Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Sevkiyat

@larossina812

Medya: Pars

Bir Hafta Önce

Neredeyse beş dakikadır gözümü kırpmadan çalışma masamın üzerinde duran bilgisayara bakıyor ve Kaan'ın aramasını bekliyordum ama aramıyordu. Artık bir şeylerin ters gittiğini düşünmeye başlamıştım; bu hiç iyi değildi.

Tam üç haftadır görüşmüyorduk, en son Irak'taki iki tır silah teslimatı için onu tıra bindirdiğimde görmüştüm. Bu işi Ateş'ten gizli yapmalıydım. Eğer sevkiyatı öğrenirse bunu engellemek için her şeyi yapardı ve bu da benim hiç işime gelmezdi.

Her şey kuralına uygun olmalıydı, işimi şansa bırakamazdım. Bilgisayarımdan son gelen mesajları kontrol ederken bir yandan da stresimi kontrol altına almaya çalışıyordum. En son mesaj saat 01:29'da gelmişti ve benim tanıdığım Kaan mesaj atmak ya da aramak için hiçbir zaman bu kadar beklemezdi; bu işte bir terslik olmalıydı. Çekmeceden özel siyah kumandayı elime aldım. Eğer Ateş bunu yaparsa bu kumandayla onun silah deposunu patlatacak ve onu çok büyük zarara uğratacaktım ve bunu yaparken gözümü bir an bile kırpmayacaktım.

Oyunun kuralı buydu, eğer düşmanlarına arkanı dönersen sırtına gelebilecek her türlü darbeye hazır olmalıydın. Cebimden silahımı çıkartıp kahve tonlarındaki çalışma masasının üzerine koydum ve dikkatle baktım. İlk başta kusursuz görünüyordu ama üzerindeki kan izlerini görebiliyordum. Tam on yedi yaşımdan beri bu silahı kullanıyordum. İlk cinayetimi de bu silahla işlememiş miydim? İşte o gün büyümek zorunda kalmıştım ve masumiyetimi kaybetmiştim. Masumiyetim kan damlalarıyla kirlenmişti.

Tanıdığım bir amca vardı, korkutucu biriydi ama saygı duyardım çünkü beni severdi, sayardı. "İnsan kimden doğduysa onun pisliğini, kanını içinde taşır ve bunu farkında olmadan yapar evlat," derdi ve saçımı okşardı. Birinin saçımı okşaması garibime gidiyordu.

Elimi gözüme götürdüğümde neredeyse kapalı olan ve yara izleri yüzünden korkunç görünen sol gözümü okşadım. Görmeme engel olan o kişiye bir kez daha nefret duydum ve hatırladım. İntikamın nasıl bir duygu olduğunu, içimi yakıp beni nasıl küle çevirdiğini hatırladım. Bilgisayarda aşağı yukarı gezinirken bir yandan da istemsizce ayağımı titretiyordum.

Bu odaya sadece ben girebilirdim, oda asla temizlenemezdi, kimseye güvenemezdim. Hiçbir hizmetçiye güvenemezdim çünkü odaya dalıp çip yerleştirebilirlerdi, ya da dinleme ya da görüntü cihazı. Ama anlardım. Bu yüzden kimseye güvenemezdim. Odanın kapısı çaldığında "gel," diye seslendim ve ne yaptığımı görmemesi için bilgisayarı kapatıp masanın üzerindeki kağıtları çekmeceye koydum. Sonra ayağa kalktım ve şifreyi girdim ve kapıyı açtım Artık masada sadece bilgisayar vardı ve her şey kusursuz görünüyordu ve hiçbir iz yoktu.

"Pars Bey müsait miydiniz, yemeğinizi getirdim." Son birkaç gündür işlerle çok meşgul olduğum için ya evde olamıyordum ya da bu odada yemek yiyordum. Normalde salonda bir yemek masası vardı ama bu günlerde uyumaya bile vaktim olmadığı için oraya gitmiyordum.

"Dikkatli ol Hale, yemeklerin dökülüp bilgisayarıma gelmesini istemem, bunu biliyorsun." Hale tam iki yıldır burada çalışıyordu ama ona bile güvenemiyordum. Çocukluktan kalma ciddi güven problemlerim olduğu için elimde olmadan bu konuda çevremdeki insanlara zorluk çıkartıyordum. Bu durumun hiç hoş görünmediğini bilsem de engellemeye çalıştığım zaman işler daha kötü bir hâle geliyordu.

Hale odadan çıkıp kapıyı kapattığında uzaklaşan adım seslerini dinledim bir süre. Sonra da sağ kolum Levent ile bir görüntülü görüşme başlattım." Anlat Levent, son durum nedir?" Beni görünce Levent'in yüz ifadesi ciddileşmişti, bu tehlikeli bir şeyler olduğu anlamına geliyordu.

