2. Bölüm

2.Bölüm

Rabia
larabia_d

Arkamda duran Barsal amcanın resmen gözlerinden alevler fışkırıyordu. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Nasıl olurdu? Aklım almıyordu. Bir var bi yok oluyordu. Evin her köşesini gezmiştim. Üstelik evin tek girişi ön bahçede olmasına rağmen nasıl olurda arka bahçeden bir anda çıkıvermişti. Evin bahçesini turlamama rağmen görmemiştim onu. Evi taşımış kendini burada mı unutmuştu bu adam?

Elinde tutmuş olduğu baltasıyla üzerime doğru koşmaya başladı. Bende korkuyla evin arkasına, merdivenlere doğru koştum. Kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Hayatım pahasına arkama bile bakmadan koşmaya devam ettim. Merdivenlerden hızlıca çıktım. Merdivenin sonunda bir kapı vardı. Hiç zorlanmadan açtım. İçeride bir sürü kutu vardı. Biraz arkalara doğru ilerleyip kutuların arasına çömeldim. saniyeler sonra Barsal amca tüm siniriyle girdi. Kutuların arasına tek tek bakmaya başladı. Yer yer kutuları baltasıyla kesiyordu. Titremeye başlamıştım. O kadar heybetliydi ki ona karşı gelmem mümkün değildi. Derin bir nefes aldım. Dizlerimin üstünde emekleyerek kapıya doğru duvara yakın bir biçimde kenardan kenardan ilerlemeye başladım. Başımı biraz kaldırdığımda benim olduğum yere tam tersi bir şekilde ilerlediğini gördüm. Biraz olsun içim rahatlamıştı.

Artık kapıya iyice yaklaşmıştım. Ellerimi yerden kaldırdım. Biraz ayağa kalktım. Nereye gittiğini görmek istiyordum.Tam o sırada telefonum çaldı. O an artık bedenimi beynim değil kalbim yönetmeye başladı. Tam da sırasıydı. Telefonun sesini o da duymuştu ve benim olduğum yere doğru sinirli ve hızlı bir şekilde gelmeye başlamıştı.Artık başka seçeneğim yoktu. Ayağa kalktığım gibi koşmaya başladım. Nefes bile almadan koşuyordum. Merdivenleri inip ön bahçeye çıktım. O an durup bir saniyeliğine arkama baktım ama yoktu. Tuhaftı. Bir anda toz olmuş gibi. Geldiğim yöne doğru yavaş bir şekilde ilerledim. Gerçekten de yoktu. Anlam veremiyordum. Bir saniyede nereye gidebilirdi. Daha fazla başıma bela almak da istemiyordum.

Arkama baka baka ön bahçenin kapısıdan çıktım. Yoktu.

Bahçe kapısını kapattım. Son kez bahçeye ve eve göz gezdirdim. İşte tam o sırada onu gördüm. Sokağı izlediği her zamanki penceresinde duruyordu. Bana bakıyordu. Birkaç saniye gözlerimi ayırmadan ona baktım. Ruhumu işlemişti onun bakışları. kalbimin ritmini daha da artırmıştı.

Koşuşturmaların verdiği yorgunluk mu yoksa Barsal amcanın bakışlarının verdiği korku muydu bilmem ama hâlâ titremekten ellerim ayaklarım tutmuyordu. Ama daha fazla bu olaya maruz kalmak istemiyordum. Bahçeden ayrılıp eve doğru hızlanıp koşmaya başladım. Kapıyı açıp direk odama çıktım. Arkamdan seslenen Rüzgar’a ve anneme kulak astırmadan.

Odaya çıktığımda kapıyı kilitleyip bedenimi yatağın üstüne bıraktım. Dakikalarca beklide saatlerce yatağın üstünde ağladım. O çatı katında yaşadığım saçma sapan şeyi anlam veremiyordum. Barsal amcaya bu kadar yakın olup da ondan kurtulabilmek benim için mucize gibi bir şeydi. Peki ya çatı katından evin içine giriş yolun tek yolu ön bahçede olan bir kapıda olmasına rağmen Barsal amcanın bir anda evin içinde belirmesi… Bana hiç mi hiç mantıklı gelmiyordu.

Ağlamaktan harap olmuş bir haldeydim. Yatakta doğruldum. Yatağımın tam karşısında olan aynalı dolabımdan kendime baktım. Gözlerim şişmişti. Bu halde aşağıya, bizimkilerin yanına inemezdim. Odadan çıkıp direk duşa girdim. Bir saat kadar da çıkmadım. İyice kendime geldikten sonra odaya gidip üstümü giyinip saçlarımı taradım.

Aşağıya inerken Rüzgar’la annemin sesini duyuyordum. Salonda oturuyorlardı. Annem her zamanki izlediği diziyi izliyordu. İşin garibi anneme birde Rüzgar da eşlik ediyordu. İstemsizce gülümsedim. Yanlarına gidip ses çıkarmadan koltuklarından birine de ben oturdum ve izlemeye başladım. Geldiğimi görünce ikisi de bana baktılar ancak bir şey demediler. Dizi reklam arasına girene kadar izledim. Kafamın dağılmasına yardımcı olmuştu. Hatta neşelenmiştim bile. Reklam arasına girince annem oturduğu koltuktan kalkıp yanıma geldi.

“İyi misin kızım?”

Annem o soruyu sorunca gözlerim doldu. Bu soruyu hiç beklemiyordum. Gözlerimi annemden kaçırdım.

“İyiyim anne.”

Hiç iyi değildim. Annemin dizlerine yatıp ağlamak istiyordum.

“Emin misin kızım? Seni aradım bugün ama açmadın sonra bir anda koşarak odaya çıktın saatlerce çıkmadın.”

Bunlar art arda yaşanınca pek de iyi olmadığım ortadaydı ama anlatmak istemiyordum. Konuşmaya mecalim yoktu.

“Ece’yle tartıştık. O yüzden sinirlerim bozuldu biraz.”

Bu sefer devreye Rüzgar girmişti.

“Yarın barışacağın birisi için bugün ağlamanın bir anlamı yok Ranya.”

Cevap vermedim. Haklıydı ama olayın Ece’yle bir gram alakası yoktu. Gerçeği de ne benim onlara anlatmaya mecalim ne de cesaretim yoktu.

Başımı annemin göğsüne yaslayarak biraz daha diziyi izledikten sonra uyumak için odaya çıktım.

Çok yorgun hissediyordum. Sanki üzerimden tır geçmiş gibiydi. Yatağıma uzanıp bir süre yaşadığım olayı düşündüm. Daha sonrasında ise uyuya kaldım.

Gecenin bir yarısı kapıdan gelen yumruklama sesi ile irkilerek kalktım. İlk başta uyku sersemliği ile ne olduğunu anlayamadım.

“Rüzgar sen misin?”

Cevap yoktu. Kapının arkasındaki her kimse var gücüyle yumruklamaya devam ediyordu. Yatağımda doğrulup kapıya doğru yürüdüm.

“Anne sen misin?”

Yine cevap yoktu. Kapının oraya geldiğimde açmakta tereddüt ettim. Yumruklar artık kapıdan değil beynimin içinden geliyordu. Kapının kulpuna dokunduğumda daha güçlendi yumruklama sesleri. Açmaya cesaret edemedim. Direk yatağıma koştum. Telefonumu da alıp pikenin altına girdim. Telefondan Rüzgar’ı aradım ama açmadı.

Bir kez daha aradım ama cevap yoktu. Tam olarak on üç kez çaldırdım ama açan yoktu. Kapıdan yumruklama sesi hâlâ geliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Yataktan doğrulup kapıya yöneldim. Kapının kulpunu tutup bir anda açtım ama kimse yoktu. Uyku sersemliğini çoktan attığımı sanıyordum.

Başımı kapının eşiğinden çıkartıp koridora baktım. Sanki sonsuzluğa uzanıyor gibiydi.

