Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@larossina812

Hava dondurucu bir şekilde soğuktu ve soğuktan kalbi titrerken sanki yaptığı işte hiçbir duyguya yer yokmuş gibi sürünmeye devam etti. "Kıdemli Üsteğmen Savaş Güneri," içinde uzun zaman sonra telsizden ses duymanın rahatlığı vardı. Ama bir yandan da yerde şehit düşmüş cansız yatan askerini geride bıraktığı için kalbi sızlıyordu.

 

"Üsteğmen Canan Köse, tekrar ediyorum. Kıdemli Üsteğmen Savaş Güneri orada mısın? Astsubay Başçavuş Hüseyin Erden cevap alamıyorum. Hüseyin Er senin yanında mı? Berzah cevap ver." Sorunun ağırlığı boğazındaki yumruyu daha da artırmıştı. Sahi nasıl verecekti bunun cevabını. Hedefe yaklaşmak için sürünürken bacağının yanından geçen bombadan kılpayı kurtulmuştu.

 

Bir silah sesi duyduğunda ne taraftan geldiğini anlamaya çalıştı. Omzundan vurulmuştu. Kan akıyordu. Ama Savaş Güneri bu durumu hiç önemsemedi çünkü o, kan kokusuna yeterince alıştıktı. Silahını kaldırdı ve teröristin kalbine Nişan alıp teröristi etkisiz hâle getirirken gözlerinde gurur vardı.

 

Sırtına isabet eden kurşunla dizlerinin üzerine çöktü. Kurşun beklemediği yerden gelmişti. "Unutma Berzah, düşman hep arkanda, düşmana sırtını dönme," diye mırıldandı. Bu son mermisiydi, eğer ıskalarsa her şey sona ererdi ve bu görev burada sona ererdi.

 

Gözlerinin içinde kızarıklıklar, beyaz yüzünde kan, bedeninde kurşunlar vardı ama o hâlâ dimdikti. Ayağa kalktığında heybetli vücudu düşmana korku salmıştı bile. Silahını hedefe doğrulttu ve gözünü kırpmadan ateş etti. Silah sesi bir kurşun gibi sessizliği delip geçerken düşmanının kulaklarında yankılanmıştı.

 

Düşman yere yığılmıştı ama ölmemişti çünkü Kıdemli Üsteğmen adamı öldürecek kadar kuvvetli bir kurşun atmamıştı ve düşmanına atacağı kurşunun yerini önceden belirlemişti. "Şimdi siktim seni. Benim kardeşimi şehit etmenin cezasını çekeceksin." O sırada telsizden gelen seslere cevap veremeyecek kadar meşguldü. Teröristin yakasını tutup ayağa kaldırdı ve sürüklemeye başladı.

 

O an teröristin gözlerine bakarken gözlerinden birçok duygu geçiyordu ama bu duyguların hiçbirinde şefkat yoktu. Ama her şeye rağmen gururluydu ve askerlikte geçirdiği yıllar zamanla gözyaşlarını içine akıtmayı ve acısını saklamayı öğretmişti. Teröristi diğer arkadaşlarının önüne atarken gözleri yalnızca şehit olmuş tim arkadaşındaydı.

 

Kanlı elleriyle üniformasının cebinden bir türk bayrağı çıkardı ve şehidin naaşının üzerine örttü. "Berzah! Allah hepimize Hüseyin arkadaşımız gibi bu uğurda şehir düşmeyi nasip etsin." Timden "amin," sesleri yükselirken duygular yalnızca seslerinde saklıydı.

 

"Komutanım Albay Dursun sizi çağırıyor. Sizinle yalnız ve özel olarak konuşmak istediğini söyledi." Komutan basını kaldırıp Canan'a baktı. "Geliyorum Canan geliyorum. Şu teröristi teslim edelim. "Ondan sonra Dursun albayı görmeye giderim." Hep birlikte askeri araca bindiklerinde araç çalıştı ve üsse dönmeye hazırdı. "İsterseniz bugün albayı görmeye gitmeyin. Yaralarınıza bakalım," dedi Kıdemli Başçavuş Emre Ar

 

Üsteğmen gülümsedi ama gülümsemesinde bile yorgunluk vardı. "İyi düşünceleriniz için teşekkürler tim ama yaralarım görevlerimden önemli değil." Emre bir şeyler söylemek istiyor ama çekiniyor gibiydi. "Albay size bu halde geldiğiniz için kızmayacak mı?" Komutanının sert bakışlarına maruz kalan asker konuşmayı hemen kesti.

 

Tam beş buçuk aydır dağda operasyondalardı ve beş buçuk ay önce kimi eşini, hamile karısını, kimi ise anne babasını arkada bırakıp gelmişti.

  ...

Dursun albay oldukça gergin görünüyordu. Elindeki kalemi masaya vuruyor ve arada bir ya kapıya ya saate bakarak gelecek iyi ya da kötü bir haberi bekliyordu. Odaya yaklaşan adım seslerini duyduğu an kalemi masanın üzerine bıraktı ve oturuşunu düzeltti.

 

Kapı çaldığında "gel," diye seslendi. Dolabı açıp dolaptan bir dosya çıkartıp dosyayı masanın üzerine bıraktı. Askerin yüzündeki kan izlerine ezberler gibi baktıktan sonra gururla gülümsedi. "Aferin. İyi bir iş çıkartmışsınız." Eliyle boş olan sandalyeyi gösterdi. "Kapıyı kapat ve sandalyeye otur evladım. Seninle yalnız konuşmamız gereken bir konu var."

 

Albay Dursun Taşar her zamankinden daha ciddi ve gergin görünüyordu. Cebinden çıkardığı bezle alnının terini sildi. "Odadan çıktıktan sonra revire görün. Kurşunlarını çıkarsınlar. Neyse, şimdi konumuz o değil. Yeni bir görev var."

 

Aradığı şeyi bulmak istiyormuş gibi dosyanın sayfalarını karıştırdı. "Yaklaş evladım. Dosyayı incele." Başını kaldırıp tıkırdayan duvar saatine baktı. "Daha vaktimiz var." Savaş Güneri dosyayı incelemeye koyuldu. Üstte yazan isme baktı. "Duru Tekin." Hemen alttaki yerde beş aydır kaçırıldı ve esir tutuluyor, yazıyordu. Kız gençti, daha yirmi ikisine yeni girmişti.

 

"Kabul ediyor musun aslanım? Bu işi layıkıyla yapabilecek misiniz?" Zaman işliyordu. Her şey üsteğmenin dudaklarından çıkacak cümlelere bağlıydı. "Kabul ediyorum albayım. Ayıp ediyorsunuz ama albayım. Bu zamana kadar hangi işte yüzünüzü kara çıkarttık?" Albay dakikalardır belki de ilk defa gülümsedi ama bu gülümseme sadece birkaç saniye sürdü. "Bu kadını bulun. Bu kadını bulmak göreviniz."

 

Albay yeniden kalemi eline alıp masaya vurmaya başlamıştı. "Göreviniz bu kadının tutulduğu yeri bulmak ve çeteyi çökertmek. Ama bu iş sandığınız kadar kolay olmayacak. Çünkü kadın kelepçeli ve kadının başında iki tane ağır silahlı adam bekliyor."

 

Savaş odadan çıktığında hızlıca revire doğru ilerledi. Aslında burası bir hastaneydi. Operasyon esnasında yaralanan askerler bura getirilir ya pansuman yapılır ya da ameliyata alınırlardı. Bir keresinde ateşi bir operasyon sırasında hastalanmış, ateşi 40° dereceye çıkana kadar ne olduğunu anlamışlardı.

 

Canan köy evlerinden aldığı malzemelerle ateşini düşürmüştü. Canan timin annesi gibiydi. Hasta olanları iyileştirir, derdi olana yardım ederdi. Bir kızı vardı ama onu da çok göremiyordu. Gizli gizli küçüklükten kalma kıyafetlerini, patiklerini çıkartıp kokluyordu. Ara sıra çok nadir de olsa ağlıyordu. Bir hasta annesi vardı kızına bakan. O da ölürse kim bakacaktı yavrusuna?

...

Üsteğmen ameliyata alındığında ameliyat hayli zor geçiyordu. Kurşun az daha yukarıya saplansa felç kalabilirdi. Ameliyat esnasında hayli kan kaybetmişti. "A Rh(+) pozitif kan grubu lazım."

 

Şu zamana kadar birçok asker tedavi etmişlerdi. Bu yolda öğrendikleri tek şey kurtarılacak bir canın ne kadar önemli olduğuydu. Sırtındaki kurşun çıkmıştı, geriye omzundaki kurşunu çıkartmak kalıyordu. Omzundaki kurşun biraz daha geriye saplanmıştı.

 

Kimse belli etmese de işleri hayli zordu. Tam üç saat geçmişti ameliyata alınalı. Bu askerler ölümün içinde yüzüyorlardı ama doktoru şaşırtan şey her birinin işini severek yapmasıydı. Geçirilen her dakika, her zaman kıymetliydi. Buraya gelen insanlar sıradan insanlar değildi; buraya gelen insanlar vatanları için canları pahasına savaşan insanlardı.

 

Ameliyat bittiğinde yüz üstü yatan hastaya baktı doktor. Şu anda yüzüstü yatan delikanlının sırtına baktı. Sırtı kan içindeydi. Dikiş attıktan sonra yarayı kapattı ve hastanın sırtını temizlemeye başladı. İşi bittiğinde önlüğünü çıkarttı ve askeri odaya aldılar.

 

 

 

 

 

         

Loading...
0%