Ateş'in adamları burada. Hale denen o kıza güvenme, sana daha önce de söyledim. "Odayı kontrol et. Takip ediliyor olabilirsin." Başımı ellerimin arasına aldım ve düşünmek için kendime birkaç saniye verdim." Hale ne alaka?" Odanın içinde dolaştım ve çipi aramaya koyuldum. Tam da tahmin ettiğim gibi çalışma masamın altındaydı, biri de yakamda. İkisini de imha ettim. Odadan çıktım ve salona gidip şöminenin içine atıp ikisini de imha ettim.

Yukarıya çıkıp çalışma odama tekrar girdim ve şifreyi girip odanın kapısını kapattım. Oda artık ses geçirmezdi. "Nereye gittin Pars?" Halâ çok ciddiydi, sanki söyleyemediği bazı şeyler var gibiydi. "Çipleri imha ettim." Levent şok olmuş gibiydi. "Ananı satayım, nasıl, iki tane mi vardı?" Birkaç küfür mırıldanırken elini Arabanın direksiyonuna vurdu.

"Sence hangisine çalışıyor? Ateş'e mi, Şeref'e mi? Yoksa ikisine de mi?" Bu soru uzun zamandır kafamı kurcalıyordu ama sanırım sorunun cevabını biliyordum. "Yapma Levent, sorunun cevabını sende biliyorsun. Sorunun cevabını öğrenmek için illa zeki biri olmaya gerek yok Şeref Tarca oğlunu riske atmaz. Geç bunları, sevkiyat nasıl gidiyor? Bana bunu haber ver. Ateş'in adamları orada mı?"

Levent kısa bir an durup arkasına baktıktan sonra tekrar bilgisayar ekranına baktı. Yolda bir tuzakta karşılaştık. "Ormanın içinden geçerken yerde ağlar vardı ama kurtulduk. Kaan benim yere arabadan inip ağları temizledi. Bende gizlice onu kamyonun arkasına sakladım. Ama arkadan kesin görmüşlerdir. Kaan arkadan koşup on dakika ileride bekleyen siyah bir arabaya bindiklerini görmüş."

Tatmin olmuş gibi elini çenesine götürüp sakalını sıvazlayarak sırıttı. "Sevkiyat bitti, adamlara parayı verdik, ama pek temiz olmadı. O adamları öldürmek zorunda kaldık. Beş kişiydiler ama çok dayanamadılar. Ben öldürdüm, Kaan silahlarını aldı."

Orta boyda bir çuval gösterdi. "Hepsi bunun içinde. Ne oldu, dalgın gibisin. Uzun zaman sonra bu haber Selen'i memnun eder diye düşünmüştüm. Yanılıyor muyum?" Göğsümü şişirip derin bir nefes verdim ve uzun zaman sonra ilk defa gülümsedim. "Güzel. Kaç gün daha oradasınız?"

Arabaya binen Kaan bilgisayara doğru eğildi. "İşimizi sansa bırakmayalım diyorum. Adamlara biraz daha para versek daha iyi olur. Bu alçak herifler paraları alıp silahları Ateş' denen o herife satmasınlar diye. Ateş'in verdiğinden daha yüksek miktar olması bizim için yeterli."

"Ne kadar gerekli? " Kaan elindeki deftere küçük bir hesap yaptı. "Ateş 1.000.000 dolar ödemiş. Biz 5.000.000 dolar verip adamların ağzını kapatacağız. Bu parayı verdikten sonra iki adama üstüne 100.000 türk lirasını dolara çevirip vereceğiz ve ağızlarını kapatacağız. Ama bu adamlara güven olmaz. Biraz tehdit etmek gerek."

Parayı Kaan'ın hesabına yatırdım. Kaan arabayı bankaya doğru sürmeye başladı. Arabayı park edip birkaç dakika bankaya gitti. "Sakın bu adamları hafife almayın. Bu adamları tanırım. Kim daha çok para verirse ona giderler. Böyle adamlar paranın köpekleridir."

Kaan arabaya bindiğinde elinde para dolu olduğunu tahmin ettiğim siyah bir çanta vardı. Kaan paraları kontrol ettikten sonra şifreyi girip çantayı kilitledi. "Ya eksikse?" Kaan güldü. "Merek etme, eksik değil. Adamları önceden ayarlamıştım." Hafifçe öksürdüm. Çok fazla konuşmayın. Arabayı kontrol edin, dinleniyor olabilirsiniz. Levent arabanın içini dışını kontrol et." Levent tam on beş dakika boyunca arabanın her köşesini didik didik aradı.

"Merak etmeyin Beyler, araba temiz. Artık geri dönelim. Beş dakika daha geç kalırsak kıl kapar bu herifler. İyi geceler." Levent konuşmadan çıktığında bende çıktım. Işığı kapatıp koltuğa uzandım ve üzerime yorganı örttüm ve tam beş gündür olduğu gibi yine aynı yerde uyumaya çalıştım. Ne kadar uyumaya çalışsam da beynimin içinde bu kadar soru varken uyuyabileceğimi düşünmüyordum.

 

 

 

 

Loading...
0%