Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm

@larasu

 

Oy ve yorumlarınız çok önemli o yüzden eksik etmeyin...

 

İyi okumalar:)

 

Güneşin doğuşunu beklemek istemiyordum, buradan çıkıp gitmek ve aileme kavuşmak istiyordum. Annem ve babama onları bulmak için.

 

Elimdeki çantanın ağır olmamasına dikkat ederek bir kaç gıda ve sağlık ürünleri koydum. Bir pandajı ve hazır gıdalar. Elimdeki orta boy feneri çantama atıp fermuarını çektim. Siyah montumu üzerime geçirip fermuarımı kapattım, çantamı belime atıp yerdeki gri siyah karışımı şapkayı başıma geçirdim.

 

Herkes hazır bir şekilde dışarıya çıkmıştı, arkadan gelen Araz'a dikkatlice baktım, elindeki avcı bıçağını cebine koyup bana baktı. Gözümü ondan alıp dışarıya çıktım. Bu biraz kabaca mı olmuştu? Bana soru sorabilirdi. Birden gözlerimi ondan çekip kaçar gibi dışarıya çıkmam ayıp olmuş muydur? Hayır. Şuan hiç bir konuyu kafaya takmam lazım, bunu günlük hayatta hep yapan bir insanım ama şuan olmaz. Kafama bir şeyleri takıp o nasıl hisseder o nasıl tepki veriri endişesini atmam lazımdı.

 

Atmıştım, derin bir nefes alıp doğmak üzere olan güneşe baktım. Etrafta ilk defa serçelerin çıkarmış olduğu sesler vardı. Biz Uzay ve Dilara'yla gelirken o serçeler yoktu.

 

Bu umudun bir ses gibi... serçeler bana umut sesi veriyordu nefensizce.

 

"Kulübenin arkasından ilerliyoruz." Doruk'un sesiyle kafamı çevirip kulübenin yan tarafına baktım, soldan ilerleyip arkasına doğru gidecektik.

 

Derin bir nefes alıp ilerlemeye başladım. Dilara yanıma gelip bana baktı, tebessümle gülümseyip önüne döndü. Önde doruk ve Uzay, Araz'da hemen önümde ilerliyordu.

 

Bizi neler bekliyor bilmiyorduk, gittiğimiz yeri bile tam anlamıyla ne ben ne de bir başkası biliyordu. Araz'ın dediği gibi sadece kayıpları bulacaktık. Kimler, nerdeler onu dâhi bilmiyorduk.

 

Elimi istemsizce sızlayan başıma gitti yavaşça okşayıp etrafa baktım. Önüme dönüp geçtiğimiz yolları inceledim. Her yer birbirine benziyordu, sebebi her yerde ağaç ve çalılık olmasıydı. Nereye kadar gideceğimizi bilmiyorduk, araz hariç gibi.

 

Ormanlardan nefret ederdim. Orman benim için bir mahvoluştu, kaybolduğum anı ve annemin ve babamın kaybolduğum için bana kızdıkları o anı hiç unutamadım. Ailecek ilk defa bir piknik yapmıştık. Ailem binlarka ilgilenen bir tip değildi. Babam hep çalışan adamlardandı, annem ise evde hep kendi dikmiş olduğu hırka kazak gibi ürünleri dükkanımızda satardı. Yalan yok annem çok güzel kazaklar dikerdi. Bana da beleşten geliyor diyebilirdim.

 

Kamp alanının derinliklerinde bir kurt görmüştüm, genel olarak korkmam gerekiyordu ama sanki "bana yardım et yaralıyım" diyordu. Ayağındaki kanamayı görmüştüm kurdun. Evet korkmuştum. Ama benden yardım isteyen her canlıya yardım etmem lazımdı, ya da ben öyle düşünüyordum, yardım etmek... herkese... bu çok kahramanca bir şeydi. Ama elimde değildi çocuktum ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordum, bunu bilmek için bir aileye ihtiyacım vardı dimi? Ama onlar hep kendi işleriyle ilgilendi ben hep ikinci plan oldum onlar için.

 

Kurdun yanına yaklaştıkça geriye çekiliyordu, sanki beni yanına çekiyor gibiydi. Bende gittim kurt gittikçe bende onun peşinden gittim.

