Bez bebeği doğum günü hediyesi olarak babam almıştı bana. Mavi şapkası ve mavi elbisesi vardı. Sarı saçları ve kahverengi gözlerine yüzündeki çilleri eşik ediyordu. O kadar tatlıydı ki. Bana babamdan kalan son şeydi.
Rüyamda onun tarafından kovalanmak sanki babamı unutturmuş gibi hissettiriyordu. Peki ya o kadının bana söyledikleri ‘bizi sen öldürdün! Senin yüzünden oldu bu kaza.’ Daha babamın kazada nasıl öldüğünü bile bilmezken o kadının bahsettiği kazayı nasıl bilebilirdim.
“Telefonumu gizlice alman hiç hoş değil Ranya!”
Arkamdan gelen Rüzgar’ın sesiyle irkildim. Yanıma gelip bir anda telefonunu elimden aldı.
“Ranya sana diyorum. Dinliyor musun beni?”
“Dün yaşadıklarım gerçekmiş.” Dedim. Anlamsız gözlerle bana baktı Rüzgar. Tıpkı annem gibi ona da özet geçtim rüyamı. Garip bir şekilde gülme tufanına tutuldu. Onun bu yaptığına sinirlenmiştim. Ciddi bir şeyden bahsediyordum. Gülünecek ne vardı ki?
“Nesi komik Rüzgar? “
“Ağır saçmalıyorsun Ranya. Basit bir kâbus görmüşsün. Abartılacak bir şey yok.”
Abartılacak bir şey yok mu? Bir de saçmalıyorum öyle mi? Söylediğine göz devirerek devam ettim:
“Telefon çağrılarına ne diyorsun peki ya da uyanınca bebeği kucağımda bulmam?”
“Uyku sersemliğiyle yapmışsındır çağrıları. Dün de pekiyi değildin zaten bebeği o uyku haliyle aldıysan hatırlamamana şaşmamalı.”
“Hadi diyelim ki bebeği dün ki ruh halinden dolayı hatırlamıyorum. Peki ya on üç kez cevapsız çağrıyı nasıl uyku sersemliğinden yaptım? Bir değil iki değil on üç kez diyorum Rüzgar!” Kollarımı kavuşturarak ona doğru döndüm. Bu sefer o da diyecek bir neden bulamamıştı. Eveleyip geveleyip duruyordu.
“Çocuklar hadi kahvaltıya!”
Annemin bizi kahvaltıya çağırmasıyla ikimizde daha fazla bir şey demeden aşağıya indik. O cevapsız çağrılara hâlâ mantıklı bir açıklama bulamıyordum.
Canım bir gram kahvaltı etmek istemiyordu. Sadece portakal suyunu içip kalktım masadan. Odaya çıkıp hızlıca hazırlandım ve evden çıktım. Okula gidip bir an önce her şeyi Ece’ye anlatmak istiyordum.
Yolda giderken defalarca kez Ece’ye aradım ancak ulaşamadım. Okula yaklaşırken Ece’den bir sms gelmişti.
“Kızım yüz milyon kere aramışsın, telefonum sessizde kalmış. Okula öğleden sonra geleceğim.”
Yüz milyon kere arasam ne fayda ulaşamadıktan sonra. Bir de öğleden sonra geleceğim diyor ya.
Kendi kendime söylenerek sınıfa çıktım. Sınıfta Gizer dışında kimse yoktu. Gizer sınıfın sessiz elamanlarından birisidir. Fazla konuşkan birisi değildir. En sevdiği hobisi de sıralara çizim yapmaktır. Kaç kere okulda ki öğretmenler uyarsa da asla vazgeçmedi bu hobisinden. Ben sınıfa girdiğim sırada da sıraya çizim yapıyordu.
“Günaydın Gizer.”
“Günaydın Ranya.” kalemini sıraya bıraktı ve devam etti. “bugün erkencisin.”
“Maalesef öyleyim. Ece için gelmiştim ama geç gelecekmiş. Son anda haberim oldu.”
“Kötü olmuş. Bugün tek başına mı çalışacaksın sınava.”
Sınav? Bugün sınav vardı! Üstelik de edebiyat. Kahretsin! Unuttum. Tamamıyla unutmuştum.
“Sınav vardı değil mi bugün? Tamamıyla unuttum onu ben!”
Çantamdan kitapları çıkardım. O kadar stresliydim ki sınavın konusunu bile unuttum. Gizer sırasından kalkıp yanıma geldi.
“Sakin ol. Kitaptan çıkmayacak deftere yazdığımız yazar-eserler var ya oradan çıkacak. Eşleştirme soracakmış sınavda. Bir de akımlar var.”
Yazar-eser konusunda iyiyimdir ama akımlar için aynı şeyi söylemek zor karıştırıp duruyorum bazı akımları. Defterden sayfaları kurcaladım.
“İstersen sana yardım edebilirim.” dedi Gizer.
“Süper olur. Sen yazarları sor ben de eserlerini söyleyeyim.” Defterimi aldı karışık bir şekilde sordu. Bazı yazarları hatırlamam için kodlama bile bulmuştu.
