Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Yara İzi (Rahatsız Edici Unsur ⚠️)

@larossina812

Medya: Pars

Çoğu kişi neden intikam almak istediğimi anlamazlardı. Ama ben doğduğu anda annesinin sıcak ve şefkatli koynundan zorla koparılan, doğduğu anda küçücük narin bedeni annesinin kanıyla bulanan bir çocuktum.

Yavuz Karaca annemin hamile olduğunu bile bile annemin yemeklerine zehir katmıştı ve o adam yüzünden annem erken doğum yapmıştı. Annemin nasıl hamile olduğunu öğrendiğimde anneme saldıran babam olacak o adam anneme yaptıklarını bir masal anlatır gibi anlatmıştı.

Ben bir masal dinlemiştim o adamdan, ben ölümün masalını dinlemiştim ve o masalda şefkat yoktu. Annesinin koynundan alınan bir çocuk vardı ve o çocuğa annesinin kokusunu içine çekmeye bile fırsat vermemişlerdi. Evet, o çocuk bendim. O çocuk bir başkası değildi. İlk defa doğduğumda ağlamıştım ve ağlarken ağzım annemin kanının tadıyla dolmuştu. Ağzımda hâlâ annemin kanının tadı vardı.

Bana annemi sorsalar tenini, sesini, kokusunu, şefkatini bilmezdim ama kanının tadını bilirdim. Rüyalarıma giren kadın o kadar güzeldi ki, sırf o kadına kavuşmak için ölmeyi isterdim. Belki o kadına kavuşmanın hâyâliydi ölümü güzelleştiren.

Şimdi arkadaşlarımla konuşuyordum ve bana zaman ayıran, beni olduğum gibi kabul eden insanların olması bana iyi geliyordu. Çünkü onlar beni yargılamazlardı, benim yanımda olurlardı. "Ne oldu Pars? Yorgun gibisin?"

Aklıma gelen içimi kanatan bir anıydı.

...

Adam küçük çocuğa nefretle bakarken pantolonunun kemerini çıkardı ve elindeki kemeri çocuğun sırtına sertçe vurdu. Adamın gözlerinde sadece nefret vardı, yoğun bir nefret. Daha on yasında bir çocuk bu dünyaya ne kötülük yapmış olabilirdi ki?

Çocuğun sırtına vurulan kemer darbesinden sonra kan akmaya başlamıştı. Küçük çocuk kemiklerinin sızladığını hissetti, küçük çocuk etinin sızladığını hissetti ve ağzındaki kanın tadı daha da çoğaldı. Adam elindeki kemeri çocuğun sırtına daha da sert vurdu. "Keşke hiç doğmasaydın." Küçük çocuk ağzını ac ak, bağırmak, çığlık atmak istedi ama eğer bağırırsa babasının onu daha çok döveceğini biliyordu.

"Demek annemi hatırladın, ha. SENİN BİR ANNEN YOK. SENİN BİR ANNEN YOK. SENİN BİR ANNEN YOK." Kemerin tokasını çocuğun sırtına vurdu. "Anladın mı? Annen öldü." Acıdan beyni uyuşmuştu. Acı öyle yoğundu ki. Şeref Tarca böyle bir insandı. Uzaktan kusursuz görünüyordu ama sadece uzaktan. "Demek annenin fotoğraflarına baktın."

Yerdeki cam parçasını oğlunun gözüne soktu. Gözünden kan akıyordu. Gözünün etrafı kan içindeydi. Şeref Tarca Pars'ı kaldırıp aynanın önüne getirdi. "İşte sana layık olan bu." Çocuğu odanın içine götürüp bir köşeye fırlattı ve arkasını dönerek çekip gitti.

Pars ilk defa sesli sesli, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve ağlarken üzerindeki artık onu ısıtmayan beyaz kazağındaki kanlara baktı. "Baba! Baba! Geri dön." Ama Şeref Tarca geri dönmedi.

Aradan birkaç gün geçmişti. Akan kanlar durmuştu ama artık sol gözü tamamen kapanmıştı, artık sadece sağ gözüyle görebiliyordu. Bir çocuğun hiç göremediği annesini görmek istemesi in bedeli bu olmamalıydı.

...

Medya: Pars

Gözümden süzülen ılık gözyaşımı elimin tersiyle sildim. Bugün o gündü. Bugün artık göremediğim gündü. Bugün babamın gözümü aldığı gündü. Ben bir günahkardım. Annesinin kanıyla yıkanmış bir günahkar.

"Pars, iyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş." Önümdeki aynaya bakıyordum yalnızca. "Ben kapatıyorum." Telefonu kapatıp cebime koydum. Hızla kendimi arabaya attım. Yine bir kriz geliyordu. Ellerim titriyordu, nefes almam zorlaşıyordu. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu.

