@larasu
|
Vedala; Hz.Mevlana.
Suna Dikmen. .9 Kasım 1997. Alaz Çakır Kayaoğlu. .17 temmuz 1994. 9 Kasım 2016 Trabzon. Elindeki saklama kabına sıkıca tutuyordum, heyecanımı dışa yansıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Şuan mahalleden çıkmak için yol almıştım. Etrafa bakmamaya özen gösteriyordum. Biliyordum, eğer bakarsam birisi ile göz göze gelip nereyesun Suna kizum diyeceklerdi. Bir yaprak kadar sessizce ilerlemeye çalışıyordum. Saat şuan tam sekizdi. Üzerimde beyaz bir çiçekli tişört, krem rengi bir mont ve mavi dar bir pantolon vardı. Tepemde güneş ve Trabzon'un sert esen rüzgarı ile beraber ilerliyordum. Heyecanım deliler gibiydi, beklediğim yarime kavuşmaktı. Trabzon'un esen sert ve hırçın rüzgarına önem göstermeyerek ilerliyordum. Aradan yarım saat geçmişti. Küçük bir parka gelmiştim. Etrafa göz gezdirip onu aradım, Alaz Çakır Kayaoğlu'nu. Aradım. Baktım. Ve gördüm. Yüzümde kocaman bir gülümseme içimde ise delice yerinde durmayan bir heyecan vardı. Ayakta bir sağa bir sola yavaşça gidiyordu. Oda heyecanlıydı galiba. Koşarak yanına gitmiştim. Kalbim yerinden çıkarsa şaşırmazdım. "Alaz!" Yönünü bana çevirmişti. Önünde durup gözlerine baktım. Ellerimi beline dolayıp sardım. Başım göğüsüne geliyordu ve bunun genetik olduğunu bana gösterdiği aile fotoğrafında görmüştüm. Babasının boyu 1,95'ti bu genetiklik yetiyordu ama bazen beni sinir ediyordu. Kendisi değil boyu. Bekledi bir kaç saniye durdu. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ellerini belime dolamamıştı. Şimdi... Küçük bir dokunuş yapıp belime temas etti. Ama sarmadı. Neden? Ondan ayrılıp yüzüne baktım. Siyah gözlerle bakmıştı bana siyah ve kahverenginin karışımı olduğu için gözünden hiç bir şey anlayamıyordum. Genelde tek bir kelime ile her şeyi çözerdim. "Alaz?" Dedim sorar gibi. Başımı ne oldu der gibi salladım. "Oturalım mı?" Dediğinde kaşlarım çatıldı. Yüzünü inceleyip küçük bir detay istedim. Yoktu. Başımı sallayıp yanda bulunan banka oturdum. Etrafa bakıp yanıma konuldu. Gözlerime temas etmek istemiyor gibuydi. Ama neden? "Bir sorun mu var Alaz?" Kaşları hala çatılıydı. Üzgündü yüzünden okuyabiliyordum. Sebebi neydi peki? "Suna... Biliyorsun ben burada olmayacağım. Sadece bir kaç günlük izne geldim..." Dudaklarını bu esnada ıslatıp derin bir nefes aldı. Ben de biliyordum bunları. Asıl konu ne? "Artık buraya gelemem." Bu mu konu? Üzgün olduğu konu bu muydu? Kucağımdaki saklama kapı ile oynamaya başladı tırnaklarım. İçime kadar giren sert rüzgarla dikleştim. Eee der gibi baktım. "Suna beni beklemeni istemiyorum. O yüzden şimdiden kendi yolunu kendin çiz istiyorum... Bu senin için daha iyi olur... Çünkü ben artık ne zaman öleceği bellisiz bir diriyim." Sözleri kurşun gibiydi şuan. Sözleri o kadar netti ki saplayacağı yeri önceden zihninde kurmuş gibiydi. Beklenirdi. Beklenmeye değer biriydi. Neden şuan bu şekilde konuştu. Neden beni hayatından bu kadar kolay bir şekilde çıkarmak istedi ki? Oda biliyordu ben beklerdim. Sonum onunla olacaksa beklerdim. "Nasıl yani? Ayrılmak mı istiyorsun?" "İnan bana bende istiyorum. Ama-" "Aması yok Alaz! Bana karşı net ol. Laf geveleme. Sözünün