 

Son kez bana bakıp çalılığın arkasına gitti ve kayboldu, ben bir daha o kurdu görmemiştim. Kurdun arkasından yardıma gideyim derken orada kaybolmuştum.

 

Annemler beni bulduğunda bir ağaca yaslanmış uyumak üzereydim, kulağıma bağırma sesleri gelmesine rağmen yerimden kıpırdayamıyordum, korkudan değil beni eseri alan soğuk havadan ve derin uykudan.

 

"Sence Beşiktaş bu yıl şampiyon olur mu?" Dedi Boza tüm düşüncelerimi yok etmeme neden olcak o soruyu sorarak.

 

"İnşallah." Dedim sessizce, ama galiba bunu Araz duymuş olacak ki arasını dönüp iki saniyeliğine bana kaşları havada bir şekilde baktı.

 

"Ne alaka oğlum şimdi." Demişti Doruk.

 

Boza derin bir iç çemişti. Dertliydi oda Beşiktaş'a galiba. Ama Doruk doğru söylüyordu ne alaka şimdi.

 

Ama Boza her alana uymayacak sorular ve konuşmalar yapmayı seviyordu galiba. Şuanda da öyle.

 

"Quaresma gelmişmidir." Dedi Boza. "Adam gelmek için para bile verir." Evet verirdi cidden.

 

"Şuan biz Quaresma'yla aynı dünyada yaşıyoruz." Dedi Uzay.

 

"Neee!" Dedi Boza Uzay'a dönüp gözlerini kocaman açmış bakıyordu.

 

Aklı yeni yeni başına geliyordu sanki, Uzay onu aydınlatmış gibiydi. Kendi halina değil Quaresma'nın haline üzülüyordu şuan.

 

"İyimidir lan Quaresma. Beşiktaş'ın ona ihtiyacı var!" Bence şuan herkes derin bir of çektip gözlerini devirmiş bir vaziyette olabilirdi.

 

"İyidir iyi sen merak etme onun çevresi geniş." Dedi Araz alaycı bir şekilde.

 

"Tabii iyidir... vala canımı şuan veririm onun için." Veirirdi bence. Şuan Boza'ya bakınca öyle bir tibi olduğunu anladım. Beşiktaş ve Boza.

 

Ormanın çıkışına gelmiştik. Burası şehir kadar büyük değil ama büyük bir kasaba olabilirdi. Hemde çok büyük. Yapılı sokaklar ve binalar. Yakılmış bina yoktu ama sessizliğe mahkûm edilmiş bir şehir gibi duruyordu.

 

"Dikkat etmemiz lazım." Dedi Araz cebinden bıçağı çıkarıp hazırda tutarak.

 

Ormandan çıkmış sokaklarda geziyorduk. Büyük kasabanın tam ortasında bulunan hastane yoluna ilerliyorduk.

 

"Küçük bir şehir gibi duruyor." Dedim etrafa göz atarak.

 

"Burası neresi böyle?" Dilara'nın sordu soruyu bende çok merak ediyordum.

 

Burası neresi böyle cidden? Biz neredeyiz?

 

Atılan çığlık sesiyle herkes yerinde durmuştu kimse kıpırdamıyor çığlığın geldiği yöne doğru bakıyorlardı.

 

Araz eliyle yolun ortasından kenara doğru gitmemizi söyledi. Yavaş ve sessiz adımlarla kaldırıma çıkmıştık.

 

Ses hastaneden geliyordu kapısının camı kırılmış bir vaziyetteydi. İçeride kimler vardı bilmiyorduk ama bu olayların onlar yüzünden olduğunu biliyordum benimle beraber yanımdakilerde biliyordu. Hastane üç katta oluşuyordu, büyük değil, tabelası olmasa bir okul gibi gözükecekti.

 

Aradığımız kişiler içeridemiydi? O sesler onların seslerimiydi?

 

Tekrardan çığlık sesleri yükseldi. Erkek ve kız sesleri. Hastanenin bahçesine hemen yandan giriş yapabilirdik ama nedense bekliyorduk.

 

"Ne bekliyoruz?" Dedim içime giren tedirginlik ve korkuyla.

 

İçimde hiç tatmadığım duyguları tadıyordum, öfke ve korku bir aradıydı şuan. Ben bu kadar cesur biri değildim, söz konusu ailem olunca nedense korkusuzluğum zirve yapıyordu.

