Ödül alan Serenay Sarıkaya gibi Yine benn yine benn ilk olarak hoşgeldiniz.
Nasılsınız sağlığınız saatiniz nasıl?
Bende iyiyim çok şükür.
Şimdilik giriş yaptık. Yarın aynı saatte bölüm gelecek. Beni Wattpad üzerinden okuyanlar bilir ki her hafta pazar düzenli bölüm atarım. Şimdilik 15 bölümü her gün bir bölüm gelecek şekilde yayınlayacağım sonrasında hafta da bir bölüme geçeceğiz. Burda okumakta zorluk çekenler varsa çizgi stüdyoda ladyynizzz hesabından aynı şekilde paylaşıyor olacağım.
Bu konuyada açıklık getirdiğime göre ben kaçar, sizede iyi okumalaer
sosyal medya hesaplarım:
Tiktok: ladyyniz
İnsta: ladyynizzz
Wattpad: ladyynizzz
Çizgi Stüdyo: ladyyniz
“Olmaz dediklerimiz yıpratmaz mı bizi?”
Küçük kız meydanda koşturarak ilerliyordu. Gözü hiçbir şey görmediğinden meydandaki kalabalık halka çarpıp duruyordu. Onu tanıyanlar onun bu tatlı haline gülmeden edemediler. Meydandan evinin önünde ki sokağa geldiğinde adımları bir an olsun hız kesmemişti. Arkadaşları ile meydandaki yeşillik alanda piknik yaparken bir haber almıştı. Piknik yaparken başlarında duran arkadaşının annesi küçük kıza babasının geldiğini söylemişti.
Haberi duyduğu an fırlayı vermişti. Babasını en son gördüğünde kar yağıyordu şimdi ise kötü havalar bitmiş güneş açmıştı. Koştura koştura evinin bahçesine vardığında soluklanmadan demir kapıyı itmeye çalıştı.
Kapı gıcırdayarak açıldı. Küçük kız gür bir sesle bağırdı.
“Baba!”
Cevap çok gecikmedi.
“Yavru kurt.”
Babası evin bahçesinde kollarını açmış onu bekliyordu. Üstünde ki üniforma ile eve yeni geldiği belliydi. Küçük kız sevinç dolu bir çığlık koparıp babasına doğru koştu. Babasının güvenli kolları arasına girdiğinde iki cihan bir araya gelse biliyordu ki başına hiçbir şey gelemezdi.
Semih ALP, kızının boynuna öpücük kondurup kokusunu içine çekti. Küçük kız tenine değen babasının sakallarına huylanıp kıkırdadı. Onlar kısa bir süre hasret giderdikten sonra bahçedeki büyük salıncağa geçtiler
Nagihan hanım babası ile özlem gideren kızına bakıp gülümsedi. Eşi görevden geldiğini çocuklarına duyurmadan önce kendisi ile hasret gidermiş sonrasında çocuklarına haber salmıştı. Kızı gelince yorgun ve aç olan eşine güzel bir sofra hazırlamaya koyulmuştu. Uzun süre sonra ailecek yeniden bir arada yemek yiyeceklerdi.
“Babacığım.” Diye başladı küçük kız. Semih bey bir az sonra olacakları bildiği için kızının konuşmasına izin vermeden araya girdi. Küçük kız ne zaman babası görev sonrası eve gelse o yokken olanları anlatıp üstüne şikayet ediyordu.
“Kızım bir abin gelseydi öyle başlıyaydın he yavrum.”
Küçük kız uzun süredir aklına gelmeyen kişi ile dudak büzdü. Abisi, Eren Alp. Kendisini evde tek bırakıp arkadaşları ile oyun oynamaya giden, Eren Alp. Küçük kızın dolan gözleri ve sızlayan burnu yeni bir ağlama krizinin habercisiydi. Bunu fark eden Nagihan hanım kendini mutfağa atıp bu zor görevi eşine devretti.
Semih beyin gözünden bu durum tabiki de kaçmamıştı. Koşturarak giren eşine yandan sırıttı. Gözleri dolu dolu kendisine bakan kızana döndü.
“Ne oldu babacığım?”
Yaşlar küçük kızın gözlerinden pıtır pıtır akarken ağzını açmış içli içli ağlıyordu.
“Baba!” diye başladı küçük kız. “Abim beni bıraktı.” Diye devam etti. “ben dedim beni de götür götürmedi. Tek bıraktı, çok sıkıldım evde.”
Semih bey silah tutmaktan nasırlaşan ellerini kızının yüne tutup yaşlarını sildi. Alnına bir öpücük kondurdu.
“Nereye gitti de seni götürmedi?” diye sordu Semih bey.
“Karanlara gitti götürmedi. Aslı teyze bana sende gel demişti oysaki.”
Semih beyin duyduğu isim ile taşlar yerine oturdu. Alt mahallede oturan Kerim ve Aslı çiftinin oğulları oğlu ile yakın arkadaşlardı. Eren arkadaşı ile oyun oynarken kız kardeşinin yanında olmasını istemiyordu. Çünkü kendisi nereye gitse kız kardeşi dibinde bitiyordu.
“Hatırlat gelince kızayım ona.” Deyip konuyu kapatmaya çalıştı. Fakat küçük kız susacak gibi değildi.
Anlattıklarından sonra ağlaması artmıştı. Semih bey birkaç güzel söz söyleyip kızının ağlamasını dindirmişti. Nagihan hanım ağlaması kesilen kızı ile elinde mezeler ile içeriye girdi. Mezeleri masaya bırakıp üstü başı dışarda oynamaktan toz olan kızına döndü.
Küçük kız annesinin bakışları ile içeriye tüyüp çenesinden kurtuldu. Annesi bazen hiç susmak bilmiyordu. Dinlediği yoktu fakat susmuyordu, başı ağrıyordu. Üstünü değiştirip bahçeye geri indiğinde babasının kolları arasında gördüğü abisi ile çığlık atıp ikilinin üstüne atladı.
Alya ALP abisi dahi olsa babasını kimse ile paylaşmazdı.
…
Kucağımdaki tatlığa bakıp bir kez daha anneme seslendim. Evin kapısının önünde annemin kapıyı açmasını bekliyordum. “Anne lütfen.” Dedim, yalvaran bir tonda. “Söz veriyorum her şeyi ile ilgileneceğim.”
Yalan, bir hafta sonra tüm işi abime yıkacaktım.
Annemin cevabı çok gecikmemişti.
“Alya o kedi eve girmeyecek!” dedi ve sözlerine devam etti. “Aynı şekilde sende, o kedi olduğu sürece seni eve almayacağım.” Kucağımda ki dert ortağıma acılı bir bakış attım. Masmavi gözlerini kırpıştırıp miyavladı. Yaklaşık yarım saati aşkın süredir annemin kediyi eve alması için ikna etmeye çalışıyordum.
Dershane çıkışı eve gelirken yolda peşime takılı vermişti haylaz. Eve gelene kadar her şey normaldi fakat ben ve nadir zamanlarda ortaya çıkan vicdanım bu yavruyu sokakta bırakmaya el vermemişti. Tam kucağıma alıp eve gizlice sokacağım sıra kapıda beni karşılayan annem ile aramızda uzun süre bir bakışma gecikmişti. Buduruma alışık olan annem yalvarmama izin vermeden hemen reddetmişti. Ben dahada ısrar edince çözümü yüzüme kapıyı kapatmakla bulmuştu.
Kedi bir kez daha miyavlayıp kucağımdan atladığında dudak büzdüm. Bu seferde başarısız olmuştum. O pıtı pıtı yan komşumuzun bahçesine ilerlerken gözlerimi kıstım. Kediler için nankör derlerdi de inanmazdım.
“Anne kapıyı aç!” diye gür bir sesle tekrar bağırdım. Tabi ki de açmadı. Ben Alya ALPTİM inadım annemde gelmişti ve annem ne yazık ki benden daha inatçıydı.
“Yine ne yaptın?”
Bu hayatta bir o kadar sevip bir o kadarda nefret ettim, elimde olsa öldüreceğim ve yine elimde olsa canımı feda edeceğim biricik abimin sesi kulaklarıma vardı.
Bedenimle beraber bakışlarım evin bahçe kapısına döndü.
Üstünde ki sporcu kıyafetleri ile bana sırıtarak bakıyordu. Boyu bir seksen beş boylarında kumral yapılı bir çocuktu. Onu görmezden geldim. En son ki kavgamızı unutmuş değildim ve lanet olsun ki felaket kinci bir insandım. Onla konuşmadığımı belli etmek adına önüme dönüp zili çaldım.Daha beş dakika önce bana bağıran kadın nereye kaybolmuştu da kapıyı açmıyordu?