arkasında durmak zorundasın! Söz verdin bana." Dedim hem öfke hem de ıslanmak üzere olan gözlerimle. Ama direniyordum. Akarsa konuşamam nefes diye bir şey kalmazdı. "Ben özür dilerim. Senin için en iyisi bu. Benim içinde bu." Ayağa kalktı bana baktı. "Ağlama. Sakın ağlama. Dedim sana şuan karşında bir diri ama yarım karşında bir ölü olabilirim. Arkamda ailem bildiğim bir sen varsın... Ağlamanı benim için göz yaşı dökmeni istemiyorum. Suna bunu yapmak zorundayım. İnan bana her şey senin için-" "Ağlarım. Biliyorsun. Alaz yapma ya söz verdin. Sen benim çocukluğumsun. Sen benim ilk aşkımsım yapma bize bunu." Ayağa kalkıp elinden tuttum ama geri çekti elini izin vermedi elini tutmama Neden? Sessiz kaldı. "Söz verdin. Seni büyüyünce de bırakmicam. Sen benim tek eşim tek arkadaşım olacaksın dedin. Alaz..." Gözlerime bakmıyordu. Gözünde bir yaş bile yoktu. Ama benim gözlerim ıslanmıştı bile. "Yapma n'olur. Konu beklemekse beklerim. Konu sabırsa sabırla beklerim. Neden bu kadar ağır konuşuyorsun." Sanki öleceğini biliyor gibiydi. Sanki yarın bedeni nefessiz kalacak gibi konuşuyordu. "Beni bir siyah kalemle sil. Ve bu Trabzon'un en derin sularına göm." Arkasını dönüp gideceği an kolundan tuttum. "Alaz bu kadar kolay olamaz yapma! Nasıl bu kadar kolay bitirebiliyorsun. Bir şey mi var... Biri mi var Alaz." Gözlerim de artık öfke vardı, ellerim titremeye başlamıştı bile. Gözlerimde yaş yok ama öfkeden akacak olan yaşlar sıraya dizilmiş bekliyordu. "İnan bana o toprak rengi gözlerine ihanet etmem. Ama bizi göm, kendi ellerinle göm." Kolunu çekti. Gözlerinde ıslaklık gördüm. Ama net değildi. Bedeni ilerliyordu ama gitmek istemiyordu bunu görmüştüm. "Alaz gidersin seni asla affetmem! Allah şahidim Alaz seni affetmem." Durdu. Ama dönmedi. "Verdiğin sözün arkasında dur Alaz! Eğer gidersen bir daha sakın Trabzon'a ayak basma!" Göz yaşım aktı. Geri gel, ne zaman istersen geri gel ama yeter ki bana geri gel demek vardı. Yuttum. Sessizlik oluştu. Nefesler kesildi... Ve gitti. Elimde tutmuş olduğum kabı yere fırlatmak istiyordum. Ama içinde onun en sevdiği limonlu kek vardı. Öfkeyle baktım arkasından ayaklarım yere çakılı gibi durdu. Gözden kayboldu. Ellerim titremeye başladı. Göz yaşlarım yağmur gibi akmaya başladı. Banka oturup limonlu keki yanıma bıraktım nefesim kesilmişti işte bu yüzden ağlamaktan nefret ederdim, sesimi keserdi şuanda sesim kesilmiş göz yaşlarım ve titreyen ellerimle öylece kimsenin olmadığı parkta ağlıyordum. Çocukluğumdu o benim. Acılarını ben kapatmıştım. Oda benim acılarımı kapatmıştı ama şimdi acı açan oydu. Yara olan oydu, saran kimse yoktu. Giden yârim den çok çocukluğum geçmişim gitmişti. Ahım peşini bırakmasın demek vardı. Ama kıyamazdım. İnsan sevdiğine kıyamazdı. Bunu yapamazdı. Sevgin yalan mıydı Alaz Çakır Kayaoğlu? Sen yalan mıydın? Çok mu sevdim diye gittin Alaz. Bu bana hayatın bir cezasımıydı? Gönlün yalanmıydı? Oysa her şey bizim için kolaylaşmıştı Alaz. Her şeyi bir gece de mahvedemezdin. Aklıma delice sorular bırakıp gidemezdin. Tırnaklarımı dizime geçirmiştim. Sessizce ağlamaya çalışıyordum, ama olmuyordu. Göz yaşlarım durmuyordu. Her şeyim bir kaç dakikada gitmişti. Kalbim zincire vurulmuş gibi acıyordu, o zincir o kadar sertti ki kalbim patlayıp yok olacak gibiydi. Elimi istemsizce kalbime attıp vurmuştur gözlerimi sıkıca kapatıp vurmaya devam ettim. Tekrar vurdum. Vurdum. Öfkeliydim. Gidişine öfkeliydim. Bana verdiği sevgiye öfkeliydim, kendime öfkeliydim. Bu kelimeleri kullanmaya dili nasıl yetti anlamıyordum. Ben ona yetmemiş gibi hissediyordum. Uzak mesafe yapamam demişti kısası kısas. Oysa ki yıllardır yapmıştık. Yıllardır beklemiştim. Kokusunu bile koklamamıştım ben onun. Sarılıp ısıtmamıştı bu aciz bedenimi. Her yerim yaraydı benim sarması gerektiği yerde yeni bir yada açmıştı, herkesin açtığı yere oda yara açtı. Gönlüme yara açmıştı. Oysa gönlümdeki yaraları o iyileştirirdi, o varsa yara yoktu. Ama şimdi yaraların ve acılarım en büyüğünü yemiştim. Sessizdi bu gece, bir tek benim sessiz olduğum bir geceydi. Saatlerce oturup ağlamış limonlu keke ise hiç bir şey yapmamıştım. Elimde saklama kapı ve içimdeki sızlayan acı ile eve dönmüştüm. Heyecan bitmiş yerine derin ve sert esen rüzgar konulmuştu rüzgarları o kadar sertti ki kalbimin ve yüreğimin her bir yerine delice çarpıyordu. Yine aynı gece. Annemin hevesi yine kursağında kalmıştı, babam yine elinde bir sigara ile cam kenarında dertlice oturuyordu giymiş olduğu beyaz gömlek alkol kokusu ile doluydu, ne derdi vardı bu adamın. Neleri düşünüyordu ki? Annem yine sahte bir gülüşe bürünmüştü, sebebi bizdik. Sebebi ben ve abimin kavga etmemesiydi. Abim babamla hep bir kavgaya karışırdı babam hep söylenip duru kendi kusurlarını görmezden gelip etrafındakileri dile dökerdi. Yalan yok hiç bir şeyi kolay kolay beğenmezdi peder. Ama görebiliyordum. Gözlerinde bir yerde geçmişin derin bir acısı vardı. Neyin acısı bu baba? Bazen baba demekten kaçınırdım. Sinir ederdi beni. Söylenip dururdu. Ha şu eve girdugumda bir şeylerida hazir tutunda! Eşekler gibu çalışayrum! Derdi. İçerdi, hafta sonları evde değil sokaklarda alkol tüketirdi. Abim ona benziyordu. Daha 23 yaşında üniversitesi yarında kalmış bir gençti. Arkasında dağ olmadığı için yaşlanabileceği, doğruyu yanlışı ona söyleyemeyen bir baba yoktu. Olmakta zorunda değildi ama bazen o kadar yük gelir ki üstüne ilaki lazım oluyordu bir sırt. Trabzon'un rüzgarı kadar sertti. Pek konuşmazdı, eve geldiğinde sessizdir. Annem ona nasıl katlanıyor bilmiyordum. Aralarında nasıl bir bağ vardı ki böyle? Ama o bağı bir tek annem ayakta tutuyordu. Bunu görebiliyordum. Baba bir hiçlik gibiydi. Güneş batmış karanlık çökmüştü, yağmur sert yağıyordu. Penceremden izliyordum yağan yağmuru. Yârim uzakta değil artık... Yarim artık yoktu. Kendini silmişti. Kendisi istemişti. Elimde bir kitap gözlerim yağmurda karanlık bir odada sessizce ve farkına varmadan yaş akıtıyordum. Fark ettiğimde ise elimle silmiştim. Kitabı açtığımda gördüğüm fotoğraf ile sessizce yaşlar dökülmeye devam etti. Nasıl engel olayım ben o yaşlara. Sevinç ile akması gereken yaşlar yâr tarafından üzüntü ve yıpratılmışça akıyordu. Gülüyordum bu fotoğraf karesinde. Kollarını bana sarmış fotoğrafa bakarak gülüyorduk. Belki de mutluluk bana üzüntü getiriyordu. Yâr gitmiş, gerisinde ise yarım