 

"Önden gidiyorum, bizi neler karşılayacak bilmiyoruz. Elleri silahlı olabilir." Dedi Araz.

 

"Sessizce ilerleyelim. Dilara ve özlem burada durun bizi bekleyin." Doruk'un bu cümlesiyle ona baktım.

 

"Olmaz." Dedim gözlerimi onların gözlerine dikerek.

 

"Olur, içeride kim var ne var bilmiyoruz." Dedi Araz.

 

"Ben kalamam burada korkarım, ya başka biri gelip bize zarar verirse, öldürürse." Dilara elini koluna atıp tedirginlikle okşadı.

 

"Bir yandan doğru. Beraber gitmek daha doğru." Boza erkekleri değil bizi tutmuştu.

 

Araz bize bakıp inatlaşmayacağını anlayınca istemsizce kafasını salladı.

 

Araz önden küçük bahçe kapısından giriş yapmıştı, arkasından Doruk ve Dilara ilerlemişti, arkamdan dışarıya kontrol edip kapıdan giriş yapan Boza'ya baktım. Kafasını sallayıp her şeyin şuanlık yolunda gittiğini söyledi.

 

Hastane kapısının kırılmış olan camlarına dikkat ederek giriş yaptık içeriye. Karşıda bizi ilk başka bir merdiven karşıladı, sağ ve sola doğru giden yollarda sessiz vardı, yukarıdan sesler geliyordu. Bir şeyler yerinden oynuyor gibiydi. Doruk elindeki orman bıçağını sabitçe tutup ilerledi merdivene. Araz kafasını yukarıya kaldırıp baktı, eliyle gel işareti yapınca yavaş adımlarla ilerledik. Elimde beni koruyacak bir bir eşya yoktu. Ama olsa da pek bir şey yapacağımı sanmıyordum. Çünkü kendimi bir biber gazıyla koruyabiliyordum, ada serseri erkeklere karşı, malûm ben evde rahat duran biri değilim.

 

1. Kata çıkmıştık Araz kafasını Sola çevirip baktı, daha sonra sağa. Eliyle üst katı işaret etti. 2. Kattan bir kadın çığlık sesi gelmişti. "hayır!" kimdi bu kadın, ne yapıyorlardı ona şuan.

 

"Bırak lan!" Diye bağıran bir erkek sesi gelmişti kulağımıza.

 

"Hayıırr!" Diye bağıran kadının çığlıkları beni ürpertimişti.

 

Araz eliyle üst kata çıkmamız için işaret etti. Araz önde Doruk ve Boza ise arkalarındaydı. Bende Dilara'yı arkama alıp yavaşça ilerledik. Onları kurtaralım diye ölmek istemiyordum. Ellerin de silay varmı onu bile daha bilmiyorduk. Araz sola Doruk ise sağa baktı. Araz Doruk'un omzundan tutup geriye çekmişti. Araz eliyle burada olduklarını söyledi. Merdivenin bir basamağını daha basıp Boza'nın tamda arkasında durdum.

 

"Soldan 3. Kapı." Dedi araz sessizce.

 

Doruk kafasını sallayıp elindeki bıçağı daha sıkı tuttu. Araz önden çıkıp arasına kontrol ederik ilerledi, belini duvara yaslayarak soldan üçüncü kapıya doğru ilerledi. Ben ise Dilara'yla yavaşça etrafı kontrol ederek ilerliyorduk.

 

Araz kapının soluna belini dayamış bekliyordu. Araz'ın yanında duran Doruk kafasını sallayıp içeriye daldı. Adamların ellerinde silay yoktu ve sayıları dörttü, yoksa neden canlarını tehlikeye atsınlar ki? Belimi Dilara'yla beraber duvara dayamış bekliyordum. İçeriden duymuş olduğum yabancı ses, "sizde nerden çıktınız?" Olmuştu. Kimin sesi bilmiyordum ama o çıkan sesi birden susmuştu. Sesbebi neydi? Ölüm mü? Yoksa yüzüne veya bir yerine aldığı acılı darbeden mi?