Zilin çalmasıyla birlikte çalışmayı bıraktık. Aşağıya, okul bahçesine sıraya girmek için ikimiz de sınıftan çıktık. O sırada Rüzgar’la karşılaştık. Gizer’i baştan aşağıya süzdü. Sanki ilk defa görüyormuş gibi.
“Ağabeyciğim sen bekle beni birlikte aşağıya inelim.” Dedi ve Gizer’e dönüp “sen gidebilirsin Gizer Ranya benimle gelecek.”
“Rüzgar biz ikiziz ağabeyim değilsin! Ayrıca kendin gelebilecek yaştasın. Bana ihtiyacın yok.”
“Birincisi ağabeyinim.” Dedi sağ elinin işaret parmağını kaldırıp ve devam etti.” İkincisi ise uzatma Ranya benimle ineceksin aşağıya.”
“Ama Rüzgar-“
“Rüzgar’ı anlıyorum Ranya. Benimde senin gibi bir kardeşim olsa yanında bir erkekle gitmesine izin vermezdim. Sen Rüzgar’la gelirsin benim için sorun yok. Sınıfta görüşürüz.”
Gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Rüzgar’a sinirlenmiştim. Kollarımı kavuşturarak ona döndüm.
“Neydi bu şimdi? Gizer’i ne diye öyle davranıyorsun. Kaç yıllık sınıf arkadaşımız biliyorsun.”
Yüzünde zafer gülümsemesi vardı.
“Ama erkek Ranya. Ben varken olmaz. Bekle iki dakika çantamı bırakıp geliyorum. Sakın gitmeye kalkışma!”
Omo orkok ronyo! Elbette ki onu beklemeyecektim. Rüzgar arkasına dönüp sınıfa girer girmez merdivenlere doğru yol aldım. Okulun çıkış kapısına geldiğimde ise bizim sınıfın sınıf sırasına baktığımtım. Gizer’in arkada olduğunu gördüm. Arkadan dolaşıp onun yanına geçtim.
Beni görünce muzip bir şekilde gülümsedi.“Ağabeyin nerde?” diye alaylı bir şekilde sordu bana.
“Ağabeyim değil Gizer! İkizim.” Bu dediğim komiğine gitmiş olacak ki gülmeye başladı.
“Tamam, sinirlenme hemen. Dalga geçiyorum." Hâlâ gülüyordu.
"İkizin nerede?” diye alaylı sesle devam etti.
“Sınıfa girince aşağıya geldim bende." Rüzgar Gizer'e bir özür borçluydu. Ama dilemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden ben diledim.
"Az önceki dedikleri için özür dilerim. Bazen onu anlamakta zorluk çekiyorum.”
“Sorun değil. Benim de bir kız kardeşim var. Onu anlayabiliyorum.”
Anlayışla karşılamasını sevinmiştim. Rüzgar yüzünden aramızda dalgalanma olsun istemiyordum.
Biz sırada yazarlar ve eserleri hakkında konuşmaya devam ettik. Bir yandan kavurucu sıcakta müdürün keyifini bekliyorduk. Her sabah olduğu gibi saçma sapan şeyler söyleyip sınıflara dağılacaktık.
O sırada omzumda omzumu çıkartıcak bir el hissettim. Dönüp baktığımda ise Rüzgar'la göz göze geldim.
"Sana bekle dememden bunu mu anladın Ranya?"
Diğer eliyle de Gizer'i arkaya itip kendi yanıma geçti.
"Tam olarak bunu anladım Rüzgar."
Bir adım geriye gidecektim ki arkada birisinin olduğunu farkettim. Arkama döndüğümde ise Alkım'ın orda olduğunu gördüm. Alkım Rüzgar'ın en yakın arkadaşıydı. Kısaca hiç şansım yoktu. Birşey demeden önüme döndüm. Rüzgar'ın suratında zafer gülümsemesi vardı. Bunu hissedebiliyorum. Sadece gözüme sokmasın şimdilik bir şey söylemek istemiyordum.
Sonunda müdür gelmişti.
"Günaydın çocuklar. Bugün yine tadsız bir uyarıyla geldim. Etrafınıza bir bakın her yer çöp içinde. Burası bizim okulumuz çocuklar yani ikinci evimiz burayı da temiz tutmamız gerekiyor. Siz evinize kafanıza göre çöp atıyor musunuz?"
Açıkcası çok da dinlemedim. Aklım yaşadıklarımı Ece'ye anlatmam gereken düşüncelerle doluydu. Başımı öne eğip konuşmamın bitmesini bekliyordum.
Birkaç dakika sonra herkes bahçeye dağılmaya başlamıştı. Ne yapacağımı bilemedim.
"Müdürü duymadın mı Ranya? Neyi bekliyorsun daha?" Dedi Rüzgar.
"Onu dinlemedim ki ben. Nereye gidiyoruz?"
"Bahçe mıntıkası yapılacakmış. Her yer çöpmüş öyle bir şeyler dedi işte."