“Rüzgar!”

Cevap yoktu.

“Anne!”

Seslenmelerime kimse cevap vermiyordu. Koridorda biraz ilerledim. Ortam karanlıktı ama ilerlememe engel değildi. Ne aradığımı bile bilmiyordum sadece karanlığın ortasında ilerliyordum. Nereye gittiğimi bilmeden…

“Sonunda karşılaştık Ranya. Beni özledin mi?”

Dona kaldım. Ses arkamdan geliyordu. Arkama döndüğümde ise otuzlu yaşlarında olan bir kadındı. Üzerinde bembeyaz bir elbise vardı. Saçları da upuzundu. Ama yüzünü göremiyordum. Karanlıktı.

“Sen de kimsin? Beni nereden tanıyorsun?”

“Beni nasıl olurda unutursun Ranya?”

“Seni tanımıyorum.”

Üzerime doğru gelmeye başlamıştı.

“Yaklaşma!”

Daha da hızlı bir şekilde geliyordu. O bana yaklaştıkça bende koridorun diğer kısmına doğru koşmaya başladım. O yürümesine rağmen mesafeyi kapatıyordu. Sonsuzluğun içinde koşuyordum.

Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Çok yorulmuştum. Bir saniye nefeslenmek için durdum. Arkama baktım. Yoktu.Onun geldiği yöne doğru bakmaya başladım ama karanlıktan başka hiçbir şey yoktu.

Nefesimi kontrol edemiyordum. O sırada koştuğum yönde gelen ayak sesleri ile bakış açımı seslerin geldiği yöne çevirdim. Karanlığın içinde ufak bir şey geliyordu. Bu… Bu bir bebekti! Benim dolabımın üzerinde duran bez bebeğim.

"Hadi oyun oynayalım Ranya!”

Yürüyebildiğini mi şaşırayım yoksa konuşabildiği için korkmalı mıyım?

Ondan uzaklaşmaya başladım. O kadının üzerime geldiği yöne doğru ilerliyordum. Bebek ise arkamdan;

“Ranya hadi oyun oynayalım” diye bana sesleniyordu. O kadının geldiği yöne doğru koşmak beni daha da korkutuyordu. Kapana kısılmış gibi hissediyordum. Bir süre daha koştum. Ağlamaktan bebeğin seslerini bile duyamıyordum. Önce Barsal amca sonra kadın şimdi de bebek... Şaka gibi bir gün geçiriyordum. Mantıklı olan tek bir şey bile ykktu.

O kadar çok koşmuştum ki koridorun sonu büyük bir odaya çıktı. Sonu olmayan bir odaya… her yer karanlıktı. Önümden başka hiçbir yeri göremiyordum.

Arkama döndüğümde ise bebek de ortadan kaybolmuştu. Nefes nefese kalmıştım.Artık koşmaya da gücüm yoktu. Dizlerimin üzerine çöküp ellerimle yüzümü kapattım ve ağlamaya başladım. Karanlığın içinde haykırmaya başladım.

"NE İSTİYORSUNUZ BENDEN?"

“Hepsi senin yüzünden oldu Ranya?”

Başımı kaldırdığımda o beyaz elbiseli kadın tam karşımda duruyordu. Kucağında ise arkamdan koşan bebeğim vardı ama kadının yüzünü hâlâ seçemiyordum. Karanlıktı.

“Ne?”

“Bizi sen öldürdün Ranya? Senin yüzünden oldu o kaza!”

Anlamıyordum. Ne kazası? Bu kadını ilk defa görüyordum nasıl olurda ben öldürmüş olabilirdim onu?

“Gerçekten anlamıyorum. Seni daha önce görmedim nasıl olur da seni ben öldürmüş olabilirim?”

Kadın soruma cevap vermeden arkasına dönüp karanlığa doğru ilerlemeye başladı. Ayağa kalkıp kadının gittiği yöne doğru ilerlemeye başladım.

“Hey! Soruma cevap ver! Sen kimsin? Ne kazasından bahsediyorsun?”

“Seni asla affetmeyeceğim Ranya. Asla!”

Kadının son söylediği karanlığın içinde yankılanmaya başlamıştı.

… Asla affetmeyeceğim…

...Asla…

Sıçrayarak yatağımdan kalktım. Nefes nefese kalmıştım. Yaşadıklarım bir rüyadan mı ibaretti? O kadar gerçekçi duruyordu ki rüya olması beni çok rahatlatmıştı. O sırada kollarımın arasından bir şeyin aşağıya doğru kaydığını hissettim. Başımı oraya çevirdiğimde ise o bebeği gördüm. Rüyamda beni kovalayan bebeği… Bi anlık korkui ile onu yere attım.

Gece yatmadan onu yanıma aldığımı hatırlamıyordum. Belki de yorgunluktan hatırlamıyorumdur. Dün pek de iyi değildim. Bebeği elime alıp gardırobumun içinde duran anı kutusunun arkasına koydum. Bir süre onu görmek istemiyordum.

Hâlâ rüyanın etkisinden çıkamamıştım. Ayağa kalkıp elimi yüzümü yıkamak için odadan çıktım. O sırada annemle karşılaştım.

“Bende seni uyandırmaya geliyordum kızım. Kahvaltı hazır. Rüzgar’ı da kaldır ve aşağıya gel.”

Başımı sallamakla yetindim. Tam banyoya yöneleceğim sırada annem kolumu tutup durdurdu. Ellerini yüzümde gezdirdi.

“Hayalet görmüş gibisin Ranya ne bu hal.”

“Sadece kötü bir kâbus gördüm. İyiyim.” Gülümsemeye çalıştım ama koridor da koşuşturmam aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum.

“Cildin beyazlayacak kadar ne görmüş olabilirsin rüyanda?”

Kısaca anneme özet geçtim.

“İzlediğin o filmlerden bilinçaltına işlemiştir. O yüzden öyle rüyalar görüyorsundur. Hadi kardeşini de kaldır gel.” Diyip arkasına dönüp aşağıya indi.

İzlediğim filmlerle rüyanın bir alakası olmadığını o kadar iyi biliyordum ki. Banyoya girip elimi ve yüzümü yıkadım. Savaştan çıkmış bir haldeydim. Cildim gerçekten de bembeyaz olmuştu. O kadının bahsettiği kazayı da bilmiyordum. Daha önce hiçbir kazaya karışmadım ki ben ne kazasından bahsediyordu.

Dişlerimi de fırçalayıp odaya geri döndüm. Telefonumu alıp Rüzgar’ın odasına gidecektim ki telefonumu komodinin üzerinde bulamadım. Odanın hemen hemen her köşesine baktım ama yoktu. Aklıma Rüzgar’ın telefonu geldi. Onun telefonundan kendimi arayarak bulabilirdim.

Kendi odamdan çıkıp Rüzgar’ın odasına gittim. Kapıyı yavaşça açıp sessizce içeriye girdim. Hâlâ uyuyordu. Komodinin üzerinde duran telefonunu aldım ama ekran kilidi vardı. Neyse ki yüz tanıma kilidi de vardı. Telefonunun ekranı Rüzgar’a doğru tutum ve evet! Açılmıştı ama dikkatimi başka bir şey çekmişti. Rüzgar’ın bildirim çubuğundaki cevapsız çağrı işaretine. Aşağıya doğru kaydırıp baktığımda ise kalbim neredeyse çıkacak gibi olmuştu. Çünkü bu çağrılar bana aitti. Tam on üç cevapsız çağrı vardı. Gece 03.27 sularında yapılan çağrılar…

Koşarak kendi odama geri döndüm ve yatağımın üzerinde duran pikeyi kaldırdım. Telefonum oradaydı. Pikenin altında…

Bölüm : 24.08.2024 23:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Rabia / KANOFREN / 2.Bölüm
Rabia
KANOFREN

50 Okunma

17 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş