“Ranya kalk artık yoksa okula geç kalacaksın” diyen annemin sesiyle uyandım güne. Haftanın ilk günüydü daha hafta sonu tatiline dört gün daha vardı. Bunun düşüncesi bile benim tüm enerjimi sömürmeye yetmişti.
Yataktan kalktım sallana sallana lavaboya gittim. Değil okula yataktan kalkmaya bile halim yoktu. Aynadaki görüntüm berbat haldeydi. Saçım başım dağılmış, bitik bir haldeydim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Mutfağa inip kahvaltı masasına oturdum. Yorgunluktan dolayı hiçbir şey yemek istemiyordum. Beni öğlene kadar tok tutacak kadar yedim sadece.
Kahvaltıdan sonra hızlıca hazırlanıp evden çıktım. Evden çok uzaklaşamadan Rüzgar’ın sesini duydum:
“Bekle beni Ranya çok hızlı gidiyorsun.”
Rüzgar,benim ikiz kardeşim. Ama tamamen zıt karakterlere sahibiz. Bir de zekâ seviyelerine. Aynı okul hatta aynı sınıfta olmamıza rağmen çoğu zaman ya yalnız ya da kendi arkadaş çevremizle gideriz. Nadiren birlikte gideriz.
“Sen çok yavaş geliyorsun. Az hızlan.”
Koşar adımlarla bana yetişti sonunda. Okula yaklaşana kadar sessizce ilerledik. Okulun bahçesine girdiğimizde ise ben okulun bahçesine doğru ilerledim
“Sen devam et. Ben bahçe de kalıyorum.”
“Sebep? Sen niye bahçede kalıyorsun?”
“Ece’yi bekleyeceğim. Onunla gelirim sınıfa.”
Cevap vermedi. Arkasına dönüp okulun girişine doğru ilerledi. Bende telefonumu çıkartıp Ece’yi aradım.
Ece okuldaki en yakın arkadaşımdır. Hemen hemen aynı boydayız ben ondan bir tık daha uzunum sadece. Yemyeşil gözlerine bakır rengi saçları ve buğday teni eşlik eder.
Telefonu hemen açtı.
“Okul bahçesinde seni bekliyorum. Ne zaman gelirsin?”
"Sana da günaydın Ranya."
"Günaydın Ece'cim. Ne zaman gelirsin?"
“Beş dakikaya yanında olurum. “
“Tamam. Hızlı ol.”
“Ranya servisteyim nasıl hızlı olayım?” diye sordu alaylı bir şekilde.
"Daha hızlı gel."
"Servis şoförüne söyliyelim o zaman 'Ranya beni bekliyor az hızlı olalım' diye." Bu söylediğine kıkırdayarak cevap verdim;
"Söyle söyle hızlı gel yeterki. Okulun bahçesinde seni bekliyorum."
"Tamam. Bir kaç dakikaya ordayım bende."
"Tamamdır. Görüşürüz."
Telefonu kapatıp bahçedeki banklardan birine oturdum ve beklemeye başladım. Beklerken yanıma naz geldi. O da bizim sınıfta. Çok samimi olmasak da muhabbetim olan bir kızdı.
“Günaydın Ranya. Ne yapıyorsun burada?”
“Günaydın Naz. Ece’yi bekliyorum.”
Naz da yanıma oturup sohbet etmeye başladık. Yaklaşık on beş dakika kadar sohbet ettik. O sırada aklıma Ece geldi. Çoktan gelmiş olmalıydı. Ece’yi tekrar aramak için telefonumu çıkartacağım sırada okulun çıkış kapısından bana seslendiğini duydum. Naz’ın yanından ayrılarak onun yanına gittim. Yanına vardığımda ise baya sinirliydi. Daha yanına varamadan sinirini dökmeye başlamıştı.
“ Yolda gelirken teker patladı. Neyse ki okula uzak değildik yürüyerek gelmek zorunda kaldık.” Dedi sitemli bir şekilde.
“Nasıl patladı?”
“Bilmiyorum ki neyse ki yavaştık bir şey olmadı.” Diyerek göz devirdi ve devam etti. “ ama ayaklarım perişan durumda.”