kalmış bir sevda bırakmıştı. Sen sevdalık etmedin mi bana Alaz? Sen kalpsiz miydin Alaz? Kitabın arasına fotoğrafı koyup derin bir nefes alıp ayağa kalktım ışığı açıp yatağın altında bulunan küçük sandığı alıp kitapla beraber onu oraya gömdüm. Dediğini yapacaktım. Seni Trabzon'un en derinlerine gömecektim. Seni ve var olmayan sevgini Trabzon'un derinine gömecektim Alaz. Sessizce cam kenarına konulan bir kuş gibi konuldum. Yağmur sert akıyordu hem de çok sert. Şimşekler çakmaya başlamıştı bile. Art arda iki şimşek öfkeyle çaktı. Trabzon bu gece bir sevdanın gömüldüğünü hissetmişti sanırım. Yaşlarım kadar sert akıyordu. Yıldızlar bu gece kaybolmuş gibiydi. Gece benim için daha da karanlık olmuştu. Güneş doğduğunda ise her şey silinmiş olacaktı benim için. Onu kalbimin en derin köşesinde saklayacaktım. Ama bir yandanda silmiş olacaktım. Her şeyin bitti an anlıyorsun, meğersem o önceden gitmek istemişti, belki de ben engel olmuştum, beki de bana acımıştı. Ama ben onun yarasını küçük yaşta sardım. Kimsesiz bir çocuğu bacaklarımda uyuttum ben. Bende o gece ağlıyordum ama ben kendi derdimi silip onunki ile ilgilendim. Alaz beni düşürmüştü. Alaz beni terk etmişti. Alaz beni silmiş... Alaz bizi yıkmıştı... Alaz bize sevdalık etmemişti... Alaz bizi yok etmişti. Hem de gözünde bir damla yaş olmadan. Sevmemiştir belki de. Geceye karışan yaşlarla, yağmurun sesine karışan uykumla sessizleşmiştim. Gözlerim acı içinde kapandı. *********
Gözleri kana bulanmış, elleri tanınmayan bir sıvı ile doluydu. Kan. Odada yatan bir beden vardı, ama o bedende ne bir nefes ne bir sıcaklık vardı her yeri buz kesmişti. Kaybolmuşluk, şimdi belirgin bir hal almıştı. Ellerinde ki kanı yaratan kişi de ölüydü. Elindeki kanın sahibide ölüydü. Yuvanın içinde feryatları bir kişi yankılatıyordu. Tek bir kişi, oda yanlızlığa şimdi boğulmuştu saat 16.38'te yaşadığı zihnine kazınmış, yuvası yıkılmış, kavgalı ve tartışmalı olduğu o evde artık tek bir ses yoktu. Ne bir nefes ne bir azarlama. İçinde kırılan kanatların tüyleri vardı o tüylerin üzerine bile kan sıçramıştı. Kan kokusundan nefret eden kadın, şimdi sevdiklerinin kanını ellerinde taşıyordu. Yarım kalan çok şeyi olmuştu. Kalbi şimdi tamamen kapandı kan gölü ile dolmuş ve o doluş kalbi kapatmıştı. Ağzından çıkan tek bir kelime vardı. "Herkes... Gitti... Ben yanlız kaldım... Ben neden gitmiyorum...?" Sessizdi aldığı nefes bile sesinden daha derin ve sesliydi. Gözlerini etrafa gezdirmeye korkuyordu. Ölü bir beden ama gözleri onu pişmanlıkla bakıyordu. Bir diğer beden ise dizlerinin üzerinde uyuyordu. Oda ölüydü. Aralık ayı şimdi daha soğuk ve yanlızdı, Aralık sessizleşmişti. Eylül için sessiz kalmış Eylül'ün dökmüş olduğu yaşlar kadar yaş dökmeye yemin etmişti. *** Merhaba ben Larasu. Karşınızda yeni bir kurgu ile karşınızdayım. Derin bir kurgu olacak.
Wattpad açılana kadar buradayım artık. (İnşallah açılır burası yabancı gibi ama olsun.)
Burada Suna 17 yaşında.
Hikaye git gide karakterinlerin hayatlarını size anlatacaktır. Yaşanan olayların derinliğini ve acısını sizle paylaşmak için çok heyecanlıyım!!!!!
Bu arada ön tanıtımlar için Instagram: larasu.sidre
|
0% |