 

Dayanamayıp kapıya doğru ilerledim. İçeride gördüğüm görüntü Araz'ın birine vurmuş olduğu bıraktı. Yerde baygın yatan adama bir bıçak darbasi atmıştı. Ayağa öfkeyle kalktı Araz. Arkasını dönüp bana baktı, gözüm hiç kimseyi görmüyordu sadece Araz'a bakıyordu gözlerim. Bu haline, bu haline bakıyordu şaşkın gözlerim. Onu böyle göreceğimi hiç tahmin etmemiştim, aslında ilk andan beri söylüyordum, ben burada hiç kimseyi tanımıyordum.

 

Gözlerimi ondan alıp sandalyeye bağlı olan iki kadına ve bir genç adama baktım. Kadınlardan biri baygın diğeri ise halden düşmüş. Bir değer erkek olan ise başından ve göğsünden akan kan giymiş olduğu beyaz hasta elbisesine geçmişti.

 

"Hemen çıkmamız lazım adam elindeki düğmeye bastı, birilerini çağırıyor olabilir." Gözlerimi kırpıştırıp Doruk'un söyledi cümleyi beynime yedirdim.

 

Baygın bir halde yatan kadına yaklaştım, elektro şok veriliyordu sanırım, ya da kesin nesneler ile can alınacaktı şuan. Bu düşünceleri beyninden def edip elleri kemerli sandalyeye bağlı olan kadının ellerini ve ayaklarını söktüm. Dilara genç kadının düşmemesi için onu omzundan durup sabit durmasını sağladı. Giymiş olduğum montu çıkarım genç kadına giydirdim. Dilara kendi montunu indirip diğer yarı baygın yatan kadına giydirdi.

 

Boza belindeki çantayı bana veririp baygın kadını kucağına aldı. Doruk ise diğer yerı baygın kadını kucağına almıştı.

 

"S-siz kimsiniz?" Demişti başı ve göğüs kanayan genç adam.

 

"Şimdi değil." Dedi Araz adamı kolunun altına alarak.

 

Bulunduğumuz odaya son kez bakıp çıktım. Elimdeki çantayı sıkıca tutup koridorun merdivenlerine doğru ilerledim. Doruk ve Boza önden ilerliyorlardı. Araz'ın yanına durup onunla aynı hizada ilerlemeye devam ettim. Dışarıdan gelen araba sesiyle herkes durmuştu. Sağda bulunan kapısı açık olan kapıya doğru ilerledik. En son giren kişi ben olduğum için kapıyı aralık bırakıp belimi duvara yasladım. Silahlı. Göz ucuyla merdivene doğru koşan 3 adama bakmıştım ellerinde silahlar yüzlerinde siyah maskeler. Bu beni bayıltan adamların giymiş olduğu kıyafetti.

 

Kalbimin korkuyla ve tedirginlikle atmasıyla sakinleşebilmek için elimi kalbime sertçe attım. Küçük bahçeye bakan pencereye ilerleyip baktım. Bir kişi duruyordu arabanın yanında. Araba tamda bir arazi arabasıydı bu. Babam ormandan odun toplayıp sattığı yıllarda böyle bir arabası vardı. Ama geri satmıştı.

 

Bu adamı alt edip arabayı alıp çıkarsak kurtulabilirdik. Araz da benimle aynı fikirdeydi.

 

"Şu adamı oradan uzaklaştırırsak arabayı alırız." Demişti Araz.

 

Doruk yerdeki orta boy tahta parçasını alıp bahçenin köşesine atmıştı.

 

Boza ve Dilara yaralı kişilerle diz çökmüşlerdi. Dilara'nın titreyen ve akmaya yakın olan göz yaşına baktım. Buradan hemen çıkmamız gerekiyordu. Yoksa hepimiz hiç tahmin etmeyeceğimiz şeylere maruz olacağız.

 

"Gitmelerini beklesek." Dedi Dilara en sessiz çıkan sesiyle.

 

"Adamlar her yeri delik deşik eder, küçük bir alan zaten burası." Dedi Boza.

 

Araz pencereden buraya doğru gelen o adamı fark edince eliyle eğilmemizi işaret etti.

 

Doruk kapıyı yavaşça açıp dışarıya kontrol ederek çıktı. Araz arkasından merdivenleri kontrol ederek ilerlemişti. Kapıyı arkalarından yarı açık bir şekilde bırakıp eğilmiştim. Kalbim korkuyla yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bedenimi sıcak basmıştı. Nefes alış verişim hiç olmadığı kadar derin ve sesliydi.

