Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Teklif

@larossina812

Medya: Pars

Karı kocaların birbirini anlaması, mutlu bir evlilik sürdürebilmesi için aynı yerden yaralanması gerekir; biz daha aynı yerden yaralanmamıştık. O masumdu, sırtı parçalanmamıştı, vücudu kan kokmuyordu. Onun çiçeklerini kana bulayacaktım ve bunu o bilmeden yapacaktım. Bu işin sonucunda aynı yerden yaralanacaktık, aynı yerden yakalanacaktık ve aynı yerde göz göze gelecektik.

Adımları kana bulanan bir kadın artık masum sayılmazdı benim gözümde. Kim bilir, belki de günahkar olan bendim. Çünkü bu yol, ilk önce benim kan izlerimi taşıyordu ve bu yoldan ilk önce ben kana bulanarak geçmiştim. Şimdi aynı yolda yan yana yürüyorduk ama onun geçtiği yol temizdi, kan izleri yoktu çünkü karım beni göremiyordu. Ben karanlıktım, o aydınlıktı ve karanlık her zaman aydınlığı yutardı.

Ben bir insan cesedinin resmedildiği bir tablo gibiydim, o yıldızlı gökyüzüydü. Ben araçta kalmıştım, o aydınlıkta. Kim bilir ne zamandır araftaydım, ne zamandır şefkate muhtaçtım. Şefkat açlık gibiydi aslında, doymadan anlayamazdın. Şefkat benim için rüyalarıma konu olan kanlı, beyaz elbiseli kadının şefkatle bakan güzel gözlerinde saklıydı.

Sanki elimi uzatsam ellerine dokunabilecek, üşüdüğüm gecelerde sıcaklığını hissedebilecektim ama hissedebiliyordum. Şimdi yine üşüdüğüm bir gecedeydim ve tıkır tıkır işleyen, yaptığım plan yüzünden sevdiğim kadını kaybetmek üzereydim.

Onu sevdiğimi kabul ediyordum işte, tamda kaybetmek üzereyken. Bu saatten sonra her şey geç olacaktı belki de. Artık yolun geri dönüşü yoktu. Yol buradan ikiye ayrılıyordu. Ya her şeyi kabul edip benimle bu yolu yürüyecekti, ya da bu yol ayrımında beni terk edecekti.

İki Gün Önce

Yine korkunç bir plan yapmıştım ve ben planlarımı yaparken kimin arkada kalacağını, kimin kanayacağını düşünmeden yapardım çünkü arkamdaki kişileri çok fazla düşünürsem gidemezdim. Her şeyi bırakıp gitmek bazen daha iyiydi, çantana koyduğun kıyafetlerin gibi gururunu da çantana koyup giderdin işte ve eğer yalnızsan işin sonucunda sana ne kal diyen olurdu, ne de git diyen. Yine bir yolun ortasındaydım işte. Yol her zamankinden daha karanlık, her zamankinden daha taşlıydı.

Elimdeki telefona bakıyordum ve yıllar sonra aynı numarayı arayacağımı bilmek beni korkutuyordu işte. Yine aynı yerdeydim, arabanın içinde oturuyordum, tıpkı yıllar önceki gibi. Yine bir anı gözümde canlanırken soğuk terleri Ensemden aşağıya doğru süzüldüğünü, bütün bedenimin buz kestiğini hissettim.

Numarayı tuşladıktan sonra ikinci telefonumdan numarayı aradım ve her zamanki gibi midemi bulandıran o tanıdık sesin konuşmasını bekledim ve o ses arabada yankılanırken sesin bütün korkularımı bastırmasını bekledim.

Çoğunlukla kendini ağırdan satmayı sevse de en sonunda telefonu açacağını biliyordum ve beş dakika sonra tam da tahmin ettiğim gibi oldu. “Ne var lan? Niye arıyorsun?” Elimdeki para dolu siyah çantaya baktım. “Çok uzatmadan direk konuya gireceğim ama tek bir şartla. Bu konuşmadan babanın haberi olmayacak. Anlaştık mı?” Durdu, birkaç dakika düşünürken yalnızca nefes sesi geliyordu. Tamam. Kabul ediyorum. Ne teklifi?” İşte tam istediğim gibi, daha duymadan teklifimi kabul etmişti işte, sevinmek gerekiyordu, değil mi? Peki ben bundan neden korkuyordum.

Vicdanımı ve duygularımı boş vererek konuştum. “Karımı vurmak için kaç para istiyorsun? Para şu anda elimde. Ama hesabına yatıramam. Gelip kendin alacaksın. Konumu atıyorum. Konuma yalnız gel, planın detaylarını konuşalım.”

Bir küfür savurduğunu duydum. “Hassiktir. Karımı vur ne demek amına koyayım. Sen delirdin mi?” Ateş’i dinlerken bir sigara yaktım ve sigaramdan derin bir nefes çektim. “Öff, çok konuşma be. Beynimi siktin iki dakikada. Kabul ediyor musun, etmiyor musun? Çabuk karar ver, çene çalma başımda.” Sigaramdan bir nefes daha çektim. “Tamam 1.000.000 dolar istiyorum.”

Sigaramı söndürüp yan koltuktaki kül tablasına bastırdım ve arabayı belirlediğim konuma doğru sürmeye başladım. Ateş tam istediğim kıvama gelmişti ve artık itiraz edemeyecek konumdaydı.

On Dakika Sonra

Konuma vardım ve arabayı boş araziye park edip arabadan çıktım ve kalçamı arabanın kaputuna yaslayıp beklemeye başladım. Ateş de geldiğinde arabadan indi ve yanıma geldi. “Neden karını vurmamı istiyorsun?” Arabayı açıp para çantasını verdim. “Çok konuşma. Parayı al, işi uygula. İki gün sonra saat 06:40’da görüşürüz.

Şimdi

Hiçbir şey olmamış gibi kucağımdaki kanlı kadını hastaneye taşırken gülümsüyordum. Anlaşılan Ateş temiz iş çıkarmıştı. Arabaya bindiğimde Ahu’yu yan tarafa oturttum ve kemerini bağladım. Sonra ise kendim şoför koltuğuna oturdum ve arabayı sürmeye başladım.

Geriye ise Ahu’yu hastaneye götürüp ameliyata sokmak yaptığım planı anlatan bir haber uçurmak kalıyordu. Eğer Ahu benim gibiyse onca naifliğine rağmen intikam almaya çalışacaktı ve bu hoşuma giderdi. Araba hastaneye yaklaşıyordu, rolümü iyi oynamalıydım, bunun için yüzüme endişeli bir ifade kondurdum. Sanki her an kriz geçirecek biri gibi.

“Adamların ne tarafta? Adamlarına söyle kıyafetlerini giysinler. Ben hastaneye geçiyorum.” Arabayı park ettiğimde Ahu’yu kucağıma aldım ve endişeli endişeli koşturmaya başladım.

“Sedye, sedye getirin çabuk. Ka karım sı sırtından vu vuruldu. Durumu ço çok kötü.” Ahu’yu sedyeye yatırdılar ve ameliyathaneye doğru gitmeye başladılar. Ameliyathanenin önünde karısının hayatı için endişe eden bir eş gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Yan tarafımdaki hasta yakınları duruma çoktan inanmışlardı bile. Kafamın içinden bir ses,” eğer bir oyunu oynayacaksan bütün incelikleriyle oynayacaksın, aferin sana,” dedi kafamın içinden bir ses. Kafamın içinde bile olsa birisi ilk defa beni takdir etmişti ve bu içimdeki küçük Pars’ı mutlu etmişti.

Tam önümden bir adam geçti ve ansızın bana göz kırpıp ilerlemeye başladı. Sanırım aradığım adam buydu ve onu takip etmemi söylüyordu ama şu anda onu takip edersen bütün oyun bozulurdu ve bu hiç hoş olmazdı. Şu anda benim için önemli olan şey Ahu’nun notu görmesiydi.

Notu yazıp kenara koydum ve adamın notu almasını bekledim. Hemen ardından notu alıp kimseye fark ettirmeden uzaklaştı. Adamı kendime doğru çektim ve kulağına fısıldadım. “Karımın kalacağı odayı öğren ve notu karımın kalacağı odada sadece onun görebileceği bir yere koy.”

Adam uzaklaşırken arkasından baktım ve uzaklaşınca tekrar hıçkırarak ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımla beraber oynadığım oyunun inandırıcılığı da artıyordu. Ameliyathanenin kapısı açıldığında doktor bana doğru ilerlemeye başladı. Merak etmeyin “Pars Bey, kurşunları çıkarttık eşiniz gayet iyi. Sadece dinlenmesi gerek.”

...

Ahu’nun kaldığı odaya girdim. Masanın üzerindeki notta şunlar yazıyordu.Eğer bu notu okuyorsan senin vurulmana sebep olan benim. Kriz falan geçirmedim, her şey bir oyundu. Şimdi her şey senin elinde. Ya bu yolda benimle beraber yürüyüp elimi tutarsın, ya da beni terk edip elimi bırakırsın. Seçim senin.”

Ahu’nun yüzünde alaycı bir ifade vardı, uyanıktı. Yanını işaret ettiğinde itiraz etmeden yanına oturdum. Elimi okşadı. Sanki odada fırtına öncesi bir sessizlik hakimdi ve bu sessizlik beni korkutuyordu. Ahu yüzümü avuçlarının arasına aldı ve alnını alnıma yasladı. Bir not yazıp notu bana uzattı. “Merak etme sevgilim, oynadığınız oyunun bütün detaylarını biliyorum. Ben Ahu Karaca Tarca, benimle gerçek anlamda tanışmak üzeresin kocacığım.” Dudaklarıma kapandığında bir uzun ve tutkulu bir öpücük kondurdu, sonra da sert bir tokat attı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%