“Bebek.” Küçüklüğümüzden beri bana hep böyle seslenirdi. Cevap vermeyip bir kez daha zile bastım.
Bana yaklaşan adım seslerini duyuyordum. Bir an olsun ona dönmedim. Küs olduğumu belli etmek adına kollarımı göğsümde bağladım. Bu hareketim tabi ki de gözünden kaçmamıştı.
“Küs müyüz?”
Cevap vermedim.
“Neden?” Ses yok.
“Yine ne yaptım lan?”
Öküz, diye geçirdi iç sesim. Yandan ters bir bakış atıp önüme döndüm. Bir kez daha zile bastım. Annemin içerden sesini duydum. Çok geçmeden üstünde mutfak önlüğü ile kapıyı annem açtığı. Tam bana kediyi bırakmadan eve giremeyeceğimi söyleyecekken izin vermedim. Hızlı bir şekilde ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim.
Annemin abime ne oldu buna diye sorduğunu duydum. Sevgili öküz abimde kendi yediği bir bok sonucu bu halde olduğumu söyledi. Annemin ikimize söylenip mutfağa geçtiğini işittim en son. Sırtımdaki çantayı annemin kızacağını bile bile koltukların üzerine bıraktım. Bu sırada abimde içeriye girmiş özellikle her hareketimi izliyordu. Abimin belirli iki çizgisi vardı bunlardan biri ise sevdiği kişiler ile küs kalmamaktı.
“Prenses.” Dedi ses vermedim. “Bebek.” Dedi bakmadım. “Küçük.” Dedi pes etmeden. Onu ve seslenişini duymazdan gelip elimde ki telefonuma döndüm. “Aman be kızım ne uzattın.” Bir an olsun geri adım atmadım. Haydi abi ye şu küslüğümü de götür beni o maça.
“Tamam ulan gel, baş belası gel maça.”
Tek kaşımı kaldırıp bir bakış attım.
“Bakma öyle götüreceğim söz.”
İşte bu kadardı. Abim ve arkadaşları maça katılıyorlardı. Abim ve arkadaşı Hasan abi boksördü ve belirli zamanlarda maçlara katılıyorlardı, yine abimin arkadaşı Barış abi ikisi adına bahis yatırıyordu. Abimin bir diğer arkadaşı ve birlikte büyüdüğümüz Karan vardı. Oda abim kadar olmasa da arada katıldığı oluyordu.
Bir anda şuandaki modumdan sıyrılıp kollarımı vücuduna sardım. Ter kokusu burun deliklerimi kırıp geçtiğin de anında uzaklaştım. Elimle burnumu kapayıp diğer elimle kışkışladım.
“Git duş al leş gibi kokuyorsun.” Beni umursamayıp kolları arasına aldı. Kendince intikam alıyordu. Nefesimi tutup son dualarımı etmeye başladım. Neyse ki beyaz ışığı görmeme ramak kala bedenimden kollarını çekti. Çok ayar olduğum ama bir türlü yapmayı bırakmadığı milli hareketini yaptı, saçlarımı karıştırıpona vurmama izin vermeden koşturarak merdivenlere adımladı.
Ona ters bakışlar atarken o tabiri caize hıyar gibi sırıtıyordu. Gözden kaybolduğunda annemin diline düşmemek adına çantamı koltuktan aldım. Okulum bitmişti fakat sınav senesinde aklım sınav hariç her şey de olduğu için sınavda güzel bir performans sergileyememiştim. Mecburi olarak sınava hazırlanıyordum. Bir kat yukarıya çıkıp koridorun sonunda bulunan odama geçtim. Yan odada abim kalıyordu.
Hızlıca üstüme rahat bir şeyler giyindim. Artık gün sonunda kabarmaya başlayan turuncu saçlarımı sıkı bir topuz yapıp odamdan çıktım. Abimin odasından duyduğum sesler ile kulağımı kapıya dayadım.
Biliyorum bu oldukça yanlış bir davranıştı bana yapılsa ölmekten beter ederdim fakat ben küçük kardeşim.Telefonda birisi ile iki gün sonra olacak maç hakkında konuşuyordu. Rahat olmasından arkadaşlarından biri ile konuştuğunu rahat bir şekilde anlamıştım. Benimde geleceğimi söylemişti. Karşı taraf artık ne dediyse ‘söz verdim götürmek zorundayım.’ Demekle yetinmişti.
Maçla alakasız konulara geçiş yaptıklarında dinleme işini bırakıp aşağıya annemin yanına indim. Mutfaktan içeriye girmeden önce kısa bir süre onu süzdüm. Altın sarısı saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu. Şakaklarına kar yağmıştı ona rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Yeşil gözleri yorgundu fakat her seferinde olduğu gibi bize belli etmemeye çalışıyordu.
Gün sayıyordu, hepimiz gibi.
Babam, Semih ALP.
Albay Semih ALP.
Yine bir görevdeydi ve yine uzun süredir yoktu.
72. gün diye geçirdim içimden. Babamsız geçen 72 gün. Sesini duymadan, kokusunu çekmeden, yüzünü görmeden ve en önemlisi kolları altında olmadığım 72 gün. Başımı iki yana sallayıp bu durumdan anında sıyrıldım. Geleceğim demişti ve gelirdi yalan söylemezdi, sözünü tutardı.
“Anne.” Diye mırıldandım. Sütlaç yapıyordu, babamın en sevdiği tatlı. Dalgın bakışları bana döndü ve gülümsedi. Onun gülümsemesinden cesaretlenip yanına adımladım. Kollarını açıp beni kendine çekti. Anında kolları altına girip sarıldım. Saçlarımı okşadı, babam gibi. Yokluğunu hissettirmemeye çalıştı.
…
Dershaneye gitmediğim evde bulunduğum sayılı günlerden biriydi. Sabahı abimle bağrışarak başlamış kıçımıza annemizden yediğimiz 38 numara terlikle bitirmiştik. Kaç yaşınıza gelirseniz gelin o terlikten kurtulamıyordunuz. Abimle sık sık tartışıp barıştığımız için aramız her zaman ki gibiydi. O kahvaltıdan sonra kayıtlı olduğu spor salonunda ki belirli kişilere kick boks vermek için evden ayrılmıştı. Annemde bahçede ki çiçekler için gübre almak için çarşıya inmişti. Anlayacağınız evde tektim. Bir yıl daha evde sürünmemek adına sıkıca ders çalışıyordum.
Önümdeki son testide bitirdiğimde sıkı sıkı tuttuğum kalemi serbest bıraktım. Aralıksız olarak ders çalışıyordum ve artık bunalmıştım. Saat altıyı geçmişti. Yazın bitimiyle beraber havalar erkenden kararmaya başlamıştı. Çalışmaktan dağılan masamı toplamaya başladım. İşim bittiğinde telefonumu elime alıp gelen mesajlara baktım.
İki kişiden mesaj vardı. Biri abimdi ilk onun mesajına baktım.
Anamın oğlu: Akşam bizim çocuklar gelecek istersen Besteyi çağır.
Beste. En yakın arkadaşım, sırdaşım, dostum, kardeşim. Zamanında babama abimi verip Besteyi alalım diye ağladığımı çok iyi hatırlıyordum. Bir ay arayla doğmuştuk, beraber oynamış beraber büyümüştük. Aynı şekilde abimin arkadaşlarıyla da. Abimi onaylayıp gelmeden önce marketten almasını istediklerimi yazdım. Abimin mesajında sonra Barış abinin mesajına döndüm. Abimin arkadaşları arasın dan en çok onunla anlaşıp en çokta onunla zıtlaşıyordum. Küçükken babama az şikayet etmemiştim. Bazen hızını alamaz babasına -Rıza amca- şikayet ederdim. Kabul ediyorum küçükken gıcık bir veletmişim. Abimin bu yaşa kadar beni öldürmemesiyse mucizeydi.
Barış Abi: Kız akşama sizdeyiz.
Söyle bakam abin ne alsın gelirken.
Abartma çok maaşım daha yatmadı.
Parmaklarımı hızlıca ekranda gezdirdim. Ben yazarken çevrimiçi oldu.
Sen işsizsin.
Cevap çok gecikmedi.
Barış abi:
Çok biliyorsun ya sen.
Boş yapmada ne istiyorsan söyle.
Bunun karşılığında benden bir şey isteyeceksin değil mi?
Barış Abi:
Evet.
Bestemi çağır gelsin iki gündür işim olduğu için göremiyorum.