 

Pencereye doğru ilerleyip arkasını dönüp arabaya doğru ilerleyen siyah giyinimli adama baktım. Adamın arkası dönük bir şekilde ilerlerken Araz'ın elindeki bıçakla adama hızla ilerleyip boğazına yapıştı. Bıçağı boğazına geçirdiğini görmüştüm gözüm yere akan kana kaydı. Bu korkunçtu hemde çok korkunçtu. Gözlerimin önünde ölen birini ilk defa görüyordum, ve bu his içimde sallanan dalgalara neden olmuştu, kalbime rüzgarlar sertçe çarpıyordu.

 

Boza'nın sesiyle arkamı dönüp ona baktım.

 

"Hadi çıkalım artık."

 

Dilara yerde yarı baygın yatan genç kadını yavaşça kaldırıp kolune geçirdi. Boza baygın halde olan diğer bir genç kadını kucağına almıştı, odaya giren Doruk ile korkuyla gözlerimi ona çevirdim hemen gelip yaralı kadını kucağına almıştı bende ayağa kendiliğinden kalkan adamın koluna omzuma atıp sessizce odadan çıkmıştık. Merdivenlerden gelen sesle hızlanmamız gerektiğini anladım. Hızlıca merdiven basamaklarını aşıp arabaya doğru ilerledik. Araz bana çatık kaşlarla bakıyordu arabadan inip yanıma hızla gelip adamı kollarım arasından koparıp arabanın arka tarafına bindirmişti. Doruk arabanın arka kapısını açıp Boza'nın kucağında ki genç kadını ve diğer kadını bindirmişti. Bende onların yanına binmiştim. Doruk ön koltuğa hızla binip kapattı kapıyı, Dilara bir arka koltuğa binmişti.

 

Duymuş olduğum ses, "Siktir!" Olmuştu. "Bin bin!" Diye bağıran Araz'i hastaneye doğru arabanın penceresinden baktım. Adamlar ellerindeki silahı bize doğru tutmuş ateş etmek üzereydiler. Arabanın hızla çalışmasıyla mermilerden kaçmıştık. Arabaya sadece bir kurşun değmişti, sebebi arabanın çalışır bir halde beklemsi ve direk Araz'ın beklemeden arabayı çalıştırıp hastanenin önünden geçip duvarlı bölgeye ilerlemesiydi. Hastanenin etrafını saran uzun duvarlar vardı, üzerinde ise tel örgüler, sanki hastane değil hapishaneydi burası.

 

Boğazıma takılan yutkunmayla kafamı yere eğdim. İşte şuan tamda şu saniye bedenime korkular girmişti, gözümden akan yaşla ellerimle yüzümü kapattım. Bu olaylar benim başıma gelmiş en kötü olaylardan biriydi. Tanımadığım insanların arasında hiç bilmediğim bir yerde daha nereye gideceğimizi dâhi bilmiyorken yol nereye biz oraya misali gidiyorduk.

 

"Özlem." Duymuş olduğum sesle başımı kaldırıp akan göz yaşımla Boza'ya baktım. Benim gözümden akan yaşa şaşırmış gibi kaşlarını çatıp beni inceledi. Sanki ağlamam onun için hiç normal değilmiş gibiydi. "Yardım etsen." Dedi gözleriyle baygın kadını göstererek. Yanımdaki yaralı ve halden düşmüş olan insanları yeni fark etmiş gibi aydınlandım. Saçlarımı giymiş olduğum sweatshirtün içine soktum.

 

"Kimsiniz siz?"

 

"Yorma kendini." Dedim çantadan yardım bezi çıkararak. Göğüsünden kan akan adama doğru yaklaştım, beni itip doğruldu.

 

"Kimsiniz dedim size!?" Dedi nefesi daralıyor gibi nefesler alıyordu.

 

"Biz dostuz." Dedi Boza sakin bir sesle.

 

Boza elimde ki bezi alıp yaralı adamın göğüsünün üzerine bastırdı. Fazla kanaması gözükmüyordu, ama yinede o bezi yaralı yere basmak daha iyidir.

