Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Hastane

@larossina812

Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Sessizce iç çekerek etrafıma baktım ama odada saat yoktu. Kırık camdan esen rüzgar bedenimi çok üşütüyordu. Aşağıdan babamın sesi duyuluyordu ama kulaklarım uğuldadığı için sesini net duyamıyordum.

 

Ayağa kalkmaya çalıştım ama imkansızdı çünkü bütün vücudum ağrıyordu. Başımı yeniden tahtaya koyduğumda dakikalardır süren kalkma çabasının ardından sonunda pes edip yorgunca gözlerimi kapattım. Gözlerim yeniden dolduğunda artık etrafı bulanık görmeye başlamıştım.

 

"O kız o odadan çıkmayacak," diyordu babam. Aslında babamın bağırmalarına alışıktım ama bu kadar sevilmemem artık bana garip geliyordu. Babamın sesini abimin konuşmaları kesiyordu ama babamın bağırışları azalmıyordu bir türlü. "Ah!" Acıyla bağırdığımda yere baktım ve o anda kolumdan damlayan kanı gördüm.

 

Aşağıdan gelen sesler kesilmişti ve sert bir kapı çarpma sesi gelmişti. Babam evden çıkıp gitmişti belli ki, ama bu seferde abim geliyordu. Şimdi onun sinek vızıltısı sesiyle ugraşamayacaktım; benim acım zaten bana yetiyordu.

 

Kapı açıldığında içeriye abim girdi. Her zamanki gibi yüzünde alışık olduğum kibir vardı. Güldüm. "Babasının oğlu buraya niye zahmet edip geldi?" Bu söylediğime şaşırmış görünüyordu ama büyük ihtimalle rol yapıyordu ama yaptığı roller hiçbir zaman yeterince inandırıcı olamıyordu.

 

"Sen neden geri döndün?" Yüzüme alaycı olmasını umduğum ve ondan daha başarılı olduğuna inandığım bir ifade takındım. Merak etme, yerini kapmam." Odadan çıkmak için kapıya doğru ilerlemeye başladı. "Ne o, babana mı şikayet edeceksin yoksa?" Parmaklarımla söylediğim şeyleri görünce birkaç saniye sayılabilecek kadar kısa bir süre olduğu yerde durduktan sonra bana doğru döndü.

 

"Hayır!" Güldüm. AA, tabii, doğru ya, babamın desteği olmadan hiçbir haltı beceremeyeceğini unutmuşum." Öfkeyle boğazıma yapıştığında hiçbir şey yapmadan bekledim." Bana bak, benimle konuşurken dikkat et." Cebimden çıkardığım deftere hızlıca bir şeyler karaladım. "Abiymiş. Erkekliğin yalnızca bana mı söküyor?"

 

Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu ama babamdan korktuğu için daha fazla bir şey yapamazdı, bunu biliyordum. Daha fazla gücüm kalmadığı için elimi indirdim. Nefes nefese kalmıştım. Yanıma bir telefon koydu. "Al şu telefonu, şu adama mesaj at ve bu evden git. Seni bir daha görmek istemiyorum."

 

Abim ilk defa bana bir iyilik yapıyordu, buna oldukça şaşırmıştım. "Merak etme, seni düşündüğümdem değil," diye hemen ardından ekledi ve odadan çıkıp gitti. Whats App'a girdim ve bakmaya başladım ama numarayı bulamadım, burada bir sürü numara vardı.

 

Bir anda kapı açılırsa diye ödüm kopuyordu. Dün gece babamın attığı tekmelerden dolayı kaburgalarım hâlâ ağrıyordu ve kanamam vardı. Artık korkmaya başlamıştım. Kanamam çoğalmaya başladığında artık mesaj atmam gerektiğini anlamıştım. Pars Tarca yazısını görünce hemen tıkladım ve mesaj attım.

 

"Merhaba, Ben Ahu. Şu anda abimin telefonundan yazıyorum. Çatı katında kilitli kaldım. Babam beni buraya kilitledi. Dün gece babamla kavga ettik ve kanamam olduğu için ağrıdan ölüyorum. Babam ve abim evden çıkmama izin vermiyor."

 

Aradan beş dakika geçtikten sonra hemen mesaj attı. "Ahu, neredesin? Hemen konum at ve beni bekle, oraya geliyorum." Ellerim titrerken zor da konum atmayı başardım. Basım dönüyordu, gözlerim kapanıyordu. Artık ağlamaya başlamıştım. İlk başta regl olduğumu sanmıştım ama değildi. Gözlerim kararırken tek hissettiğim şey birinin beni kucağına almasıydı ama kim olduğunu bilmiyordum. Kulağıma bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum.

°°°

Aradan kaç saat geçtiğini bilmiyordum ama bu sefer evde değildim, gözümü açtığımda hastanedeydim. Kolumda bir serum takılıydı ve tek başıma bir hastane odasındaydım. Odanın kapısı açıldığında Pars içeriye girdi ve sandalyeye oturdu.

 

"Nasılsın? Biraz daha iyi misin?" Kafamı salladım ama bu bile bana acı veriyordu. Artık sesle yoktu, sadece sessizlik vardı ve bu sessizliği uzun zamandır özlediğimi fark ettim. "Keşke bana daha önce söyleseydin. Seni yalnız bırakmamalıydım." Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında yara izini bu defa daha net görebiliyordum. "Yatak çok alçak görünüyor. Bir tane daha yastık ister misin?" Olumsuz anlamda kafamı salladım.

 

Kağıda bir şeyler yazdım ve eline verdim. "Beni bu cehennemden kurtardığın için teşekkür ederim." Gece mavisi gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu, kumral saçları dağılmıştı. Sen bunları düşünme şimdi. "Gözlerini kapat ve uyumaya devam et." Sıkıntıyla nefesimi verdim. "Bütün gündür uyuyorum zaten. Sıkıldım artık. Eğer biraz daha uyursam uyuyan güzel gibi sonsuz bir uykuya dalacağım.

 

Mesajı okuyunca gülmeye başladı. "Ben seni uyandırırım." Yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Nasıl uyandıracaksın? Öperek mi uyandıracaksın yoksa?" Defteri ona uzatınca tekrar kahkaha atmaya başlamıştı.

"Galiba beyaz atlı prensini buldum." Yazdıklarım onu eğlendiriyor gibiydi. "Eğlenceli bir kızsın Ahu." Son yazdığım şeyi okuyunca yanaklarım kızarmıştı.

 

Odanın kapısı açıldığında gülmeyi bıraktı ve ciddiyetini takındı. Benimse halâ yanaklarım kızarıktı. Hemşire serumu değiştirmeye gelmişti. Serumu değiştirdikten sonra" nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu. "Gayet iyiyim ama yatmaktan sıkıldım. Biraz hava alamaz mıyım?" Üzerime eğildi ve kısa bir muayene yaptı. "Tabii, yürümek ağrı yapabilir, bu yüzden tekerlekli sandalyeyle gezebilirsiniz."

 

Hemşire dışarıya çıktıktan sonra ellerimi kaldırıp işaret dilin de bir şeyler söyledim. "Beyaz atlı prensim beni dışarıya çıkarmayacak mı yoksa?" Hemşireye seslendiğini hemşire serumu çıkardı ve gitti. Beni kucağına aldığında ayaklarımı salladım. "Harika," ayaklarımı sallayıp kahkaha attım. "Tam masallardaki gibi." Pars'ın kahkaha attığını duydum. "Çok tatlı ve eğlenceli bir kızsın Ahu," dedi aynı cümleyi tekrar ederek.

 

Asansörle girişe indiğimizde Pars beni tekerlekli sandalyeye oturttu ve dışarıya çıkartıp dolaştırmaya başladı. Hava hafif derindi ama güneşliydi. "Üşüyor musun?" Üşümediğim için hırkayı istemedim. Günes yüzüme çarpıyordu ama o kadar yakıcı değildi. Dışarıya çıkan hastalar banklara oturmuş kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

 

Pars banka oturduğunda tekerlekli sandalyeyi de yanına çekti. "Neden yüzüne bakmıyorsun?" Ellerimi önümde birleştirdim. "Yüzüne bakarsam rahatsız olursun. İzlerin var." Para ayağa kalktığında tekrar dolaşmaya başladık. Tam yarım saat dolaştıktan sonra içeriye girdiğimizde Pars beni kucağına aldığında tekrar asansöre bindik ve yukarıya çıkana kadar hiç konuşmadık. Odaya girdiğimizde Pars bir poşet çıkardı. Bu bir evlilik sözleşmesiydi.

 

"Bunu imzalaman gerekiyor. Bir yıl boyunca evli kalacağız." Maddeleri okuduktan sonra imzaladım ve önüne koydum. Pars'da sözleşmeyi imzaladığında sözleşmeyi tekrar poşete koydu.

 

Odaya bir adam girdi ve sözleşmeyi alıp gitti. Artık resmen evliydik ve geriye bir tek göstermelik bir nikah yapmak kalıyordu. Telefonuna bir mesaj geldiğinde mesajı okumamam için telefonu kenara çekti. Bir şeyler karıştıryordu ama ben ne karıştırdığını bilmiyordum ve bu beni korkutuyordu. "İşten mesaj geldi. Yarın bir toplantı var." Nedense bu bana hiç inandırıcı gelmemişti.

 

Nasıl bir oyunun içine düştüğümü bilmiyordum. Tek bildiğim şey ya babamdan sonra cehennemi yaşayacaktım, ya da cenneti. Ya benim yaralarımı saracaktı ya da zaten yeni açılmış olan yaralarıma yeni yaralar ekleyecekti. Denemekten başka bir yolum yoktu. Ya ipleri elimde tutacaktım, ya da elimde tuttuğum tüm ipleri onun eline verecektim. Ben uykuya dalarken üzerimi örttü ve ne iş karıştırıyorsa onun peşine gitti.

 

 

 

 

Loading...
0%