Adın geçtiği an ortamdan soyutlanıyor ama sen bilirsin.
Barış abi:
Çok konuşma ikna et gelsin.
Birde böyle bir sorunumuz vardı. Barış abi dünyada başka kız kalmamış gibi gelip en yakın arkadaşıma sevdalanmıştı. Hislerini gizlemiyor adeta açık bir şekilde belli ediyordu. Beste Barış abinin bu davranışlarını görmezden geliyordu. Bu konu artık o kadar sıradanlaşmıştı ki oturup da bu konu hakkında uzun uzun konuşmamıştık. Beste hareketleri ile her seferinde Barışa abiyi reddediyordu fakat Barış abi vaz geçmek nedir bilmiyordu.
Barış abinin son mesajına görüldü attım. Beste ile olan sohbetimize girip acil bize gelmesini belirten bir mesaj attım. Sorgulamadan geleceğini söyleyip sohbeti bitirmişti. Abimler gelmede aşağı inip bir şeyler hazırladım. Bahçede işi biten annem, bizim sesimizi çekemeyeceğini söyleyip komşuya gideceğini söyledi. Gitmeden öncede çok geçmeden geleceğini de belirtti. Kısacası ayağınızı denk alın kirletmeyin evimi, dedi.
Annemin gitmesinin üzerinden on beş dk sonra kapı çaldı. Abimin bu kapı neden geç açılıyor söylenmesini çekmemek adına hemen kapıyı açtım. Abimin sinir bozucu yüzünü beklerken karşılaştığım yüz ile kalp atışım hızlandı.
Karan.
Abimle hemen hemen aynı boya sahipti. Gözleri mavinin en güzel tonuydu. Kahvenin en koyu hali olan saçları alnına dökülmüştü. Baştan aşağı süzdüm. İri denilebilecek bir bedene sahipti. Giydiği eşofman takımı evden olduğu gibi geldiğini belli ediyordu.
Aptal veya hislerimden kaçacak kadar korkak değildim. Karanın benim için herkesten farklı olduğunu biliyordum. Bu durumu ne kadar kabullenemesem de sonuç değişmiyordu. Ona olan hislerim farklıydı Bu hisler benle beraber mezara kadar gidecekti.
“Hoş geldin.” Diye mırıldandım, geçmesi adına bir adım geri geçtim.
“Hoş buldum.” Dedi gür bir sesle ayakkabılarını çıkarırken. “Diğerleri daha gelmedi mi?” diye sordu içeri doğru bakarken.
“Evet ilk sen geldin.” İçeriye geçtiğinde kapıyı kapattım. O önden ben arkasından salona geçip en alakasız yerlere geçtik. Küçükken her gün bir arada olsak da ergenlik yıllarından sonra aramıza mesafe girmişti. Bir daha da eskisi gibi olamamıştık.
“Eren çağırınca bende evde sandım.”
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. “Geleceğinizden yeni haberim oldu sayılır.” Dedim.
Göz teması özellikle kurmamaya çalışırken o inat etmiş gibi gözlerimin içine bakıyordu.“Dersler nasıl gidiyor.” Diye konuyu değiştirdi. Ellerinizden öper.
“İyi.” Demekle yetindim. Karan işletme okumuştu. Sonrasında meydanda babasından kalan restoranı devralmış onun başına geçmişti. Bir yandan da boksa merak salmıştı. Lise yıllarında abimle beraber kursa yazıldıklarını hatırlıyordum. Hatta abimin babamdan daha çok övgü alabilmek için bu işi hırs yaptığını da. “Restoranda işler nasıl?” diyerek bu sefer ben soru yönelttim.
“Geçen yıla göre daha iyiyiz. İçinin tadilatı bitince müşteri sayımız bir hayli arttı.”
“Güzel.” Demekle yetindim. Aramızda yersiz bir sessizlik olurken çalan kapı imdadıma yetişti.
Gelene içimden en güzel duaları edip amin dedim. Kapıyı açtığımda ettiğim tüm duaları geri aldım. Gelen abimdi. Az önce ettiğim tüm güzel dualar buna mı gitti düşünürken abim beni itekleyip içeriye girdi.
“Çekilsene kızım ne bekliyorsun kapının önünde.”
“Ay sana ne be nerde istersem orda beklerim.” Diye üste çıktım. Beni duymazlıktan gelip içeriye girdi. Bende peşinden ilerledim. Abim Karanın yanına otururken bende eski yerime geri geçtim. Onlar kendi aralarında muhabbete girdiklerinde elime telefonumu aldım.
İlerleyen dakikalarda kapı zili iki kere çalmıştı birinde Barış abi ve Hasan abi bir konu üzerinde tartışarak girerken diğerinde de Beste gelmişti. Bestenin geldiğini gören Barış abi her şeyden soyutlanıp Besteye odaklanmıştı.
Gelmeden önce aldıklarını bana verirken Bestenin gözüne sokarak onun için aldığı browniyi masanın üzerine bıraktı. Kısa bir süre içerisinde yıllar önceki halimize dönmüştük.
“Ayla kalk çay koy.” Yattığı yerden bana emir veren Barış abiye pis pis baktım.
Abim kolunun altındaki yastığı alıp tam 12den Barış abinin kafasına attı. “Düzgün konuş gevşek.” Deyip bana döndü. “Abim bir çay koysana.” Bu sefer kötü
bakışlarımı abime attım.
“Senin arkadaşın istedi sen koy.”
“Arkadaşın senini benimi mi var?” dedi kaşlarını çatarken. Barış abi bana ayıplayan bakışlar atıyordu.
“Evet.” Dedim açık sözlülüğümü konuşturarak. “Bestemi herkesle paylaşacak değilim herhalde.” Beste ye yandan baktığımda bana aferin bakışları atıyordu.
“Yalnız.” Diye araya girdi Barış abi. “Besteye benden başka birisi sahiplenmese olur mu öyle olunca kötü oluyorum.” Onun bu dediğinden sonra hepimiz yüz ekşitirken Barış abinin yanında bulunan Hasan abi yastıkla Barış abiye bir tane geçirdi.
Bakışlarım Besteye kaydığında gülerek Hasan abiye bakıyordu. “Ne rezil herifsin, ulan kız bıktı reddetmekten sen reddedilmeye doyamadın.” Barış abi homurdanırken hepimiz gülüyorduk. “Ne diyorsun lan sen daha.” Hasan abi homurdanan
Barış abiye bir tane daha geçirdi.
“Hasan vurma lan.” Diye lafa atladı abim. Ses tonu sertti Barış abi umutla kendisini koruyan abime baktı. “Vura vura bu hale geldi çocuk.” Barış abi, abime sende mi bakışı atarken kimse onu umursamıyordu.
Bestenin beni dürtmesi ile bakışlarımı tartışan ikiliden çekip ona döndüm. Gözleri ile mutfağı işaret ettiğinde ayaklandım. O da arkamdan gelirken Barış abinin “Bestem nereye, beni de götür nereye gideceksen.” Seslenişini duymazdan geldik. Mutfağa girdiğimiz de Beste sandalyelerden birine otururken buzdolabına adımladım.
Dolaptan kola çıkartıp ikimize birer bardak koydum. Kalçamı tezgâha yaslayıp göz kırptım.
Barış abinin onun için aldığı çikolatayı paketinden çıkarırken “Maç olayı ne oldu?” diye sordu. “İkna edebildin mi gidiyor muyuz?”
Kolamdan bir yudum alırken başımı salladım. “Abim götüreceğim dedi fakat içlerinden biri gelmemizi istemiyor?”
“Kim?
Dudağımı büzdüm. “Bilmiyorum telefonda konuşurken gizlice dinledim.” Kaşlarını kaldırıp çikolatasından bir ısırık daha aldı. “Hasan abi olabilir gibi geliyor, seni bilmem ama benden küçüklükten beri nefret ediyor.”
“Küçükken çok uyuzdun.” Dediğinde sessiz kaldım. “Ama Hasan abinin sana kasten bir garezi olduğunu düşünmüyorum. Karanın da çok umurun da olduğunu sanmıyorum.” Dediğin de sözleri kalbimi acıttı. Kalbimi acıtan Beste değildi onun haklı olan sözleriydi.
Aramızda sessizlik oluşurken gelen adım sesleri ile bakışlarım kapıyı buldu.Karan elleri cebin de mutfağa girdi. Maviler yeşillerime ev sahipliği yaptığın da bana içimi ısıtan gülümsemesini atıp göz temasını kesmedi. Zorlukla yutkunup bakışlarımı kaçırdım.
Bizden olmazdı, bizden olamazdı.
...