Birlikte konuşarak sınıfa doğru çıktık. Okulun bitmesine az bir zaman kalmıştı doğal olarak sınav haftasındaydık. Hemen hemen her gün ikişer sınavlara giriyorduk. Bu da beni alt üst ediyordu.
Sınavlar genelde 3 ve 5. ders saatlerinde oluyordu. Geriye kalan 1 2 ve 4. ders saatlerinde de gireceğimiz sınavlara çalışıyorduk. Öğleden sonra ise tüm dersler boş geçiyordu. Çoğu öğrenci öğleden sonraki derslere bile kalmıyordu.
Bugün zor bir sınav yoktu. Eşit ağırlık bölümünde olduğum için felsefe ve psikoloji derslerin sınavı vardı. Sınavlara Ece’yle birlikte hazırlandık. Çok da zor değildi. Filozoflar dışında…
Son sınavdan da çıkmıştım. Öğle arasına girmiştik. Mayıs ayında olmamıza rağmen çok sıcak geçiyordu. Bu sıcak benim midemi bulandırmaya yetmişti. Felsefe sınavının sonuna kadar zor dayandım. Sınav bitince çantamı aldım. Rüzgar’a da haber edip okuldan ayrıldım. Midemin yanı sıra başım da ağrıyordu. Yolumun üzerindeki markete girdim. Midem için çubuk kraker, başım içinde soğuk su aldım.
Evimin olduğu sokağa geldiğimde ise Barsal amca her zaman ki gibi penceresinin önünde sokağı izliyordu. Çocukluğumdan beri bu evde yaşıyor ve gerçekten ürkünç bir görüntüsü vardı. Mahallede kimsenin onu sevdiğini sanmıyorum. Bir kere bile olsun onunla konuşan birini rastlamadım.
Bir an göz göze geldik. Bakışları ruhumu delip geçmişti. İçime bir ürperti kapladı. Hemen gözlerimi önüme çevirdim ve hızlı adımlarla eve geçtim. Güzel bir duş aldıktan sonra yatağıma geçip uyudum.
Telefonumun melodisi beni uykumdan irkilerek uyanmama neden olmuştu. Arayan Ece’ydi:
“Nasıl oldun? Daha iyi misin?”
“Evet iyiyim. Uyuyunca geçti hepsi.”
“Uyku her şeyin ilacıdır Ranya.”
Gerçekten de öyleydi. Sadece moralim bozukken değil tüm hastalıklarımın da tek tedavisi uykuydu.
“Evinizin bir alt sokağındaki marketteyim. Eğer kendini toparladıysan yürüyüş yapalım mı?” diye devam etti Ece. Aslında fena fikir değildi. Biraz temiz hava ve yürüyüş bana iyi gelebilirdi.
“Hazırlanıp geliyorum.”
“Tamam. O zaman bende sizin evin önüne doğru geliyorum.”
“Tamam görüşürüz.”
“Görüşürüz Ranya.”
Telefonu kapatıp hazırlanmaya başladım. Üzerime mavi triko kazak ve altıma beyaz bol baça pantolon giydim. Saçlarımı tarayıp bileğime de bir lastikli toka taktım. Telefonumu da alıp odadan çıktım. Anneme seslendim ama cevap vermedi. Evin birkaç odasına baktım ama göremedim. Yukarıya Rüzgar’ın odasına çıktım. Kulaklığını takmış arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Yanına yaklaşıp omzuna birkaç kere dokundum. Bana dönüp kulaklığını çıkardı.
“Ne oldu Ranya?”
“Ece’yle birkaç saatliğine yürüyüşe çıkacağım. Annemi göremedim o yüzden sana haber vermek istedim.”
Cümlemi bile bitirmemi izin vermeden yüzünü ekrana döndü, kulaklığını kulağına takarken eliyle git işareti yaptı.
Şuna bak ya! Adam akıllı bir şey diyorum şurada hayvan muamelesi görüyorum resmen. Daha fazla bir şey demeden odasından çıktım. Ece çoktan gelmiş bahçedeki kamelyada oturuyordu. Beni görünce ayağa kalkıp yanıma geldi. Kol kola girip yürümeye başladık.