 

Arabanın arka kapısından ardımızda bırakmış olduğum yola baktım. Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle hızlıca 2 genç kadına baktım. Bedenleri yorgun düşmüşe benziyordu. Kadınlardan birine yaklaşıp sallanan araba yüzünden basının çarpılmaması için omzuma koydum. Karşımda oturan Boza kadının fermuarını tam çekip önüne döndü. Diğer yandan yaralı adam gözlerinin hafifçe açıp etrafa bakmaya devam ediyordu.

 

Biz nereye gidiyorduk? Yol bizi nereye götürüyordu?

 

Hep yol nereye giderse oraya gitmek isterdim. Ama bunu düşünerek değil, bu olaylar üzerinden ilerlemedi benim hayal gücüm. Ben hep yanımda aile değil benim kafa dengi bir dost isterdim. Yoktur diyemem arkadaşlarım var, ama biz o kadar yakın değildik çünkü onların nasıl bir düşünce yapısı olduğunu biliyordum.

 

Peki ya bunlar? Kayıplar benim neyim olacaktı?

 

Boza'ya baktım, benim ona baktığımı görünce tebessüm ederek gülümsedi, içtenlikle hemde... hatta dostça. Başını çevirip yolu izlemeye devam etti. Bende arkamızda bırakmış olduğum yolu izlemeye başladım Boza'yla beraber.

 

Gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldım, geçtiğimiz yollarda bir insan bile yoktu. Gözümü açtığımda arazi alanı gibi bir yere giriş yapmıştık. Hatta orman. Ormanlı yolları geçerken ağaçların ne kadar hoş bir görüntüsü olduğunu fark ettim. Nedense farklı geldi bana sonbahara giriş yaptığımı hatırlıyor dum en son, ama yapraklar ve dalların canlı renkleri gözlerimi alıyordu, hiç görmemiş gibi bakıyordum ormanın derinliklerine ağaçların dallarına. Arkada bıraktığımız ağaçları izlemek bana öyle bir rahatlık vermişti ki sanki az önce o olaylar yaşanmadı hiç bir şey olmamaş gibiydi, hayat devam ediyor gibiydi. İçime giren rahatlığın sadece sevdiğim renk ve sevdiğim alanda olduğum için oluşmuştu o rahatlık.

 

Arabanın yavaşlamasıyla gözlerimi yerden kaldırıp etrafa göz attım. Tekrar bir ormanlık alana gelmiştik.

 

"N'oluyor?" Dedim Boza'ya bakarak.

 

"Bilmiyorum." Dedi arabanın arka kapısını açıp indi. Bana bakıp, "Yeni bir kulübe bulduk galiba." Dedi gülerek.

 

Boza bana yaklaşıp kadını yavaşça kucağına aldı, Doruk gelip diğer kadını kucağına almıştı. Ben hala araba oturuyor titreyen elime bakıyordum.

 

"Sende... pek iyi değilsin." Dedi sessizce arabada oturan adam. Başımı kaldırıp ona baktım, bedenini inceleyip yüzüne baktım. Bir şey demedim arabadan inip ona baktım, gelmesini bekledim, yavaşça arabadan inip etrafa baktı. İyi değildi, bende kolunu tutup ona yardım etmek istedim. Bana bir kaç saniyeliğine baktı, daha sonra 2 katlı olduğunu tahmin ettiğim kulübeye baktım. Diğerinden büyüktü ve daha korumalı gözüküyordu. Yavaşça ilerleyip kulübeye doğru gittik, bir anlığına tedirginlikle arkamı döndüm. Etrafa göz atıp derin bir nefes aldım. Önüme dönmemle Araz'ın üzerimize doğru geldiğini gördüm. Adını bile bilmediğim genç adamın kolunu alıp kendi omzuna attı, iki üç basamak inip kulübenin açılmış olan kapısına ilerledik.

 

İçeriye girer girmez düz bir koridor karşıladı, ileride görünen mutfağa baktım, biraz ilerleyince sol tarafta ne küçük ne de büyük olan bir salon karşıladı bizi.

 

"Sen Dilara'nın yanına git, kızlara bir bak." Dedi Araz hem sessiz hemde sert sesiyle.

 

Başımı yavaşça sallayıp genç adamın kolunu bıraktım. Geriye çekilip merdivenlerden inen Boza'ya baktım.

 

"Ben çantaları alıp geliyorum." Dedi.

 

Merdivenlerden yavaşça ve korkarak ilerledim, korkmak korku değildi, şuanki tanımadığım üç yaralı insana neler yapmışlar... peki ya benim ailem? Onlar da şuan bu durum da mı?

 

Umarım iyilerdir. Gözümden yaş aksın istemiyordum.

 

Merdivenlerden ilerlemeye devam ettim. Üst kata çıkıp gelen sesleri takıp ettim. Bir kodidorda toplam 4 tane kapı vardı. Açık olan kapıdan içeriye girip yatakta yatılı olan kadına baktım. Yavaş adımlarla ilerleyip daha da yakından baktım Dilara kadının yüzünü ıslak bezle silip temizliyordu, sarı saçları kirlenmiş bir haldeydi.

 

Gözlerini yavaşça açıp etrafa baktınmaya başladı. "Neredeyim ben?" Diye sordu kısık bir sesle.

 

Dilara bana bakıp kafasını salladı. Yavaşça yaklaşıp kadını inceledim. Normal alınmayan nefesimi düzene sokup, "İyi olduğunu bil yeter." Dedim.

 

Kadın doğrulmaya çalışınca yardım etmek için ben bir kolundan Dilara ise diğer kolundan tutmuştu. Kadın doğrulup etrafa baktınmaya devam etti.

 

Kapıya bakınca gözleri tamemen açıldı, ve yeşil gözlerle bize şaşkınca baktı. Gözlerinde korku vardı. Göz bebekleri titriyordu.

 

"Siz bizi kurtaracak kişilerdiniz." Dediği an kaşlarım istemsizce çatıldı. Olaylar git gide daha da tuhaf bir hâl almaya başladı. Kafam allak bullak olmaya devam ediyordu.

 

"Siz aslında kayıplarsınız." Dedi Dilara kadına karşı tebessüm etmeye çalışarak.

 

Buradaki kimseye güvenim tam yoktu. Tanıdığım tek kişi dilaraydı. Sadece bir tek onunla yakın olabilirdim. Bir tek ona güvenebilirdim. Çıkmaz bir yola girmiştik, kimse yoktu. Sadece o adamlar vardı peki ya onlar kimdi?

"Hayır asıl kayıplar sizlersiniz." Dedi kadın, kendine gelmiş gibiydi.

 

"Bunları daha sonra konuşsak daha iyi olur. Şimdi dinlen." Dedim kadına bakarak, oda bana tebessüm ederek baktı güven veren bir bakışla salladı kafasını. Bizi gördüğüne mutlu gibiydi.

 

"Duş alabilir misin?" Diye sordu Dilara eğilerek kadın doğru.

 

Şimdi sırası mı duşun?

 

"Aslında iyi olur vücudum kirli bir sepet gibi." Demişti kadın.

 

Dilara başıyla onay verip koluna girdi, odada bulunan duşa kadar götürdü kadını. Bende dolaba yöneldim temiz giysiler çıkarıp yatağın üzerine koydum. Karşı odada kapısı açık olana yöneldim, orada yatan kadına baktım. Yavaş adımlarla inceleyerek odaya giriş yaptım. Ben neyin içine girdim? Biz neyin içine girdik? Kimdi bunlar?

 

"Su." Kaşlarımı çatıp kadına baktım. Sayıklıyormuydu. "Su... lütfen!" Demişti dağınık nefesiyle.

 

Hemen yanına ilerleyip komedinin üzerinde bulunan bardağın içine su koydum. Yatağa oturup kadını doğrulttum. Elleriyle kolumu tutup destek çıktı, su bardağını alıp yavaşça içirdim. Kadın hiç iyi gözükmüyordu, ölümden dönmüş bir şekildeydiler o adamlar her şeyi yapabilirlerdi.

 

Kadın öksürünce belini okşadım. Kumrala vurulmuş saçları çamurluydu. Onunda bir banyo yapması lazımdı, ama şuan yapabilir miydi? Onu bilmiyorum. Asıl banyayo ihtiyacı olan bu kadındı.

 

"İyimisin." Diye sordum.

 

"Biraz... İyi gibi." Demişti yutkunduğunu gördüm bir yerde.

 

Üzerindeki haste elbisesine tiksinerek baktı.

"Sik-" diyemeden benim birden açılan gözlerime baktı. "Afedersin."

"Duş?" Dedim birden bire.

Kadın anlamsızca baktı bana. Bende şuan kendime anlamsızca bakmak istiyordum çok saçma bir kelime kurmuştum.

"Yani o anlamda değil, üzerin kirli ya hani duş alsan iyi olur diyordum." Kadın aydınlanmış gibi kaşını havaya kaldırıp yavaşça başını salladı.

"Aslında iyi olurdu ama sağ ayağına pek basamıyorum." Demişti çekinerek.

"İstersen ben banyoya kadar eşlik edeyim havlu ve giysilerini tezgahın üzerine koyayım olur mu?" Diye sordum kalkık kaşlarla bakarak.

Genç kadın tebessüm ederek baktı bana. Başını sallayıp battaniyeyi üzerinden ittirdi ayağını yatağın aşağısına bırakıp yavaşça adımını yere bastı, kolunu tutup duşa kadar yardım ettim. Duşa kabine girdiğinde asılı olan havluyu yerinden alıp el yüz yıkama tezgahının üzerine indirdim. Hemen duştan çıkıp temiz elbiseler çıkarıp duşa hızlıca geri döndüm. Seçmiş olduğum kombinleri beğenirmiydi bilmiyordum, siyah bir eşofman ve bej rengi bir sweatshirt vermiştim, sıcak tutması için alttan dar bir kazakta vermiştim.

 

"Sen rahatına ban ben odadayım." Diyip kapıyı yavaşça kapattım, bir kaç dakika bekleyip suyun sesini almak istedi kulaklarım.

Akan su sesi gelince geriye çekilip yatağa baktım, yastıkta ki çamuru görünce etrafa baktım, odada bulunan beyaz renkteki çekmeceye yönelip açtım, içerinde ki örtü ve siyah, beyaz, gri ve mavi renkteki yastık yüzlerini gördüm. Elime gri olanı alıp kapattım çekmeceyi, arkamı döndüğümde karşı odadan gelen Dilara'ya baktım. Yatağa bakıp kadının olmadığını görünce çatık kaşlarla bana baktı.

"Banyoda."

"İyi mi peki?"

"Evet." Dedi yastığı alıp yüzünü hızlıca değiştirerek.

Odaya bir kişi daha giriş yapmıştı ama kim olduğunu görmemiştim, elimdeki yastığı yatağa koyup arkamı döndüm, gelen kişi Araz'dı. Kapıya yaslanmış bana bakıyordu, ona bakıp küçük bir tebessüm ettim, oda bana çatık kaşlarla dudağının kenarını kaldırmakla yetindi.

"Herkes iyise, ben aşağıdayım." Dilara odadan çıkıp bizi yanlız bırakmıştı.

Kirli olan battaniyeyi bir köşeye atıp temiz bir çarşaf serdim, dolabın üzerinde bulunan yorgana uzanmak istedim ama sadece istedim boyum nedeniyle yetişemedim, arkamdan gelip yorganı bir hamlede çekip bana uzattı Araz, elindeki yorganı alıp gözlerimi ondan çekip yatağa doğru ilerledim, güzelce serip derin bir nefes aldım.

"O iyi mi?" Diye sordum.

Araz anlamsız bakışları atıp, "O kim?" Diye sordu. Bence sorumu gayet iyi bir şekilde biliyordu.

"Adam." Dedim ona ifadesizce bakarak.

"İyi. Alt kata bulunan odalardan birinde." Dedi. Başımı sallayıp yatağa oturdum.

"İstersen in sen. Bizde geliriz iyise." Dedim başımla duşu göstererek.

Kaşlarını havaya kaldırıp, "Tamam. Ben aşağıdayım o zaman." Başımı sallayıp önüme döndüm.

Nasıl hissedeceği mi bile bilmiyorum. Kalbim korkular içinde atıyordu, gözlerimi açtığımda bilmediğim bir yerde tanımadığım insanların içindeydim. Ben ilk kez yuvamı özlemiştim

İlk kez evimi özlemiştim.

 

***

 

 

Yanlış insanları hayatımızdan çıkarttıkça mutluluğumuz artar.

 

 

•bilinmeyenler•

Loading...
0%