ki bu kadar. Benim kalplere takıntılı olmamamı sağlayan oydu.

"Hani internette oluyor ya pizzanın hamurunu kalpli yapıyor." Diye mırıldandım, pür dikkat beni dinliyordu. "Bizde öyle yapalım. Lütfen söz veriyorum söylenmeyeceğim."

Tek kaşını kaldırdı. "İnanayım mı?" Sol ve sağ melek bas bas hayır! Diye bağırırken başımı salladım.

"İnanabilirsin."

Bir şey demedi onun yerine açtığı hamura şekil vermeye başladı. Kalbin kavisini yapmaya başladığında o zaman anladım dediğimi yapacağını. Yapmayacağı konusunda şüphe etmemiştim çünkü güveniyordum. Beni kıramazdı o.

"Öyle izleyecek misin?"

"Ne yapayım?" Beni yanına çağırıp şekil vermem için bir kaç taktikte bulundu. Dediklerini yapıp işaret parmağımla tişörtüne dokundum. "Nasıl olmuş?"

"Buna patronun olarak mı cevap vereyim Karan olarak mı?"

"Neden öyle dedin ki." Diye mırıldandım. "Patronum olarak cevap ver."

"Babaannemin göbeğine benzemiş kalpten çok." Dedi açık açık. "Aldığın unu iyi yedirememişsin ve çok ince açmışsın müşteri hamur mu yesin?"

Koluna bir tane geçirdim. "Pislik kök ye!" Hırsımı alamayıp ayağımla ayağına bastım. "Madem beğenmedin sen beni kovmadan istifa ediyorum." Ona vurmak için savunduğum elimi yakaladı. Anında elimi kendime çekip temasından kaşındım. Bileklerim, bacaklarım ve boynuma birisinin dokunması."Dokunma." Dedim sessizce. Dediğimi ben bile zor duymuştum.

"Lafımın bitmesine izin vermiyorsun ki hep kaba kuvvet." Diye söylendi dediklerimi yok sayıp. "Evet bunlar benim gördüklerim fakat patron gözünden. Ben senin patronum değilim Alya. Karan gözünden bakacak olursak kusur içinde kusursuzluk derim. Farklı olmuş, senin elinin değdiği belli oluyor, derim."Gözleri dediklerini onaylarken yutkundum. Olmuş denememişti fakat farklı oldu demişti. Senin yaptığın belli oluyor demişti. "Ve evet duymak istiyorsan söyleyeyim güzel olmuş, çok güzel olmuş." Mavilerini yüzümde gezdirip tepkimi incelerken yanlış yere bakıyordu. Yüzümü stabil tutsamda kalbime hiç bir zaman dur diyemediğim gibi şimdide dur diyemiyordum.

Bir şey demedim. Önüme dönüp pizzanın üstüne koyacağımız sosisleri paketinden çıkardım. Elime hafif gelen bıçaklardan birini alıp sosisleri doğramaya başladım. Fakat atladığım bir şey vardı. O da Karanın üstümde olan bakışlarıydı. Beni izlediğini bilmek ellerimin titremesi için yeterdi. Sosisleri doğramaya devam ederken yandan ona baktım. Gözlerini anında gözlerimle birleştirdiğinde panikledim.

Ne olduysa bir kaç saniye içinde oldu. Elimde olan bıçak benim sakarlığım sonucu sossisleri tutan elime değmiş ve işaret parmağımda derin bir kesik açmasına neden oldu.

"Ay." Diye çığlık attım. Bıçağı bırakıp elimi kendime çekecekken başka bir el engel oldu. Karan sol elimi elleri arasına almış dikkatlice kesiğe bakıyordu.

"Gözümün önünde tutayım kendine zarar vermesin diyorum ama bir şekilde kendine zarar veriyorsun."diye söylendi. Elimi çekip temasından kaçınmaya çalıştım. İzin vermedi hatta daha sıkı tuttu. Ters ters suratıma baktığında debelenmeyi kestim."Buraya ilk yardım kiti getirin."

Bir kaç saniye içinde garsonlardan biri elinde yardım kitiyle geldi. O gelene kadarsa Karan peçete almış yarama basmıştı. Kanama duraklaya kadar devam etti bu durum. Bende katlanılmaz olmayan ama canımı acıtan yaraya dudak büzerek bakıyordum.

"Çok acıyor mu?"

Neredeki? Hangisi? Seni ölesiye sevipte hiç bir zaman karşılık alamayacak olmanın kalbime verdiği acımı. Hayır hiç biri bu kadar acıtmıyor. Hiç bir acı beni sevmeyecek olmanın verdiği his kadar canımı yakmıyor.

"Hayır."

"Yalan söylüyorsun." Diye mırıldandı. İnkar etmedim. Fakat canım sandığının aksine çok acıyordu.

...

Restorandan çıktığım an tenimi saran serinlikle ceketime sığındım. Soğuk hava vücudumu işgal ederken bir kaç adım attım. Dalgındım. Düşüncelerim beni ele geçirmişti. Karanın dengesiz halleri aklımı o kadar çok karıştırıyordu ki. Günün sonunda büyük bir çıkmaza uğruyordum.

Yerde olan dalgın bakışlarım önümde duran motorla sahibini buldu. Yüzünde ki kaskı kusursuz yüzünü gizlese de gülümsemesini ve her gülümsediğinde parlayan gözlerini saklayamıyordu. Cihangir ihtişamlı moturunu tam önümde durdurup kapadı. Sonrasında kaskı kafasından çıkarıp kusurusuz yüzünü ortaya çıkardı. Kasktan dolayı dağılan saçlarını elleriyle düzeltip yüzünde o serseri gülümsemesiyle bana bakıyordu.Ben lafa atlamadan kendisi atladı. "Eve bırakayım mı Portakal?"

"Adım Alya." Onu düzelttim beni dinlemeyeceğini bildiğim halde.

"Hız yapmam çok korkma Portakal." Dedi az önce dediğimi duymamış gibi.

"Adım Alya."

"Kaskı sorun ediyorsan benimkini verebilirim." Başımı iki yana salladım. "Bak böyle yaparak kızım ve beni çok üzüyorsun?"

Yorgunluktan aklım artık iflas ettiği için dediklerine bir anlam yükleyemedim.

"Kızın?" Diye sordum alık alık. Sanarsın hakaret etmişim gibi gözlerini belirtip motorunun direksiyon kısmını okşadı. Kaşlarımı kaldırıp şaşkınlığımı belli ettim. Neydi bu erkeklerin araba veya motorlarını evlatları gibi görmesi sevdası?

"E nedersin?" Deyip ara gaz verdi. "Bir tur atmaya?" Çıkardığı sesle meydanda ki bir kaç kişinin ilgisi buraya döndü.Ellerimi cebimden çıkarıp önüme gelen saçlarımı geriye attım. Sorusuna cevap vermeden ortaya yeni bir soru attı: "Eline ne oldu?"

Gözlerim Karanın pansuman yapıp sardığı parmağıma kaydı. İlk zamandaki acısı geçmişti. Hâlâ hafif sızlasada karlanılmayacak gibi değildi."Kestim." Diye mırıldandım.

"Acıyor mu?" Diye sordu ciddiyetle. Az önceki eğlenceli tavrı gitmiş yerine kaşlarını çatmış bir Cihangir almıştı. "Nasıl oldu?"

"Sosis kesiyordum elim kaydı kestim."

"Kesik yarası mı?" Soru sormak için değilde kendince emin olmak için sormuştu. Bir şey demedim.

"Alya!"

Restoranın girişinden bana seslenen adamla bakışlarımı Cihangirden çektim. Karan sert adımlarıyla buraya geliyordu. Bir kaç saniye içinde Cihangir'le arama girmesi bir oldu.

Cihangir sevimli gülümsemesini onada gönderip el salladı. Karan onun bu haraketini göz ardı etmişti. Onun Cihangiri sevmediğini daha ilk günden beri biliyordum.

"Çok beklettim mi? Kusura bakma müşterilerden biri özel olarak konuşmak istedi."

"Sorun yok." Diye mırıldandım. Benim bakışlarım Cihangir'de onun bakışları Karanda Karansa bana bakıyordu. Saçma sapan bir dögünün içindeydim.

"Hadi seni eve bırakayım."Karan bir adım atıp ilerlemek istediğinde bakışlarım Cihangire kaydı.

"Teklifim hâlâ geçerli Portakal." Dedi gözlerimiz birbirine değdiği an.

"Ne teklifinden bahsediyorsun sen?" Diye yükseldi Karan. Maviler alev almıştı. "Daha dün bir bu gün iki neyin teklifinden bahsediyorsun."

"Karan."

Elimi öne atıp daha fazla gelmesini engelledim. Farkında değildi fakat her kelimesinde bir adım atıp Cihangirin üzerine yürüyordu. Cihangir Karanın öfkeli haline göre bir o kadar rahattı. Hatta Karanın öfkesi onun gülümsemesinin büyümesine neden oluyordu.

"Arkadaşımı gördüm selam verdim sonra eve gidecekmiş isterse bırakabileceğimi söyledim." Dedi rahat bir tavırla Cihangir. Yüzündeki alaylı tebessümü bir an olsun sönmemişti. Karanınsa koyulaşan mavileri bir azdan bir şeyler olacağını belli ediyordu.

"Erenin bu durumdan haberi var mı?" Diye yersiz bir soru sordu Karan. Öfkesi dinmişti. "Ben cevaplıyayım, yok." Ne saçmalıyorsun sen diye suratına baktım. "Eren uyarmadan ben uyarıyayım ne Alya ne de başka birisi burada senin dengin değil. O gülümsemen koca geçmişini kapatamaz."

Ve o an ilk kez Cihangirin gülümsemesinde farklı bir duygu gördüm. Öfke ve ya sinir değildi. Pişmanlık.Cihangir gülümsemesini bozmadı bir şey de demedi. Kaskını başına geçirip son sürat yanımızdan ayrıldı.

...

Şu ana kadar en sevdiğiniz karakter kim oldu?

Sosyal Medya Hesaplarım:

Tiktok: ladyyniz

Insta: parlakgece_official

​​​​​​​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.01.2025 23:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...