“Ranya şuraya bak! Bizim gözcü taşınmış herhalde eve baksana habere olmuş ve benim bundan şimdi haberim oluyor. Niye söylemiyorsun?”
Kafamı kaldırıp Barsal amcanın evine baktım. O an dona kaldım. Daha öğlen eve gelirken Barsal amca evindeydi. Birkaç saat içerisinde ışınlanmayı bulmamışsa bu kadar kısa sürede taşınması mümkün değildi. Evde Ece’nin dediği gibi habere olmuştu. Sanki bir savaştan çıkmış ya da yıllardır kullanılmıyor gibiydi oysaki öğlen gördüğümle şu anki arasında kocaman bir fark vardı.
“Nasıl olur bu? Daha öğlen buradaydı. Sokağa girdiğimde göz göze gelmiştik. Bir yanlışlık var bu işte. Ya da ben okuldan eve uyuyarak geldim.” dedim. Olaya anlam vermeye çalışarak.
Ece son kurduğum cümleye gülerek cevap verdi:
“Uyurgezeri duymuştum da uyur görürü ilk defa duyuyorum.”
“Ben ciddiyim Ece gerçekten göz göze geldik.”
Eve doğru yaklaşamaya başladım. Bahçe kapısından eve ve bahçeye baktım. Gerçekten de hiç yaşanılmamış gibiydi. Evin duvarlarının bazı köşelerinde yosun ve boya dökülmeleri vardı. Bahçenin sonunda yer alan kamelyanın bazı yerleri parçalanmıştı. Kamelyanın çaprazında ise kırmızı bir kamyonet vardı. O da paslanmıştı. Üstelik tekerlekleri ve farı yoktu.Bahçe sandalyeleri ve cüceleri de berbat bir haldeydi, çimenler de solmuştu.
Anlamıyordum. Daha öğlen bambaşka bir haldeydi. Çimler yeşil, kamelya yep yeniydi. Bir kaç saatte nasıl olurda bu hâle gelebilirdi.
“Sıcaktan başına güneş geçmesi de olabilir.”
Ece’nin bu dediğini duymazlıktan geldim. Bahçe kapısından ayrılarak yürümeye devam ettim. Ece’de benim arkamdan geldi.
Birkaç saat birlikte yürüyüş yaptıktan sonra eve geri dönüyordum.
Sokağa girdiğimde dikkatimi Barsal amcanın evi çekti. Tekrardan bahçe kapısından eve baktım. Gerçekten de öğlen başıma güneş geçmiş olabilir miydi? Ama fazla gerçekçi duruyordu.
Merakıma yenik düşerek bahçe kapısını aralayıp içeriye girdim. Ev gerçekten terk edilmişti. Öğlen gördüğüm ev ile bu bir olamazdı. Solmuş ve kurumuş çimenler ayakkabılarımın altında çatır çatır eziliyordu. İlerlemeye devam ettim. Evin arkasına doğru yürüdüm. Yerden çatıya kadar beton bir merdiven uzanıyordu. Merdivenlerin altında ise odunlar vardı.
Az ileride ise bir pencere vardı. Parmaklarımın ucunda yükselerek içeriye baktım. Koltukların üzerine beyaz bir çarşaf serilmişti. Yerler tozluydu. İçerisi dışarısı kadar terk edilmiş gibi durmuyordu. Boyum yetmediği için çok da bir şey göremiyordum.
Pencerenin önünden ayrıldım, devam ettiğimde ise evin ön bahçesine çıkmıştım. Tam bir tur attım ama içime sinmeyen şeyler vardı. İkinci turu atmak için tekrardan ön bahçeden kamelyaya doğru devam ettim. Evin dışı savaş gazisi gibi duruyordu ama evin içi savaştan haberi yoktu.
“Sen buraya girmeye nasıl cesaret edersin.”
Arkama döndüğümde ise o karşımda duruyordu. Bu Barsal amcanın ta kendisiydi. Terk edilmiş evin sahibi olan Barsal amca...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |