Yeni Üyelik
4.
Bölüm

İlk Buluşma

@larossina812

Medya: Ahu

Bir insanı doğuran insanlar sevmezse o insanı başka kim severdi? Bunu çok kez düşünmüştüm. Bu soruyu tekrar düşünmeme neden olan şey ise yanağımdaki tokadın acısıydı. Bence hiçbir çocuğa verilecek hediye tokat olmamalıydı. Bence hiçbir çocuk aileleri tarafından sevilmek için bedel ödememeliydi.

Yattığım yerde daha fazla büzülürken dizlerimi karnıma çektim ve kollarımı bacaklarıma sararken bakışlarımı kapıya doğru çevirdim. Kulağımı zemine dayayıp bir süre aşağıdan gelen sesleri dinledim. Yine eksik olmayan kavga sesleri geliyordu. Aysun, bağırmayın demek isterdim ama doğuştan gelen bur rahatsızlığım yüzünden hiçbir zaman konuşmamıştım.

Adım sesleri odaya doğru yaklaşıyordu. Babam günler, hatta belki de aylar sonra ilk defa odama geliyordu; ama babamı görmek için o kadar da heyecanlı değildim. Hem kim zorla bir adamla evlendirilmek isterdi ki? Yıllarımı beni sevmeyecek hiçbir zaman sevmeyecek bir adamın evinde, odasında, kollarında hatta belki de yatağında geçirmek istemiyordum. Belki de bu cehennemden kurtuluş biletim olacaktı bu evlilik. Ama konuşmadığım için aşağılanmaya, annem beni terk ettiği için aşağılanmaya, ailem için aşağılanmaya katlanılabilecek miydim? Beni aşağılamalarıyla inciten bir adamın yüzüne nasıl bakacaktım?

Hadi en kötü ihtimalle evlenmeyi kabul ettim diyelim. Kim bilir beni evlendirecekleri adam benden kaç yaş büyük olacaktı. Adamın ne ismini biliyordum, ne resmini görmüştüm. Babama sorsam babam söyleyecek miydi? Hem de elinde beni incitmek zevki varken. Ama Ferit abim babamın beni odaya kilitlediğini öğrense kesin olay çıkarırdı. Ferit abim evde babama aslan kesilirdi ama bana kıyamazdı, benim saçımın teline tek bir zarar gelse dünyayı yakardı. Geçen sene babamın bir parmağını bu yüzden kırmıştı. Babam parmağına ne zaman baksa o geceyi hatırlardı. Ne çok özlemiştim onu. Keşke yine gelse.

Odanın kapısı açıldığında içeriye Yavuz Karaca girdi. Çenemi sertçe kavradı ve basımı kaldırıp gözlerinin içine bakmamı sağladı. Dudağından küstah bir gülüş vardı. "Artık Ferit abin de kurtaramaz seni. Karar verdin mi? Ben senin yerinde olsam boşu boşuna dayak yemektense çoktan kabul ederdim." Yanağıma sert bir tokat attı. "Artık bu teklifi kabul et. Başka yol yok. Şimdi hazırlan ve evden çık."

Haklıydı. Benim ne zaman başka yolum olmuştu ki? Bir duş aldım ve dün geceden kalma morluklarımı kapatmak için hafif bir makyaj yaptım ve taba rengi bir gömlek ve altına mavi bir kot pantolon giymiştim. Hızlıca merdivenleri indim ve babama görünmeden hemen evden çıkıp arabama bindim. Bir de babamın buluşmaya böyle mi gidilir tatavasını çekemeyecektim.

Gideceğim restoran buraya yarım saat uzaktaydı. Konumu girdim ve navigasyondan ne kadar kaldığına baktım. Az ileride yol tıkandığı için arabalar milim milim ilerliyordu. Ve bu trafik yarım saat daha gösteriyordu.

...

Genç adam önündeki siyah kol saatine bakarken davetsiz misafirini beklemeye koyulmuştu. Gergindi, kimse ona dikkatli bakınca ilk bakışta bu misafirin ne kadar önemli olduğunu anlayamazdı. Hızlıca inip kalkan göğüs kafesi gerginliğini gözler önüne seriyordu aslında. Bundan hoşlanmamıştı, çünkü bekletilmesi hiç sevmezdi.

Bir yandan da ekini uzun zaman sonra ilk kez yara izine dokundurmuştu. Aslında uzaktan bakıldığında gayet normal görünüyordu, hiç mafya gibi de durmuyordu. Uzun zamandır kesmediği sakallarını kesmiş, traş olunca yakışıklı yüzü ortaya çıkmıştı. Sol gözünü kapatan, kendi deyimiyle "o korkunç yara izi"ne rağmen hâlâ çok yakışıklı görünüyordu.

Restorana bir sürü kişi gelip çıkıyordu, adım sesleri duyuluyordu, hiçbir adım sesi beklediği genç kadına ait değildi. Hoş, beklediği adım sesleri genç kadına ait olsa nereden anlayacaktı ki? "Pars abi," diye seslendi uzun zamandır onu gözetleyen beyaz t-shirt'lü genç çocuk. "Kimi bekliyorsun?"

Sinirlenmişti. Bunu kendisine söylemeye pek cesaret edemiyordu ama galiba ekilmişti. Her sinirlendiğinde olduğu gibi elleri titremeye başlamıştı. Ama korkudan değil, sinirden. Kulaklarındaki korkunç bir uğultu yükselirken artık restoranda ki sesleri net duyamamaya başlamıştı.

Kim ünlü bir mafyayla buluşup başını derde sokak isterdi ki? Babasının kötü şöhreti göze alınınca. Evlilik ona göre değildi, bunu daha o an anlamıştı. Ne yazık ki bu restoranda oturduğuna göre artık bunu söylemek için geç kalmıştı. Terliyordu çünkü bu restorandan çıkar çıkmaz önemli bir toplantıya yetişmesi gerekiyordu ve bu oldukça tat kaçırıcıydı.

"Siktir! Toplantıya geç kaldım." Ağzından kaçan bu basit küfürle o anda işkolik, sıradan bir iş adamı gibi görünüyordu. Davetsiz misafir tam yarım saat gecikmişti ve bu hiç hoş değildi; çünkü Pars Tarca geç kalanları sevmezdi. Bu söz sanki romantik filmden fırlamış bir replik gibiydi.

Telefonunu çıkardı ve geç kalacağını ve bunun için üzgün olduğunu anlatan klasik bir mesaj attıktan sonra telefonu masaya koydu. Eli öyle çok titriyordu ki, mesajı düzgün atıp atamadığından emin değildi. Galiba bu buluşma için şehrin ünlü restoranlarından birini seçerek hata yapmıştı. Verdiği sözlere önem vermeyen bir kadın gelir miydi? Bu saatten sonra geleceğini sanmıyordu.

Yorgunca elini alnına vurduğunda anlamıştı, buraya gelmesi tam bir hataydı. İçeriye giren mavi çiçekleri olan beyaz elbiseli genç kadın ona doğru ilerlemeye başladığında bu kadının o olduğunu anladı. Artık bu yolun geri dönüşü yoktu. Yol ise karanlık ve taşlarla döşeliydi

...

Medya: Ahu

Karşımdaki adam neredeyse beş dakikadır beni süzüyor ve bir cevap bekliyordu, ama ben konuşamıyordum. Bu durum yeterince can sıkıcı bir hâl almaya başlamıştı. Cebimden bir not defteri çıkardım ve defterin üzerine bir not yazdım ve not defterini karşımdaki adamın önüne koydum. "Biliyorum. Benden bir cevap bekliyorsunuz ama ben konuşamıyorum. Sadece işaret diliyle konuşabiliyorum. Yazmayı nereden öğrendiğimi soracak olursanız abim öğretti."

Notu okuduğunda az önceki sınırı sanki biraz yatışır gibi olmuştu, ya da bana öyle gelmişti. Çok güzel acı kahve gözü vardı. Sol gözü ise korkunç bir yara iziyle kaplıydı. "Merhaba ben Pars. Babanla konuşmussundur ama ben yine de anlatayım. Babam bana mirasını bırakmak istiyor. Ben bekarım ama bunun içinde evlenmem gerekiyor. Bu teklifi kabul eder misin?"

Bu kadar çabuk konuya girmesi beni şaşırtmıştı. Sanki bir randevuda değilde iş görüşmesindeydik. "Biraz sakin mi olsanız. İş görüşmesinde değiliz." Konuşması bittiğinde benim aksime rahatlamış görünüyordu. Notu okuduğunda not defterini kapattı. "Sadece aynı evin içinde yaşayacağız ve daha fazlası olmayacak." (Eminim öyledir 😜)

Birkaç dakika yaptığı teklifi düsünmem gerekti. Teklife hemen atlayıp kendimi para avcısı basit bir kız gibi göstermek istemiyordum. Gözümün önüne gelen kumral saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Not defterini ve kalemi elime aldım. "Teklifinizi kabul ediyorum. Tekrar tanışalım. Ben Ahu." Elimi tutup dudaklarına götürdü. "Hayatıma his geldin kül kedisi."

Cebinden çıkardığı kırmızı yüzük kutusunu açtı ve yüzüğü dikkatle eline alıp parmağıma taktı. Siyah çantadan bir sözleşme çıkardı ve önüme koydu. Sözlesmenin maddelerini okuduktan sonra sözleşmeyi imzaladım. Kalemi eline aldı ve sözleşmeyi imzaladı. Artık resmen evliydik.

Evlilik böyle bir şey miydi? "Artık resmen evliyiz Ahu. Yalnız dedem gelininin memleketinin adetlerine göre evlenmemizi ister. Yoksa beni mirasından reddeder. İstersen seni bırakabilirim." Elimdeki araba anahtarını gösterdim.

Loading...
0%