"Anne. Anne." Bütün vücudum titriyordu. Göğsüm sıkışıyordu, nefes alamıyordum. Kulaklarım uğulduyordu, hiçbir şey duyamıyordum. Gözüm bulanık görüyordu. Kulaklarımdaki uğultu gittikçe çoğalıyordu. Vücudum ter içinde kalmıştı. "

Biri cama vuruyordu. Karşımdaki kişiye baktım. Elimde bir bıçak vardı ve bıçağı ons doğrultuyordum. Yüzüm avuçlarının arasına aldı ve alnını alnıma yasladı. Hıçkırıklarım artarken Ahu yalnızca saçlarımı okşuyordu. Dün yaptığım şeyden sonra yüzüne bakacak yüzüm yoktu.

Kendimi sanki çok ayıp bir şey yapmış gibi hissediyordum. Sanki yıllardır aradığım şefkat Ahu'nun saçlarımı okşayan ellerimdeydi, saçlarımı öpen dudaklarındaydı. Ben bu şefkati hak edecek ne yapmıştım ki?

​​​​​​Medya: Ahu

Neden bu hâle gelmişti? Ona ne olmuştu? Gömleğinin üst düğmesini açtığımda biraz daha rahat nefes almaya başlamıştı. Kim bilir ne olmuştu bu hâle gelmişti?

Elini tuttum. Korkmuştu, elleri buz gibiydi, bedeni buz gibiydi, soğuk soğuk terliyordu. "Anne, anne." Sadece annesinin adını sayılıyordu. "Yoksa öldüm mü anne. Ne kadar da güzel gözüküyorsun öyle, melek gibi. Eğer sana bir kez sarılabileceksem ölmek çok güzel bir şey."

Söylediği cümleyle adeta dönüp kalmıştım. Sesi ağlamaktan dolayı boğuk çıkıyordu. "Bu geceyi iyi hatırla Ahu. Bu gece babamın benim gözümü aldığı gün. Ben onun saçlarını okşarken Pars kan döndürücü bir hikayeyi anlatmaya başlamıştı. Anlattığı hikayenin her detayında tüylerim diken diken olmuştu.

"Sırtıma o kadar çok vurdu ki, artık bedenim acıdan uyuşmuştu. Daha on yaşındaydım ben. On yasındaki bir çocuk bu dünyaya ne yapmış olabilirdi?" Gülümsedi. "Annemi görüyorum Ahu. Beyaz elbisesiyle melek gibi olmuş. Nasıl da güzel gülümsüyor. Görüyor musun?" Eliyle karşıyı gösterdi." Bak, orada. Dünyanın en güzel manzarası bu."

Annesinden bahsederken gözü parlıyordu. Kalbi ne kadar hızlı atıyordu. Gözünde aşk vardı. O aşkı, özlemi, hüznü görebiliyordum. Gözüm dolmuştu. Sessiz sessiz ağlamaya başlamıştım. Pars'ı anlamak gözlerimi yaşatıyordu.

...

Gecenin zifiri karanlığında kucağımda Pars, arabada oturuyordum. Pars ağlamaktan yorgun düşüp uyuyakalmıştı. Gecenin bu saatinde neden halâ uyanıktım? Vicdanım mıydı beni uyutmayan?

Arkadan bir ses geldi. Bagajda biri vardı ve elinde tuttuğu soğuk metal sırtıma değiyordu. Korkuyordum. Sakın hareket etme. Bedenim kaskatı kesilmişti sanki. Hareket edemiyordum.

Kimin günahının bedelini ödüyordum? Ödediğim bedel babamın günahının bedeli miydi? Ben masumdum. Gerçekten masum müydüm yoksa kendimi mi kandırıyordum!?

Arkadaki adamın kahkaha attığını duydum. Merhaba yenge. "Ben Ateş Tarca. Bunu yapmaktan büyük bir zevk duyacağım. Size evlilik hediyesi olarak ne alacağımı çok düşündüm ama alacak bir hediye bulamadım. Sonunda size farklı bir hediye vermeye karar verdim. Umarım beğenirsin. Bizim gibi insanlara ölüm en güzel hediyedir.

Arkadan bir ses geldiğinde silaha susturucu taktığını anladım. "Şimdi seninle küçük bir oyun oynayacağız. Ama bu oyun esnasında sakın arkana bakmayacaksın. Anlaştık mı?" Kısık bir kahkaha attı. "E, bakarsam ne olur diye düşünüyorsundur değil mi? Bakarsan sevgili ağabeyine bir suikast düzenleyip öldürürüz. Şu anda ağabeyini izliyoruz ve tek bir hata da bunu bizzat ben yaparım. Ama babamın emriyle değil, kendi istediğim için."

Üzerimdeki elbiseyi sıyırdı ve silahın kabzasını çıplak sırtıma dayadı. Silah ateş aldığında kurşun bedenimdeydi. Ama silahta susturucu takılı olduğu için ses çıkmadı. Bir kurşun daha. Ve bunu yapan adam hiç ses çıkarmadan oldukça profesyonel bir biçimde arabadan inip gitti.

Pars'ın kolunu sıktım ama uyanmadı. Kolunu sertçe çimdikledim ama uyanmadı. O adam her kimse beni bu şekilde ölüme terk etmişti. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken artık sadece uyumak istiyordum. Sanırım yolun sonuna gelmiştim.

Yazaken en çok ağladığım bölüm bu bölüm oldu

 

 

Loading...
0%