Bahçeye doğru haraket ettik. Gözüm Gizer'e kaydı. Yanında Alkım vardı. Yanına gitmem mümkün değildi. Şu çöp işi hemen bitse de sınıfa sınav çalışmaya dönebilsem. Nasıl olurda unuturum sınavı ya.
Yaklaşık beş dakika daha devam ettik. Okula giren bir kaç kişiyi görünce bende aradan kaynayıp hemen lavaboya gittim. Ellerimi yıkayıp direk sınıfın yolunu tuttum. Bizim sınıftan hiç kimse yoktu. Oturduğum sıraya geçip defterimi çıkarttım ve çalışmaya başladım. Yaklaşık on beş dakika sonra herkes toplanmıştı. Dersimiz matematikti ama son günler olduğu için derse gelmemiş, sınıftan birisine sınava sessizce çalışmamız konusunda uyarmıştı.
İlk derste Gizler'in yapmış olduğu kodlamalar sayesinde yazarların yarısını ezberlemiştim ama ezberlemem gereken hiç bakamadığım yazarlar vardı.
"Yardım lazım mı?"
Gizer baş ucumda durmuş elindeki küçük kartları bana uzatıyordu. Etrafıma bakınmaya başladım.
"Merak etme. Rüzgar futbol oynamak için okulun dışındaki futbol sahasına gitti. Arkadaşı da dahil."
İçim rahatlamıştı. Ece'nin yerini otuması için elimle işaret ettim.
"Bu kartlar da ne?"
"Daha kolay ezberlemen için. Evde dün gece kendim yaptım. Önde yazar, arkada ise yazarların eserleri var."
Kredi kartı büyüklüğünde elliye yakın kart vardı. Dersin sonuna kadar birbirimizi karışık bir şekilde sorduk. Neredeyse hepsini ezbere biliyordum.Dersin sonunda kantine indim. Gizer'e ve kendime kahve alıp yukarıya çıktım.
İkinci derste birlikte, bu sefer akımlara çalıştık. Evde kendim çalışsam bu kadar verimli olmazdı. Hepsini biliyordum.
Sonunda üçüncü ders, sınav zamanı gelmişti. Tüm okul kelebek sistemiyle sınav olduğumuz için ikimizinde sınav yerleri farklıydı. Ben 11/A 23. Sıradaydım. O ise bizim sınıfımızda 12/B 8.sıradaydı.
Sınava gireceğim sınıfa Gizer'in verdiği kartları ve defteri götürdüm. Hocanın gelişine kadar tekrar ettim. Hoca gelince kartları defterimin arasına koydum. Defteri de hocanın masasına bıraktım. Kağıt önüme gelince su gibi yazdım. O kadar basit geldi ki. Sınav kağıdını en erken verenlerden biride bendim. Kağıdı verince sınıftan çıkıp bahçeye indim. Bugün başka sınav da yoktu.
Bahçeye inince Ece'yi aradım.
"Ne zaman geliyorsun?"
"Öğleden sonra geleceğim."
"Öğleden sonra dersler boş. Okulda işin yoksa direk bize gelsene"
"Hocayla konuştum. Edebiyat sınavını öğleden sonraya aldım. Altıncı ders sınav olacağım. Başka da bir işim yok. Sen eve geç ben sınavdan sonra size gelirim."“Tamam o zaman bizde görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Zilin çalmasıyla direk sınıfa geçtim. Çantamı da alıp evin yolunu tuttum. Yol üstünde Ece ve benim için birkaç atıştırmalık aldım.
Eve geldiğimde ise kimse yoktu. Odaya çıkıp güzel bir duş aldım. Yatağıma uzanıp bilgisayardan bir şeyler izlemeye başladım. Yaklaşık bir saat sonra ise beni ece aradı.
“Marketteyim. Ne alayım?”
“Bir şeyler almana gerek yok. Ben okuldan gelirken aldım. Sen direk eve gel.”
“Tamam o zaman ben beş dakikaya evdeyim.”
“Tamam bekliyorum.”
Telefonu kapatıp direk mutfağa indim. Aldığım abur cuburları tabakların içine doldurdum. Salona geçip. Televizyondan film açtım. Masanın üstüne de aldığım abur cuburları koydum. O sırada zil çaldı. Ece elinde poşetlerle kapıdaydı.
"Sana bir şey almana gerek yok demiştim." Diye çıkıştım.
"Olsun. Fazla fazla yeriz işte. Zaten öğle yemeği de yememiştim."
İçeriye geçip Ece'nin de aldığı abur cuburları tabağa koyup salona geçtik. Televizyondan tam filmi başlatıcaktım ki Ece beni durdurdu.
"Boşver filmi. Sen önce beni bugün neden o kadar çok aradın onu anlat sonra izleriz filmi."
Gördüğüm kâbustan ve Barsal amcayı anlattım ona. Baya da ilgisini çekmişti.
"Hazırlan o zaman Barsal amcanın evine gidiyoruz!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |